“Bu resmim genç kalırken, ben neden yaşlanıyorum?”
“Neden bunun tersi olmasın?” diye sızlandı Genç.
X
Bir genç resmini yaptırır. Bitince, ressâm Genc’e:
“Bu resmin her zaman genç kalacak. Senin gittikçe ihtiyarlamana ve yaşlanmana rağmen!”
Genç çok şaşırır. Şaşırmak ne kelime dünya başına yıkılır sanki. Şok geçirir âdeta.
Yaşlanmak, ihtiyarlanmak! Daha şimdiden bütün zevklerini, tüm yaşama sevincini alıp götürmüştür kendinden.
Genç bilir ki, “Küllü âtin karîbün.” Gelecek yakındır. Sayılı günler çabuk geçer.
İşte bu biliş, bu şuûr ediş; daha yaşarken onu perîşan eder. Henüz yaşarken onu yaşamaz hâle sokar. Gezerken gezemez, görürken göremez olur. Duyarken duyamaz durumuna düşer!
Ölmeden ölmüş sayar, diri diri toprağa girmiş hisseder kendini! Sararır solar bir çiçek gibi!
Umutsuz bir fâni oluş, bitiş, tükeniş hastalığına giriftâr olur! Yâni onlar gelmemişken, gelmişçesine davranır! Çünkü tefekkür / düşünce; istikbâli / geleceği yakın eder. Yarını ve yarınları bugüne taşır. Olmuş bitmiş gibi hissettirir insana. Herşeyi bitmeden bitmiş, sonu gelmiş olarak gösterir.
X
İşte bunun çâresini bulmadıkça, artık o Genç yaşayan bir ölüden farksızdır. Bakıp görmeyen, duyup anlamayan rûhsuz bir cesetten ibârettir.
Öyleyse bunun bir çâresi olmalıydı. Vardı olmasına ama, Genç bunu yok sanıyordu. Mevcûttu ama; meçhûl, bilinmez bir şeydi Genç için.
Çünkü Genç fâniydi, ama fâni olmak istemiyordu.
Çünkü Genç geçiciydi, fakat toprağa girmekten nefret ediyor, daha doğrusu bundan korkuyordu.
Çünkü Genç;fâni ve yok olucuydu. Lâkin ölmek, yok olmak, hiç olmak ve olmamış gibi olmayı arzu etmiyordu.
X
Bilmiyordu ki, bu zavallı Genç; kendini üzüntüye boğan bütün bu hâller, tüm bu duygular; soruların cevaplarını taşıyordu içlerinde birer birer.
Sormuyordu soramıyordu ki Genç; bu sorular nereden geliyor?
Bilmiyordu ki Genç; sorular var olan cevapların birer sağlam anahtarıydılar.
Genç, devam istiyordu.
Genç, geçmişte kalmak istemiyordu.
Genç, geçmişe devâ arıyordu.
Genç, bitişe bitmezlik peşindeydi.
Genç, tükenişe hazîne arayışı içindeydi.
X
Genç, bilmiyordu ki; kendisi, aradığı mânevî hazînelerin ta kendisiydi.
Genç, bilmiyordu ki; “Genç” zaten hazîne demekti.
Genç, bilmiyordu ki, Genç genci yâni Hazîne hazîneyi arıyordu.
X
Genç; kendini, kendinde olanı aradığını bilmiyordu.
2037
Kendini dışarıda arayan, hiç bunu bulabilir miydi?
Kendini hâriçte araştıran, kendine hiç ulaşabilir miydi?
Kendini hiç bilebilir miydi?
X
Genc’in bu hâlet-i rûhiyesi / rûh hâli, vicdanın; hakîkat ve gerçek peşinde koştuğunun göstergesiydi.
Genc’in bu durumda; âb-ı hayatı bilmedikçe, elde etmedikçe veya o yolda olmadıkça, ebedîlik hissinin karşılığı olduğunu anlamadıkça; hayâttan lezzet ve tat alması imkânsızdı.
İşte Genç, bu yüzden bedbaht!
İşte Genç, bu yüzden çıkmazdaydı!
Bilseydi ki, eğer Genç:
Ulu Tanrı, vermek istemeseydi insana,
İnanın, Kat’iyyen istemek vermezdi O’na
Öyleyse ne gam, tüm istediğin herşey var
Korkma, insan var olacak, sonsuza kadar
Yeter ki, er artık kâinatın, varoluş sırrına
Emîn ol ki sen yaratıldın, sırf âlemin hayrına