İpliği(ni) Pazara Çık(ar)mak

69

Bugünlerde “ipliği pazara çıkmak” ya da “ipliğini pazara çıkarmak” deyimini sıkça hatırlıyorum veya bu deyimi bana sıkça kullandırtan olaylar yaşıyorum. Sanıyorum, siz de aynı durumdasınız.

Deyim, “herkese rezil olmak, yediği haltları, kötü nitelik ve suçları ortaya çıkmak” anlamına geliyor. Bir kez daha anlıyorum ki, Allah’ın sevmediği ve sevdiği hiçbir olay gizli kalmıyor.

İnsan yaşadıkça daha iyi idrak edebiliyor: Sosyal olayların ve psikolojinin, yazılı olmayan harika yasaları var. Bir fizik, bir kimya, bir biyoloji yasasından öte bir yasa bu. Bu yasaların kitabı yok, müeyyidesi var. Kendi hayatımızdan düşünelim: Gizli kalacağını düşündüğümüz halde gizleyemediğimiz, vicdani rahatsızlığını duyduğumuz işlerimizin huzursuzluğunu yaşamıyor muyuz?

Bu deyimi söylediğinizde “gözündeki merteği” görenlerdenseniz içinize bakıp kendinizi sorgulayacaksınız, “gözündeki merteği görmeyip başkasının gözündeki çöpü” görenlerdenseniz hep başkasıyla meşgul olacak ve onlara güleceksiniz. Buna çevrenizden bol miktarda örnek bulabilirsiniz. Özellikle, toplum tarafından bilinen, tanınan insanların yaptığı yanlışlıkları hatırlayacak, onlara belki acıyacak, belki de onları kınayacaksınız. Ancak, kınayanın da bir gün kınan durumuna düşebileceği yasasını unutmayınız.

Kimse “ipliği pazara çıkan”lardan olmak istemez. İpliği pazara çıkan insan, insanların da Allah’ın da hoşlanmadığı, kendi vicdanın da kabullenemediği bir şey yapmıştır. Yapılan iş, kişinin hem kendine hem çevresine zarardır, belki de kötü örnektir. Hiçbir zaman savunulamayacak bir davranıştır bir düşüncedir bu. Ben, birilerinin “ipliğini pazara çıkaran”lardan olmak istemem. Bazıları için zevk de olsa, bu tecessüs iki tarafa da yarar sağlamaz. Ayıplar karşısında gece karanlığı gibi olmak, daha erdemli bir davranıştır. “Zaman”ın ve “mekan”ın, bütün pislikleri ortaya dökmek veya içinde eritmek gibi bir yasası vardır. Bu yasaya müdahale etmek, kendimizi yormaktan başka bir işe yaramaz. Zaman denen yasa “imhal eder” (mehil verir); fakat hiçbir zaman ihmal etmez. Bu yasayı ancak sabredenler okuyabilir.

“Haddini bilmeyene haddini bildirmek, sadaka hükmündedir.” derler. Haddini bilmemek, densizliktir. Bir densizi terbiye etmek, onun çevreye zarar vermesini önlemek için, ipliğini pazara çıkarmak gerekiyorsa, bu yapılabilir, yapılmalıdır. Kişinin ipliğini pazara çıkarmakta, hiçbir zaman ölçüler aşılmamalı, yıpratılmamalıdır. Ölçüler yıkılır, değerler yıpranırsa; yenen haltlar, hoş görülmeyecek fiiller, meşruluk kazanabilir. Ölçüyü kaçırmak, ölçüsüzlük doğurur, bunu kalıcı kılar.

Birilerinin ipliğini pazara çıkarmakla övünenlerin ve bununla mutlu olacağını sananların mutluluğu, uzun sürmüyor, kalıcı olmuyor. Çirkinlikten, güzellik, doğmuyor; bataklıktan bal elde edilmiyor. İki yanlış, bir doğru etmiyor.

Nedense, başkasının ipliğini pazara çıkaranların, zaman içinde kendi iplikleri pazara çıkıyor. Türk siyasetinde, medyasında, bunun örneklerini bolca görebiliyoruz. “Tencere dibin kara, seninki benimkinden kara.” misali, kendi ipliklerinin pazara düşeceğini görenler, başkalarının kusurlarını, ayıplarını, art niyetlerini deşifre etme yoluna gidiyorlar. “En güzel savunma, saldırıdır.” taktiğini uyguluyorlar. Samimiyetsiz bir deşifre de hiçbir zaman, beklenen yankıyı oluşturmuyor. Söyleyenin kimliği, söylenenin inandırıcılığını azaltıyor. Türk aydınlarının ve siyasetinin, bu konuda temiz bir sicile sahip olmasını çok arzu ederdim. Bildiklerim, bu arzumu öldürüyor.

Herkesin ipliği bir gün pazara çıkacak; er veya geç. Ne birilerinin ipliğini pazara çıkarmak ne de ipliği pazara çıkarılsın diye beklenen olmak isterim. İnsan olan, haddini bilir.