Erener’in Almanya,
İsveç, İsviçre, Yunanistan, Avusturya, Hollanda ve Belçika pop müzik
listelerinde haftalardır Ricky Martin, Jennifer Lopez gibi devlerin önünde yer
aldığı vurgulanan açıklamada, Avrupa’nın ünlü müzik kanallarının da şarkının
klibini yayınlamaya devam ettiği, klibin MTV ve VH1 gibi kanallarda sıkça yer
aldığı belirtildi.
Açıklamada
Erener’in Amerikan Billboard dergisinin Avrupa ayağı olan Music Medya
dergisindeki “Eurochart Hot 100 Singles” listesinde ilk 20 içinde bulunduğu
Avrupa’nın belli başlı müzik radyoları tarafından verilen listelere göre
oluşturulan “Air Play Chart”ta ise ilk 30 içerisinde yer aldığı vurgulandı.
Erener’in
Yunanistan’da önce Altın, şimdi de Platin Plak aldığı belirtilen açıklamada,
sanatçının parçasının Yunanistan’da ikinci, İsveçte üçüncü, İspanya’da
sekizinci, Belçika’da altıncı sırada yer aldığı, Hollanda’da ise en çok çalınan
on birinci single olduğu bildirildi. (Gazeteler, 8 Ağustos 2003)
Ama aynı
İngilizler; Türkleri sporda yenince iş değişiyor. Devamlı olarak Türklere
yenildiklerini hatırlatarak onları mahçup etmeyi bir marifet sayıyorlar.
Bunları çok
görmüyorum. Çünkü:
“Her şeyi maddede
arayanların akılları gözlerindedir. Göz ise maneviyatta kördür.”
Bam tellerine
basmadığın, damarlarına dokunmadığın sürece güler yüzlü gösteren maske
takınanların yani sureta, şeklen insan olanların maskeleri; çıkarlarına en ufak
halel geldiğinde, hemen düşüveriyor.
X
İngilizler
birbirleriyle veya herhangi bir kimseyle karşılaştıkları zaman hemen karşılıklı
olarak yekdiğerlerine tebessüm ediyorlar. Güler yüz gösteriyorlar. Ve tabii
klişeleşmiş beylik sözler sarfediyorlar.
“Ya Hi” / “Hay”
diyorlar. Veya “How do you do?” / “Ne haber?” diye soruyorlar. Yahut da “How
are you?” / “Nasılsınız?” şeklinde soru yöneltiyorlar. Veyahut “Hello!” yani
“Merhaba” sözcüğünü kullanıyorlar.
Şüphesiz bu
karşılaşmaları akşamleyin olmuşsa bu sefer “Good evening!” Yani “İyi akşamlar!”
şeklindeki sözlerle birbirlerine iltifat edip, âdeta birbirleriyle nezaket
yarışına çıkmış oluyorlar.
Elbette bu çeşit
davranış biçimi sergilemeleri çok güzel ve yerinde bir alışkanlık. Sanki Hz. Peygamber’in
“Selamı yayınız!” Yani karşılaştığınızda, birbirinizden emîn olduğunuzu,
birbirinize güvendiğinizi, çekinecek ve korkulacak bir durumunuz olmadığını,
selamlaşarak hemen belirtiniz anlamına gelen Hadis-i Şerifini tam olarak yerine
getiriyorlar.
Şayet bu
karşılaşanlar birbirini tanıyan kimseler ise, biraz daha konuşmak ihtiyacını
hissederler. Fakat bu sohbetleri havadan sudan şeylerden ibaret oluyor. Fakat
birbirlerine kendilerinden veya ev hallerinden pek bahsetmiyorlar. Âdeta ser
verip sır vermiyorlar. Ne sevinçleri ne de üzüntülerini belli ediyorlar.
Genel olarak
İngilizler bu ahlâkta olup, bunu bir marifet sayıyorlar. Buz gibi bir tavır
sergiliyorlar. Nitekim Kraliçe bu hasleti simgeleyen somut bir örnek. Ne sevinç
ne üzüntü yüzünden aksetmiyor.
Haklarını yemeyelim.
Bu hâl aynı zamanda devlet adamlığında olması gereken vekar ve ağırbaşlılığı da
göstermiyor değil.
Tespitlerimizi
halka dönük olarak yapacak olursak; İngiliz soğukluğu bu olsa gerek, diye
düşünüyorum.
Bir Misyoner olan
Mr. John: “Karnımızın içi kurt dolsa, acıdan kıvransak yine de belli etmeyiz.
Yine de iyiyim deriz!” diyor.
İngilizler bunu
gurur meselesi yapıyor anlaşılan. Bilhassa eskiden bu huylarının, daha genel ve
belirgin bir halde olduğunu söylüyorlar.
(10. 10. 2003)