Halkoylamasında Evet ve Hayır Oyu Verenlerin Durumu

110

Ünlü sosyolog Pitirim Sorokin sosyal olayların sebeplerinin birden çok fazla olduğunu, farklı yönlerde ve farklı kuvvetlerde tesir eden etkenlerin bileşkesine göre olayların geliştiğini anlatır. Anayasa değişikliklerinin halkoylamasına sunulması ve bu oylamada vatandaşların “evet” veya “hayır” tercihlerinde rol oynayan etkenler de birden çok fazladır. Bu etkenlerin bileşkesine göre bir tercih ortaya çıkmıştır.

Şimdi bu tercihleri yapan vatandaşların durumunu nasıl yorumlamalıyız? “Hain“, “bizden“, “onlardan” kelimelerini kullanmak ne kadar doğru? Tarihten iki olayı aktararak bir sonuca varmaya çalışalım.

****************

Hazreti Muhammed’in (632 yılında) vefatından sadece 24 sene sonra, 656 yılında yaşanan Cemel Vakası (Deve Olayı) ve 657 yılında yaşanan Sıffin Savaşı İslam tarihinin dönüm noktalarıdır. Hazreti Ali ile O’nun halifeliğine ve yönetim tarzına karşı çıkanlar arasında yapılan bu savaşlarda taraflar çok dikkat çekici idi.  Bir tarafta Hazreti Peygamber’in amcasının oğlu ve damadı, Hz. Hatice’den sonra İslam’ı kabul eden 2. kişi, ilim beldesinin kapısı, dört büyük halifenin sonuncusu Hz. Ali vardı. O’na karşı çıkanlar arasında ise Peygamberimizin sevgili eşi Hz. Ayşe ve sahabenin büyüklerinden Talha, Zübeyr, Amr bin el-Âs, Muaviye gibi zatlar yer alıyordu.  

Bu olaylar sadece vicdanları kanatan hazin birer vaka olarak kalmamış, Müslümanların bölünmelerine sebep olmuş, siyasi- sosyal gelişmelerin yönü değişmişti. Bu olayların başlangıcı “bir konudaki içtihat (görüş) farklılığına dayanıyordu. Konu siyasî bir konu olduğu için de savaşla sonuçlandı. Yoksa içtihat farkı sırf ilmî olsaydı, kitap üzerinde kalmış olacaktı.”

İslam bilginleri her iki tarafta yer alan büyük sahabelerin saygıdeğer kişiliğine vurgu yaparlarken, tarihçiler savaşan tarafların bir kısmının, karşı taraftan öldürülenler için de yas tuttuklarından bahseder. Çünkü biliyoruz ki her iki tarafta da Allah’ın emirlerinin yerine getirilmesi ve O’nun Peygamberinin yolundan gidilmesi esastı. Fakat bu yolun hangisi olduğunda ihtilaf vardı.

Şüphesiz ki, her iki tarafta yer alan büyük zatlara saygı duyacağız. Fakat Onların bir kısmının tercihlerinin İslam’ın sonraki yıllarda olumsuz bir gidişat içine girmesine sebep olduğunu da göz ardı edemeyiz.

********

Merhum Tarık Buğra‘nın büyük eseri “Küçük Ağa” romanı ve merhum Yücel Çakmaklı‘nın bu romandan aynı isimle yaptığı film birçoğumuzun hatırasında yer almaktadır. Romanda 1. Dünya Savaşı sonrası ve Kurtuluş Savaşı yıllarında Akşehir kasabasında yaşananlar anlatılır.

Dünya Savaşından sonra Yunan ve İngiliz işgallerine karşı direniş isteyen grupların en önemlisi Kuvayı Milliye ile işgal altında olan İstanbul’da yaşayan Padişah’ın hala devleti temsil ettiği ve birlik için padişahın iradesine göre davranılması gerektiğini savunanların çatışmaları da önce fikir ayrılığı ile başlamıştır. Kuvayı Milliye henüz kuruluş aşamasındadır ve devlete rağmen harekete geçen bir grup maceraperest gibi bir görüntü vermektedir. Yedi düvele (devlete) karşı mücadelesinde başarılı olacağına inanmak hayal gibi görülmektedir.

Akşehir’de görev yapan ve halk nezdinde çok etkili bir kişilik olan bir hoca vardır. Halkı Padişaha ve İstanbul Hükümetinin otoritesine güvenmeye davet eden İstanbullu Hoca, olayların gelişmesi sonucu Kuvayı Milliye tarafına geçer ve “Küçük Ağa” adıyla ciddi hizmetler yapan bir kahraman haline gelir. O sayıca az fakat imanı yüksek Kuvayı Milliyeciler, bütün hesapları bozar ve “ya istiklal, ya ölüm” parolasıyla girdiği mücadeleden başarıyla çıkar.

Tarık Buğra bir radyo programında romanını hangi düşünceyle yazdığını anlatırken her iki tarafta olanların da vatanını milletini seven ve işgalden kurtulmak isteyen insanlarımız olduğunu söylemişti. Sosyal ve siyasi olaylar karmaşık yapısını göstermiş ve çözüm üretme konusunda farklılıklar oluşmuştu. Her iki tarafta olanlar da hain değildi ve vatanseverdi. Fakat vatansever insanların bir kısmının çözüm yönünde farklı görüşte olmaları, iç çatışmalara ve dışa karşı mücadelede zafiyete sebep olmuştu.

****************

Şüphesiz halkoylamasında “evet” diyenlerin büyük çoğunluğu da “hayır” diyenlerin çoğunluğu da vatanını milletini seven insanlarımız oluşturmaktadır. Ancak “millet iradesi” olarak ortaya çıkan halkoylamasının sebep olacağı gelişmeler, herkesin ortak kaderi olarak tecelli edecektir.

Yapılan anayasa değişikliklerinin yürürlüğe girmesinden sonra her şey kendiliğinden değişmeyecek. Değişen maddelerin kullanılması önemli. Yani iktidar anayasa değişikliklerinin kendisine verdiği imkânı kullanır ve muhalefetin endişe ettiği gibi, yüksek yargı üzerinde de hâkim olursa ve de bu hâkimiyeti kötüye kullanırsa, bunun olumsuz neticelerinden “evet” diyen de, “hayır” diyen de etkilenecektir. İktidarın bu gücünü iyiye kullanması halinde ise yine herkes olumlu etkilenecektir.

Muhalefetin endişelerinin halkın yüzde 58‘i tarafından yerinde bulunmadığı ortaya çıktı. Bu sonuç AKP için büyük başarıdır. Fakat bu sonuç aynı zamanda yüzde 42 gibi bir kesimin endişeli olduğunu da göstermekte.

Demokrasi çoğunluğun iradesine saygıyı gerektirir. Ama her zaman azınlıkta kalanın haksız olduğu anlamına gelmez.

Eğer iktidarın iddia ettiği ve halkın yüzde 58’inin onayladığı gibi Türkiye’de demokrasi gelişecekse ne mutlu hepimize. Fakat tersine muhalefetin ve halkın yüzde 42’sinin endişeleri doğruysa vay halimize.

Aydın tek başına da kalsa doğruyu söyleyebilen kişidir. Biz de iktidarın da, azınlıkta kalan endişe sahiplerinin de haklı olabileceği düşüncesiyle gelişmeleri izleyeceğiz.

Bu endişelerin yerinde olup olmadığını anlamak için öncelikle genel seçimlere kadar olan süredeki iktidarın tavrını gözleyeceğiz. Dileriz, iktidar yüzde 42’nin endişelerini giderici bir tavır ve politika içinde olur. Bize düşen her zaman olduğu gibi, her kademede doğruları desteklemek, yanlış gördüklerimiz için uyarılarımıza devam etmektir.

Önceki İçerikReferandum günü yaşanan tatsızlıklardan söz etmeyeceğim
Sonraki İçerikÇobandan kahya olursa!
Avatar photo
Doğum 20.07.1956 BUCAK-BURDUR Eğitim Cumhuriyet İlk Okulu, Bucak Lisesi (Mezuniyet 1973) İstanbul Üniversitesi Kimya Fakültesi - Kimya Yüksek Mühendisliği (Mezuniyet 1978) İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi (Mezuniyet 1995) Çok sayıda şirket içi ve şirket dışı eğitim programlarına iştirak. (ISO 9000, Toplam Kalite Yönetimi, Verimlilik, İş İdaresi, Pazarlama, İstatistiksel Proses Kontrol, Kişisel Gelişim, Kişisel İmaj ve diğer konularda onlarca eğitim programı) 1978-1980 Akyazı/Sakarya Yonca Süt Fabrikası İşletme ve Laboratuar Şefi 1980-1995 Petkim A.Ş. Yarımca Kompleksi (İşletme Mühendisi, İşletme Şefi, Başmühendis.) 1995-2001 Satış Müdür Muavini 2001-2004 Tüpraş Körfez Petrokimya ve Rafinerisi Ticaret Müdür Yrd. 2004 - 01.02.2007 Tüpraş Körfez Petrokimya ve Rafinerisi Ticaret Müdürü. 01.02.2007 - 30.09.2007 Tüpraş Körfez Petrokimya ve Rafinerisi İnsan Kaynakları Müdürü. 01.01.2008 - 30.10.2008 Yantaş Yavuzlar Plastik A.Ş. Genel Müdür Yardımcısı. 8. Beş Yıllık Kalkınma Planı Kauçuk Ürünleri Sanayii Özel İhtisas Komisyonu Başkanlığı yaptı. (2001) 03.03.2010- Serbest Avukat Medeni Hal :Evli ve İki Çocuklu Lisan : İngilizce (İntermedite level) Sosyal Faaliyetler :İstanbul Üniversitesi Korosu, Kubbealtı Musiki Cemiyeti ve halen Tüpraş Türk Sanat Müziği Grubunda korist. 250 mühendis üyesi bulunan Petkim Mühendisler Derneği'nde 4 yıl başkanlık yaptı. Kocaeli Aydınlar Ocağı'nda Başkan Yardımcısı, Yönetim Kurulu Üyesi olarak görev yaptı. Halen Yönetim Kurulu Başkanı. 2001-2002 yıllarında Kocaeli TV' de, "Geniş Açı" adlı siyasi, sosyal, kültürel tartışmaların yapıldığı programın yapımcılığı ve sunuculuğunu yaptı. Halen Kocaeli Gazetesinde haftada bir köşe yazısı yayınlanmaktadır. Bu yazıların tamamı kocaeliaydinlarocagi.org.tr sitesinde yer almaktadır.