Envârü’l-Âşıkîn :

255

Dinî-didaktik[1], kısas-ı enbiya[2] mâhiyetinde olan bu eser, Yazıcıoğlu Ahmed Bîcan tarafından, kardeşi Yazıcıoğlu  Mehmed’in   Megâribü’z-zaman adlı Arapça eseri esas alınarak, tercüme ve telif yoluyla 1451 yılında tamamlandı. Eserin mukaddimesi; ‘Bu kitap, kudsî hadis, mukaddes vahiy ve esrar ilminden[3] ilâhî sırdır ve nurlar âleminin nurundan Allah’ın nurudur. Bütün kudsî hadisleri ve sözleri naklettim. Cümlesiyle başlıyor ve devam ediyor. ‘Tevrat’ta,   Zebur’da, İncil’de Kur’an’da ne kadar ilâhî söz varsa, diğer peygamberlerin sahifelerinde ne kadar Allah kelâmı mevcutsa, ilâhî âlemlere, mahşer günü olan Arasat’a [4], döneceğimiz yer olan âhirete ve ebedî olan cennetlere varıncaya kadar ne türlü beyan varsa hepsini bu kitapta topladım.’

Eser, mukaddimeden[5] sonra beş bölümdür.   Birinci bölümde Kâinatın nizamından, yer ve göklerin yaratılmasından,   yer ve gökte yaratılmış olan varlıklar ve bunların yaratılış şekillerinden, bu yaratılıştaki ilâhî sırlardan, ikinci bölümde Âdem’in yaratılışından, ruh üfürmeden, peygamberlerin hayat hikâyelerinden, ilâhî kitaplardan, Allah’ın peygamberlere vahiylerinden,[6] vahyin sırlarından, peygamberlerin karşılaştıkları güçlüklerden, ibret verici hâdiselerden, Hz. Muhammed’in örnek ahlâkından ve kullara öğütlerinden; üçüncü bölümde meleklerden ve büyük meleklerin vazifelerinden, ruhlardan,    görünmeyen varlıklardan, ruhların makamlarından; dördüncü bölümde inanış şekillerinden, farklı inanışlardan,   ibâdetlerden, iyi ve kötü amelden, ilim ve cehâletten,   mübârek   gün ve gecelerden, dua, niyaz, zikir[7], tesbih[8], tövbe ve istiğfardan, ölüm, kıyâmet, âhiret ve mahşerden, cennet, cehennem, dünyanın boşluğundan, şefaat,[9] mîzan[10] ve öteki dünyada Allah’ın hitaplarından; beşinci bölümde ise Cennet nimetlerinden, cehennem azabından, ilâhî makamlara erişenlerin durumundan ve Allah’ı görmekten… bahsedilmektedir.

Envârü’l-Âşıkîn, yazılış sebebini ve muhteviyatını açıklayan hatime[11] ve münacaat[12] ile son bulur. Halk için yazıldığı anlaşılan eserin çeşitli yazma ve basma nüshalarındaki dil ve üslup farklarına rağmen, sade bir dille yazıldığı görülmektedir. 19. asrın sonuna kadar halk arasında büyük rağbet gören eser, eski harflerle 1845 ve 1874’te İstanbul’da, 1882 de Bulak’ta[13], 1816 da Kazan’da[14] basıldı. Latin harfleriyle de 1972 de ve üç cilt olarak 1973 yılında yayımlandı.

İhtiva ettiği dinî bilgiler bakımından güvenilir bir eser olarak kabul edilen Envârü’l-Âşıkîn kaynakları arasında İncil ve Tevrat gibi muharref[15] kitapların bulunması sebebiyle İsrâiliyat[16] kabilinden bilgileri de ihtiva etmektedir.

Eserin, yıllarca geniş halk kitleleri tarafından okunan Ahmediyye[17] ve Muhammediyye[18] gibi didaktik eserler içerisinde mühim bir yeri vardır. Kitabın Balkanlar, Anadolu ve daha sonra da Tataristan’ın başşehri Kazan’da basıldığı göz önünde bulundurulursa, Türk dünyasının İslâm dini kültürü hakkındaki başlıca kaynaklarından biri olduğu söylenebilir. Eser, edebî olmaktan çok, öğretici hüviyete sâhiptir.

Envârü’l-Âşıkîn’in, bâzıları sâdeleştirilerek hazırlanmış, Türk alfabesiyle yazılmış birçok baskısı vardır. Batı dillerine de çevrilip yayınlanmıştır.

ÇELİK YAYINEVİ: Ticarethâne Sokağı Nu: 19/A Sultanahmet, Fatih 34110 İstanbul.

Telefon: 0.212-511 28 11 Belgegeçer: 0.212-511 28 12

e-posta: info@celikyayinlari.com www.celikyayinlari.com

YAZICIOĞLU MEHMED EFENDİ:

Osmanlı döneminde yaşayan mutasavvıf şâir. Gelibolu civarında doğduğu tahmin edilmekle birlikte târihi bilinmiyor. Dinî ilimler tahsil etti. Eğitimini tamamladıktan sonra dersler vermeye başladı. Çevresinde dinî tasavvufî bir otorite olarak kabul edildi. Hemşehrilerinin ısrarla talepleri üzerine ‘Muhammediyye’ isimli eseri yazdı. 1451 yılında Gelibolu’da vefat etti.

YAZICIOĞLU AHMED BÎCAN:

Yazıcıoğlu Mehmed’in kardeşidir. O da kayıtlara intikal etmeyen bir târihte, Gelibolu civarında doğdu. Ağabeyi gibi tasavvufa yöneldi ise de eser telif etmedi. Babasının ve ağabeyinin Arapça yazdığı Envârü’l-âşıkîn, Dürr-i Mekrun, Ababü’l-Mahlûkat, Ruhü’l-Ervah, Bostanü’l-Hakaik isimli eserleri Türkçeye çevirdi. Kesin olmamakla birlikte 1465’te Gelibolu’da vefat etti.

KUŞBAKIŞI:

KUŞ KANADI

Nağaşıbek Kapelbekulı Kazakistan Türklerindendir. 16 Mart 1950 tarihinde Almatı Eyâleti’nin Jambıl ilçesine bağlı Kızılasker bölgesinde dünyaya geldi. Jambıl’da yayınlanan Atameken Gazetesi’nin editörü olarak çalışıyor. O, milletinin millî değerleriyle beslenerek yetişti. Roman ve hikâyelerinde bu duyguları işledi. 2016 yılında basılan Kuş Kanadı isimli 258 sayfalık kitabında, değişik gazete ve dergilerde yayımlanan hikâyelerinden seçmeler yer alıyor.  Yine Kazakistan Türklerinden olan ve Türkiye’de yaşayan Elmira Kaljanova tarafından Türkiye Türkçesine çevrilmiştir.

Kitapta 20 adet hikâye yer alıyor. Hikâyelerde, geçimlerini zorlukla sağlayan fakir insanların hayatı anlatılıyor. Hikâyelerin çoğunun kahramanı yatılı okullarda okuyan gençlerdir.

Kapelbekulı, hikâyelerinde kültür taşıyıcısı olan, destan ve efsâne gibi sözlü kültür ürünlerinden faydalanıyor.

Bir Deri Bir Kemik‘ başlıklı hikâye, günümüzün de önemli gençlik problemlerinden biri olan esrar alışkanlığını konu edinmiş. Uyuşturucu bağımlılığının insanları birer canlı cenâze hâline getirdiği vurgulanıyor.

Beyaz Perde‘ başlığı altında kaleme alınan hikâyede aşk var. Bu dün­yada birbirlerine kavuşamayan Amir ile Aydolu’nun aşkı…

Tusan’ın Daması‘ başlıklı hikâyede yazar, halk edebiyatına ait unsurları kullanıyor.

Bir başka hikâyede iç ve dış güzellik temaları işleniyor. İç güzelliği tercih eden Jakan ön plana çıkarılıyor.

Kitaba adını veren hikâye, Balkaş Gölü kıyılarında geçiyor.  Annesi ve çobanlık yapan Naşirbek adlı küçük çocuğun yurttaki yalnızlığı etrafında, anne babaların­dan uzaktaki öğrencilerin dramatik hayatları anlatılıyor.  Naşirbek ile aynı durumdaki arkadaşı Moldahan, bir kuşun iki kanadı gibidirler. İyi günde kötü günde birbirlerinin sevinçlerini ve acılarını paylaşıyorlar

Bir Dilim Ekmek‘ başlıklı hikâyede, Sovyet yönetimine göndermeler var. O dönemin, insanların, özellikle Müslüman Türkler için acılı günler olduğu belirtiliyor.

Aspankara’nın Altını, Yurt Lapası, Biz ve  Atabay Kayak başlıklı hikâyelerde hep millî ve insanî değerler yüceltiliyor. Diğer hikâyelerde de Kazakistan Türklerinde sosyal hayatı düzene koyan gelenekler ön plana çıkarılıyor.

BENGÜ YAYINLARI:

Sakarya Mahallesi, Göztepe Sokak Nu:  5/A 06230 Altındağ, Ankara.

Telefon: 0.312-311 70 52 e-posta: bilgi@ayb.org.tr veb: www.ayb.org.tr

 

KUR’AN-I KERİM’DE ADAB-I MUAŞERET / Görgü Kuralları

Prof. Dr. M. Zeki Duman telif ettiği eser, 16,5 X 24,5 santim ölçülerinde 583 sayfa ve ciltli olarak Temmuz 2017’de yayımlandı.

Ahlâk olmadan, insanların yönetemi için kanunların kifâyetsizliği nasıl bir gerçekse, güzel ahlâkın bir nevi hayata intikali mesâbesinde olan âdâb-ı muâşeret olmadan da ahlâkın, bir nazariye olmaktan öteye geçmeyeceği de gerçektir. Bu demektir ki, ferdî ve sosyal hayatta âdâb-ı muâşeret olmadan ahlâkın, ahlâk olmadan da kanunların, fert için dünya ve âhiret saadetini temin edebileceğini söylemek pek mümkün gözükmemektedir.

Bir toplumda, âdap ve erkâna riâyet edilmiyorsa, orada ahlâkın varlığından bahsedilemeyeceği gibi; âdâb-ı muâşeret ve ahlâka önem verilmeyen cemiyetlerde, insana, dolayısıyla hukuka saygıdan, nizam ve intizamdan bahsetmek de mümkün olmaz.

Bu sebeple Âdâb-ı Muâşeret; insana, cemiyet içerisinde saygın bir birey olarak yaşayabilmek için lâzım olan nezâket kurallarını öğreten, insanî ilişkilerde uyulacak ölçülü ve nâzik davranışların şeklini ortaya koyan, şahsı toplum içerisinde haysiyetli ve hürmete lâyık kılan söz, iş ve davranış biçimlerini kapsayan önemli bir disiplindir.

FECR YAYINEVİ:

Hacı Bayram Mahallesi, Boyacılar Sokağı Nu: 14/1 Altındağ-Ulus/Ankara. Telefon: 0.312-310 08 60, Belgegeçer: 0.312-311 47 89 e-posta: fcr@fcr.com.tr http://www.fcr.com.tr

OSMANLI’DA PARANIN TARİHİ:

Osmanlılar için para, hutbe ile birlikte hâkimiyetin en önemli iki simgesinden biriydi. Altın ve gümüş sikkeler elden ele, bölgeden bölgeye taşındıkça hükümdârın ününü ülkenin en uzak köşelerine ulaştırıyorlardı.

Osmanlılar paranın bolluğu ve piyasalardaki dolaşımıyla ticaret ve ekonominin sağlığı, canlılığı arasında güçlü bir ilişki olduğunun bilincindeydiler. Değerli mâden ocakları ve bunların ekonomi üzerindeki olumsuz tesirleriyle yaşamak ve mücâdele etmek mecburiyetinde kalmışlar, ancak para konularında genellikle esnek davranmışlardı.

Prof. Dr. Şevket Pamuk, artık bir klasik haline gelmiş bu kitabında, Osmanlı Devleti’in ikinci hükümdârı Orhan Bey’in darp ettirdiği ilk gümüş akçeden cihan devleti Osmanlı’nın son yıllarında kullanılan kaimelere kadar Osmanlı para târihinin altı yüzyıllık serüvenini anlatıyor.

Osmanlı arşivlerindeki titiz araştırmalarla desteklenen çalışmasında Osmanlı para düzenini bir bütün olarak ele alıyor. Geniş Osmanlı coğrafyasında tedâvül eden sikkeleri, Osmanlı ekonomi politikalarını, enflasyonu, kredi ve finans kurumlarını, para piyasalarını, ayrıca bunların mahallî gelişmeler ve küresel güçlere bağlı olarak evrimini inceliyor.

15,5 X 23 santim ölçülerinde, 396 sayfalık kitap, Mayıs 2017’de yayımlandı.

TÜRKİYE İŞ BANKASI KÜLTÜR YAYINLARI:

İstiklal Caddesi Meşelik Sokağı Nu: 2 Kat:4 Beyoğlu, İstanbul (T. İş Bankası Parmakkapı Şubesi üzeri)

Telefon: 0-212 252 39 91 Belgegeçer: 0.212-252 39 95 www.iskultur.com.tr e-posta: info@iskultur.com.tr

KISA KISA… KISA KISA…

1-MERHAMET DURAĞI: Yasemin Şüheda / Nida Dergisi Yayınları

2-MUHAMMEDİ MARİFET: Muhyiddin İbn Arabi – Ekrem Demirli / Litera Yayıncılık

3- BİR MAHKÛMUN ANATOMİSİ: Yunus Meral. Bilgeoğuz Yayınları.

4- TEK UMUT TÜRKİYE: Hâlit Refiğ. Bizim Kitaplar.

5- AŞK MAHAL / Uğruna Taç Mahal’in İnşa Edildiği Aşk: Mürvet Sarıyıldız, Yakın Plan Yayınları.

DERKENAR:

 

SEYİT AHMET ARVASİ’DEN SEÇMELER:

ü    Bugün yeryüzünde iki sömürgeci blok vardır. Bunlardan biri kara renkli    ‘kapitalist’ emperyalizm, diğeri ise bütün fraksiyonu ile ‘kızıl’ emperyalizmdir.

Birincisi ‘çok milletli şirketlerin’ paravanasında ‘az gelişmiş veya gelişmekte olan halklara yardım etmek, hürriyet ve medeniyet götürmek‘ maskesi altında, ikincisi de ‘ezilen, sömürülen halklara bağımsızlık ve adâlet götürmek‘ maskesi altında ‘iç savaşlar’ çıkarmakta ve ‘dünya proleterlerinin* dayanışması‘ adı altında işgalini gerçekleştirmektedir.

ü    Ve tarih bir gün acz içinde kıvrana kıvrana şehâdete susamış bir ülkücüden daha müthiş bir silahın keşfedilemediğini yazmak mecburiyetinde kalacaktır.

ü  Çok defa beynelmilelci sloganlara yapışarak vatan çocuklarını kendi öz târihlerine millî ve mukaddes kültür ve medeniyetlerine millî ülkülerine yabancılaştırmaya dinlerine dillerine, bayrağına ve târihine düşman etmeye çalışıyorlar.

ü  Tarihine kültürüne bayrağına devletine ve milletine yabancılaşmış nesiller ve kadrolar teşekkül etmişse bizi biz yapan millî ve mukaddes değerlerimize alenen tecâvüz edilebiliyorsa devletin ve milletin bütünlüğüne yönelen eylemler pervasızlaşmışsa bunları sâdece sosyal değişmelerin tabii sonuçları olarak yorumlamak mümkün değildir; ihânetle, kendini sosyal değişmenin sancıları ile maskeleyemez.

ü  İtikat ve ibâdete bid’at katan, İslâmiyet’i kendi dar idraklerine göre yorumlamaya kalkan beyinsizler kendilerine ne ad verirlerse versinler, asla İslâm’a hizmet etmemektedirler.

ü  Türk milliyetçilerinin çile ve ıstıraba duçar olduğu dönemler Türk millî şuurunun yeni bir zaferini müjdelemektedir.

ü  Mustaripler, mağdurlar ve mazlumlar çoğalıp Türk milliyetçilerinin saflarını takviye ettikçe hareketin aşk ve harâret potansiyeli de artmaktadır.

ü  Türk’üm Müslüman’ım ve medeniyim diyen Türk-İslâm ülkücülerine en az 200 yıldan beri ezilen hor görülen vatan çocuklarına devrimbazların neden niçin ve nasıl düşman edildiğini acaba gösteremeyecek miyiz?

ü  ‘Türk’üm’ derse ilkel olmakla itham edilen milletin târihine kültürüne ülküsüne yabancılaşmayan öğretmen memur polis, öğrenci, işçi ve halkın ıstırabı ne zaman bitecek?

ü  Vatanımız ve milletimiz dört bir yandan ayrı renk ve biçimde gelişen kültür emperyalizmine mâruz kalmaktadır. Kapitalist ve komünist oyunlara ilâveten Arap ve Fars kültürünün ülkemizdeki tahribatı çok büyük olmaktadır.

ü  Türk Milletinin hayatî meselesi tamamen kendinden olan kendini çok seven millî târihine millî kültürüne gönülden bağlı ve bu değerlere yabancılaşmamış aydın ve milliyetçi kadrolardır. İşte millî eğitim Türk milletine dâima bunları vermelidir.

ü  Dinimizin ve milliyetimizin düşmanları din ve milliyet gibi iki mukaddes varlığımızı birbirine düşman göstermek oyunundan kolay kolay vazgeçeceğe benzemiyor.

ü  İnanıyorum ki hem Türk, hem Müslüman olmak hem de muasır dünyaya öncülük etmek mümkündür.

ü  Türk devletini yıkmak ve Türk milletini parçalamak isteyen bölücüler yalnız Türklüğe değil İslâm’a da ihânet etmektedirler.

ü  İslâm dünyasını esir almak isteyen şer kuvvetlerin ilk hedefi Türk devleti ve Türk milleti olmuştur.

ü  Kesin olarak iman etmişimdir ki Müslüman Türk milleti ve onun devleti güçlüyse, İslâm dünyası da güçlüdür.

ü  Kişi milletini sevmekle suçlanamaz. Milletinin efendisi, milletine hizmet edendir. Vatan sevgisi imandandır.

*Proleter: işçi. (Komünist rejimlerde halk, proleter ve burjuva olarak iki kısımda mütalaa edilirdi. ‘Eğitimli ve varlıklı insan‘ mânâsındaki  burjuva, rejim aleyhtarı olarak görülür ve ezilmeye, yok edilmeye çalışılırdı.)

 


[1] Didaktik: Bilgi vermek maksadıyla yazılan eser, öğretici

[2] Kısas-ı Enbiya: Peygamberler târihi

[3] Esrar ilmî: Allah (cc) hakkında bilgiler. ‘ledün ilmi olarak da anılır

[4] Arasat: Kıyâmet günü, bütün ölülerin diriltilerek toplanacağı yer, mahşer meydanı

[5] Mukaddime: Giriş, başlangıç

[6] Vahiy: Cenab-ı Allah’ın, Cebrail Aleyhssselam vasıtasıyla peygmberlerine, peygamberler vasıtasıyla da insanlara gönderdiği emirler ve yasaklar

[7] Zikir: Allh-ü Teâlâ’yı dil veya kalp ile anma.

[8] Tesbih: Allah (cc) Hazretlerini noksan sıfatlardan tenzih etmek

[9] Şefaat: Tavassut etmek, aracı olmak

[10] Mîzan: (Buradaki mânâsıJ Mahşerde herkesin sevabını ve günâhını tartmaya mahsus bir adâlet ölçüsüdür. Akıl bunun keyfiyetini idrak etmekten âcizdir. Mâhiyetini ancak Cenab-ı Allah bilir.

[11] Hatime: Son, bitiş.

[12] Münacaat: Kulun, Allah’a yalvarması.

[13] Bulak: Kahire’de, Kavalalı Mehmed Ali Paşa tarafından kurulan Bulak Matbaası kast ediliyor. Arap harfleriyle, Tibyan Tefsiri olarak anılan Türkçe Kur’an-ı Kerim, tercüme ve tefsiri (üçü bir arada olmak üzere) ilk olarak 1841 de (H. 1257) Bulak matbaasında bastırılmıştır.

[14] Kazan: Rusya Federasyonu’na bağlı Muhtar Türk Cumhuriyeti Tataristan’ın başşehri.

[15] Muharref: Değiştirilmiş hadis

[16] İsrailiyat: İsrailoğullarına / Yahudilere ait kitaplardan nakledilen masalımsı hikâyeler.

[17] Ahmediyye: ‘Ahmed’, Kur’an-ı Kerim’de Peygamber Efendimizin ‘Muhammed’le birlikte geçen ismidir. Ahmediyye ise: Hz Peygamberin hayatından bahseden manzum nasihat kitaplarıdır.

[18] Muhammediyye: Hz. Muhammed’in (sav) hayatından bahseden eserlerin toplu adı.

 

Önceki İçerikTüzük ve Program Çalışması
Sonraki İçerikHollanda Cezaevlerini Kapatıyor, Türkiye’ye Cezaevi Yetmiyor
Avatar photo
28 Kasım 1938 tarihinde Bafra’da doğdu. İlk ve ortaokulu doğduğu şehirde bitirdikten sonra Ankara Ticaret Lisesi ve Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’nde okudu. İş hayatına Ankara’da muhasebeci olarak başladı. Ankara ve Karabük’te; muhasebeci, mali müşavir ve profesyonel yönetici olarak devam etti. İstanbul’da, demir ticareti ile meşgul oldu. SSCB’nin dağılmasından sonra Türk Cumhuriyetlerinde sanayi yatırımları gerçekleştirmek üzere çok ortaklı şirket kurdu. Şirketin murahhas azası olarak Azerbaycan’da ve Kırım’da tesis kurup çalıştırdı. 2000 yılında işlerini tasfiye etti. İş hayatı ile birlikte yazı hayatı da devam etti. İlk yazısı 1954 yılında Bafra’da yayımlanmakta olan Bafra Haber Gazetesi’nde başmakale olarak yer aldı. Sonraki yıllarda İlhan Egemen Darendelioğlu’nun Toprak Dergisi’nde, Son Havadis ve Tercüman gazetelerinde yazıları yayımlandı. Türk Ocakları Genel Merkezinin yayımladığı Türk Yurdu dergisinde yazdı. İslâm, Kadın ve Aile, Yörünge, Ufuk, Emelimiz Kırım, Papatya, Tarih ve Düşünce, Yeni Düşünce, Yeni Hafta, Sağduyu, Orkun, Kalgay, Bahçesaray, Türk Dünyâsı Târih ve Kültür, Antalya’da yayımlanan Nevzuhur, Kayseri’de yayımlanan Erciyes ve Yeniden Diriliş, Tokat’ta yayımlanan Kümbet, Kahramanmaraş’ta yayımlanan Alkış dergilerinde, Dünyâ ve Kırım’da yayımlanan Kırım Sadâsı gibi gazetelerde de imzasına rastlanmaktadır. Akra FM radyosunda haftanın olayları üzerine yorumları oldu. 1990 – 2000 yılları arasında (haftada bir gün) Zaman Gazetesi’nde köşe yazıları yazdı. Hâlen; Önce Vatan Gazetesi’nde, yazmaktadır. Oğuz Çetinoğlu; Türk Ocağı, Aydınlar Ocağı, ESKADER / Edebiyat, Sanat ve Kültür Araştırmacıları Derneği ve İLESAM / Türkiye İlim ve Edebiyat Eseri Sâhipleri Meslek Birliği Üyesidir. Yayımlanmış Kitapları: 1- Kültür Zenginliklerimiz: (2006) 2- Dört ciltte 4.000 sayfalık Kronolojik Tarih Ansiklopedisi: (2008 ve 2012), 3- Tarih Sözlüğü: (2009), 4- Okyanusa Açılan Kapılar / Tefekkür Mayası Röportajlar: (2009). 5- Altaylardan Hira’ya Türk-İslâm Dostluğu: (2012 ve 2013), 6- Bilenlerin Dilinden Irak Türkleri: (2012), 7- Türkler Nasıl ve Niçin Müslüman Oldu: (2013), 8- Türkmennâme / Irak Türkleri Hakkında Bilmek İstediğiniz Her Şey: (2013). 9- Türklerin Muhteşem Tarihi: (Nisan 2014 ve Nisan 2015) 10- 115 Soruda Türk İslâm-Âlimi Mâtüridî (Röportaj): 2015) 11- Cihad – Gazi – Şehid: Kasım 2015. 12-Yavuz Bülent Bâkiler Kitabı (2016 Mehmet Şâdi Polat ile birlikte) 13-Her Yönüyle Kâzım Karabekir (2017 Mehmet Şadi Polat ile birlikte) 14-Dil ve Edebiyat Dergisi / İlk 100 Sayı Bibliygorafyası (2017 Mehmet Şâdi Polat ile birlikte) 15-Büyük Türk İslâm Âlimi Serahsî (2018), 16-Âyetler ve Hadisler Rehberliğinde Kutadgu Bilig’den Seçmeler (2018), 17-Edib Ahmet Yüknekî ve Atebetü’l-Hakayık (2018), 18- Büyük Türk İslâm Âlimi Mâtürîdî (2019), 19-Kâşgarlı Mahmud ve Dîvânu Lugati’t-Türk (2019). 20-Duâ / Huzura Açılan Kapılar. (2019) 10-Yesevi Yayıncılık, 12-Yakın Plan Yayınları, 13-Boğaziçi Yayınları, 14-Dil ve Edebiyat Dergisi, diğer kitaplar Bilgeoğuz Yayınları tarafından yayımlanmıştır.