MÜZİK FESTİVALİ Hakkında Konuştuk.
Oğuz Çetinoğlu: İstanbul Türk Müziği Dernek ve Vakıfları Dayanışma Konseyi MÜZDAK hakkında vereceğiniz bilgilerle röportajımıza başlayabilir miyiz?
Dr. Göktan Ay: Teşekkür ederim Oğuz Bey. Bize bu fırsatı her zaman sağlıyorsunuz. MÜZDAK 1993 yılında benim bâzı Sivil Toplum Kuruluşları (STK) Başkanlarına “Ben bir Türk Müziği Festivali yapmak istiyorum” diyerek projeyi açıklamam ile başladı. Elbette bu İstanbul çapında olacaktı. STK Başkanlarımız ihtiyatlı yaklaştılar “Bizim çok gücümüz yok, böyle bir festivali yapmak ciddi bir çalışma ve maddî kaynak ister” dediler. Ben “Bana yetki verin bir deneyeyim, eğer her şey yolunda giderse yapalım ve devamlı hâle getirelim. Her Mayıs bizim olsun.” dedim. Kabul ettiler. O zaman komşum olan, müzik sevdalısı Nurettin Erdoğan TESAN’da çalışıyordu. Akrabası olan Tesan’ın sâhibi Bekir Erdoğan’a konuyu açtık. O da TURCELL ile ortak çalıştığı için TURKCELL’e konuyu aktardı ve yapılan toplantıda maddî destek karşılığında çok cüzi bir ücretin ödenmesine karar verildi. O zamanlar her salona ödemeler yapılıyordu.
Birinci İstanbul Türk Müziği Günleri 10 Konser ve Sempozumla başladı. 5 adet olan üye sayımız bugün 25 oldu. 10’ndan sonra İstanbul Türk Müziği Günleri’nden Festivale dönüldü.
Çetinoğlu: MÜZDAK olarak 1993’te başlattığınız ‘İstanbul Türk Müziği Festivali’ isimli faaliyetlerinizin otuzuncusunu, hiçbir yılı atlamadan 30 Kasım 2023 – 30 Aralık 2023 tarihleri arasında, İstanbul ve Ankara’da sahneliyorsunuz. Kültürümüzün ana unsurlarından biri olan müziğimize üstün hizmetleriniz için teşekkürlerimi ve tebriklerini sunuyorum.
Bu faaliyetleri hangi düşünce ve/veya maksatla başlattınız?
Dr. Ay: Ben Türk Musıkisi Devlet Konservatuarı’na iöğrenci olarak ilk geldiğimde (1975) İstanbul Müzik Festivali vardı ve çok sesli müzik programları ağırlıktaydı. Sâdece rahmetli İnci Çayırlı’nın şefliğindeki İTÜ Türk Müziği Korosu ve Âşıklar Şenliği yapılırdı. Diğer konserler 10 TL iken, Türk Müziği Korosu 1 TL, Âşıklar Şenliği (Gülhane Parkı) bedavaydı. Bu nasıl olur? diye o zaman kafama koymuştum. Türk Müziğinin mutlaka bir festivali olmalıydı. Ve bir grup cengâver arkadaşla (Hikmet Kahraman, Nihat İncekara, Yılmaz Pamukçu, Nurettin Erdoğan, Vedat Çakır vb.) başladık ve büyüyerek başardık.
Cumhuriyetimizin 100. Yılı dolayısıyla sempozyumu yeni ve genç üniversitemiz Ankara Müzik ve Güzel Sanatlar Üniversitesi ile yapmak istedik, kabul ettiler. Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı da katkıda bulundu. Sempozyum Ankara’da, etkinlikler İstanbul’da olacak.
Çetinoğlu: Ümit ettiğiniz neticelere ulaşabildiniz mi?
Dr. Ay: Maksat Tük Müziği STK’larını bir düşüncede, bir ekolde, kurallarda, sunuşta, söyleyişte, çalışta vb. bir araya getirmek, seyirciye aktarmak, paylaşımın heyecanını tattırmaktı.
Müzik ve Halk Oyunları STK’ları toplumumuzda çok önemli işlevler görüyor. Çok farklı alanlarda iş yapan kişiler Türk Müziğini öğrenmek için, haftanın 2 gününü STK’lara ayırıyor. Sahneye çıkıyor, solist oluyor söylüyor/çalıyor/oynuyor. Bu durum, her meslek grubu için sosyalleşmede çok önemli rol oynuyor ve kendilerine güven artıyor, konuşmaları/diksiyonları değişiyor. Müzik ortamında olan sanatçıları değerlendirmelere başlıyor, kaliteli müziğin ne olduğunu öğreniyor, yeni kişilerle tanışıyor…. Şu anda festivale katılan tüm STK’lar, konser bölümlerini konuşmalar dâhil 45 ddakikaya ayarlamış durumda. Çünkü biliniyor ki, bir kişinin oturduğu yerden bir konseri ilgiyle tâkip etmesi 45 dakikadır, tek bölüm yaparsanız 90 dakikadır. Giysiler düzgün, ayakkabılar boyalı, çoraplar takıma uygun vb. önem veriyoruz. Sunucuya bile müdâhale etmek mecbûriyetinde kalıyoruz. Çünkü bâzen hayatlarını/özellerini anlatmaya başlıyor, konseri dağıtıyorlar. Rahmetli Alâeddin Yavaşça hocam; “Göktan, benim eserlerimi geçecekler diye arıyorlar, sağ olsunlar. Ama 3 saat konser çekilmiyor, rahatsızım diyorum” demişti.
Ben konsere gittiğimde birinci bölüm 1,5 saat sürmüş ise kalkıyorum, ev sâhibine “iyi akşamlar, başarılar” diyorum. Elbette “Hocam daha ikinci bölüm var” diyorlar. Ben de “Konser bitmiştir. Lütfen koristlere ve 1,5 saattir sırasını bekleyen misâfir soliste nasıl olduklarını sorun” diyorum. Bunlar alaturka davranışlar. Türk müziği “alaturka” değildir, yaptığımız yanlış davranışlar / uygulamalar alaturkadır.
Çetinoğlu: Faaliyetleriniz yorucu ve büyük bir organizasyon… Ayrıca maddî külfeti de vardır. Destek bulmakta zorlanıyor musunuz?
Dr. Ay: Elbette. İlk 5 yıl TURCELL sâyesinde bir sıkıntı çekmedik. Ancak, Genel Müdür değişti ve spora ağırlık vereceğiz diyerek bize verdiği yardımı kesti. O anda ortada kaldık. Cemal Reşit Rey (CRR) salonunun kirasını bile ödeyemezdik. O sırada İstanbul Büyük Şehir Belediyesi) İBB Kültür ve Sosyal İşler Dâiresi Başkanı Şenol Demiröz idi (Ak Parti’nin ilk TRT Genel Müdürü oldu) ve görüşmemizde durumu anlattım o da bir müjdeyi verdi; “Göktan Hocam, Türk müziği adına yaptığınız mücadeleyi 5 yıldır izliyoruz. Biz de size CRR dâhil İBB’ne âit salonlarımızı size ücretsiz açıyoruz”
O anda neler düşündüğümü tahmin edersiniz. Hemen arkadaşlarımızı arayıp müjdeyi verdim.
Çünkü konserlerde STK’ları zorlayan en büyük meblağ saz ücretleri oluyor. Bir de bunun üzerine salon kirası eklenince çok zorlanıyorlar. Hatta bazı salonlarda ses tesisatı bile bulunmuyordu, çok şükür artık bu problem halledildi.
Bize katılım ve destek sağlayan Kültür ve Turizm Bakanlığı ve TRT (sanatkâr-koro izinleri) İBB, Eyüp Belediyesi, Avcılar Belediyesi, Maltepe Belediyesi, Üsküdar Belediyesi, Kartal Belediyesi, Bakırköy Belediyei, Büyükçekmece Belediyesi, Kocaeli Büyükşehir Belediyesi (salon desteği), Beykent Üniversitesi. (kitapçık basımı), Özlem Kristal (plâket desteği), Sarkuysan (konser ve reklâm desteği) çok teşekkür ediyoruz.
Çetinoğlu: Ahmet Kabaklı Hocamız; ‘4 konuda devrim / reform olmaz’ diyordu. 1-Din, 2-Dil, 3-Mûsikîmiz, 4-Ahlâk. Bunlar, insan kalabalıklarını millet hâline getiren, kültürümüzün temel unsurlarıdır. Zât-ı âlinizin de bu konuda söyleyecekleri vardır. Lütfeder misiniz?
Dr. Ay: Rahmetli Ahmet Kabaklı hocamız dersimize girmişti. Çok heyecanlı, işini severek yapan, güler yüzlü bir kişi olarak tanıdım. Doğru söylemiş, kültürünü seven, saygılı bir kişiydi. Önderimiz Atatürk’ü bile “Türk Müziğini sevmiyor” diye söylediler. Yurt dışına gönderdikleri yetenekli gençleri örnek gösterdiler. Ama o gençler yurda döndüklerinde ilk işleri “Türk müziği müzeye konmalı, devrini tamamlamıştır” vb. sözler oldu. O, Türk müziğini sever, dinler, okur, halk oyunları oynar ve üstatları masasına dâvet ederdi. Yemek masasının bir kültür-eğitim-bilgi alışverişi vb. olduğunu hepimiz biliyoruz. Her şeyi ile “millî” olan bir önderin, sâdece “müzikte” millî olmadığını söylemek abesle iştigal olsa gerekir. Neyse ki İstanbul Türk Müziği Devlet Konservatuvarı’nın( TMDK) kuruluş felsefesi ve yeni yetişen gençlerin müzikte ayrımcılık yapmaması sevindirici gelişmelerdir. Ancak TMDK’yı kurulduğu yıldan 2 yıl sonra kapatma teşebbüsünü de (Rahmetli Hikmet Şimşek etkisiyle) unutmamak gerekir.
Çetinoğlu: Abdulkadir Maragi’den (1360-1435) Alâeddin Yavaşca’ya (1926-2021) kadar uzanan mûsikîmize sonradan; arabesk, fantezi müzik, taverna müziği, külhânî şarkılar adı ile katılımlar oldu. Bu gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Dr. Ay: Festivalde “Hammamizâde İsmail Dede Efendi”nin bestelerine de yer vereceğiz. (8 Aralık/Bakırköy) Dede Efendi, Hacı Ârif Bey, Şevki Bey, Nikoğos Ağa, Tanburi Ali Efendi, Hacı Fâik Bey, Tanburi Cemil Bey, Saadettin Kaynak, Münir Nurettin Selçuk, Yesari Asım Arsoy, Selahattin Pınar, Alâeddin Yavaşça, Selahaddin İçli, Âmir Ateş, Nihat İncekara vb. bestecilerin eserlerini dinlediğinizde aynı makamda olan besteleri bile anlamak mümkündür. Her besteci kendi duygularını, anlayışını notalara döker.
Toplum hızla gelişiyor. Konservatuarımızı bitiren gençlerin bazılarının pop müzik alanına girmesi ve popüler isimler olması ile İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) TMDK, “popüler müzik insanları yetiştiriyor” diye konuşulmaya başlanmıştı. Oysa; TRT Kurumu Sanatçılarının, Devlet Koroları Sanatçılarının %90’ı TMDK mezunudur. Göksel Baktagir, Rahmetli Adnan Karaduman, Birol Yayla vb. gençler yetişmiştir.
Gençlik elbette kendini göstermek için fırsatlar arıyor ve popüler kültürde kendine yol aramaya başlıyor. Bunu engelleyemezsiniz. Çünkü ülkemizde bir de gece hayatı/gazinolar/barlar vb. var, buralarda da müzik çalınıyor/söyleniyor.
Artık o bestekârları bulmak, o nihâvent sirtolar, kâr’lar, zencir usulünde besteler vb. yapmak çok zor. Bestekârların yuvası olmuş İstanbul, eski İstanbul değil. Sessiz, temiz İstanbul’dan 24 saat gürültülü ve kirli İstanbul’a geçtik. Eserleri yerinden okumak yok… 4-5 sesten istedin mi, olup bitiyor. Oysa bestecisi o eseri ona göre yazmış. 49 Konservatuvar var ama “terminolojik birlik” yok… Üretim yok, sâdece unvan almak için gerekli şartları yerine getirmek için koşturan sanatkâr akademisyenler var. Hep söylüyorum, rahmetli Nida-Neriman Tüfekçi’nin,Tülin Korman’ın, Bekir Sıtkı Sezgin’in, Niyazi Sayın’ın, Adnan Saygun’un, Cemal Reşit Rey’in vb. unvanları mı vardı? 1987’de bir kanunla verilen unvanlar onlara ne kattı? Elbette hiç bir şey…
Bu hafta beşinci albümlerini piyasaya çıkaran Rubato grubu 10 yıllık geçmişleri boyunca müzik dünyâsında farklı bir yer elde etmeyi başardı ve diyorlar ki; “Arabeskin duygulara tercüman olmada saf ve özel bir yeri var” İşte popüler müzik, arabesk tarzı vb. müziklerin yaygınlaşmasının sebebi budur; günceldir, sokak dilidir, dertlere ortaktır, işinde patronuna yapamadığı feryattır, ekonomik şartlara öfkedir vb…
Ancak şunu da belirtelim ki gençliğimize olan içli, sözleri anlamlı, ezgisi güzel vb. besteler artık yok.
Elbette TRT Müzik dışında, Türk Müziğine destek veren programlar da yok…
Çetinoğlu: Türk halk müziği, öz mûsikîmizin özüdür. Beste ve şarkı formundaki müziğimiz kadar tahribata mâruz kalmadı. Sebepler belli mi?
Dr. Ay: Geçen dönem İTÜ TMDK Müzik Teorisi Bölümü’nde bir âşıkla ilgili (Mustafa Tanrıverdi) bitirme tasarısı yaptırdık. Popüler isimler yüzünden geride kalmış ama yüzlerce söylediği ezgi var. THM köy ve kasabalarda yaşıyor ve yaşamaya devam edecektir. Bunu en azından Sümer Ezgü’nün TRT’de yaptığı “Anadolu’dan Geldik” programında görebilirsiniz. Halkta değişim hızlı olmuyor. Eserler halk arasında çalınıp, söylendiği için problemsiz hâle geliyor. Türk müziği mensuplarının dikkate almadığını, biz anlıyoruz dediği (alaturka görüş) soru şu: Biz bu eserleri notaya alırken, beynelmilel nota yazım kurallarını neden işletmiyoruz/kullanmıyoruz?…
Müzik çalınış, söyleniş ve üslupta millîdir, ama nota yazım teknikleri ve işâretleme sisteminde beynelmileldir. Dünyâyı yeniden keşfetmeye uğraşmayalım.
Çetinoğlu: Şarkı ve türkü formatındaki mûsikîmiz hem sanattır hem de ilim. Rap müziği bu hakîkatın neresine yerleştirilebilir?
Dr. Ay: Müzik elbette hem sanattır hem ilimdir. Yıllarca resmî yazışmalarda “ilim/sanat, ilmî/sanatla bağlantılı” kullanılmasını savundum. Çünkü artık üniversitelerde 100’e yakın Müzik Eğitim Kurumu var. Şarkı ve türkü formu da geniş bir coğrafyayı kapsadığı için artık ilim/sanat araştırmalarının kapsamındadır.
Rap, 1970’lerde özellikle Afrika kökenli insanların yaşadığı Amerika’nın kenar mahallelerine, bir diğer deyişle gettolara dayanmaktadır. Kafiyeli ve ritmik bir şekilde sokak dili konuşmaktır ve bir müzik eşliğinde yapılır. Rap, sözlerin müziğin tempo ve ritmine uyarlanarak söylendiği bir yapıdadır.
Rap , hip hop vb. gibi bir anda çıkan/popüler olan sonra yok olacak müzik türlerinin, ne kadar zorlansa da ilim/sanat içinde yer alacağını tahmin etmiyoruz.
Çetinoğlu: 30 yıldır tertip etmekte olduğunuz festivallerde; karşılaştığınız güçlükler nelerdir?
Dr. Ay: Festival de nakdî konuları artık her Sivil Toplum Kuruluşu (STK) kendi içinde çözmeye çalışıyor. Sempozyumları mutlaka bir üniversite ev sâhipliğinde yapıyoruz. Bakanlık, Medipol, Haliç, Marmara, İTÜ, Şişli (Meslek Yüksek Okulu (MYO), Ankara Müzik ve Güzel Sanatlar Üniversitesi (MGÜ) (2023 ev sahibimiz), Atütürk Kültür Merkezi (A.K.M.) Başkanlığı, Yıldız Teknik Üniversitesi (YTÜ) ve benzerlerine teşekkür ederiz. Güçlükleri çok. Her sempozyumda bildirisi kabul edilmeyen arkadaşım küser. Oysa dostluk başka iş başkadır. Her sempozyumun ilim/sanat kurulu farklıdır ve kararı onlar alır. İlim/sanat kuruluna yazmadım diye küsenler olur.
“Ödülü bana neden vermedin?”, “Beni neden solist yapmadın?”, “Benim kitabıma neden ödül vermedin?” vb. diyenler olur. Ama kimse “bu yıl yapılıyorsa ben de destek olayım, bir yerinden tutayım” demez. Camiamız böyle… Konserlere de gelmezler, sempozyumu da izlemezler, çünkü kendileri içinde yoktur…
Kısaca müzik camiamızda her kişi; kendine münhasırdır, en iyi kitap yazan, en iyi bildiri yazan, en iyi çalan, en iyi okuyan, erişilmez, büyüktür, ödüle layıktır…
Çetinoğlu: Türkiye’de müzik eğitimi konusundaki düşüncelerinizi lütfeder misiniz?
Dr. Ay: Müzik Eğitimi sancılıdır. Bir yıl kaldırılır, bir yıl mecbûrî ders olur, bir yıl seçmeli olur vb. Müzik akademisyenleri unvan peşindedir. Asistanlarına, öğrencilerine bildiri yazdırarak sempozyumlara katılmak bütün akademisyenlerin vaz geçilmezidir.
Müzik alanı, üniversiteler bünyesinde çoğalmakta (karşısındayım) olup bugün için; Ankara Müzik ve Güzel Sanatlar Üniversitesi (1), Müzik ve Sahne Sanatları Fakültesi (1), Güzel Sanatlar Fakültesi (GSF) Müzik Bölümü (16), Konservatuar (49), Eğitim Fakültesi GSE Bölümü Müzik Eğitimi Ana Bilim Dalı (ABD) (24), Anadolu Güzel Sanatlar Lisesi (105) v.b. müzik eğitimi yapmaktadır.
Çoğalma ile birlikte, müzikte problem hâline gelen ve çözül(e)meyen bazı yanlışların, yeni kurulan kurumlara geçmesi kaçınılmazdır. Müzik Eğitimi ABD’lerde -yeni hazırlanan- müzik müfredatlarında; Türk müziği makamlarının, Türk müziği çalgılarının eğitime alınması vb bazı çok sesli müzik mensuplarınca hâlâ eleştirilmektedir. Siyâset kurumlarının ve üst makamların, müziğin; “hem sanat, hem ilim” olduğu gerçeğinde/bilincinde olamaması durumunda, müzik kurumları olumsuz etkilenmekte, toplantı ve özel günlerde etkinlik yapan kurumlara dönmektedir.
Müzik Eğitimi’nden maksat; “sanatı iyi derecede özümseyen, kaliteli sunum yapabilen, araştırmacı/derlemeci ruha sâhip, örnek alınacak kişi olan, çalgısında/sesinde gelişmeyi hedefleyen, bilgi derinliği olan, sanat ahlâkına önem veren, araştıran-derleyen, üreten, kısaca; “ilim ve sanata; akademik ve tarafsız bakabilen kişiler” yetiştirilmesidir.
Geçmişten gelen, sanat ve estetik yönü yüksek müziğimiz, Türk Müziği eğitiminin geç başlamasının yanı sıra; insanî ve sosyal değerlerdeki kayıplar ve yozlaşmalar sebebiyle tabîi gelişim sürecini yerine tam olarak getirememiştir.
Özellikle “yeni eser üretiminde”, “metot yazımında” sıkıntılar söz konusudur. Nitelikli yeni eserlerin üretilemediği bir sanat dalının varlığını devam ettirebilmesi zordur.
Çetinoğlu: Sorularla sınırlı kaldığınız için söylemek isteyip de fırsat bulamadığınız düşünceleriniz için söz sizin Efendim!
Dr. Ay: Bu röportajın son sözü olarak: “Müziğin problemlerini yine müzik insanları çözmelidir.”
Üretim..Üretim…Üretim… Saygılarımla…
Festival Hakkında Bilgi Edinmek İsteyenler İçin:
Dr. Öğretim Üyesi GÖKTAN AY:
İTÜ Türk Musikisi Devlet Konservatuarı Sanatçı Öğretim Üyesi, Yazar, İletişim Dr., Folklor Araştırmacısıdır. 1957 yılında Artvin-Ardanuç’da doğdu. İlk, orta, lise tahsilini babasının öğretmenliği sebebiyle Tokat’ta yaptı. 1974’de Kültür Bakanlığı Halk Dansları Eğitim Merkezi’nde göreve başladı. Aynı zamanda Gazi Üniversitesi, Eğitim Fakültesi Müzik Bölümüne devam etti. 1975’te İstanbul Türk Musikisi Devlet Konservatuarı’nın kurulması ile Temel Bilimler Bölümü’nün imtihanını kazandı, Konservatuarın ilk öğrencilerinden ve mezunlarından oldu.
1979’da ilim imtihanlarını vererek ‘asistan’ olarak göreve başladı. 1982’de çıkarılan Yüksek Öğretim Kurulu (YÖK) Kanunu ile Konservatuarın İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Rektörlüğü’ne bağlanması ile ‘Okutman’, 1985’te Üniversitelerarası Kurul’ca yapılan ‘yabancı dil imtihanlarını vererek ‘Sanatkâr Öğretim Elemanı’, 1987’de ‘Yardımcı Doçent’ unvanlarını alarak ‘Sanatçı Öğretim Üyesi’ oldu. 1988’de devam etmekte olduğu İ.Ü. İletişim Fakültesi Radyo-TV yüksek lisans ve doktora programlarını tamamlayarak ‘Dr.’ Unvanını aldı. Konservatuarda Türk Halk Oyunları (T.H.O.) Bölüm Başkan Yardımcısı, T.H.O. Bölümü A.S.D. Başkanı, Çalgı Eğitimi Bölüm Başkan Yardımcısı, Konservatuar Yönetim Kurulu Üyeliği, Konservatuar Müdür Yardımcılığı, Konservatuar Müdürü Projeler Danışmanı görevlerinde bulundu. Türk kültürünü tanıtmak ve geliştirmek maksadı ile çok sayıda toplantılar düzenledi, sempozyumlara katıldı, Danışma ve İlim Kurulları’nda yer alarak destek verdi. Başta Boğaziçi Üniversitesi olmak üzere çeşitli üniversitelerde Türk Halk Müziği toplulukları kurdu, yönetti, konserler verdi. İ.T.Ü Türk Mûsikîsi Devlet Konservatuvarı Mezunlar Derneği’ni kurdu (1989), Başkanlığını uzun süre devam ettirdi, Genel Kurul kararı ile ‘Şeref Başkan oldu.
Konservatuvarda; lisans, yüksek lisans ve sanatta yeterlikte önemli tezlere danışmanlık yaptı.
Üniversiteler Kanunu’nun gözden geçirilmesinde ‘rapörtör’ olarak görev aldı. Millî Eğitim Bakanlığı Şuralarında ‘kültür-sanat alanında’ çağrılan isim oldu. Türk Müziği Dernek ve Vakıfları Dayanışma Konseyi’ni (Müzdak/1993) kurdu.
Ülkenin, alanında tek ve özgün festivali olan ‘İstanbul Türk Müziği Festivali’ni, her yıl kaliteden vazgeçmeden (30. yıldadır) devam ettirerek, klasik hâle getirdi. Konserleri T.R.T. ekranlarından, bildirileri Kültür Bakanlığı’ndan yayınlayarak ülke çapında yaygınlığı sağladı. Müziğin ve Konservatuvarların Batı – Türk diye ayrılmalarının yanlış olduğunu ısrarla belirterek, ‘Millî Devlet Konservatuvarı’ yapılanma modelini hazırladı ve Y.Ö.K.’e sundu.
Kanal 6’da canlı, T.R.T İstanbul Radyosu’nda açıklamalı programlar hazırladı, T.R.T. İstanbul Televizyonu ve özel kanallarda programlara misâfir oldu, akademik destek sağladı.
Türk Musıkisi Vakfı Mütevelli Üyesi ve Başbakanlık Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü (GSGM) Türk Halk Oyunları Gözlemcisi olup, Başbakanlık Gençlik Hizmetleri Dâiresi Başkanlığı T.H.M.; ‘Danışma Kurulu Üyesi, Kurslar Akademik Danışmanı – Öğretim Üyesi ve Seçici Kurul Üyesi’ olarak fahri görevler yapmaktadır.
Folklora Giriş (1990) ve Folklor (Halkbilim) – (1999), Müzik’te Yanlış Bilinen Doğrular – (2020), Türkiye’de Müzik Eğitimi ve Müzik Kurumlarımız – (2020) adlı kitapları yayınlandı.