İpekyolu’nda Kartalın Kanat Vuruşu

66

 

İstanbul’dan Trabzon’a uçtuk bir heyet ile Türk Dünyası Mühendislik, Mimarlık ve Şehircilik Kurultayı için. Biletimizi toplantının bir gün öncesine aldık, çünkü Giresun’a taziyeye de gideceğiz.

Trabzon ile Giresun karayolu artık birleşmiş bir görselliği yansıtıyor. Sahil şeridinden otoban yolu öylesine rahat ve güzel. Karadeniz’i bütün içtenliğimizle yüreğimize dolduruyoruz, sertliğine ve hırçınlığına rağmen. Doymak bilmiyoruz yeşilin her tonuna sahip bu kısa yola, 135 kilometre karayolu hemen bitiyor. Batı dünyasının sahil yolları artık yavan kalıyor bu güzergahta. Böylesine etkiliyor, öylesine de üzerinize yansıyor güzellikler.

BİR MATEMLİ EV

Türk Dünyası Aydınlar Ocağı Genel Başkanı Mehmet Memiş Bey’in vefat haberini teessürle öğrenmiştik. Oysa bir müddet önce Kırım’daki seyahatimizde birlikteydik. Hatta heyet başkanımızdı. Hiç yanından eksik etmediği eşi hanım efendi de yanındaydı. Acı haberi öğrendiğimizde sadece fatiha verebildik, dua edebildik arkadaşlarla. Eşi anlattı denizi gören, yeni evine taziyeye gittiğimizde; “-Herkesi ev sahibi yapmıştı, o geceki toplantıda anahtarlarını teslim etti, parası artmış olanların iadesini yaptı. Herkesin yüzü gülüyordu. Vedalaşıp ayrılırken, arabayı benim kullanmamı istedi. Çok durgundu. Kırmızı ışıkta durdum. “Acele geç” dedi. Sanki hastaneye yetiştirmemi istiyordu. Öyle yaptım. Çığlık çığlığa doktorları çağırdım. Kalp masajı cevap vermedi. Ruhunu meğer arabanın içinde teslim etmişti de farkına varamamıştım. Mekanı cennet olsun. Memleketsever bir aydındı. İyi bir aile babasıydı. Eşsiz bir insandı. Hergün mezarına gidip dua ediyorum.”

Evinin hemen yanı başındaki mezarlıkta yatıyordu Mühendis Mehmet Memiş. Kısa yokuşu çıkarak kabrinde dua ettik, yakardık rabbime. Vefat edeli kısa bir müddet olmasına rağmen siyah mermerle yapılmıştı kabri. Mekanı cennet olsun. Sonra evine döndük rahmetlinin. Hazırlanan sofrada hem yedik, hem dualar ettik. İstanbul’dan gelen damadı ve kızları koşturup durdu. Oğlu Erzurum’da askerdi. Ancak cenaze için izin alabilmiş delikanlı. Allah sabır versin.

GİRESUN’U TÜRK DÜNYASI’NA TANITTI

Öğle namazında sahildeki Hacı Miktat Camii’ne inerek Mehmet Memiş’in mevlidini ve duasını yaptırdı ailesi. Sayın Giresun Valisi Dursun Ali Şahin de gelmişti; bittabi ailesi, akrabaları, yakınları, onca yerel yönetici ve bürokratlarla, hemşehrileri. Cami dopdoluydu. Üç güzide hafız bütün gönülleri titreten kıraatlarıyla dini merasimi tamamladılar. Denizin dalgalarını buradan duymak işten bile değil, üstelik araçların trafik yoğunluğuna rağmen.

Mehmet Memiş, Giresun Türk Hava Kurumu, Aydınlar Ocağı Başkanı ve Türk Dünyası Aydınlar Ocağı Genel Başkanıydı. Bütün Türk Dünyası ile temas halindeydi. Hatta oğluna Kazakistan Üniversiteleri’nde eğitim aldırmıştı. 1996 yılında Türkiye Aydınlar Ocağı’nı Giresun’da toplamış, Karadeniz bir düğün yaşamıştı. Ülke sorunlarını muhtevi bir milli sempozyum gerçekleşti. Gelen delegelere ve ailelerine bütün Karadeniz’i dolaştırmış, Sarp sınır kapısına kadar götürmüştü. Aydınlar Ocağı’nın her genel kurulunda konuşmasıyla dikkat çeker, görüşleri değerlendirilir, bu minval üzerine kararlar alınırdı. Belki de Türkiye’de ilk defa bir sahil vilayetinde Türk Dünyası Uluslararası Toplantısı düzenledi ardından. Uygulanabilecek ciddi kararlar aldırdı, Türk Dünyası ile sivil ve resmi iletişimi hızlandırdı.

BULUT BULUTUN ÜSTÜNE

Ülke sorunları karşısında dostlarını arayarak görüş teatisinde bulunurdu saatlerce. Bunlardan ben de nasiplendim. Telefonla aradığında terör sorununu, AB macerasını, süper devletlerin iki yüzlülüğünü, batılı güçlerin emperyalist alışkanlığını, kültür, medeniyet, entelektüel ve siyaset hayatımızı saatlerce konuşurduk. Hayatını Türk Dünyası için adeta vakfetmişti. Yılmaz ve yorulmazdı Mehmet Memiş, Doğrucu Davut’tu, hiç eğilmedi, hep dik durdu. Giresun’u bütün aleme tanıttı, insanını, değerlerini, ürünlerini, meselelerini hep aktardı. Yılmadı, adeta yüksek bir motivasyonla her şeyin üstesinden geldi. Rabbim mekanını cennet etsin.

Giresun Valisi Dursun Ali Şahin heyetimizi Atapark karşısındaki Sahra Restorant’ta yemeğe aldı. Balık yemeden, hal hatır sormadan bırakmadı. Dursun Ali Bey’i çeyrek asırdır tanırım. Belki daha fazla. Ankara Vali Yardımcılığından tutun, Kartal ve Bakırköy kaymakamlığı, Yalova Valiliği dahil hep başarı ile götürmüş, halk ile bütünleşmiş, kalıcı eserler ortaya koymuş bir yerel yöneticidir Dursun Ali Şahin.

Yemek’te bir okuyucum 1996 yılını hatırlattı; “Sizin Türkiye’de yazdığınız “Karadeniz’in Bodrum’u; Giresun” adlı makalenizi hala saklıyorum. Hele ortancalarımızı öne çıkarmanız bizim bile unuttuğumuz çiçeklerimize yüzümüzü çevirmemize neden oldu.” Evet öyle etkilenmiştim ortancalardan, hala da o şevk ve heyecanla Giresun’dayım.

VALİ BEYDEN ŞİİR DİNLEME AYRICALIĞI

Vali Dursun Ali Şahin Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş başkanlığındaki heyetimizi evinde de konuk etti. Çay ve kahve içtik, meyve yedik. Vali evinin bahçesini ve serasını gezdik. Bütün meyveler sofraya buradan gelmiş meğer. Hele o yeşil mandalinler yok mu tadı damağımda. Seranın aşağısında ise bir tarihi yapı bulunmuş, Vali evi bunun üzerinde yükseliyor. Aydınlatılarak dikkat çekiliyor.

Dursun Ali Bey İstanbul’da Mehmet Akif Ersoy’un oğlu Tahir Bey ile kızı Suat Hanım’a hastanede iken(1999) Üsküdar Belediye Başkanı Yılmaz Bayat ile birlikte sahip çıkmıştı. Masraflarını üslenmişti. Torunları Ferda ve Selma Hanımlara İstanbul Vali yardımcısı iken ev aldırmıştı. Bunu hatırlatınca “hayır hasenat deşifre edilmez, gizli tutulur geleneğimizde” olsa da önce mahcup bir eda takındı Vali Bey, sonra Safahat’tan şiirler okudu. Sayın Vali Bir Mehmet Akif Ersoy meftunu. Çok şiiri ezberinde; “Yıllarca, asırlarca süren uykudan artık/ Silkin de; Muhitindeki zulmetleri yak, yık/ Bir baksana: Gökler uyanık, yer uyanıktır/ Dünya uyanıkken, uyumak maskaralıktır”

Heyetimizde Mustafakemalpaşa Belediye Başkanı Sadi Kurtulan da var. Dursun Ali Şahin bir yurtdışı anektodu aktardı: “Bir uluslararası etkinlik için Meksiko City’de misafiriz. Çok sayıda Türkiye’den yerel yönetici var heyetimizde. Sadi Bey de bunlardan biri. Kurban Bayramı’na denk geldi. Namaz kılacağız. Yer ve yön sorunu var. Bunu hallettik, namazı kim ve saat kaçta kıldıracak? İnternet imdadımıza yetişti. Sorunu hallettik. Türk Heyeti Meksiko City’de bir Kurban Bayramı namazı kıldı!.”

MEHMET MEMİŞ ADI

Giresun ili  de sohbetten geri kalmadı. EKO Turizminden bahsetti Vali, İnecek köyü uygulamasını anlattı.  Şöyle dedi; ” Giresun’da nereden başlarsanız başlayınız tarih ve tabiat güzellikleri burada. Giresun kalesi, Amazon Adası, 487 yaylası, tarihi dokusu, denizi bölgenin bir şansı. Öncelikle yaylalarla alakalı imar planlaması yapıyoruz. Tarihi evleri köylerde bile onarıyor, turizme açıyoruz. Şebinkarahisar’daki kayaya oyulmuş dört katlı manastırı ortaya çıkarmaya çalışıyoruz. 20 kilise tespit ettik. Teleferik hizmete girecek. 2013’te de havaalanımız.”

Giresun İstanbul’a çok göç veren bir il. Dolayısıyla nüfusu 419 bine düşmüş. Vali Şahin göç edenleri yeniden memleketine çağırıyor; “Haydi köyümüze geri dönelim.. Sevgimizi köyümüze geri verelim!” 1680 kişi bu çağrıya uymuş. Giresun Limanı’ndan da yılda 700 milyon dolarlık fındık ihraç ediliyor. 14 tane yıldızlı otel var il’de. 1997’de gittiğimizde iki oteli mevcuttu Giresun’un. Mutfağı bile turist çekebilecek özellikte. Sayı Vali’ye ” Dursun Ali Bey, Giresun’un ortancalarındaki renk ve büyüklük dünyada dikkat çekecek kadar değişiktir. Bilmem hiç fark ettiniz mi?. Sırf bunun için bile bir festival düzenlenebilir?” Notunu aldı. Bir not daha hatırlattım;

-Mühendis Mehmet Memiş Bey Giresun’un yetiştirdiği entelektüel ahlak sahibi, mesleğinde uzman, sivil topluma kendisi adamış örnek bir aydındır. İsminin bir okula, bir bulvara verilmesini düşünmez misiniz? Büyük bir kadirşinaslık olur.

Giresun Belediye Başkan Yardımcısı da orada. Her ikisi de birden “Neden olmasın?” dediler. Ben sürdürdüm konuşmamı “Mehmet Memiş Beyin başlattığı Türk Dünyası etkinlikleri Giresun’da yarışmalara, şölenlere konu olmalı, her yıl tekrarlanmalı? Bu Giresun’u yurtdışına da açabilir? Bu öneri de notlara eklendi.

DERE BOYU KAVAKLAR

Vedalaşıp ayrılırken bir teselli Sayın Vali Dursun Ali Şahin yarın Trabzon’daki  Türk Dünyası Kurultayı’na gelmesi gelişmesi oldu. Yola koyulduk. Taziye ziyaretinden gelmesek, Kiraz Çiçekleri’nde Giresun Türküleri dinleyeceğiz. Ancak nafile. Altın Yüzük Oy Miralay aklıma düşse de teğet geçiyoruz. Hasibe Özyazıcı, Helim Çalçalı, Teyfik Güney; İsmail Doğan ve Bicoğlu Osman’dan alının bu türküyü öyle güzel söylerler ki sormayın; ” Oy miralay miralay/ Askerin alay alay/ Al kızları askere/Olsun askerlik kolay/ Ninna aslanım ninna/ Ninna güzelim ninna” Giresun Valiliğinin bu hediyesini 14 türküsü ile saklayacağım.

Günler kısa, hava karardı. Trafik yoğun. Rahmetli Turgut Özal’ın başlattığı Karadeniz Sahil Yolu Projesi iyi ki hayata geçmiş. Kısa bir yolu kat edebilmemiz için saatlerce beklediğimiz Karadeniz sahili artık vızır vızır; sürücümüz bize zaman zaman eski yolu gösterip, oradan gidilseymiş daha üç-beş saat beklememiz gerektiğini söyledi.

DEĞİŞİM VE DÖNÜŞÜM İÇİNDEKİ TRABZON

İki buçuk saatte Trabzon’a girdik. Şehrin merkezindeki Kahramanmaraş Caddesi üzerindeki Zorlu Otel’e Prof. Nevzat Yalçıntaş ve Nevzat Gökalp yerleşti. Üniversite Kampüsü içindeki Koru Motel’e Hacı Yusuf Çelebi ve Hasan Mısır Konuk oldu. Burada Prizren’deki Uluslararası Balkan Sempozyumundan dostum Karadeniz Teknik Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Mehmet Okur ile buluştuk. Dersten çıkıp gelmişti. Hasret giderdik. Mustafakemalpaşa ekibi Otel Maçka’ya gitti. Benim yerimi epeyi listede aradık. Erol Şahin Bey’in nezaketliliğiyle nihayet Trabzon merkezindeki Usta Park Otel’de bulduk. Yurtiçinden ve dışından dostlarla karşılaştık. Benim gibi sıra bekleyen konuklardan işlemlerini yapanlar istirahata çekildi. Gece yarısını geçiyordu ki, yorgunluğumu ancak atabilme fırsatı buldum. Hava sıcaklığı mevsim normallerini üstünde ve nem aşırı. Uyku hiç bir şeyi dinlemiyor ama.

Usta Park Otel’in kahvaltı salonu en üst katta ve denize nazır. Mavi Karadeniz iyi görünüyor fakat, yüksek evlerin damlarındaki atılamayan ve yenilenemeyen eskimiş, pörsümüş mallar bu görsel zenginliği maalesef  bozuyor. Otelde KKTC Heyeti bayağı kalabalık. Bir hatırlatma yaptı dostlar, KKTC’ye yönelik aileyi ve gençliği öne çıkaran Türkçe yayınların daha fazla olması!. Neden olmasın ki?

SULTAN SÜLEYMAN NEREDE DOĞDU?

Trabzon’un her tarafı Türk Dünyası Mühendislik, Mimarlık ve Şehircilik Kurultayı’nın dev afiş, poster, ilan ve tanıtımıyla donatılmıştı. Her sokakta karşınıza bunlardan birinin çıkması yüksek ihtimal. Zorlu Otel’in önünden yürüyüşe geçtik meydana. Trabzon Belediye Bandosu, Mehteran Takımı ve Kazakistan Devlet Orkestrası Gösterilere başladı. Trafik durdu. Kurultayın gerçekleştirileceği hemen bir ön sokaktaki Hamamizade İhsan Bey Kültür Merkezi’nde karşılıksız kitap ve benzeri hediyelikler dağıtılınca vatandaş daha fazla alaka gösterdi, uzun kuyruklar oluştu. Gelin gibi süslenen salona girip çıkmakta zorluk çekildi. Canlı yayın araçları yerleşti sokağa. Polisler güvenlik için yerlerini aldı. Bundan da anlaşıldı ki bazı bakan ve üst yöneticiler kurultaya teşrif edecek. Canlı yayın hem televizyon ekranlarından, hem de fuayeye konulan perdelerden izleyicilere yansıtıldı.

Trabzon Şehzadeler kenti Osmanlı’nın. Kanuni Sultan Süleyman Trabzon’da doğmuş. Kurultay’da Trabzon tanıtım filmi izlendi Milli Marşımızdan sonra. Trabzon’un manevi mimarlarından Veli Ahi Evran Dede’yi daha iyi algıladı konuklar. Berat takdimleri yapıldı. Türk Dünyası’ndaki büyük projeler ödüllendirildi. Bu tür etkinliklerin zor yanı uzun ve yersiz konuşmaları dinlemek zorunda kalmanız. Bazı hatipler sanıyor ki önünüzde bir seçim sandığı var, o konuştuktan sonra siz reyinizi hemen ona vereceksiniz. O da seçilerek meramına ulaşacak! Hele saygı için tek tek isim sayanlar yok mu, bu zevatın siz, dikkat çekmeye çalışan  ya bir politikacı, veyahut yükselmek isteyen bir bürokrat olduğunu hemen anlıyorsunuz. Hele bir tanesi var ki, bir devlet adamımıza 19 defa teşekkür etmesi yetmezmiş gibi, bir tek fikir bile söylemeden kürsüden indi. Onu da alkışladık. Helalı hoş olsun!.

KONUŞMAK.. KONUŞMAK.. YİNE KONUŞMAK

Beşi Rusya Federasyonundan olmak üzere 31 ülkenin temsil edildiği kurultayın büyük yükü Dr. İlyas Demirci, İbrahim Terzioğlu ve arkadaşlarının omzundaydı. Ortak ve resmi dil Türkçe’ydi. Programı TRT Spikeri Cenk başlattı. Keşke hep o sürdürseydi. İlyas Demirci “Köklü geçmişten, güçlü geleceğe” temas etti, program hakkında bilgiler verdi. Konuşmacı sayısı bir hayli fazlaydı. Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar kimlikli şehirler oluşturmak için geçmişimize sahip çıkmanın altını çizdi. Türksoy Başkanı Prof. Dr. Duysen Kaseinov bugün bir düğünde olduklarını belirterek, İsmail Gaspıralı ve eserini gündeme taşıdı “Dilde, Fikirde ve İşde Birlik”in hala yiye yiye bitiremediğimiz mirasını hatırlattı. Karayolları Genel Müdürü M. Cahit Turan grafiklerle beslediği konuşmasında “insanı yaşat ki devlet yaşasın” felsefesiyle, “birlikte hayır, ayrılıkta azap var” prensibinin içini doldurdu.

Dünyada dengelerin değiştiğini, hatta yeniden kurulduğunu, dolayısıyla kartların sil baştan dağıtıldığını anlatan Trabzon Valisi Dr. Recep Kızılcık 2071 yılı rüya projesi ve milli kültür devamlılığı üzerinde durdu. Atatürk Üniversitesi Rektörü, Avrasya İpekyolu Üniversiteler Birliği Başkanı Prof. Dr. Hikmet Koçak Türk Dünyası bilim kervanı olimpiyatlarının yürüyüşe geçtiğini anlatırken büyük alkış aldı. Prof. Koçak “Geliştiren, üreten, icat eden mühendis ve mimarlarımızı yetiştirmek için varız. Kurultay mimari geleceğimiz açısından yen bir dönüm noktasıdır! “demesi alakayı daha da büyüdü.

DEĞERLİLERİMİZ!..

Hocaların Hocası Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş konuşmasıyla gelişmeyi resmigeçit havasından kurtardı ve sivilleştirdi. Dedi ki “Rahmetli Atatürk Sovyetlerin dağılacağını daha hayatta iken görmüştü. Soydaşlarımızla yeniden birlikte olabileceğimizi hatırlatmıştı. Bu belge maalesef yıllarca arşivlerimizden çıkartılıp açıklanmadı. Ancak bugün öyle değil. Muhteşem Süleyman Kanuni’nin doğum yeri olan Trabzon’dayız. Şehzadeler kentindeyiz. Trabzon’dan Washington’a bir hat çizilirse Kanuni orada da karşınıza çıkacak. Çünkü Washington’da bir büstler galerisi vardır. Burada dünyanın en ünlü hizmet etmiş devlet adamlarının büstlerini görürsünüz. Bunlardan biri de uzun sakalıyla dikkat çeker. İşte o evrensel hukukta adından bahsettiren Kanuni’nin ta kendisidir. Trabzon’dan Washington’a çekilen hat işte böyle bir şeydir. Dolayısıyla istikbale iyi ve güvenli bakalım. Batıda geliştirilmek istenen islam düşmanlığına(islamofobia) dikkat edelim.”

Oh be ufuk açan, içinde fikir olan bir konuşma nihayet. Politika yapmaktan uzak, kendini öne çıkarmaktan azade, ülkesini ve insanın öne çıkaran bir görüş. İnşallah devamı gelir demeye kalmadı, Kültür eski Bakanı Namık Kemal Zeybek kürsüye geldi ve “değerlilerimiz” diye özetledi, 15 dakikada sayılan isimleri. İşte bu kadar. Gerçek olan da bu. Konukların hepsi değerli. Adeta Nevzat Yalçıntaş’ın kaldığı yerden devam etti;

-Nevzat Yalçıntaş Hocamızın hatırlattığı gibi Rahmetli Atatürk’ün Sovyetler’in dağılacağını anlattığı açıklaması önemlidir. Şöyle diyor Atatürk, Sovyetler bugün dostumuz. Ama bütün imparatorluklar gibi bir gün o da dağılacak. O güne hepimiz hazır olmalıyız. Köprüleri atmamalıyız. Dil, kültür, tarih bir köprüdür.

YÖNETİM EŞKIYA VE TURANCI ARIYOR

Bir de kaymakamlık anısını anlattı Namık Kemal Zeybek;

-Yıl 1967.. kaymakamım.. İçişleri Bakanlığından bir yazı geldi ahvali umumiye raporu isteniyor. Her zaman verilen bir rapor bu. Yoksa o günkü yönetime ait özelliği olan rapor değil. Sorulardan biri “bölgenizde eşkıya ve Turancı var mı?” diye. Turancı ile eşkıya birlikte zikrediliyor. 1944 olaylarını hatırlayanlar o günkü yönetimin “Turancı” diye onca aydınımızı tutukladığını bilirler. Alpaslan Türkeş, Reha Oğuz Türkkan gibi. Hatta SSCB rejiminden Türkiye’ye sığınan yedi Azeri Türk’ü de Moskova yönetimine iade edilmiş, soydaşlarımız da kurşuna dizilmişti!?. O günlerden bugünlere geldik. Biliniz ki bin bağ ile bağlanmamız gerekir birbirimize. Tek çıkar yol da Türk Birliği’dir.

Avuçlar patlayacak kadar alkış aldı, konukları rahatlattı Namık Kemal Zeybek.  Kurultay’da şehircilik alanında bir ilk olarak da Mimar Sinan Uluslararası Proje Olimpiyatları gerçekleşti. Bunda Türk Dünyası Mühendisler ve Mimarlar Birliği’nin 10 yıllık çabası etkili oldu, ilk meyveler alındı. Bir Mimar Sinan Heykelciği olarak hazırlanan plaketler verilirken, Dr. İlyas Demirci’nin yaklaşımı önemliydi gelişmeye “Amacımız Türk-İslam Dünyasının tapu senedi olarak gördüğümüz mimarlık eserlerinin ve şehir kuruluş felsefesinin anlaşılmasına ve gelecek nesillere taşınmasına önayak olmaktır.”

ORTAK BİR GELECEK PROJESİ

Kurultay’ı Cumhurbaşkanı Abdullah Gül de çok önemsiyor, arka çıkıyor. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan da öyle. Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın konuşmasında hatırlatılanlar gerçekten Türkiye’nin bazı sektörlerde çağ atladığı hususudur. Dünyanın neresinde yaşarsanız yaşayınız her TC vatandaşı kimliğiyle gurur duyuyor. Kurultay’da bir üst katta sergilenen ve posterli sunumlardan Tasarım, Fikir Kategorisi’nde finale kalan eserler çok önemliydi. Prof. Dr. Ahmet Akgündüz’ün “Birlikte Yaşamanın Temel İlkeleri ve Hoşgörü Kültürümüzün Prensipleri”, Mehmet Akif Ersoy Fikir ve Sanat Vakfı Proje Hazırlama Grubu Başkanı Mehmet Çetin’in Türk Dünyası İçin İlk ve En Önemli Proje; Ortak Bir Gelecek Projesi (Danışma ve İzleme Komitesi, Akademik ve Gençlik Değişim Programı, Tercüme Kurulu, Türk Dünyası Kitaplığı, Türk Dünyası Sanat ve Kültür Ödülleri, Kültür, Sanat ve Spor Yarışmaları; Seyahat, Mal ve Hizmet Dolaşımı, Para Transferi İmkanları Araştırma Projesi, İnternet ve Sanal Ortam) iyi incelenmeli ve algılanmalı, hatta hayata geçirilebilmeli; Türk Dünyası Yazarlar ve Sanatçılar Vakfı Başkanı Yahya Akengin’in “Şehir ve Edebiyat Projesi”de dikkat çekenler arasındaydı.

Akşam yine program çerçevesinde gerçekleştirilen Trabzonspor-Kızılorduspor (Kazakistan Birinci Futbol Ligi Takımlarından) karşılaşmasını Hüseyin Avni Aker Stadında VİP’ten izledik. Trabzonspor acımasız davrandı maçı 6-0 aldı. Bu karşılaşmanın en güzel yanı seyircilerin “Ata Yurttan Ana Yurda Hoş Geldiniz” pankartının açılması oldu. Akşam gala yemeğinde keşke bir tanışma da olabilse, daha sıkışık oturabilseydik.

KÖKÜ MAZİDE OLAN ATİ

İkinci gün oturumlara geçildi.  Harazmi, Farabi, Biruni, İmam-ı Buhari, Ebul Hasan Harakani, İbni Sina, Kaşgalı Mahmut, Hoca Ahmet Yesevi, Mevlana Celadeddin-i Rumi, Yusuf Has Hacip, Şeyh Ebebali, Yunus Emre, Hünkar Hacı Bektaş-ı Veli, Emir Sultan, Akşemsettin, Somuncu Baba, Uluğ Bey, Ali Kuşçu, Fuzuli, İsmail Bey Gaspıralı, Ali Şir Nevai, Erzurumlu İbrahim Hakkı ve Mehmet Akif Ersoy Oturumlarının Osman Turan ile değerlendirme ve kapanışları bir vefa kadar, bir kadirşinaslıktı, kökü mazide olan ati için bir kapı aralamaktı, ufuk göstermekti.

Devlet Su İşleri Genel Müdürü Akif Özkaldı ile bir oturumda yan yanaydık. Tanıştık. Mehmet Akif Ersoy Fikir ve Sanat Vakfı Başkanı olduğumu öğrenince daha bir muhabbet peyda ettik. İşte anlattıkları;

-Babam Ankara Samanpazarı’ndaki Sultan Taceddin Camii’nin imamıydı. Bilirsiniz hemen bitişiğinde Mehmet Akif’in milletvekili iken emrine tahsis edilen ve başta İstiklal Marşımızı ve Bülbül şiirini yazdığı Taceddin Dergahı var. Babam bir Mehmet Akif Ersoy hayranı. Üç erkek çocuğu oldu. Birinin Mehmet, ötekisinin Akif, diğerinin de adını Ersoy olarak koydu. Biz üç kardeş Mehmet, Akif, Ersoy olduk, Safahat şiirlerinin sürekli okunduğu bir evde büyüdük. Şimdi de O’nun çizdiği çizgide millete ve memlekete hizmet etmeye çalışıyoruz.

Mehmet, Akif ve Ersoy Özkaldı kardeşler bugün ülke ve insan yönetimimizde önemli sorumluluklar almış aydınlar olarak hizmetlerini sürdürüyorlar.

MEMLEKET İSTERİM

Tek evladını PKK terör örgütünün bir dersaneyi bombalaması sonunda şehid vererek kaybeden öğrencimizin annesi Diyarbakır Milletvekili Mühendis Oya Eronat bir oturumda başkanlık etti. Diyarbakır gibi ilahi dinlere merkezlik, kültür ve medeniyetlere beşiklik eden bir şehrin terörle anılmasına ağlayarak yakındı, öyle olmadığını anlattı. Diyarbakır halkının % 82 oranla devlet ve millet yanında olduğunu, hemşehrilerinin arasında Ziya Gökalp, Cahit Sıtkı Tarancı ve Sezai Karakoç gibi maruf insanların bulunduğunu belirtti. Sonra da Cahit Sıtkı Tarancı’nın(1910 İstanbul-1956 Viyana) 35 Yaş kadar meşhur olmayan ancak çok önemli bir şiirini okudu; Memleket İsterim.

Memleket isterim,

Gök mavi, dal yeşil, tarla sarı olsun;

Kuşların, çiçeklerin diyarı olsun!

Memleket isterim,

Ne başa dert, ne gönüle hasret olsun;

Kardeş kavgası bir nihayet olsun!

Memleket isterim,

Ne zengin fakir, ne sen ben farkı olsun;

Kış günü herkesin evi barkı olsun!

Memleket isterim,

Yaşamak, sevmek gibi gönülden olsun;

Olursa bir şikayet ölümden olsun!

Oya Eronat göz yaşlarını silerken, kurultay salonunda derin bir sessizliğin ardından duygusallık yaşandı, sonra canhıraş bir alkış geldi peşinden.

TRABZON SALNAMELERİ NEŞREDİLDİ

Diyarbakır Milletvekili Oya Eronat Hanım sonra Hemşehrisi Roterdam İslam Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ahmet Akgündüz’e söz verdi ve hocadan Osmanlılar döneminde Trabzon’un idari yapısını ve salnamelerini dinledik. Buna göre, eksik tartan bakkal, sütüne su katmış sütçü, ekmeği siyah pişiren fırıncı vs gibi esnaf hep cezaya mültezim. Bir kentin nüfusu ne kadardır, kaç değişik dine mensup insan mevcuttur, köylerdeki tarım ürünleri toplamı ve hayvan sayısı nedir bütün bunlar Osmanlı defterlerinde kayıtlıdır. Müslüman mahallesinde şarap satılamaz, meyhane açılamaz. Gayri müslimler için bu mümkün. Eğer tersi yapılırsa 5 akçe vergi tahakkuk ettirilir. Osmanlı vatandaşlarının giysilerinden de hangi dine mensup oldukları hemen anlaşılıyor. Bazı müslüman gençler meyhaneye gittiklerinde elbiselerini değiştiriyorlar. Ancak yakalandıkları takdirde yine ceza ödüyorlar.

Türk Dünyası Mühendislik, Mimarlık ve Şehircilik Kurultayı dört gün sürdü. Oturumların tümünü izlemek fiziksel olarak mümkün değildi. Bir de çok başarılı tebliğler olduğu kadar, ispat-ı vucüd bildiriler de mevcuttu. İsimler veya konular alfabetik sıraya dizilse daha şık olurdu. 700 konuk olduğunu duyduğumda küçük dilimi yutacaktım. Dev bir organizasyon bu açıdan. Ancak bir çuval portakaldan bir bardak su çıkarsa hep birlikte çok üzülüyoruz diyor bir kelam-ı kibar. Mehteran gösterisi yurtdışı konukların ciddi ciddi alakasını çekti, kameralara kaydedildi. Türk Dünyası Müzik Topluluğu Konseri bu etkinliklerin olmazsa olmazıydı. Herkes CD veya DVD’sini sordu.

ALT KATTA SERGİLER, ÜST KATTA POSTER SUNUMU

Gültekin Akengin’in sergilenen değişik resim çalışması dikkat çekti. Sulu boya mı, akrilik mi, yoksa yağlı mı tartışması yapılmadan kendisi cevap verdi bir sanatçı olarak “Hiç bir değil, özel bir boya” Niyas Sanat Grubu’nun Geleneksel Türk Süsleme Sanatları Sergisi iyi ki vardı. Müzehhibe Yurdagül Savaşçı’nın hem tezhibi, hem minyatürleri yüreğimizi rahatlattığı kadar, karanlığı da aydınlattı. İyi ki de katoloğu basılmış, arşivlere ayrıcalıklı olarak girdi. Ellerine ve yüreğine sağlık sanatçımızın. Ebru gösterisi her zaman dikkat çektiği gibi bu defa da öyle oldu. Çini, kat’ı ve desen sergileri de kurultayın madalyalarıydı. Ancak bu kültür ve medeniyet yansıması maalesef oturumların ve toplantıların gerisinde ve gölgesinde kaldı. Posterli sunum sergileri de bir üst kattaydı zaten.

Kısa bir zaman dilimine sıkıştırılan kültür gezilerinin kalıcılığı her zaman zihinlerde tatlı anılarla, yeni edinilen fikir ve arkadaşlıklarla kalır ve devam eder. Prof. Dr. Mehmet Okur’u Akmescit’teki Kırım Türklerinin tek akademisi Crıeman Engineering Pedagogigal Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Fevzi Yakubov ile tanıştırdım. Bin yıllık dost gibi muhabbet üzerelerdi.

Konuklara dağıtılan çantalar içindeki Bildiriler Kitabı, Türk Dünyası Mimarlık ve Şehircilik Abideleri kitaplarıyla, İpekyolu Dergileri itibar baskılarıyla göz kamaştırdı, altın yaldızlı kitap ayracı da buraya yakıştı. Ancak dört günlük böylesine bir ihtişam bakalım aydınlarımızın zihninde hangileriyle kalacak, hangileriyle hatırlanacak, hangilerini miras bırakabileceğiz?!

2071’E BIRAKILACAK FOTOĞRAF

Bütün odaları güneş gören evlerimizi, ayakların kıbleye uzanmadığı yatak odalarını, ihtiyarların ve özürlülerin de rahatlıkla dolaşabildiği sokaklarımızı, ibadethanelerimizi, hastanelerimizi, mekteplerimizi, sivil toplum kuruluşlarımızı; yeşilden mavinin ancak görülebildiği semayı, kent ortasında sadaka taşından da öte yar’e uzanacak elin değdiği mihenk taşlarını, grafikerlerin sadece çizgilerinde mi kalacak, yoksa bir elli sene sonraki nesillerin mirasına mı dahil olacak?

Kurultay’da “kimlikli şehirler inşa edilmesi”, kentlerin insana yatırım, tarih, kültür, edebiyat, medeniyet olgusuyla örtüşme endişesi, yeni isim ve resimlerin öne çıkması ihtiyacı galiba etkinliğin de özetiydi. Bununla yarına daha umutla bakabiliyor, bağlarımız daha da kavileşiyor. Neden olmasın ki?!