İngiltere’den Tespitler (25)

83

Cam (Kem) nehrinde punt (pant) denen tabanı yani altı düz
sandallar var. Uzun sırıklarla nehrin tabanından kuvvet alınarak sürülüyor.

     Sandallar
dikdörtgen şeklinde. Bazıları değişik boy ve genişlikte. Nehir derin değil.
Sandalın arkasında yarım metre kare tutacak kadar düz bir kısım bulunuyor.
Sürecek olan kişi burada dikiliyor. Elindeki uzun sırığı nehre daldırıp, tabanına
dayandırıyor. Oradan aldığı kuvvetle sandalı ileri geri hareket ettiriyor.
Böylece sırığı her daldırdığında ilk dayanağından daha ileriye saplıyor.
Sandalı suda kaydırarak yol aldırıyor.

     Velhasıl her türlü
manevra, bu uzun sırıklarla sağlanıyor. Böylece “Punting” yani nehirde sandal
gezintisi yapılmış oluyor.

     Sandallarda
oturulan yerin, basılan yerden herhangi bir yüksekliği yok. İkisi de hem-zemin.
Onlar için basılan yerle, oturulan yerin aynı olması fark etmiyor. Bu bir mesele
teşkil etmiyor. Pislenmiş sayılmıyor! Hiçbir rahatsızlık doğurmuyor.

     Cambridge’e
dünyanın her yerinden gelen insanlarla karşılaşıyorsunuz. Yaz okulları ve
kurslar için her taraftan geliyorlar. Bu bakımdan kolejlerde her zaman yoğun
bir faaliyet ve etkinlik var.

     Cambridge’de kış yaz hiç turist eksik
olmuyor. Tabii yazın daha çok turist akımına maruz kalıyor.

     Cambridge
Üniversitesi nehrin iki tarafında kurulmuş. İki tarafına yayılmış şekilde.
Geniş zümrüt gibi yeşillikler üstünde, çok yönlü ilim yuvası. Görkemli, devasa
ağaçlar altında, sanki kendisini saklıyor gibi.

     Tarihî binalar, o
günkü kadar yeni, taze ve canlılığını hâlen muhafaza ediyor. Üniversitenin
bölümleri; şehir içinde geniş alanlara yayılmış vaziyette. Cam (Kem) nehrinin
iki yakasında daha çok kolejler yer alıyor. Talebeler buralarda kalıyor.

     Kolejler Medrese
stili gibi avluya açılıyor. Avludan avluya giriliyor, geçiliyor. Her kolejin
ayrı bir kilisesi var. Bazı kilise kuleleri minareyi andırıyor. Bu da İslâm
mimarisinden etkilendiklerini gösteriyor.

     Kolejler;
talebelerin kaldığı, sosyal faaliyetler yaptığı ve öğrencilerin barındığı
yerler. Bazı hocalar da buralarda kalıyor. Nitekim meşhur hocaların odaları
hâlen aynı adla kullanılıyor.

     Binalar aşırı
yüksek değil. En çok iki üç katlı. Kale gibi burçları var.

     Kolejlerin
inşasında, İslâm Medreselerinin yapılış tarzından etkilendikleri ortada. Nasıl
ki medreselerin yapımında eğitim ve öğretimi iyi şekilde sağlayacak amaç
gözetilmiş. Dikkati dağıtmayacak bir ortam hedeflenmiş.

     Buradaki
kolejlerin dizaynında da, rahatlıkla aynı gaye düşünülmüş, aynı hedef ve maksat
güdülmüş diyebiliriz. Çünkü öğrenmenin en güzel yolu, dikkati aynı yere teksif
etmek ve yoğunlaştırmaktan geçer.

     Bu da dışa kapalı
bir ortamın oluşturulmasına bağlıdır ki, medreselerde ve ondan esinlenmiş olan
kolejlerde bu planın uygulanmış olduğunu bize düşündürüyor.

     Kolejler; yurtlar
gibi, öğrencilerin sosyal faaliyet ve etkinlik yerleri olarak inşa edilmişler.
Öğrenciler çok rahat bir şekilde buralarda kalıyorlar. Talebeler aldıkları
notlara göre buralara kabul ediliyor.

     Cambridge
Üniversitesine bağlı 31 adet kolej var. Clare ve Newnham koleji, sadece kız
öğrencileri kabul ediyor.

     Cambridge tam bir
üniversite şehri. Kolej binalarının her tarafı envai çeşit; renk renk
çiçeklerle bezenmiş. Sonra yeşillik başlıyor. Ulu ağaçlar bu manzarayı
tamamlıyor.

     Kare şeklindeki
kolej binaları birbirine geçitlerle bağlı. Her geçitten diğer kolejlerin hall /
avlularına çıkılıyor.

     Bütün üniversite öğrencileri, hem
üniversiteye hem de kolejlere, ayrı ayrı ücret ödüyorlar. Her kolejin
öğrencilerden talep ettiği ücret; kolejin prestijine göre değişiyor. Mesela
Trinitye, Kings; başarılı ve zengin kolejler sınıfından sayılıyor. Bu
kolejlerden mezun olmuş, çok sayıda Nobel ödülü kazanmış, başarılı bilim
adamları var. 

Önceki İçerikDîvânu Lugati’t-Türk
Sonraki İçerikAkıl Karıştırma Kılavuzu – I
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.