“Placebo” Latince “I
shall please” yani “sizi hoşnut edeceğim, mutlu edeceğim” anlamında bir
kalıp imiş.
“Plasebo ilaç” ise içinde
tedavi edici farmakolojik bileşenler olmadığı halde iyileştirici etkisi inkâr edilemeyen,
telkine dayalı tedavi yaratan “ilaçlara” deniyor.
Aslında plasebonun
fiziksel anlamda tedaviye yönelik bir gücü yoktur. Sahip olduğu tedavi gücünü tamamen hastanın verilen ilacın işe yarayacak ilaç olduğunu
düşünmesinden alır. Plasebo, tıp ilmi açıklayamamış olsa bile, insanların istemeleri halinde kendi kendilerini iyileştirme
gücünü harekete geçiren bir etkiye sahiptir. Plasebo ilaçların kanser dahil
birçok hastalıkta belli ölçüde işe yaradığını gösteriyor.
Bir de Nosebo
(nocebo) etkisi diye bir kavram var. “Kişinin bir durumla alakalı negatif
beklentilerinin, kişiyi olumsuz etkilemesi anlamına gelmektedir. Örneğin
bir ilacın yan etkiler getireceğine kişinin inanması nedeniyle – farmakolojik
olarak doğrudan etkisi ve yan etkisi olmayan bir sözde ilaç verilse bile – bazı
yan etkilerin görülmesi veya negatif telkinin kişiyi olumsuz etkilemesi
durumudur.”
İlaç firmaları
geliştirdikleri ilaçların etkinliğini ölçerken plasebo ile mukayese
ederler. Üretilen ilacın, plasebo “ilaçtan” çok daha yüksek oranlarda iyileştirme
gücüne sahip olması istenir.
Plasebo ilacın yüzde 15 etkili
olduğu bir hastalığın tedavisinde, içinde etken madde olan ilaç yüzde 90
oranında tedavi edici etkileri tespit edilmişse elbette tedavide bu ilaç tercih
edilir.
Doktorsunuz ve elinizde
plasebo etkisinden daha fazla etkiye sahip tedavi edici bir ilacınız yok.
Bu durumda hastanıza “hiçbir yan etkisi olmayan yeni bir ilacın çıktığını ve
çok faydalı olduğu” telkinini yapabilirsiniz. “Plasebo ilaç” kullanarak hastayı
kısmen rahatlatır ve az da olsa bir iyileşme sağlayabilirsiniz.
Plasebo etkisi acaba
sosyal, siyasi ve ekonomik alanlardaki hastalıklarımızın tedavisinde işe yarar
mı? Yararsa ne ölçüde?
**********************************
Elinde İlaç Olmayınca
Ak Parti iktidarı son
dönemlerde en çok sıkıntı yaşadığımız ekonomi, dış politika, sağlık
alanlarında etkin bir çözüm üretemiyor. Bütün umudunu müthiş propaganda
gücüne bağlamış durumda.
Bu gücü kullanarak verdiği
sözde ilaçların çok faydalı ve etkili olduğunu telkin ediyor. Telkine
dayalı iyileşme beklentisinin yaratacağı plasebo etkisi ile hastalıkları
tedavi etmeye çalışıyor.
Ekonomi alanında da beklentilerin
davranışları belli ölçüde etkilediği biliniyor. İktidarın mevcut durumu
maskelemek ve beklentileri yönetmek için en büyük yardımcısı TÜİK.
Allah için TÜİK bu
görevinde “başarılı” hatta mucizeler yaratıyor. TÜİK’in verdiği rakamlarla
çalışan sayımız azalıyor ama her nasılsa işsizlik artmıyor, azalıyor.
Tükettiğimiz her şeyin dörtte üçü ithal veya ithal girdiye dayalı, Dolar ve
Euro patlamış ama açıklanan enflasyon hala yüzde 10 mertebesinde.
Ama bir yerde
mızrak çuvala sığmıyor. Milli gelir, büyüme, işsizlik dahil temel
parametrelerin hepsinde 2023 hedeflerini büyük ölçüde düşürerek revize etmek
zorunda kalıyorlar.
Çarşı pazarda
fiyatlara, etrafındaki artan işsizlere bakan vatandaşın devletin açıkladığı
enflasyon ve işsizlik rakamlarına güveni kalmıyor.
Eksik kalan telkini Reis
tamamlıyor. Gaziantep’te, 40-80 yıllık fabrikaların, emlakçıların, pastacıların
dahil olduğu, “300 yeni fabrika açılışı” ile halkımızı “hoşnut ediyor.”
Sağlık Bakanımız testi pozitif çıkan
ama belirti göstermeyenleri hasta saymıyor. Yetmedi, testi negatif çıkan ama
belirtileri yüzünden covid-19 tedavisi görenleri de hasta saymıyor. Bakan “Salgını
kontrol edemese de rakamları kontrol ediyor.”
“Ulusal çıkarları
korumak için” bu yöntemi geliştiren Sağlık Bakanımızın yarattığı plasebo etkisiyle
tedavi oluyoruz.
Dış politikada ise Doğu Akdeniz’de
araştırma gemisi yolladığımızda alkışlıyor, geri çektiğimizde dünya liderimiz “diplomasiye
imkân tanıdığı için” gurur duyuyoruz.
Bu plasebo etkili
sözde ilaçlar iktidar için harika. Şık birer ambalajla sarılmış bu “ilaçlar”
her derde deva sanki.
Fakat o muhalifler
yok mu? İlaçların
etken maddesinin olmadığını söyleyerek plasebo etkisini yok ediyorlar.
Bazıları da verilen
ilaçların yan etkilerinden bahsederek nosebo etkisi yaratıyor.
Halkımızın daha fazla acı çekmesine yol açıyorlar.
Reis bunları “vatana
ihanetle” suçlamakta haksız mı yani?
*******************************
Kendisini Doğrulayan
Kehanet
Alev Alatlı’nın anlattığına göre, “Birine
kırk gün deli deseniz deli olur” ; “Bal tutan parmağını yalar” ; “Çok mal
haramsız, çok laf yalansız olmaz” gibi sözler rasyonel mesnedi olmayan ama
fiiliyatta bir biçimde doğrulanan hipotezlerdir.
“Kendisini
doğrulayan kehanet” denilen bu olay, insanların doğru olduğuna inandıkları
bir öngörüye göre kendilerini ayarlıyor olmaları nedeniyle gerçekleşen
kehanettir.
“Kırk gün deli dediğimiz” adam gibi, “Nasılsa
kazanamaz” denilen partilere oy verilmediği için bu partiler kazanamaz.
“Bal tutan parmağa” hak vermeye
alışınca, Devlet ihalelerinde denetleme merciinin rüşvet alması normal
karşılanır, “çalıyor ama çalışıyor” şeklindeki argümanlar haklılık
kazanmaya başlar.
Borsa ve döviz
iniş çıkışları da “kendisini doğrulayan kehanetle” doğrudan ilgilidir.
Herkes çıkacağına inandığında alıma yönelir ve gerçekten çıkar. Düşeceğine
inandığında da çoğu satışa yönelir ve gerçekten düşer.
İktidar, ekonomik, siyasi
ve sosyal hastalıklarımızı, içinde etken maddesi olmayan, sahte ilaçlarla
tedavi ettiğine bizi inandırmayı başarıyor.
“Biz adam
olmayız”, “bunları seçimlerde yenmek mümkün değildir”, “bu adamlar meşru yoldan
iktidardan ayrılmaz”, “alternatif yok” gibi sözlerin de “kendisini doğrulayan
kehanetlerden” olduğuna şüphem yok.
İktidar “kendini doğrulayan kehanetlerle”
bizi öğrenilmiş çaresizlik içinde tutmaya çalışıyor. İktidarın son on
yıldaki tek başarısı bu.
Halkımızın bu sözlere göre kendisini
ayarlamasından kaynaklanan ve yıllardır gerçekleşen bu kehanete son vermek istiyor
muyuz?
Yapacağımız ilk şey kendi
davranışlarımızı akılcı mesnedi olmayan bu sözlere göre ayarlamaktan
vazgeçmektir.