Eğitim, Yine Eğitim

146

Geçen akşam, Otel Asya’daydık. Aydınlar Ocağı’nın aylık periyotlarla gerçekleştirdiği “Söz Sırası Gençlerde” toplantısının davetlisiydik. Konuşmacı, iki yıl öğretmenliğini yaptığım genç eğitimci adayı Hilal Barlak’tı. Hilal, bizi “Eğitim Ailede Başlar” başlıklı sunumuna konuk etmişti. Sunum, kısa; ancak özlüydü. Konuşmacının heyecanı ve katılımcı sayısı yüksekti. Konuşmacı da davetliler de işin önemine inanan, duyarlı kişilerdi. Sunum sonunda Kocaeli Aydınlar Ocağı’nın başkanı Sayın Ahsen Okyar’ın zarif çağrısı üzerine ben de görüşlerimi salondakilerle paylaşma imkânı buldum:


Eğitim denen etkinlikte çocuk özne değil, nesnedir. Biz daha çok, belki kolayımıza geldiği için, nesne üzerinde yoğunlaşıyoruz. İstediğimiz sonucu alamayınca nesneden yakınıyoruz. Çuvaldızı kendimize batıralım. Her birimiz bazı zevklerimiz, ihtiyaçlarımız için, müzik kursu, resim kursu, boyama kursu, yabancı dil kursu gibi kurslar almışızdır. Peki, kaçımız evlenmeden önce aile kursu aldı, kaçımız çocuğumuz olmadan önce çocuk bakımı ve yetiştirme kursu aldı veya bunlarla ilgili bir kitap okudu? Sanırım, vereceğimiz cevap olumsuz olacaktır.


Kuracağımız aile, yetiştireceğimiz çocuk, bu zevklerimizden daha mı önemsiz? Yetkin olmayan bir özne, nesneyi nasıl yetiştirsin? Bir de şöyle diyelim: Saksıdaki çiçeğimizin, bahçedeki patatesimizin, tarladaki fındığımızın bakımı için ayırdığımız zamanı çocuklarımıza ayırıyor muyuz? Tarlaya bir patates, bir soğan için yılda en az üç kez giderken çocuğumuzun eğitim aldığı okula kaç kez gidiyoruz, öğretmeniyle kaç kez görüşüyoruz? Vereceğimiz cevap, buruk bir tebessüm olacaktır. Sonra, eğitimde, birden sonuç almak mümkün değildir. İnsan, dünyanın en zor eğitilen varlığıdır. Bu bir süreçtir. Saygın olmak isteyen birileri, bir gün devrin saygın bilginlerinden birine gider. Ona, kendisi gibi saygın ve bilge biri olmak istediğini söyler. Bilgin: “En az üç üniversite bitirmelisin.” der. Gelen bu kişi, tavsiye üzerine, üç üniversite bitirip yıllar sonra tekrar gelir. Ona: “Ben şimdi sizin gibi saygın ve bilge sayılır mıyım?” der. Aldığı cevap şudur: “Hayır, üniversitenin birini anneannen, diğerini annen, üçüncüsünü sen bitirecektin.” der. Eğitim, nesiller boyu sürecek ciddi bir iştir. Burada tercihin anneler üzerinde yoğunlaştığına da dikkat etmeliyiz. Eğitim, aynı zamanda bir sabır işidir. Her insan bir dünyadır. Eğitimin yöntemi, eğitilecek kişiye göre değişir.


Bir iş adamı, yılların yorgunluğundan sonra, ahir ömrünü rahat geçirmek için şehrin gürültüsünden uzak genişçe bir ev alır. Amacı sakin bir hayat sürmektir. Bir süre sonra evin arka tarafında bir okul olduğunu fark eder. Öğrencilerden birkaçı evlerine dönerken çöp kutusuna taş atarlar. Çıkan gürültü iş adamını rahatsız eder. Buradan taşınması mümkün değildir; eve çok para ödemiştir. Düşünür, bir gün tespit ettiği çocukları çağırır. Onlara: “Siz çok şirin çocuklarsınız, çöp kutusuna attığınız taşların çıkardığı seslerle eğleniyorum, sakın bunu ihmal etmeyin, her gün atın, ben bunun karşılığında size hafta sonu her birinize beşer dolar vereceğim.” der. Çocuklar, bu teklife pek sevinirler. Zaten bu işi yapmaktadırlar, beleşten beş dolar kazanacaklardır. Bir hafta çöp kutusuna zevkle taş atarlar, paralarını alırlar. İkinci hafta işadamı, çocukları çağırarak: “Size çok teşekkür ediyorum, ancak benim gelirimde bir azalma oldu, size verdiğim paranın ancak yarısın verebileceğim.” der. Çocuklar homurdanırlar; ama: “Olsun, nasıl olsa zahmetsiz kazanılan bir para.” derler. Üçüncü hafta geldiğinde iş adamı çocuklara mali sıkıntıya düştüğünü; her birine hafta sonunda ancak birer dolar verebileceğini söyler. Bunun üzerine çocuklar iyice öfkelenir: “Bir dolara bu iş yapılmaz.” diyerek taş atmaktan vazgeçerler. İş adamı, sabra dayalı bilgece bir yöntemle amacına ulaşmıştır.


Benden sonra, diğer katılımcıların da eğitimle ilgili görüşlerini paylaşmaları zenginlik oluşturdu. Gelişen teknolojinin, özellikle gençleri hitabet özürlü yaptığı bir dönemde böyle programların yapılmasının çok yararlı olduğunu ifade etmek zorundayım. Kocaeli’nin, gençlerimizin, ailelerimizin, ülkemizin, insanlığın buna ihtiyacı var.