İyiler Mahallesinde Dükkân Açmak

40

Kim ne derse desin, nasıl kategorize ederse etsin; dünya iyilerle kötülerin mücadele alanı. Bunun dışındaki sağ-sol, zengin-fakir, beyaz-siyah, kuzeyli-güneyli, dağlı-şehirli, medeni-ilkel vb ayrımların tamamı yapay ve geçici. Kalıcı olan, iyi-kötü ayrımı. Su akıyor, yatağını buluyor, sonuçta iyiler iyilere, kötüler kötülere layık oluyor, onlar birbirlerinden hoşlanıyor. “Erbab-ı kemali çekemez nakıs olanlar / Rencide olur dide-i huffaş ziyadan.” beyitiyle Ziya Paşa bu psikolojik hali pek veciz ifade etmiş.

“Ben iyiyim”, “O kötü” diye tespit yapmak yetmiyor. İyiysek iyilikte kalmak, kötüysek kötülükten uzaklaşmak, bir çaba gerektiriyor.

Bizim kötüyle ve kötülerle işimiz yok. İyiler adına bir öykücük anlatmak istiyorum: Siz merkep deyin ben eşek diyeyim. Dört eşeği dört tarafı duvarla çevrili bir avluya, avludan kaçmalarını engellemek için de kapıya uzunca bir boru koyarlar. Eşeklerden biri bakar, çıkmak mümkün değil. Diğeri gelir birkaç denemeden sonra borunun üzerinden zıplayarak dışarıya çıkar. Bunu gören birincisi de onu takip eder. Üçüncü eşek gelir, boruyu dişleriyle kavrar, ağzıyla yerinden kaldırır, yere bırakır ve rahatça dışarıya çıkar. Dördüncüsü için bir engel kalmamıştır artık. Eşeklerin dördü de özgürdür.

Her merkebi ayrı ayrı değerlendirelim. Birincisi karamsardır, hiç denemez; ikincisi sorunu kendisi için çözmüştür; üçüncüsü sorunu ortadan kaldırmış, herkes için çözmüştür; dördüncüsü özgürlüğünü üçüncüsüne borçludur. Hayat, bir mücadele alanıdır, mücadele yalnız kendin için değil, başkası için yapılırsa yüce bir mana kazanır. O bir çığırdır. İyilik yapmak, iyiler arasında yer almak, kendin için yaşamayı değil, açtığın yolda yürüyecek nesillerin önündeki duvarları yıkmayı, kaldırmayı gerekli kılar.

İyilik yapmak güzeldir, iyiler arasında yer almak hoştur; ancak gülün güzeline ulaşmak, dikene tahammülü, katlanmayı gerektirir. İyi kalmanın tükenmeyen yakıtı; kararlılıktır, adanmışlıktır. Onlar, her zaman gerçek galiplerdir.

Adı Ya olan yerel kabile ile adı Ce olan işgalci kabilenin üç savaşçısı gün boyu kılıç kalkan, kıyasıya mücadele eder. Ya’dan iki ölü ve bir diri, Ce’den biri ağır biri hafif iki yaralı bir sağlam kalmıştır. Sizce bu mücadelenin galibi kimdir? Tabi ki işgalci Ce kabilesinin savaşçıları. Bunu gören Ya’nın savaşçısı kaçmaya başlar, Ce’nin savaşçısı ise onu kovalar. Bir hayli uzaklaştıktan sonra bakar ki rakibi tek kalmıştır. Canhıraş bir mücadele başlar tekrar. Ya’nın cengâveri Ce’nin savaşçısını yener ve öldürür.  Gider, diğer iki yaralıyı da kolayca bertaraf eder. Bu mücadelenin galibi şimdi kimdir?

Hayat, tabi ki bir mücadeledir. Bu mücadelede iyiler gücünü misyonundan ve “hak” inancından alırlar. Geçici mağlubiyetler; galibiyete, üstünlüğe gebedir. Gecenin gündüze gebeliği gibi. Yeter ki yılgınlık olmasın.

Siyasi, iktisadi, mesleki konumunuz ne olursa olsun, sizi sosyoloji hangi kategori içine yerleştirirse yerleştirsin değişmeyecek iki kutup var: İyi ve kötü. Çevremize, olaylara bu gözle bakmalı, yerimizi ve tarzımızı buna göre belirlemeliyiz.

Alınacak vaziyet, gidilecek istikamet demektir.

Kendini gündüzün güneşiyle şarj ederek gecenin kutup yıldızına doğru yürüyen iyilere kolay gelsin.