Fakat ey sevgili okur!
Ne derler bilirsiniz: İftira et izi kalsın!
Çünkü iftira:
Tutmasa da kalıntısı yeter
Bazan eder insanı bin beter
X
Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgemiz ve buraların kutlu, mübarek insanları. Ve bunların gencecik değerli çocukları. Şirin mi şirin güzelim kızlarından-sayıca çok az da olsa- yapılan menfî, olumsuz propaganda ve fikirlerin etkisinde kalanlar oluyor.
Çünkü gerçek görüntüsü veren o kadar çok neşriyat ve yayın var ki, onları okuyup da te’sir ve ektisinde kalmamak her baba yiğidin harcı değil. Zira en tehlikeli yalan; yarısı gerçek olan yalandır. Çünkü çürütülmesi zordur.
Bundan dolayı, -ister istemez- yanlış düşüncelere kapılanlar oluyor.
Bazı iç dış mihrakların âleti olanlar çıkıyor.
Onların oyunlarına gelenler boy gösteriyor.
Maalesef, istenmeyen hareketlerin içinde yer alanlar bulunabiliyor.
X
Eğri oturup doğru konuşmalı.
Yazık ki, iç-dış tahrikçilere istedikleri fırsatı, -geçmişte- resmiyet de verdi!
Kimbilir,belki de -iyi niyetle- düşündükleri metod bunu gerektiriyordu!
Ama bu, yanlış bir metod idi.
Çünkü; kem, kötü ve bozuk âletle kemalât / düzgün iş olmaz.
Böylece resmî makamlar eskide birçok hatalar yaptı.
Bugünlere, bu şekilde gelindi.
Şüphesiz resmiyet; zaman zaman olumsuz roller oynadı.
X
Fakat dünkü hatalara bakarak, bugünkü resmiyeti suçlamak doğru değil.
Soruna soyut bakarak hüküm vermek, ahkâm kesmek hatadır.
Tenkit için, sadece bu bakışla yetinmek yanlış.
Çünkü, mes’elenin bir de hâle bakan yönü, durum icabı yapılması gerekenleri var.
Sadece nedenlere bakarak sonuca varmak, soyut bir bakış olup, insanı yanıltabilir.
İşin bir de niçine bakan yanı vardır.
Ki, bizi asıl doğruya götürecek olan budur.
Kaldı ki, bu, bizi asıl gerçeğe iletecek olan somut bir bakıştır.
Çünkü, durumun gerekçesini gözler önüne serer.
Asıl gerçeği bilmemizi sağlar.
X
Nitekim bir şeyin zâtında, aslında doğru olması başka.
Mukteza-yı hâle binaen, yâni zaman-zemin gereği doğru olması daha başkadır.
Demek ki, olaylara nüfuz etmek, içyüzüne tam olarak vâkıf olmak istiyorsak.
1795
Bir de olayın geçtiği zamanı nazar-ı itibare almak gerek.
Ayrıca olayın geçtiği yer ve mekânı da hesaba katmak lâzım.
Yoksa, olayı mücerret ve soyut olarak bilmiş oluruz ki, bu bizi yanıltır.
Zira malûmat ilim değildir.
İlim, çok şey bilmek değil.
Az bildiğini çok iyi bilmektir.
Bir şeyi tam mânâsiyle anlamaktır.
X
Oysa, olayı müşahhas ve somut olarak bilmek gerekir.
Çünkü, ancak; ne zaman, nerede, nasıl, niçin ve neden sorularına cevap bulduğumuz takdirde sorunu anlamış. Mes’eleyi kavramış oluruz.
Demek ki, gerçeği, hakikati; sırf söyleyenlere bakarak öğrenmemeli. Hakikatin kaynağına da inmeye çalışmalı.
Bu takdirde söyleyenlerin ne maksat ve ne gaye ile söylediklerini anlamış; dillerinin altındaki baklayı çıkarmış oluruz.
Bu suretle hem hakikati öğrenmiş. Hem de hakikati bizlere kasıtlı olarak yanlış aktarmak isteyenlerin gerçek içyüzlerinin, böylece farkına varmış oluruz.