Eyvah! Kadınlar Geliyor

108

Hepimizin bildiği gibi ülkemizin son dönem gündemini oluşturan en
önemli konu “başörtüsü” konusudur. Konu hakkında olumlu olumsuz çeşitli
yorumlar gündeme gelirken sizlere bu hafta konunun kanaatimce
buzdağının altındaki sebebini aktarmak istiyorum.

Değerli okuyucular, sadece Türkiye’de değil dünyada da erkeklerin
kural koyduğu bir düzende yaşamaktayız. Ancak geçen zaman içerisinde
kadınlar, her başarılı erkeğin arkasında var olan kadından ziyade
başarının gerçek sahibi olma yolunda çetin bir mücadeleye girmiştir. Bu
mücadele kadınların bulundukları ülkelere ve kültürlere göre farklılık
göstermektedir.

Biz Türklerde kadın imajı toplumda her zaman erkeğin yanında yer
alan ve toplumda yaptırım gücü olan bir saygınlık unsuru olarak
görülmüştür. Nihayetinde toplumların dinamik yapısından ve çeşitli
kültürlerden etkilenmesi sonucu gelinen nokta itibariyle toplumumuzda
kadın, batı kültürünün kadını bir “meta” olarak görme anlayışı ile doğu
kültürünün kadını  “kafes arkasına” itme anlayışı arasında sıkışıp
kalmıştır.

Toplumda kadının sıkıştığı bu mevcut ikili sistemi bozan en büyük
adımı Anadolu kadını atmıştır.  Daha önce tarlada vb. işlerde alt
kademede çalışarak üretime katkıda bulunan Anadolu kadınları artık
kızlarını okutarak üst kademeye yani “yönetici sınıfına” talip
olmuşlardır.

Bu durum toplumumuzda kanaatimce yeni bir kadın hareketinin
başlangıcıdır. Çünkü bu harekette kadın küreselleşen dünyada, herkesin
“aynılaştırıldığı” bir sistemde bu sisteme bir başkaldırı olarak
geleneğe ve maneviyata verdiği önemi belirtmek amacıyla “başörtü”
takmış; Bunun yanında doğu kültürünün kadını ikinci plana atmasına bir
başkaldırı olarak da toplumsal hayatta kendini erkek ile eşit seviyeye
getirmiştir.

Bu gün ülkemizde verilen mücadele Anadolu kadınını tekrar eski
günlerine götürme mücadelesidir. Zira ülke üretiminde alt kademede
çalışan bir kadının başörtüsü kimseyi rahatsız etmemekte fakat aynı
kadın avukatsa doktorsa birçok kesimi rahatsız etmektedir. Bu sebeple
ülkemiz içerisinde mevcut her iki kültür grubuna mensup şahıslar için
birinci hedef eğitimli başörtülü Anadolu kızını evine geri sokup
yönetimden uzaklaştırmaktır.

Halbuki Yüce Önder Atatürk Türk toplumunda kadının kendi kültüründe
var olan yere yeniden gelebilmesi için gelişmiş birçok ülkeden daha
önce kadına seçme ve seçilme hakkını vermiştir. Ayrıca Anadolu kadının
toplumda söz sahibi olması için eğitimi yaygınlaştırarak kadınların da
eğitim alma hakkını hızlandırmıştır. Kısaca diyebiliriz ki bugün
yaşadığımız kadın hareketinin temelleri 1920’lerde atılmıştır.

Tarihimize baktığımızda birçok fikir hareketinin ve sosyal olayın
dışarıdan empoze edilerek ülkemizde yer bulmasına binaen belki de
tarihimizde ilk defa toplumumuzda kendi iç dinamiklerinden doğan bir
sosyal hareket Anadolu kadının sayesinde oluşmuştur. Dolayısıyla bu
oluşumun bir noktaya tıkayarak yok edileceğini farz etmek son derece
yanlıştır. Yani mesele başörtüsünden ziyade yönetimi kadınlara
bırakmama mücadelesidir.

Son söz olarak şunu söylemek isterim ki; dünyada çok hafif olmasına
rağmen tahribatı en yüksek element ‘su’dur. Zira su devamlı vurduğu bir
noktada en sert cisim olan mermeri bile tahrip edebilmektedir. Büyükler
“kadınlar su gibidir” derler. Hedefi su gibi her daim vururlar…

İyi haftalar!…