Hayalistan Krallığı

76

Yazımda anlatacağım olayların hiç birisinin gerçekle alakası yoktur, tamamen hayal ürünüdür. Zaten okuduğunuzda böyle saçmasapan olayların gerçek bir ülkede yaşatılamayacağını anlayacaksınız.

Ülkenin adı hayalistan, üç tarafı denizlerle çevrili cennet gibi bir vatan. Adına âşıklar, ozanlar destan yazmış hele içlerinde biri var ki, dört mısra ile nede güzel tanımlamış koca ülkeyi:

İçinden tanırım ben o elleri,

Onlar ki zahirde viran olurlar;

Ardıçlı dağları, çamlı belleri

Aşanlar şi’rine hayran oldular

Alpaslan adında yiğit bir Sultan ordularına dönerek: “Size öyle bir vatan aldım ki; ebediyen sizin olacaktır” Demiştir.

Aradan aylar yıllar asırlar geçmiş, üç kıtaya yayılan Hayalistan toprakları, azar azar kaybedilmeğe başlanmış. Tam o sırada yiğit bir Hakan çıkmış, bu toprakları tekrar vatan yapmış, çok cesur ve akıllı birisiymiş. Yedi düvel düşmanı yenip bu toprakları yurttaşlarına yurt edindirmiş. Yetinmemiş bununla kısa bir sürede uçak fabrikası yapmış dış ülkelere yapılan uçakların ihracatını gerçekleştirmiş. Vatandaşım çıplak gezmesin diye dokuma fabrikaları kurdurmuş.

Ama daha sonra gelen Krallar, onun kadar basiretli ve iyi yönetici olamamışlar. Hele en son birisi gelmiş ki, kendisinden öncekilere binlerce kez rahmet okutmuş.

Hayalistan Milleti, ordusunu çok severmiş “Ordu Millet el ele“! Sözü, bu milletin ordusuna verdiği değeri ne güzel ifade ediyor. Ama gelin görün ki, bu yeni gelen Kral, ordusunu hiç sevmezmiş. Etrafındaki soytarı sürüsü askerine hakaret eder sesini çıkarmaz, yabancı devlet askerleri kendi askerlerini pusuya düşürüp başına çuval geçirir işi pişkinliğe vurur gene de duymazlıktan gelirmiş. İş bununla kalsa yine iyi:

Devletin bütün kadrolarını mollalarla doldurmuş, kendilerine hak etmedikleri makam ve mevkiler verilmiş. Zaten mollalarda kendisi gibi askeri sevmezlermiş.

Geldikleri makamlarda ilk iş olarak, askerler hakkında öyle sinsi planlar, öyle kumpaslar kurmuşlar ki düşman başına. Akla hayale gelmeyen uyduruk suçlamalarla binlerce vatanını seven subayı zindanlara atmışlar.

Neler olup bittiğini soranlara da Kral: “Ben bu davanın savcısıyım” cevabını verirmiş.

Hayalistan’da rüşvet hırsızlık o kadar yaygınlaşmış ki; sadrazam’ın, nazırlar ve vezirlerin veledlerinin yatak odalarından kasalar dolusu paralar çıkmış. Ama Kral, o kadar mahirmiş ki, her türlü hırsızlık ve yolsuzluğun üzerini ustalıkla örtmesini bilirmiş.

Kral’ın üstün bir meziyeti daha varmış, öncelerden kendi işledikleri suçlarla döner, kendisine kaşı çıkan muhaliflerini suçlarmış.

Yani anlayacağınız bizim Kral, her türlü kötü ve çirkin işlerin ustasıymış vesselam.

Kalın sağlıcakla.