Kaka Beziyle Hatırlanacak Bir Uygarlığın Mensubu Olmak

63

“Aynası iştir kişinin; lafa bakılmaz.”, “Kişi nasıl yaşarsa öyle ölür, nasıl ölürse öyle dirilir.” sözlerini hepimiz duymuşuzdur.

Nasıl yaşıyor ve öldükten sonra hangi eserimizle anılacağız? Millet olarak kendimizden sonraki nesillere ne bırakacağız? Sorunun çapını genişletelim: Günümüzün medeniyeti, daha sonraki hangi medeniyeti inşa edecek ve gelecek nesiller, bu medeniyeti ne ile hatırlayacak?

Acıtıcı bu soruları sorduğumda ben karamsarlaşıyorum. Bireysel olarak düşündüğümüzde geçmişe ait hep güzel şeyleri hatırlıyor, o değerlerin artık insan ilişkilerinde yok olduğunu, değerlerden yoksun bir yaşantı içinde olduğumuzu dillendiriyoruz.

Geçmişteki toplumsal yaşantının güvene, adalete dayalı olduğunu; bayramların, düğünlerin birlikte icra edildiğini, sıkıntıların ve sevinçlerin paylaşıldığını, saygı ve sevgide samimiyetin egemen olduğunu, günümüzde ise bu değerlerin kalmadığını veya istismar edildiğini hayıflanarak itiraf ediyoruz.

Bir medeniyet olarak düşündüğümüzde, altı bin yıl önce yaşamış Sümerleri yazının mucidi olarak tabletleriye, piramitler dolayısıyla dört bin beş yüz sene önce yaşamış Mısır’ı bir medeniyet merkezi olarak, Orhun Kitabeleri dolayısıyla bin üç yüz sene önce yaşamış Göktürkleri, günümüzden sekiz yüz sene önce Anadolu’da medeniyet örneği olarak köprüler, kervansaraylar, ibadethaneler inşa eden Selçukluyu, şiirleri ve dünya görüşüyle gönülleri fetheden Yunus Emre’yi, Mimar Sinan ve diğer mimarların varlığıyla vücut bulan Selimiye, Süleymaniye, Sultanahmet gibi camiler, diğer köprüler vasıtasıyla Osmanlıyı hatırlıyoruz. Her sanatçı, düşünür, eser; bir milletin, bir medeniyetin alamet-i farikası olarak tarihteki yerini alıyor, o medeniyeti temsil eden nesillerin veya genel manada insanlığın övüncü oluyor.

Sadece somut değerler değil, kişiyi beşer ve sürü olmaktan kurtarıp ona insan ve birey olma ayrıcalığı sağlayan her soyut değer de anılmaya, bunu sağlayan kişi, toplum, medeniyet de övülmeye layıktır. Paylaşma, yardımlaşma, adalet, dayanışma, güvenme, eşitlik, hoşgörü, empati, cömertlik gibi değerleri oluşturarak bize insan olmanın lezzetini tattıran her fikir, ekol, söylem ve bunların sahibi olan kişi, millet, medeniyet saygıyla anılma hakkına sahiptir. Bunları inşa edenleri hatırlama görevini size bırakıyorum.

Bizden az ya da asırlar sonra yaşayacak nesiller günümüz medeniyetini veya bu medeniyetin temsilcilerini ne ile hatırlayacaklar, diye düşünüyorum; verdiğim cevap beni ürkütüyor.

İki yılda bir değiştirdiğimiz cep telefonları veya bilgisayarlar kalıcılık özelliği taşımıyor. Ömrü bir fişe ve yazılıma bağlı. Çocuklarımla, dostlarımla paylaşmak istediğim okul veya düğün fotoğraflarına bir süre sonra ulaşamıyorum, görsel hatıralarım yok oluyor. Şarkılar, zevkler, değerler günlük tüketiliyor, yarınlarda hiç hatırlanmıyor. Kitabe yazılmıyor, bir süre sonra yazılı, basılı kâğıt yok olacak görünüyor. Şehirlerimizi istila eden ruhsuz konutlar elli yıllık ömür hesabıyla yapılıyor. Beyaz eşyalarımızı on yıllık ekonomik ömür varsayımıyla evimize misafir ediyoruz, sonra çöpe gönderiyoruz. Eşyalarımızı, otomobilimizi tamir etmeyi unuttuk, sök tak montaj mantığıyla işin kolayına kaçıyoruz. Sonuç, çevre kirliliği, emek ve zaman israfı… “Yaşasın kapitalizm (!)”

Vahşi kapitalist ahlakın damak tadıyla bizi kendine bağımlı yaptığı kolaların kutusunun ömrü iki yüz elli yılmış. Eskiden pınarlardan kana kana içtiğimiz için şükretmemize sebep olan soğuk suları hapsettiğimiz pet şişelerin doğadaki kalıcılık ömrü dört yüz yılmış. Çocukların kakalarını yıkamayı unutan annelerimizin kullandığı çocuk bezlerinin ömrü dört yüz elli, beş yüz yılmış. Yani çocukların kakalı bezleri beş yüz yıl yaşayabiliyormuş.

Sormak lazım şimdi: Bize medeniyet merkezi ve insanlığın kızıl elması diye gösterilen Batı, diline pelesenk ettiği demokrasiyi, adaleti, hukukta eşitliği, hoşgörüyü nereye götürdü, bunları kendisi dışında nerede yaşatabildi? Dünyamızı saran sıkıntıların, kan gölünün sebebi bunlar değil mi? Bunlardan yarınlara ne kalacak?

Günümüzde teknoloji veya medeniyet ürünü olarak yapılan hangi eser, yarınlarda bu medeniyetin numunesi olarak o günkü nesil tarafından anılacak? Bizi bizden alan, değersizleştiren hiçbir esere ben eser gözüyle bakamıyorum. Yoksa medeniyetin ve insanlığın sonu mu geliyor?

Tüketmek hazzı, kolaycılık ahlakı kapitalist anlayışın öğretisi olarak hayatımıza yön veriyor, bizi yönetiyor, insanlığımızı tüketiyor. Bunu aşmanın, bundan kurtulmanın bir yolu olmalı. Günümüz medeniyetinin temsilcileri en azından bunu sorgulamalı.

Ben, beş yüz sene sonra kakalı bezin örnek gösterildiği bir medeniyetin mensubu olmak istemiyorum. Sizi, size bırakıyorum.