Dünya Fay Hattı Geriliyor

162

Dünya savaşlarını, depremlere çok
benzetirim. Yalnız aralarında bir fark var ki o da şöyle; büyük depremler,
artçı depremleri doğurur, gerçek savaşlarda ise, artçı deprem dediklerimiz (bunlara
öncü deprem de diyebiliriz,) savaşlardan önce gelen sarsıntılardır.

 İkinci Dünya savaşını ele alacak olursak, bu
savaştan sonraki hareketleri daha rahat gözlemleyebiliriz.

Sovyetler Birliği ve Polonya askerlerinin
Berlin’i ele geçirmesiyle Almanya’nın 8 Mayıs 1945’te koşulsuz teslim oluşuyla
birlikte Avrupa’da savaş sona ermiş, Japon orduları ise Amerika Birleşik
Devletleri tarafından yenilgiye uğratılmıştır. Bununla birlikte Japon
Adalarının işgal edilmesiyle Asya’da savaş, 15 Ağustos 1945 tarihinde
Japonya’nın teslim olmasıyla sona ermiştir.

2. Dünya savaşından sonra bir
müddet dünyaya sükût hâkim olmuş olsa da, emperyalist devletlerin eski
alışkanlıklarını devam ettirip, genellikle gelişmekte veya az gelişmekte olan
devletler içerisinde çıkardıkları iç karışıklıklar ve bizzat işgal ettikleri
topraklarda akıttıkları kanın bir türlü durmak bilmeyişidir.

Yani 1945 Yılında biten 2.Dünya
savaşından günümüze kadar geçen 75 yıllık süre de, bazı rejimler çökmüş, bazı
devletlerin sınırları değişmiş, bazıları bölünüp parçalanmış, bazıları da
sınırlarını genişleterek toprak kazanmışlardır.

Bunca akıtılan kanın sebebi
petrol, kıymetli madenler ve din savaşlarıdır. Din savaşları diyorum çünkü
koskoca Avrupa kıtasında az sayıdaki Bosna Müslümanlarının varlığına tahammül
edilememiş, kendilerince medeni! Avrupa’nın gözleri önünde Sırp canilerince
binlerce Bosnalı katledilmiştir.

Ortadoğu petrollerine el koymak,
sınırlarını değiştirmek için ABD başkanı J. W. Bush, İkiz kulelere saldırıları
bahane olarak gösterip, ortaçağ zihniyetiyle: “Haçlı orduları savaşını başlatıyorum.” Sözleriyle tarih, bu
topraklarda yaşayan milyonlarca insanın akıtılan seller gibi kanlarına, binlerce
kadının tecavüzüne yeniden şahit olmuştur.

Olaylar sadece Ortadoğu’da değil,
Çin-Doğu Türkistan, Rusya-Kırım, Hindistan-Keşmir gibi büyük devletlerin
sınırları dibindeki küçük devletleri yutması da ayrı bir mesele.

Afganistan ve Doğu Türkistan
topraklarındaki Uranyum madeni, ABD ve Çin’in iştahını kabartmakta, bu
topraklar üzerinde yaşayan Afgan ve Türklerin gözyaşları yıllardır bir türlü
dinmek bilmez iken, hür dünya yaşanan bu drama sessiz kalmaktadır.

Sovyetler birliğinin insan kasabı
Josef Stalin Azerbaycan’ın Karabağ bölgesinde Ermeni özerk bölgesi oluşturmak
düşüncesiyle, o bölgeye Ermenileri yerleştirmesi, otuz yıl önce Ermenistan alçakça
saldırılarıyla Karabağ dâhil, Azerbaycan’ın %20 sini işgal etti, o bilgede
yaşayan Türklerin birçoğu katledildi, bir milyondan fazla Azerbaycan Türkü’de
topraklarını terk edip, kaçkın durumuna düşürüldü.

Keza, Türkiye-Yunanistan-Kıbrıslı
Rumlar arasında ki Ege adaları ve Kıbrıs meselesi, Yetmiş yıldır devam etmesine
rağmen bir türlü çözüme kavuşturulamadığı gibi, zaman geçtikçe vaziyet daha da
karmaşık hale gelmiştir. Yunanistan ve Güney Kıbrıs, Avrupa Birliğine girdikten
sonra bu birliği arka bahçeleri saymışlar,  şımarıklıkları had safhaya ulaşmış ve
Yunanistan göz göre göre Türkiye’ye ait olan adaları işgal edip
silahlandırmıştır.

Peki, dünyanın bu hali sürüp
gidecek mi derseniz; emekli Tuğ General Naim Babüroğluna göre: “evet bu Hâl kâh
vekâlet savaşlarıyla, kâh doğrudan müdahalelerle sürüp gideceğe benziyor.”

Oysa eski İstihbarat Daire
Başkanı İsmail Hakkı Pekin’e göre ise, bu halin devam etmesi imkânsız, 3. Dünya
savaşı kapıda gözüküyor.

Her ne kadar savaşlar milyonlarca
insanın can, mal ve gözyaşı kaybına sebep olsa da, dünya adaletinin bir nebze
de olsa sağlanması için İsmail Hakkı Pekin Paşa’nın görüşü daha ağır basıyor.

Sağlıklı kalın.