Aslında konuşulması ve tartışılması gereken konular bir tarafa bırakılıyor. Havadan sudan konular gündeme oturuyor. Hollanda‘da kamusal alanda Türkçe konuşanlara bugünlerde adeta işkence yapılıyor. Türk çocukları okulda ders aralarında Türkçe konuştukları için okullarından atılıyor ve istikballeri karartılıyor. 2004 yılında Türkçe eğitimi değil, Türkçe öğretimi sosyal bütünleşmeyi engelliyor diye yasaklanmıştı.
Bilhassa yurtdışındaki vatandaşlarımıza yapılan insan hakları ihlalleri yıllardır sürüyor. Onlara sahip çıkmak yerine; Türkiye’de yapay konuları gündeme getiriyoruz. Bunu da yadırgamamak gerekir. Türkiye’de Türkçe ile oynanıyor. Yeni bir devlet kuruluyor veya askeri müdahale sonrası gibi sözde yeni anayasa hazırlanıyor. Türk ve Türkçe ile ülkeyi yönetenler bile kavgalı…
Kerkük’ü unuttuk. Oradaki Türk liderleri pasifleştirmekle uğraşıyoruz. Türkiye’de Türk kimliği ile uğraşanlardan Kerkük’te kimlik savunması mı bekleyeceğiz? Ülke çıkarları ile tamamen ters bir şekilde asıl düşmanı dost edinmişiz. Bağdat yönetimi ile düşman olma pahasına Kuzey Irak’taki siyasi oluşuma çanak tutuyoruz.
Yanlış Suriye politikası, Suriye’nin kuzeyini örgüte teslim etti. Kendi elimizle bindiğimiz dalı kesiyoruz. Madem Barzani Bağdat yönetimi ile ihtilaflı ve bize dayanıyor; o halde biz Barzani’yi niye kullanamıyoruz. Kerkük’te Türkmen çıkarlarını neden koruyamıyoruz? Bazıları taşeronluk deyince kızıyorlar. Ama Türkiye’nin bağımsız bir dış politika izlediği söylenebilir mi?
ABD, Ortadoğu’yu şekillendiriyor. Arap Baharı ile Ortadoğu’da demokratikleşme oyunu oynandı. Şartlar elverdikçe Arap baharından sonra Kürt baharına dönecekler. Suriye’nin ve Irak’ın kuzeyi halledildi. Şimdi sırada İran’dan ve Türkiye’den çalınacak toprak var.
ABD basınında yer alana haberlere göre, Dışişleri eski Bakanı C.Rice ve bazı köşe yazarları Türkiye’nin ABD çıkarlarına göre dönüştürülmesinde ve Kürt açılımının gerçekleşmesinde, Türk Milliyetçileri ve Ulusalcılar büyük engel teşkil ediyorlarmış. Anlaşılan bunlar da olmasa işler çok daha kolay yürüyecek. ABD projeleri rahatlıkla uygulanabilecek. Başbakan’ın zaman zaman oy kaybını önlemek için, sözde milliyetçi görüntü verme gayretlerinden de şikâyet ediliyor. Demek ki, “Malta Sürgünleri”ni andıran Silivri kampları yeterli olamamış. Kuşatma ve küresel istilaya karşı direnç kırılamamış.
Bu gelişme son 6-7 senedir bizim görüşlerimizin ne kadar doğru olduğunu gösteriyor. Sağın milliyetsiz, vatansız, milliyetçiliği küfür gören kesimi ile Türk milliyetçileri arasındaki temel farklar daha iyi ortaya çıkıyor. Devlete karşı dış destekli başkaldırma ve ihanet ittifakı daha da netleşiyor. Batının yeniçerileri ve taşeronları olan bazı liberaller, İslamcı Kürtçüler, Cumhuriyete ve Milli Mücadeleye dün de bugün de karşı oldukları için Kürtçü bölücülüğe göz kırpan bazı İslamcılar, dün de bugün de küresel patron hesabına çalıştıkları ortaya çıkan bazı eski komünistler ortak cephede yerlerini almışlardır.
Diğer tarafta ise, ABD’li sözde dostlarımızın rahatsız oldukları Türk milliyetçileri ve ulusalcılar… 6-7 sene önce Dünyada olup bitenleri fark edemeyenler, 1970’li yılların soğuk harp şartlarının ve ideolojik kamplaşmanın aynen sürdüğünü zannedenler, dün bazı milliyetçileri, ulusalcılarla komünistlerle işbirliği yapmakla suçlamışlardı. Bunun nasıl bir yanılgı ve şaşırtmaca olduğu bugün daha iyi ortaya çıkıyor.
Nitekim, Abant Toplantılarındaki milli devlet, üniter yapı düşmanlığı, taşeronluk yapan aşırı sol ile işbirliği, etnik ırkçılık tahrikçiliği gerçekleri ortaya çıkarıyor.