Ekonomi
biliminin kuruculularından olan Adam Smith o meşhur “görünmeyen el” teorisinde
piyasayı görünmeyen bir elin düzenlediğini ifade eder. Elbette ki Smith’in
burada kast ettiği görünmeyen el metafizik bir varlık değildir. Smith burada
insanların piyasa koşullarına benzer tepkiler gösterdiklerini ve bu tepkilerin
piyasadaki arz/talep ve fiyat dengesini sağladığını ifade eder. Bu durum tıpkı
havalar soğuduğunda herkesin kalın giyinmeye başlaması veya yağmur yağmaya başladığında
şemsiyelerin ortaya çıkması gibi bir şeydir. Konut kredilerinde faiz oranları
düştüğünde konut satıcılarının sanki aralarında anlaşmışlar gibi konut
fiyatlarını yükseltmeleri yakın zamanda bu teoriye ilişkin yaşanmış en bilinen
örneklerdendir.
Geçtiğimiz Pazar akşamı sosyal
medyaya ve muhalif bir iki kanala bomba gibi bir haber düştü. Hazine ve Maliye
Bakanı ve aynı zamanda Sayın Cumhurbaşkanının damadı Berat Albayrak’ın istifa
haberiydi bu. Böylesine önemli bir haber hükümete yakın medya kuruluşlarınca
hiç gündeme getirilmediği gibi 27 saat gibi uzunca bir süre resmi kurumlarca da
ne tasdik ne de inkâr şeklinde hiçbir açıklamaya konu olmadı.
İlginçtir, Hazine ve Maliye
Bakanlığı koltuğunun boş kaldığı bu 27 saat içerisinde adeta bir mucize gerçekleşti.
Son bir yıldır dünyadaki bütün para birimleri karşısında değer kaybeden hele
hele son üç aydır özellikle Dolar ve Euro’dan dayak üstüne dayak yiyen bizim
Türk Lirası adeta şaha kalktı ve birkaç saat içinde %5 değer kazandı. Kur adeta
tepe taklak oldu. TL’deki bu ani değer artışı “boş koltuk daha iyi çalışıyor”
esprilerinin yapılmasına sebep oldu. Hatta bazı ekonomi kanallarında ekonomide
“boş koltuk teorisi” şeklinde yarı şaka yarı ciddi bir kavramın kullanılmaya
başladığına bizzat şahit oldum.
Burada bir an için durup şu soruyu
soralım; boş koltuk teorisi gerçek olabilir mi? Yani bir organizasyon başında
bir yönetici olmadan daha başarılı hale gelebilir mi? Sonuçta, yapay zekânın
gelişmekte olduğu bir çağda yaşıyoruz ve artık insansız hava araçları (her ne
kadar şu an için insanlar tarafından uzaktan kumanda edilse de), sürücüsüz
otomobiller, kendi kendine ameliyat yapan robotlar çağına yaklaştığımız şu günlerde
yöneticisiz organizasyon modelini sorgulamakta var.
Baca Tütüyorsa
Üniversite yıllarında, bir panelde
konuşmacı olan ve bir organizasyonda yöneticilik yapan birinden şu hikâyeyi
dinlemiştim. Bir fabrikada genel müdürlük yapan A çok rahat biridir ve
neredeyse bütün gün odasından çıkmadan fabrikayı idare etmektedir. A’nın bu
rahat tavrı fabrikatörü rahatsız etmeye başlar. Ama bir yandan da fabrikada
işler çok iyi gitmektedir. Fabrikatör şöyle düşünür; “Bu adam hiç odasından
çıkmadığı halde fabrikada işler iyiyse o zaman ben bunu kovayım yerine de dava
cevval ve her şeye müdahale eden birini alayım. Çünkü cevval bir yönetici
gelirse o zaman fabrikada işler çok daha iyiye gider.”
Fabrikatör aklından geçen bu fikri
hemen uygular. Odasından genellikle çıkmayan genel müdürü kovar ve yerine
gerçekten cevval ve neredeyse hiç oturmayan ve her işe müdahale eden bir genel
müdür getirir. Akabinde de işlerin daha iyiye gitmesini beklemeye başlar.
Fakat evdeki hesap çarşıya uymaz.
Yeni genel müdürün gelmesiyle fabrikada her gün bir sorun yaşanmaya başlar.
Üretim düşer, satışlar düşer, kar eden fabrika zarar etmeye başlar.
Fabrikatörümüz de hemen bu “cevval” genel müdürü kovar eski genel müdürü işe
geri çağırır, üstelik çok daha yüksek bir maaşla.
Fabrikatör, bu odasından neredeyse
hiç çıkmayan eski genel müdüre şu soruyu sorar; “Sen odandan neredeyse hiç
çıkmıyordun. İşlere müdahale ettiğine pek rastlamadım. Ama sen varken fabrikada
işler iyiydi, senin yerine cevval biri gelince fabrikada işler kötüye gitmeye
başladı. Bu işin sırrını bana anlatır mısın?”
Genel müdür şu cevabı verir;
“Dediğiniz doğru ben odamdan çok fazla çıkmam. Fabrikanın şu bacasını görüyor
musunuz? Ben bütün gün o bacaya bakarım. Baca tütüyorsa hiçbir şeye müdahale
etmem. Ancak bacanın tütmesinde bir sorun görürsem hemen her şeyi bırakır gider
o soruna bizzat kendim müdahale ederim!”
Kıssadan hisse; bugün “Eski
Türkiye-Yeni Türkiye” diye edebiyat yapanların 18 yılda ülkede eğitim
sistemini, yargı sistemini, ekonomiyi, sosyal adaleti, insanların manevi
hislerini baltaladıklarını gördükçe aklıma hep bu hikâye gelir. Bugün ülkeyi
yönetenler öyle bir durumdalar ki hiçbir şey yapmasalar, öyle boş boş dursalar
ülke değerleri baltalanmaktan kurtulmuş olur. Boş koltuk ülkeyi bunlardan daha
iyi yönetir gibi sığ bir çıkarım yapmak istemiyorum ama bugün ülkeyi yönetenler
aslında hiçbir şey yapmasalar, öyle boş boş dursalar ülkeye çok büyük hizmet
etmiş olurlar. Ülkenin bacası, evlerin de ocakları tütmeye devam eder.