Bu ortam herkesin asıl kimliğinin ortaya çıkmasına imkân sağlıyor. Bir siyasi partimizin yakın geçmişe kadar danışmanlığını yapan, TV kanallarına zaman zaman konuşmacı olarak gönderilen, sağ eğilimli bir öğretim üyesinin bir TV kanalında Anayasanın tamamının değiştirilmesi gerektiğini söylediğini gördük. Bu durumda giriş ve ilk üç madde de dışarıda bırakılmıyordu. Yine aynı kişinin “Biz etnik sorunu ihmal ettik, tanımadık, inkâr ettik” şeklinde terörün kaynağını etnik soruna indirmesini hayretle izledik. Ne ilginç milliyetçiler ortaya çıkıyor.
Son yıllarda uygulanan yanlış politikalar, terör örgütünün siyasi koluna ve bazı belediye başkanlarına hukuku işletmeksizin verilen tavizler, anlaşılmaz hoşgörüler, dışarıdan yöneltilen siyasi çözüm talepleri, belirli bir süreci ortaya çıkarmıştır. Ülke çıkarlarıyla tamamen ters bir şekilde Kuzey Irak’taki mahalli yönetim tanınmış ve muhatap alınmıştır. Örgütün siyasallaştırılması, Habur’da örgüt üyelerinin karşılanışı, Habur’da ve Ümraniye davasında farklı hukuk anlayışları, örgütün ve teröristbaşının muhatap alınması, sürmekte olan çirkin pazarlık, konunun etnik sorun kanalına sokulmasını zorlamıştır. Kürtçülük sorununu Kürt sorunu olarak takdim etmek de… Böylece bütün Kürtlerin devletiyle ve ülkesiyle sorunlu olduğu genellemesine gidilmiştir.
Bu yanlış adımlar ve dış zorlamalara uyulması, terörle mücadele edenlerle mücadele edilmesi, TSK’ne karşı yürütülen yıpratıcı psikolojik harekât, Kürt asıllı vatandaşlarımızda Devlete güveni sarsmış, örgütü Sayın Başbakan’ın beyanlarına rağmen; en azından bir kısım Kürtleri temsil noktasına sürüklemiştir. Bu yanlışı yapanlar terörle mücadeleden artık bahsetmesinler.
Oysa, Marksist kaynaktan gelen, halkın manevi değerleriyle tamamen ters olan örgüt ve onun siyasi kolunun uzun süre etnik kaynaklı destek bulamadığı bir gerçektir. Aynı aileden örgütü destekleyenlerden daha çok örgüte karşı olanların bulunduğu araştırma ve gözlemlerle ortadadır. Az da olsa örgüt üyesinin çıktığı ailelerden daha fazla köy korucusu ve askere törenle uğurlananlar çıkmıştır. Bu ve benzeri örnekler sorunun bir etnik sorun olmadığını, bütün vatandaşlara dönük, Ortadoğu’da egemenlik peşindeki küresel gücün bir tezgâhı olduğunu ortaya koymaktadır.
Etnik sorun, dışarıdan nikâhı önler; iç göçleri zayıflatır; kabristanı farklılaştırır; ortak iş kurma imkânlarını ortadan kaldırır. Kürtçü bölücü hareket, ırkçı bir niteliğe bürünmüştür. Bu hareket, Kürtlerin de sorunu olmaktan çoktan çıkmış; Kürtleri dün Osmanlıya, bugün Türkiye Cumhuriyetine karşı kullananların sorunu olmuştur. Bir de bu sorunu kullanıp çıkar sağlayanlar, servet sahibi olan işbirlikçiler vardır.
Önemli bir bölümü Zaza isyanları olan Kürt isyanlarının; vergi vermeme, karmaşık dönemde çocuğunu askere göndermek istememe ve Cumhuriyet’i kuranların dine karşı oldukları şeklindeki daha çok İngiliz propagandasına dayandığını gözardı edemeyiz. Bunları da tamamen etnik bir açıdan görme yanlışı ısrarla sürdürülmektedir. Bu isyanların bir kısmı Cumhuriyet’in kurulmasından da öncedir.
Cumhuriyet’i hedef alıp taşlayanlar bir Haçlı saldırısına dönüştürülen ve Batılılarca kullanılan Kürtçü ve Ermenici hareketlerin; önce Vatikan (Katolik), daha sonra da Protesanlarca yürütüldüğünü ve 1780’lerden itibaren sürdürüldüğünü bilmek durumundadırlar. O tarihlerde hedef alınan Cumhuriyet kurulmuş muydu? Hiç kimse etnik tarafı gıdıklanıyor diye Anadolu coğrafyası üzerinde yüzyıllardır süren hilâl-haç mücadelesine malzeme olmamalıdır. İşin özeti budur.
Türk Devletini ve Türk Milletini yapay milletleştirmelere götürmek, milli kimliği etnik grup gibi görmek, egemenliği paylaştırmak için yerli müşteri aramak ve bunun için Anayasa değişikliklerine gitmek ile farklılıklar zenginlik mi yaratacaktır? Gerçek etnik sorunla karşı karşıya kalan ülkeler, milli kimliği dışlamış ve devlet otoritesinin zaafa uğratılmasını, devleti ayakta tutan kurumların yıpratılmasını demokratikleşme olarak mı kabul etmişlerdir? Ülkeyi yönetenler, bunları düşünmek, dolduruşa gelmemek, Kürtçülük sorununun bir demokrasi sorunu olmadığını önce kavramalıdırlar. Türkiye böyle yönetimlere layık bir ülke değildir.