Eşitlik Yok, Adalet Var

91

Kâinatta eşitlik yok adalet var. Eşitlik herkese; hak ettiğine bakmadan istidat ve kabiliyetlerini gözetmeden eşit ve müsavi davranmak, verileni eşit olarak vermektir.

Adalet ise herkese ancak hak ettiğini vermektir.

Ama bu, umumiyetle yanlış anlaşılmakta. Bir eşitliktir, tutturulmuş gitmektedir. Evet eşitlik olmalı. Fakat nerede? Bir tek yerde: Kanun önünde. Kanun karşısında.  Adalet huzurunda.

Zaten bu anlamdaki eşitlik mevcut olup, herkes bunu bilir. Ve inanır ki, kanun karşısında herkes eşittir.

Adalet karşısında, bay da birdir geda da. Yani zengin de fakir de birdir. Zaten Allah indinde  / Allah katında herkes; tarağın dişleri gibi müsavi ve eşittir.

İşte eşitlik buradadır. Burada geçerlidir. Yoksa keyfiyet ve içerik bakımından herşey birbirinden farklıdır. Keyfiyet ve içerik üstünlüğü her şeyde ve her yerde karşımıza çıkar.

Tabii bu durum, bu gerçek bir şeyi veya bir kimseyi hor görmek demek değildir. Başkalarını aşağılamak, aşağı görmek hiç değildir. Bu durum, bu içerik ve keyfiyet gururlanmaya sebep olmamalı. Diğer taraf da keyfiyet ve içeriği yüzünden aşağılık kompleksine kapılmamalı. Bu durumlar birer realite olarak kabul edilmeli, algılanmalı.

Öğretmen her yazılı kağıdına eşit olsun diye, aynı notu verse olur mu? Çalışan öğrenciye zulüm olmaz mı? Bu durum tembeli daha tembel, dersine çalışanı ise tembel yapmaz mı?

Eşitlik olsun diye, at’a da arslan’a da, her ikisine de sırf et verilse; at’a zulüm olmaz mı?

Eşitlik olsun diye at’a da, arslan’a da, her ikisine de sadece ot verilse, arslan’a  zulüm olmaz mı?

İşte eşitlik diye asıl eşitsizlik buna denir. Bu eşitlik değil, gerçekten en büyük zulümdür.

Hakikî eşitlik şudur: Ata ot, arslan’a et vererek; ikisini de memnun etmektir.

İşte bu eşitlik değil adalet’in ta kendisidir.

Demek ki, kâinatta eşitlik yok adalet var.

Yani herkesin hak ettiğini alması asıldır. Herkese hak ettiğinin verilmesi gerekir.

Eğer her şeyde eşitlik olsaydı, bakın nasıl olurdu dünyamız.

Dünyada sadece kadınlar yaratılmış olsaydı. Eşitlik var ya.

Dünyada sırf erkekler var edilmiş olsaydı. Eşitlik var ya.

Hayat olur muydu? Hayat çekilir miydi? Hayat devam edebilir miydi? Hayat durmaz mıydı?

Demek ki dünyada, kadın da olmalı, erkek de. Ama kadın kadındır, erkek de erkek.

Çünkü erkek de olup da, kadında olmayan nice vasıf ve özellikler var.

Kadında olup da, erkek de bulunmayan nice vasıf ve özel haller var.

Öyleyse ne kadın erkeğin yerini alabilir. Ne de erkek kadının yerini tutabilir.

İkisi de birbirine lüzumlu. İkisi de birbirine gerekli.

İkisi de olmazsa olmaz bir hayatın içindeyiz.

Evet kâinatta eşitlik yok. Adalet var.

Çünkü kanun karşısındaki eşitlik dışında, eşitlik zulümdür. Eşitlik haksızlıktır.

Bir de, olmayan eşitliği, olmaması gereken eşitliği, şu açılardan düşünelim.

Allahın eşitlik değil de adaletiyle dünyayı nasıl güzelleştirdiğini görelim.

Baharda, çiçek olarak sadece papatyalar açsaydı da, başka hiçbir çiçek açmasaydı mı daha iyi olurdu? Yoksa binbir çiçekle baharın gelmesi mi daha güzeldir?

1025

Dünyada sadece bir çeşit meyva mı yaratılsa daha iyi olurdu? Yoksa çeşit çeşit meyvaların bulunması mı daha hoştur?

Dünya sırf dümdüz olsaydı mı? Dünya yaşanır bir durumda olurdu? Yoksa bazı yerler düz,

bazı yerler dere-tepe olmasıyla mı, daha bir yaşanır haldedir?

Veya dünyanın her tarafı sularla kaplı olsaydı mı daha iyi olurdu? Yoksa bazı yerleri deniz, kimi yerleri kara olmakla mı dünyamız yaşanır bir yer olmuştur?

Bu listeyi çok uzatmak kabil. Lâkin eşitliği var kabul etmek ne mümkün?

Evet biraz düşünecek olursak görürüz ki, kâinatta eşitlik yok, adalet var.

Kâinatta adalet esastır.

Demek:

“Kâinat, baştan sona bir ‘adalet’le donanmıştır ve kâinat; Sâniini (sanatkâr Yaratıcısını) her şeye hakkını veren olarak, yani ‘Adl’ ismiyle de tanıtmaktadır.”

Önceki İçerikUrfa Karacadağ Türkmenleri
Sonraki İçerikKaliteli Yaşamda Sinerji Etkisi
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.