İngiltere’den Tespitler (19)

78

Yine eskiden okuduğum haberlere intikal ettim. Newyork’ta
polisin çok teşkilatlı ve kuvvetli olmasına rağmen, apartman sakinlerinin
geceleri sırayla apartmanda nöbet tutmaları gerçeğine.

     Asansör dışında,
dairelerine merdivenlerden çıkamayışları hakikatine. Merdivenlerde başlarına
bir şeyler gelmeyeceğinden emin olamayışlarına.

     Nitekim bazı
olayları filmlerine bile konu ediyorlar. İnsanların kendilerini emniyette
hissetmemeleri ve birbirlerine güven duymamaları. Kapılarında kilit üstüne
kilit bulunmasından, içeriden de kapılarını zincirlemelerinden açıkça
anlaşılıyor.

     Bir kış gecesi,
evine geç vakitte dönen kadın, dış kapının anahtarını evde unuttuğunu anlar.
İçeri girmek için diğer zilleri bir bir çalar. Fakat kimse o geç saatte, dış
kapıyı açmaya cesaret edemez. Sabahleyin kadının cesedi, kapı önünde donmuş
olarak bulunur.

     Yine ABD’den dönen
bir arkadaşım anlatmıştı. ABD’de şehirlerarası yolculuğa kendi otomobiliyle
çıkamayışını. Eğer arabası ezkaza / kazara bozulacak olursa, yolda
kalabilirmiş. Çünkü kimse durup yardım edemezmiş. “Acaba adam arabam bozuldu
numarası yapıp beni soymak veya öldürmek mi istiyor?” diye düşünürmüş!

     Yine bir arkadaşım
anlatmıştı. Sabahın erken saatlerinde Londra’ya iner. Kalacağı eve, belli bir
yerden sonra yürüyerek gider. Arkadaşları, sabahın bu erken saatinde yürüyerek
geldiğini öğrenince şaşırırlar ve “Geçmiş olsun.” derler. “İyi ki başına bir
şey gelmemiş. Çünkü sabahın bu saatlerinde bu yol tekin değildir!” derler.

     Bu sefer şaşırmak
sırası arkadaştadır. Zira bilmediği için o yolu yürümüştür. Hani derler ya: “Cahil
cesur olur.” “Bilseydim herhalde cesaret edemezdim.” der.

     Değerli okur! Bu
hatırlayış ve hatırlatmaları, hiçbir milleti kötülemek için yazmıyorum. Sadece
Batı’nın -buna ABD de dâhil- genellikle nasıl bir mâneviyatsızlık içinde
yüzdüğünü ve bocaladığını göstermek istiyorum.

     Çünkü vicdanlara
hükmetmeyen kanunlar; insanları her zaman ve her yerde mutlu edemiyor, güvenli
kılamıyor.

     Londra’da her
çeşit insanın bulunması, özellikle bir vesileyle gelip de, kaçak olarak
Londra’da kalanların çokluğu, insanlarda tedirginlik doğuruyor.

     Cambridge ve
çevresinde yol kenarlarındaki dinlenme tesislerinde ve piknik yerlerinde -az da
olsa- yerlere atılan çöplere rastlıyor ve şaşırıyorum.

     Çünkü sanırız ki,
bu hep bizde böyledir. Avrupa’da insanın çöpü yere atmasını havsalamız almıyor.
Elbette bizde de olmamalı, onlarda da. Kaldı ki “Temizlik imandandır.” sözüne
sahip bir dine mensup ve bağlıyız.

     Psikolojik olsa
gerek; Avrupa’ya aksi bir durumu hiç yakıştıramıyor, en ufak eksiklik
konduramıyoruz. Çünkü Avrupa bizim için ölçü, kıyas ve mihenk taşı olmuş! Çünkü
o en iyisini bilir! O asla yanılmaz! O ne yaptığını bilir! Her işinde, her
hareketinde, her yaptığında ve hatta her düşüncesinde, mutlaka bir hikmet, aklî
bir sebep vardır.

     İşte bu
saplantılar yüzünden İngiltere’de görmeyeceğimi sandığım çirkin manzaraları
görünce, şaşırmadan edemedim. Meşhur Thames nehrinde irili ufaklı çöplerin
akması! Hem de Londra’nın tam ortasından geçerken. Sokaklara kâğıtların
atılması. Piknik alanlarında ve dinlenme yerlerinde çöplerin bırakılması.
İçilen teneke kutularının yeşillikler üstünde bırakılması. Ne yalan söyleyeyim,
beni epeyce şaşırttı doğrusu.

     Yasaklayıcı emri
vicdanlarından da almayanların, ilanihaye, uzun müddet polis korkusuyla
durumlarını düzgün ve kıvamda tutamayacaklarını, somut olarak, bir kere daha ve
bu sefer bir Avrupa ülkesinde anlamış oldum.

     Her insanın yanına
bir polis koyamazsınız! Kaldı ki polis de insan. Polis için de bir polis;
düşünmemiz lâzım olur ki, bunun tatbiki mümkün değil.

     Oysa
“Re’sü’l-hikmeti mehafetullah.” Yani hikmetin / insan olmanın başı, Allah
korkusudur.

Önceki İçerikİngiltere’den Tespitler (18)
Sonraki İçerikNereden, Nereye? (1974’ten, 2020’ye Kıbrıs)
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.