İrfan Sohbetleri

91

İnsan şahsiyeti, karakteri ve fikrî yapısı gençlik yıllarında şekillenir. İyiye, güzele doğruya yönlendiren sohbet meclislerine katılma imkânı bulanlar çok şanslıdırlar. Millî-manevi değerlerimize saygılı bir neslin yetişmesi, oralarda yetişenlerin üniversitelerde ve devlet idaresinde vazife yapmaları, Türkiye için büyük kazanç olmuştur. Abdülaziz Bekkine ve Mehmet Zâhid Koktu gibi hocaefendiler, ve diğerleri ile yurdun dört bir tarafındaki Türk Ocakları, Aydınlar Ocağı Şubeleri ve çok sayıdaki vakıflar büyük hizmetler gerçekleştirmişlerdir. Bu kurumlar, herkes için değilse bile azımsanmayacak ölçüdeki gençliğe; bilgili, müeddep, topluma hitap edebilen, eli kalem tutanlardan olabilme şansını sunmuşlardır.

İrfan Sohbetleri isimli, 13,5 X 21 santim ölçülerinde 247 sayfalık eserin yazarı Prof. Dr. Cihan Okuyucu da bu tür meclislerden nasiplenen münevver bir ilim adamımızdır.  20 yaşında iken bir arkadaşının teklifiyle katıldığı sonra da müdavimi olduğu irfan meclisinden edindiği bilgileri naklediyor. Kitabın değil sayfaları, satırları ve kelimeleri bile insanın içini ferahlatan, yolunu aydınlatan, geleceğini şekillendiren irfan cevherleriyle dolu. Hocaefendinin tevazuu, yumuşaklığı, ders verir gibi değil, arkadaşı ile sohbet ettiği intibaını uyandıran konuşmalarındaki samimiyeti, kitabın yazarına aynen intikal etmiş. Prof. Okuyucu, meclisten almasını bildiği kadar, irfan sofrası olarak kullandığı kitabında daha geniş kütlelere sunmasını da biliyor. Böylece hem hocasının hem de kendisinin âmal defterinin açık olmasını sağlıyor.

Hemen belirtilmeli ki; ‘Hocaefendi’ olarak anılan herkesten aynı faydayı temin etmek mümkün değildir. Gücünü yalnızca sakalından, sarığından ve cübbesinden alan; İslâmiyet’i ve Cenâb-ı Allah’ı sevdirerek değil, korkutarak anlatmaya çalışan, her vesile ile maddî beklentilerini dile getirenlerden mutlaka uzak durmak gerekir. Bu kadar sathî bilgi, elbette irşatlarından faydalanılacak kişinin tespiti için kâfi değildir. Daha derin araştırmalara ihtiyaç hissedilmelidir.

İrfan sohbetleri isimli eserin arka kapağında, kitap hakkında şu bilgiler veriliyor:

‘93 yıllık hayat hikâyesi ‘Hayatım İbret Aynası’ isimli hatıratında kendisi tarafından tafsilatlı olarak anlatılan günümüzün önemli âlimlerinden merhum ve mağfur Ahmet Muhtar Büyükçınar’m (1920-2013) bir dizi sohbetiyle, yine O’nun, hastalığı sebebiyle başlayıp bitiremediği ‘Huzur ve Güven İçinde Verimli Yaşama Yolları’ isimli yarım kalmış bir çalışmasını ihtiva etmektedir.

Okuyucu, her türlü belagat ve söz sanatlarından uzak olan bu metinleri okurken dil ve ifade sadeliği karşısında muhtemelen şaşıracaktır. Bu beyan tarzı, her seviyeden insana ulaşmayı murad edinmiş olan Hocaefendinin bilinçli bir tercihidir. Yine de okuyan herkesin bu sadelikteki gizli hikmeti takdir edeceği ve ondan kendi hayatına katacak bir şeyler bulacağını ümit edilir.’         

Eserden tadımlık birkaç paragraf:

Bir araya geldiğimiz zaman pek çok şey konuşuyoruz. Arada lüzumsuz şeyler de söyleniyor. Bu durumda yapılacak şey, lâzım olan sözleri almak, lüzumsuz olanları atmaktır. Nasıl ki cevizi kırınca içi boş ise atıyoruz, doluysa yiyoruz. Bunun gibi sözlerin de bir hakikate istinad edeni var, etmeyeni var. Bunlar arasında iyi olanı almalı, faydasız olanı terk etmelidir. Nitekim demişler ki: ‘Safa vereni al, keder vereni bırak.’

İnsanlar da böyledir. Bazıları dolu, bazıları ise boş ceviz gibidirler. Dışarıdan dolu ile boş olanı ayırt etmek biraz zordur ama kabuğunu kırınca içinde ne olduğu anlaşılır. Biz de tanıdığımız insanların boş ve dolu olanlarını ayırır; doluyu bırakıp boşu atarız.

***

İnsanda üç şey var: Duygu, akıl ve irade. Bunların üçü de çalışmalı. Duygusuzluk merhametsizliktir. Fakat duygu aşırı olsa bu da zararlıdır. Meselâ leziz yemekler var. Zararlı olduğunu biliyorsun ama bırakamıyorsun. Duygu aşırı istektir. Orada irade devreye girmeli. Diyelim ki eve geldin, hoşuna gitmeyen bir şey görünce afallarsın. Eğer duygularına kapılırsan bu kötü olur, kalp kırabilirsin. Hâlbuki kalp kırmak çok günah… Duygusuzluk ise robot gibidir. Robot sevemez. O hâlde üçü dengede olmalı. Aşk ruhîdir. Meselâ kokuyu burun alır ama hoşlanan ruhtur. Kötü kokudan iğrenen de o. Ruh kral, beyin irade merkezi, akıl danışmanı. Akıl ve beyin, ruhun isteğine göre çalışır. Allah ise içten geçeni de bilir.

***

İnsanlar, daima cisimlerinin sağlığını düşünürler. Hâlbuki bir de ruh sağlığı var ki onu düşünmezler. Ruh nasıl hasta olur? Meselâ bir insan ki namaz kılmıyor, o ruhen hastadır. Yahut kılıyor da namaz esnasında aklına bin türlü şey geliyor, o da ruhen özürlüdür. Bedence sıhhatli olan insan, nasıl bir işi isteyerek ve hazla yaparsa ruh da sağlıklı olunca öyle istekle, şevkle işlerini görür.

***

İnsan daima bağışlayıcı olmalı. Tenkit etmemeli. Rahmetli hocamız Vehbi Efendi derdi ki: ‘Bir adamın 100 huyundan 99’u kötüyse, birini görün, 99’u görmeyin.’

Her insanda da mutlaka iyi bir haslet vardır. İnsan o iyiyi görünce tenkit etmez, beğenir. Beğenince de karşıki sana dost olur. Bizi diğer insanlardan ayıran, onları tenkit değil mi? Bu da onların ayıbını görmekten ileri geliyor. O hâlde biz kimsenin ayıbını görmeyeceğiz.

Kimseyi asla hor görmemeli; ‘biz iyiyiz, şunlar kötü’ dememeliyiz. Başkasını hor görmek, kibir ve kendini beğenme alâmetidir. Bu ise Allah’ın en sevmediği şeylerden biridir.

***

Kur’ân, her derde deva bulan büyük bir eczanedir. Meselâ O üzüntüyü yasaklıyor. Zira en tehlikeli hastalık üzüntü…

***

İmtihan olmadan cennete gireceğinizi mi sanıyorsunuz?

***

Dindar insanlar genellikle içine kapanık, soğuk, çekingen insanlar oluyorlar. Sanki hayata, dünyaya küsmüş, bütün nasipleri gam ve kederden ibaret imiş gibi… Hâlbuki hakîki Müslüman, bunun tam tersi olmalı. Hayat ve enerji dolu, neşeli… Çünkü ibadetlerden kasıt, insanı Allah’a yaklaştırmaktır. Allah’a yaklaştıkça ne gam kalır, ne üzüntü. Ona yakınlığın bir ölçüsü de insandaki neşenin miktarıdır.

***

Biz farzları; oruç, namaz, hac gibi birkaç bilinen ibadetten ibaret sanıyoruz. Hâlbuki Kur’ân’da yüzlerce, binlerce emir ve yasaklar vardır. Bunlardan biri de ‘üzülme’ emridir. Allah, namaz kıl, oruç tut, dediği gibi ‘üzülme’ diyor. Bu emre muhalefet etmek bir emre itaatsizlik olur. Bazıları, ‘üzülmemek elimde değil’, derler. Eğer üzülmemek elimizde olmasaydı Cenab-ı Allah böyle bir emir vermezdi…

Kitapta bunlardan binlercesi var… Gerek mevzu, gerekse anlatım tarzı ve kullanılan dil ile sayalarındaki bilgiler, okuyucuya doyumsuz hazlar sunuyor.

MEVSİMLER KİTAP:

Balabanağa Mahallesi, Büyük Reşitpaşa Caddesi Yümni İş Merkezi 16-B/49 Fatih, İstanbul.

Telefon: 0.212-514 44 26 e-posta: info@mevsimlerkitap.com  

 

 

Prof. Dr. CİHAN OKUYUCU

     1959 yılında Sakarya’nın Hendek ilçesinde dünyaya geldi. 1980 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nü bitirdi ve Süleymaniye Kütüphanesi’nde yazma eserler uzmanı olarak göreve başladı. Kayseri Erciyes Üniversitesi’nde 1985 yılında Dr., 1986’da Yrd. Doç. Dr., 1990 yılında Doç., 1996 yılında Prof. unvanlarını aldı.  Çeşitli üniversitelerde görev yaptıktan sonra, 2013 yılında Yıldız Teknik Üniversitesinden emekli oldu.

     Araştırma, proje ve turistik amaçlı olarak birçok ülkede bulunan yazar, gezi yazılarını topladığı ‘Göz Gördü Kalem Yazdı’ isimli kitabıyla 2006 Türkiye Yazarlar Birliği Armağanına lâyık görüldü. 2012-2016 yılları arasında Yunus Emre Enstitüsünün Balkan ülkelerindeki Osmanlı yazma eserlerle ilgili, uzun süreli bir projede görev aldı.

     Evli ve beş çocuk babası olan yazarın yayımlanmış 25 kadar kitabı ve çok sayıda makale ve tebliği bulunmaktadır. Ayrıca çeşitli radyo ve televizyon kanallarında Mesnevi sohbetleri yayınlanmıştır. Fransızca, Farsça ve orta seviyede Arapça bilmektedir.

     Yazarın yayımlanmış kitaplarından bazıları: *Konyalı Muhyî, Tercüme-i İbtidanâme: TDK 2018; *Cevelannâme: Ülkeler, Şehirler, İnsanlar: Büyüyen Ay Yayınları 2017; *Ahmet Muhtar Büyükçınar: Ensar Yayınları 2018; *Mevlâna Konuşuyor: Bilge Yayınları 2006; *Dîvan Edebiyatı Estetiği: Kapı Yayınları 2011; *Nâbi: Timaş Yayınları 2001; *Cinanî Divanından Seçmeler: Kültür Bakanlığı 1996; *Cinanî, Hayatı, Eserleri, Dîvânının Tenkitli Metni: Türk Dil Kurumu Yayınları 1994; *Eyüp Sabri Paşa / Mir’ât-ı Haremeyn: İSAV 1986.

 

 

 

KUŞBBAKIŞI:

DEDE KORKUT DESTANI

Oğuz Türklüğünün günümüze ulaşabilen en önemli destanlarından biri olan Dede Korkut Destanı bizlere; Türklerin Müslümanlıktan önceki inançları hakkında pek çok bilgi sunar. Eski Türklerin tek tanrıya inandıklarını buradan öğreniyoruz. Türk Tanrısı olduğuna inanılırdı. Kağan ve katunları o yükseltir, onlara kut ve ülüşü o verirdi. Çocukları koruyan ‘Umay Ana’ vardı. Türk yaşayışında ‘ahlak’ın da çok önemli olduğunu anlıyoruz. Yalnız cinsî ahlâk değil, her türlü ahlâk… Eski Türklerde içki, kımız idi. İnsana zevk verir, neşelendirir fakat kendini kaybettirmezdi.

Prof. Dr. Necâti Demir, sert kapaklı lüks ciltli 14 X 21,5 santim ölçülerinde 388 + 36 sayfalık eserinde okuyucuya pek çok yeni bilgiler veriyor: Köktürk yazıtlarından önce yazılan Ulu Han Ata Kitabı, Berlin Kraliyet Kütüphânesinde bulunan Kitâb-ı Oğuznâme-i Türkî, Reşidettin Oğuznamesi, Cem Sultan’a sunulmak üzere Bayatî tarafından yazılmış Câm-ı Cem-âyin isimli eserde yer alan Dede Korkut’la alâkalı bölümler ve Oğuznamenin Kazan nüshasında yer alan Dede Korkut’la alâkalı üç bölüm… bu bilgilerin belli başlılarından bir kaçıdır.

Kuşe kâğıda basılı 36 sayfalık ‘Ekler’ bölümünde Kitâb-ı Dede Korkut’un bazı sayfalarının tıpkıbasımları vardır.

Dede Korkut Kitabı; tarih, sosyal hayat, Türklerin mertliği, dürüstlüğü ve adâleti, kahramanlığı hakkında bilgiler verdiği gibi yaşadığı coğrafya hakkında da bilgiler sunuyor. Necati Demir bu bilgileri, güzel bir Türkçe ile okuyucuya aktarıyor. Bilindiği gibi Dede Korkut kitabı kısmen nesir, kısmen de nazım tarzında yazılmıştır. Prof. Demir’in günümüz Türkçesine çevirdiği şiirler de son derece akıcı ve tabîidir.

Dede Korkut aynı zamanda didaktik bir eserdir.  Öğretici cümlelerinden bir kaçı:

*Allah Allah demeyince işler yoluna girmez. Yüce Tanrı vermeyince er zengin olmaz.

*Kibirlik edeni Tanrı sevmez.

*Kül tepecik olmaz, güveyi oğul olmaz.

*Lapa lapa karlar yağsa, yaza kalmaz.

 *Kız, anadan görmeyince öğüt almaz. Oğul, atadan görmeyince sofra açmaz.

*Oğul neylesin baba ölüp mal kalmasa, baba malından ne fayda başta devlet olmasa.

*Konuğu gelmeyen kara evler yıkılsa daha iyi.

*Ağız açıp över olsam üstümüzde Tanrı güzel. Tanrı dostu din sevgilisi Muhammed güzel.

Nesirlerde de aynı öğütleri, eğitici-öğretici sözleri görmek mümkün:

*Evinin direği odur ki yakından uzaktan eve bir misâfir gelse, evin eri evde olmasa, o onu yedirir, içirir, ağırlar, azizler, gönderir. İşte o Ayşe Fatma soyundandır. Onun bebekleri yetişsin, Ocağına bunun gibi kadınlar gelsin.

ÖTÜKEN NEŞRİYAT A. Ş.

İstiklal Caddesi, Ankara Han Nu: 63/3 Beyoğlu 34433 İstanbul Telefon: 0.212- 251 03 50

Belgegeçer: 0.212-251 00 12 e-Posta: otuken@otuken.com.tr  www.otuken.com.tr

 

KÖSEM SULTAN:

Kösem Sultan (1595-1651), Osmanlı târihinin hakkında en çok kitap yazılan, en çok konuşulan vâlide sultanıdır. Sultan Birinci Ahmed Han’ın (saltanatı: 1603-1617) eşi, Sultan Dördüncü Murad Han’ın (Saltanatı: 1623-1640), Sultan İbrâhim Han’ın (Saltanatı: 1640-1648) dönemlerinde vâlide sultan olarak 25 yıl hüküm sürdü.

Üç şehzâde annesi olarak 22 yaşında dul kaldı. Büyük oğlu Şehzâde Murad, Birinci Ahmed Han’ın 3. Oğlu idi. Tahta geçemezdi. Bunun üzerine Kösem Sultan, entrika ile tahta geçmesi gereken üvey oğlu 2. Osman’ı tahttan mahrum ederek, Birinci Ahmed Han’ın aklî dengesi bozuk olan kardeşi Mustafa’yı pâdişah ilân ettirdi. 3 ay sonra 1. Mustafa tahttan indirilerek 2. Osman, pâdişah ilân edildi. Bu suretle Osmanlı verâset sistemi bozuldu ve üvey oğlunun saltanat yıllarında karanlık ve sinsi bir rol oynadı. 1623 yılında 11 yaşındaki büyük oğlunu, ‘Dördüncü Murad’ unvanıyla padişahlık tahtına oturttu ve kendisi de vâlide sultan olarak nâibesi oldu. 9 yıl sonra, oğlu tarafından nâibelikten uzaklaştırıldı ve oğlunun çok ağır, aşağılayıcı muâmelelerine mâruz kaldı. 4. Murat Han, 1808 yılında, 29 yaşında iken beklenmedik bir şekilde vefat edince yerine Kösem Sultan’ın oğlu İbrâhim, pâdişah oldu. Sultan İbrâhim Han, annesini devlet işlerine müdâhil olmaktan menedince, yine entrikalara başvurup oğlunun tahttan indirilmesini sağladı. Hemen akabinde de öz oğlunu katlettirip, Sultan İbrâhim’den doğmuş 7 yaşındaki torunu 4. Mehmed, 1648 yılında pâdişah ilân edildi. Kendisi ‘Büyük Vâlide Sultan’ olarak devletin idâresine el koyacaktı ki… Pâdişahın annesi, Kesöm Sultan’ın torunundan gelini, çok akıllı bir kadın olan Hadice Tarhân Vâlide Sultan devreye girdi…

O dönemde Osmanlı Sarayı’nda entrikalar bin bir gece masallarını andırıyordu. Hiç sonu gelmeyecekmiş gibi devam ediyordu. Sonunda akl-ı selim galip geldi ve Kösem Sultan’ın öbür dünyaya bileti kesildi.    

13,5 X 21 santim ölçülerindeki 272 sayfalık eserinde Can Alpgüvenç, Kösem Sultan’ın bilinen hayatının bilinmeyen derinliklerini, bin bir gece masallarını andıran edebî bir üslûpla anlatıyor.

KETEBE YAYINLARI:

Maltepe Mahallesi, Fetih Caddesi Nu: 6/2 Topkapı, İstanbul. Telefon: 0.212-612 29 30 e-posta: ketebe@ketebe.com  //  www.ketebe.com 

 

 

İNSAN NE DE ÇABUK UNUTTU

Unutmak, her insanın başında olan bir illet… İnsanı zillete düşüren bir illet… Bu illetten kurtarması için, Allah insanoğlu’na Peygamber göndermiş, kitap indirmiş, sözü dinlenir, davranışları taklit edilir kâmil insanlar, mürşidler yollamış…

 İnsanın unutma illeti ile mücâdele etmek, her insanın en önemli vazifesidir. İnsanın sık sık kendini teftişten geçirmesi, nefsiyle yüzleşip yaptıklarıyla hesaplaşması, unutma illeti ile baş etmenin en etkili formülüdür.

Mehmet Dikmen’in,  13,5 X 21 santim ölçülerindeki 168 sayfalık eserinde, unutma probleminin en aza indirilmesi mücâdelesinde okuyucuya faydalı olacak bilgiler sunuluyor.

Önceki İçerikİkiz Durum (III)
Sonraki İçerikSanat ve Hikmet İş Başında
Avatar photo
28 Kasım 1938 tarihinde Bafra’da doğdu. İlk ve ortaokulu doğduğu şehirde bitirdikten sonra Ankara Ticaret Lisesi ve Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’nde okudu. İş hayatına Ankara’da muhasebeci olarak başladı. Ankara ve Karabük’te; muhasebeci, mali müşavir ve profesyonel yönetici olarak devam etti. İstanbul’da, demir ticareti ile meşgul oldu. SSCB’nin dağılmasından sonra Türk Cumhuriyetlerinde sanayi yatırımları gerçekleştirmek üzere çok ortaklı şirket kurdu. Şirketin murahhas azası olarak Azerbaycan’da ve Kırım’da tesis kurup çalıştırdı. 2000 yılında işlerini tasfiye etti. İş hayatı ile birlikte yazı hayatı da devam etti. İlk yazısı 1954 yılında Bafra’da yayımlanmakta olan Bafra Haber Gazetesi’nde başmakale olarak yer aldı. Sonraki yıllarda İlhan Egemen Darendelioğlu’nun Toprak Dergisi’nde, Son Havadis ve Tercüman gazetelerinde yazıları yayımlandı. Türk Ocakları Genel Merkezinin yayımladığı Türk Yurdu dergisinde yazdı. İslâm, Kadın ve Aile, Yörünge, Ufuk, Emelimiz Kırım, Papatya, Tarih ve Düşünce, Yeni Düşünce, Yeni Hafta, Sağduyu, Orkun, Kalgay, Bahçesaray, Türk Dünyâsı Târih ve Kültür, Antalya’da yayımlanan Nevzuhur, Kayseri’de yayımlanan Erciyes ve Yeniden Diriliş, Tokat’ta yayımlanan Kümbet, Kahramanmaraş’ta yayımlanan Alkış dergilerinde, Dünyâ ve Kırım’da yayımlanan Kırım Sadâsı gibi gazetelerde de imzasına rastlanmaktadır. Akra FM radyosunda haftanın olayları üzerine yorumları oldu. 1990 – 2000 yılları arasında (haftada bir gün) Zaman Gazetesi’nde köşe yazıları yazdı. Hâlen; Önce Vatan Gazetesi’nde, yazmaktadır. Oğuz Çetinoğlu; Türk Ocağı, Aydınlar Ocağı, ESKADER / Edebiyat, Sanat ve Kültür Araştırmacıları Derneği ve İLESAM / Türkiye İlim ve Edebiyat Eseri Sâhipleri Meslek Birliği Üyesidir. Yayımlanmış Kitapları: 1- Kültür Zenginliklerimiz: (2006) 2- Dört ciltte 4.000 sayfalık Kronolojik Tarih Ansiklopedisi: (2008 ve 2012), 3- Tarih Sözlüğü: (2009), 4- Okyanusa Açılan Kapılar / Tefekkür Mayası Röportajlar: (2009). 5- Altaylardan Hira’ya Türk-İslâm Dostluğu: (2012 ve 2013), 6- Bilenlerin Dilinden Irak Türkleri: (2012), 7- Türkler Nasıl ve Niçin Müslüman Oldu: (2013), 8- Türkmennâme / Irak Türkleri Hakkında Bilmek İstediğiniz Her Şey: (2013). 9- Türklerin Muhteşem Tarihi: (Nisan 2014 ve Nisan 2015) 10- 115 Soruda Türk İslâm-Âlimi Mâtüridî (Röportaj): 2015) 11- Cihad – Gazi – Şehid: Kasım 2015. 12-Yavuz Bülent Bâkiler Kitabı (2016 Mehmet Şâdi Polat ile birlikte) 13-Her Yönüyle Kâzım Karabekir (2017 Mehmet Şadi Polat ile birlikte) 14-Dil ve Edebiyat Dergisi / İlk 100 Sayı Bibliygorafyası (2017 Mehmet Şâdi Polat ile birlikte) 15-Büyük Türk İslâm Âlimi Serahsî (2018), 16-Âyetler ve Hadisler Rehberliğinde Kutadgu Bilig’den Seçmeler (2018), 17-Edib Ahmet Yüknekî ve Atebetü’l-Hakayık (2018), 18- Büyük Türk İslâm Âlimi Mâtürîdî (2019), 19-Kâşgarlı Mahmud ve Dîvânu Lugati’t-Türk (2019). 20-Duâ / Huzura Açılan Kapılar. (2019) 10-Yesevi Yayıncılık, 12-Yakın Plan Yayınları, 13-Boğaziçi Yayınları, 14-Dil ve Edebiyat Dergisi, diğer kitaplar Bilgeoğuz Yayınları tarafından yayımlanmıştır.