Gençlik yıllarımızda okuduğumuz ve etkilendiğimiz önemli eserlerden birisi de 1955 yılında ilk baskısı yapılan Ord.Prof.Sadri Maksudi Arsal’ın “Milliyet Duygusunun Sosyolojik Esasları” isimli eseridir.
Sadri Maksudi Arsal 1950’li yılların gerçeğine uygun olarak bu eseri ortaya koymuştur. Bugün yaşasaydı ileri sürdüğü bazı görüşlere kendisi de katılmazdı. Milletlerarası barış ve huzuru sağlamak ve işbirliğini gerçekleştirmek amacıyla adı geçen eserde milletlerarası örgütlenmeye gidilmesi fikrini ileri sürer. Kendisinin yaşadığı dönem BM, Avrupa Konseyi gibi kuruluşların henüz tesirliliğini gösteremediği yıllardır. Yazar da bir arayış içindedir. Barış, huzur ve birlikteliği “Milli Devletler Federasyonu” içinde arar. Rahmetli Arsal yine kendi tabiriyle kozmopolit bir anlayışla milletlerin milli hislerini söndürmek, milli varlıkları yok etmek, insanlığı bir tek milliyetsiz kütle ve sürü haline getirmek için ortaya çıkmış değildir (sh.176). Ona göre, böyle bir beklenti sosyolojik bakımdan da yanlıştır.
Yazar bugün yaşasaydı; milli devletler federasyonu örneği olarak kabul ettiği BM gibi milletlerarası teşkilatların içine düştüğü çaresizlik ve etki kaybının doğurduğu boşluk ve karmaşa kendisini şaşırtacaktı. BM’de her şeyin veto hakkına sahip beş büyük ülkeye göre şekillendiğini görebilseydi; milletlerarası federal bir yapının bir ütopya olduğunu bizzat kendisi de ifade ederdi. Bundan dolayı Sayın Erdoğan “Dünya beşten büyüktür” sözünü neden söylediğini ancak günümüzde kavrayabiliriz. Rahmetli Arsal’ın milletlerarası federalizmi öne çıkarıcı ve günümüzdeki milliyetçilik anlayışı ile örtüşebileceğini ileri sürmesi günümüzde alt üst olan ve çivisi çıkan Dünya siyasi konjonktüründe geçerli olamaz. Günümüzde enternasyonelci, milli ve yerli olmayı reddeden görüşler büyük oranda kan kaybetmiştir. Önü açılmış milli devletleri uyuşturma ve küreselleştirme süreci içinde pasifleştirme çabaları oldukça yıpranmıştır. İnsanlık tarihinin milli menfaat çatışmalarının tarihi olduğu bir defa daha kanıtlanmıştır. Herkes her şeyden faydalanmak istemektedir. Merkezi ve üniter devlet anlayışı sürekli güç kazanmakta; çok kültürlülük tuzakları ve özerklik bağışçılığı eğilimi artık zayıflamaktadır.
“Bir milli devlet içinde azınlık oluşturan milletler” ifadesi de son derece yanlıştır. Bir milli devlette etnik gruplar olabilir; ancak bunlar milli devletin temel ilkeleriyle kavgalı olamazlar. Etnik azınlık da etnik gruptan farklıdır. Etnik azınlık milletlerarası antlaşmalarla şekillenir. Lozan’da Rum, Yahudi ve Ermeni dini azınlıkların kabulü gerçeğinde olduğu gibi… Aslında azınlık olmayı kimse kabul etmemiştir. Fatih Sultan Mehmet döneminde kabul edilmiş olan haklar Lozan’da dini azınlıkların kendilerini azınlık sayılmalarını reddeder bir noktaya çekmiştir.
Şahsen benim de uzun bir süre köşe yazarlığı yaptığım ve önemli hizmetler yaptığına inandığım bir gazetede Sadri Maksudi Arsal’ın adı geçen kitapta ifade ettiği ve aslında alıntı olan görüşlerin kendisine bağlanmasını hayretle okudum. “Atatürk Kürtler ve Çözüm” isimli makalede yazar çözüm diye bir milli devlet içinde azınlık oluşturan milletler kendi dinlerine, kendi dillerine, kendi kültürlerine ait işleri kendileri istedikleri gibi yürütürler diyor. Milli devlet içinde azınlık oluşturan milletler “milli” okullarını da açabilirlermiş.
Bu ve diğer maddeler aslında Arsal’ın görüşleri olmayıp kendisinin de alıntı yaptığı genel niteliklerdir.
Makalenin yazarı konuyu anlamaktan o kadar uzak ki, çelişkilerle dolu yazısında “Türkiye’de de kendini azınlık olan ifade eden herkese, bu arada Kürtlere de verilebilir” diyerek azınlık haklarından bahsediyor.
Milli Mücadele ve onun tacı olan Cumhuriyet Anadolu’da Lozan’a rağmen yeni azınlıklar yaratmak, farklı devletçikler kurmak için yapılmamıştır. Milli mücadele bir kavimler ittifakı falan da değildir. Türklerin ve kendilerini Türk milletinden hissedenlerin vatanlarına sahip çıkma ve Batılı işgalcileri Anadolu’dan kovma hareketidir. Atatürk’ün daveti Anadolu’da yaşayan herkesedir. Bu süreçte kendisini Türk hissetmeyenlerin önemli bir bölümü ülkeyi terk etmiş, bir kısmı Milli Mücadeleyi kırıcı dolduruşların sonucunda isyanlara kalkışmış, onun bunun oyuncağı olmuşlardır. Bugün Cumhuriyet Türkiye’sine karşı özellikle ABD güdümlü veraset mücadelesine soyunan PKK dâhil diğer uzantıları da aynı işi yapmaktadırlar.
Yapılan araştırmalara göre, Kürt vatandaşlarımızın önemli bir bölümü ne bir ayrı devlet, ne de etnik bir azınlık olma talebi içinde değillerdir. Sözde dost ve düşmanlarımızın yoğun çabalarına rağmen… Yazar gibi her bir araya gelip kendilerini azınlık olarak ifade eden herkesi ötekileştiremez ve Türk milleti dışında düşünemeyiz. Lozan ve Milli Mücadele Sevr şartlarını yırtmış ve çöpe atmıştır. Eğer bugün Sevr şartlarına bazıları geri dönmeyi arzuluyorsa ve bunu yaldızlı birtakım ifadelerin altına saklıyorlarsa; o zaman son yıllarda değerini daha iyi anladığımız Mustafa Kemal Atatürk önderliğindeki Milli Mücadeleye ve o şerefli ve haysiyetli yolun tercihine gerek kalmaz İngiliz ve Amerikan mandasına sığınır giderdik. Benim çelişkilerle dolu yazıları kaleme alan yazara tavsiyem yazdıktan sonra yazılarını tekrar ve tekrar okumasıdır. Türkiye üzerindeki etnik operasyonlara malzeme olmayalım. Artık kafa karışıklığından kurtulalım.