Gemerek Mahkemesi MHP’de Değişimi Durduramaz

29

Ankara 12. Sulh Hukuk Mahkemesi’nce MHP’de tüzük kurultayına gidilmesi için görevlendirilen 3 kişilik çağrı heyetinin yetkilerini kullanması, yerel mahkemeler (Sivas Gemerek ve Tosya Asliye Hukuk Mahkemeleri) tarafından ihtiyati tedbir kararıyla durduruldu.

“Yarı resmi Saray medyası” “Fetö’nün MHP kumpasını 5 mahkeme bozdu” diye sevinçle haber verdi. “FETÖ desteğini arkasına alarak MHP’de operasyon yapmayı planlayan parti içi muhalefet şokta” diye adeta zil takıp oynadılar.

AKP’den ve Saray güdümlü medyadan bu kadar destek almak MHP yönetimi için yüz kızartıcı olmalı.

***

Kumpas Bunun Neresinde?

Kumpas” hikâyelerine sığınmaya lüzum yok.

Olay çok açık: MHP’li delegeler son seçim yenilgisinden sonra demokratik bir talepte bulundular.

Bu üst kurul delegeleri Devlet Bahçeli’yi başkan seçen delegeler.

Genel Başkan adayı olan Meral Akşener, Sinan Ogan, Ümit Özdağ, Koray Aydın (Devlet Bahçeli’nin onayı ile) önemli görevlerde bulunmuş, partide ve toplumda karşılığı olan değerli ülkücüler. Hepsi mevcut yönetimle birlikte çalışmış eski arkadaşları.

Normal olan prosedür şu idi: Devlet Bahçeli talepleri kabul edip, seçimli kurultay yapar ve “kim seçilirse hepimiz O’nun liderliğinde devam edeceğiz” derdi.

Kendisi de aday olurdu. Seçim sonucu oluşacak “ülkücü iradeye” de herkes saygı duyardı. Hepsi bu.

Kumpas bunun neresinde?

***

Bu Rüzgârı Hukuk Hileleri Durduramaz

Hukuki durum tartışmalı.

Parti içi muhalefetin görüşüne göre, ihtiyati tedbir kararı veren (Gemerek, Tokat gibi) “yerel mahkemelerin kararları yok hükmündedir. Olağanüstü kurultay yapılacaktır.”

Mevcut MHP yönetiminin ve AKP yandaşı havuz medyasının görüşü ise kurultay süreci Yargıtay’ın karar vermesine kadar durmuştur.

Bana göre ihtiyati tedbir kararı veren yerel mahkemeler yetkisiz olup verdikleri karar hukuka aykırıdır. Ama nihayetinde bir Mahkeme kararıdır.

Kargaşaya son vermek Yargıtay’ın elinde. Ankara 12. Sulh Hukuk Mahkemesinin kararı MHP yönetimi tarafından temyiz edildiğinden Yargıtay süratle dosyayı inceleyip kararını vermelidir.

Şimdilik hukuki tartışmayı bir yana bırakalım.

Önceden açıklandığı gibi 15 Mayısta kurultay salonuna 1200 üst delegeden mesela 800-1000 kişi ile izleyici olarak on binlerce MHP’li gelirse ne olacak? Bu delegeler toplanıp, kurultayı yapıp tüzüğü değiştirirse ve mevcut yönetimin gitmesi için iradelerini açığa vurursa ne olacak?

Milliyetçi Hareket Partisinin en yetkili ve gerçek sahiplerinin bu iradesine karşı “bu kurultay hukuka aykırı yapılmıştır, geçersizdir” denebilecek mi?

Mevcut genel başkan Devlet Bahçeli ve ekibi böyle bir çoğunluk iradesi karşısında koltuklarında oturmaya devam edebilirler mi?

Bana göre kitleleri arkasına alan hiçbir siyasi hareket ve lider durdurulamaz.

Kitlelerin desteğini kaybetmiş hiçbir siyasetçi de hukuk hileleri ile ayakta kalamaz.

Devlet Bahçeli olağanüstü kurultay talebine karşı tavrı ile bunca yılda edindiği itibarını sıfırlamaya doğru gidiyor. İş bu noktaya giderse kendisine yakışmayan bir son olur.

****************************************************

Güçler Dengeli ve Denetlenebilir Olmalı

Türkiye’de işçiler “grevli toplu pazarlık” hakkını ilk defa 1963 yılında kazandı.

1980 öncesi işçi sendikalarının çok güçlü olduğu, bu gücün sorumsuzca ve kontrolsüz bir şekilde kullanıldığı bir dönemdi. İşverenler yaptığı yatırımın finansı, işletmesi, rekabet, tahsilat gibi meselelerini düşünmekten önce işçilerin (çoğu siyasi nitelikli) eylemlerini düşünmek zorundaydı.

Bu olumsuzlukların yanında sendikaların ciddi faydaları da oldu. Sendikalı işçiler önemli işçi hakları elde ettiler. Sendikalı işçiler insanca yaşama şartları, sosyal ve ekonomik haklar bakımından sadece sendikasız olanlardan değil, memurlardan da daha iyi duruma geldiler.

Bu sebeple 1980 yılına gelindiğinde sendikalı işçi sayısı 6 milyona yaklaştı.

1980 sonrası dışa açılan Türkiye ekonomisi verimlilik bakımından rekabette zorlanınca, maliyetlerin düşürülmesinin kolay yolu olarak işçi ücretlerinin düşürülmesi akla geldi.

İhtilal sonrası işçi sendikalarının kontrolsüz güç kullanımını engelleyen düzenlemeler yapıldı. Bu arada önemli işçi kazanımları da geri alındı. İlk yapılan düzenlemelerden biri, istifa halinde de alınabilen kıdem tazminatının sadece haksız çıkarılma durumunda verilmesine dairdi.

İhtilal şartlarına rağmen sendikalı işçi oranı 1984’de yüzde 56 idi. 1994 yılında sendikalı işçi oranı tarihimizin en yüksek değerine yüzde 69,3’e ulaştı.

AKP iktidarları başlangıcında yüzde 57 olan sendikalı işçi oranı bugün yüzde 12′ nin altına düştü. Sendikalı işçi sayısı bugün sadece 1,5 milyon kişi. Bunların çoğu da “sarı sendika” üyesidir.

Bu dönemde işçi haklarında çok büyük gerileme oldu. Modern kölelik şartlarında çalışan vatandaşlarımızın sayısı ve oranı ürpertici boyutlara ulaştı. İş güvenliği bir maliyet unsuru olarak görüldüğü için batı ülkelerinde görülmeyen iş kazaları -daha doğrusu iş cinayetleri- yaşıyoruz.

Modern ve gelişmiş ülkelerde patronlar veya onların atadıkları profesyonel yöneticilerle işçilerin “birlikte yönetişim” modellerine geçtiği bir dönemde biz temel işçi haklarını tartışıyoruz.

Ömrümün iki senesini sendikasız bir işyerinde, 27 senesini ise ülkemizin en büyük iki kuruluşu olan Petkim ve Tüpraş‘ta, yani güçlü sendikaların olduğu işletmelerde, sendikalı olamayan (kapsamdışı personel/ yönetici) olarak çalıştım.

Bütün bu tecrübelerimin ışığında kanaatim çok nettir: “Kontrolsüz güç kullanımı sınırlanmış” bağımsız, güçlü işçi ve memur sendikaları son derece lüzumlu ve faydalıdır.

İşveren ile çalışan arasında “silahların eşitliği” ilkesinin hayata geçirilmesi, çalışanların insanca çalışma şartlarına kavuşması ve modern demokratik bir ülke olmamız açısından şarttır. Bu da ancak bağımsız sendikalar vasıtasıyla olabilir.

Çünkü işveren ve işçinin güçleri;

İktidar ile muhalefetin güçleri;

Yasama, yargı ve yürütme güçleri

Siyasi partilerin “seçilmiş krallarının” güçleri dengeli ve denetlenebilir olmazsa…

Hukuk da olmaz, ekonomik ve sosyal gelişme de olmaz, toplumda huzur da olmaz

 

Önceki İçerikTürkler üzerinden siyaset
Sonraki İçerikİsmet Binark Armağanı
Avatar photo
Doğum 20.07.1956 BUCAK-BURDUR Eğitim Cumhuriyet İlk Okulu, Bucak Lisesi (Mezuniyet 1973) İstanbul Üniversitesi Kimya Fakültesi - Kimya Yüksek Mühendisliği (Mezuniyet 1978) İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi (Mezuniyet 1995) Çok sayıda şirket içi ve şirket dışı eğitim programlarına iştirak. (ISO 9000, Toplam Kalite Yönetimi, Verimlilik, İş İdaresi, Pazarlama, İstatistiksel Proses Kontrol, Kişisel Gelişim, Kişisel İmaj ve diğer konularda onlarca eğitim programı) 1978-1980 Akyazı/Sakarya Yonca Süt Fabrikası İşletme ve Laboratuar Şefi 1980-1995 Petkim A.Ş. Yarımca Kompleksi (İşletme Mühendisi, İşletme Şefi, Başmühendis.) 1995-2001 Satış Müdür Muavini 2001-2004 Tüpraş Körfez Petrokimya ve Rafinerisi Ticaret Müdür Yrd. 2004 - 01.02.2007 Tüpraş Körfez Petrokimya ve Rafinerisi Ticaret Müdürü. 01.02.2007 - 30.09.2007 Tüpraş Körfez Petrokimya ve Rafinerisi İnsan Kaynakları Müdürü. 01.01.2008 - 30.10.2008 Yantaş Yavuzlar Plastik A.Ş. Genel Müdür Yardımcısı. 8. Beş Yıllık Kalkınma Planı Kauçuk Ürünleri Sanayii Özel İhtisas Komisyonu Başkanlığı yaptı. (2001) 03.03.2010- Serbest Avukat Medeni Hal :Evli ve İki Çocuklu Lisan : İngilizce (İntermedite level) Sosyal Faaliyetler :İstanbul Üniversitesi Korosu, Kubbealtı Musiki Cemiyeti ve halen Tüpraş Türk Sanat Müziği Grubunda korist. 250 mühendis üyesi bulunan Petkim Mühendisler Derneği'nde 4 yıl başkanlık yaptı. Kocaeli Aydınlar Ocağı'nda Başkan Yardımcısı, Yönetim Kurulu Üyesi olarak görev yaptı. Halen Yönetim Kurulu Başkanı. 2001-2002 yıllarında Kocaeli TV' de, "Geniş Açı" adlı siyasi, sosyal, kültürel tartışmaların yapıldığı programın yapımcılığı ve sunuculuğunu yaptı. Halen Kocaeli Gazetesinde haftada bir köşe yazısı yayınlanmaktadır. Bu yazıların tamamı kocaeliaydinlarocagi.org.tr sitesinde yer almaktadır.