Din Sosyolojisi Ana İlim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ali Coşkun İle TÜRKLER VE İSLÂMİYET hakkında konuştuk.

52

Oğuz Çetinoğlu: Türklerin İslamiyet’i kabul etmeleriyle sosyal hayatlarındaki kazanımları ve kayıpları neler olmuştur?

Prof. Dr. Ali Coşkun: Türkler İslamiyet’i kabul etmekle şehirli ve ticari bir din olan İslamiyet’in bu özelliklerine ayak uydurmuşlar göçebe ve tarım toplumu özelliklerini hızla değiştirmişlerdir. Gerçekten de İslamiyet’in ritüelleri yerleşik bir hayatı belli bir ölçüde gerekli kılmış ve Türkler hızla yerleşik hayata adapte olmak durumunda kalışlardır. Ayrıca yayılmacı ve sürekli batıya göç politikası takip eden Türklere İslamiyet bu süreci hızlandırma fırsatı vermiştir. Türk Cihan Hâkimiyeti Mefkûresi de cihanşümul bir din olan İslam’la birlikte Osmanlı gibi bir devlet ve medeniyetin vücuda gelmesine yol açmıştır. Gerek inançları gerekse örf ve âdetleri İslam’la büyük ölçüde örtüşen Türkler sosyal hayatlarında önemli bir kayıpla karşılaşmamışlar hatta çok sayıda iyi hasleti daha da geliştirme imkânı bulmuşlardır.

Çetinoğlu: İslamiyet’in, erkeklerin üstünlüğünü kabul eden bir kültürü biçimlendirdiği iddia edilebilir mi?

Coşkun: Aslında üç büyük monoteist din olan Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslam’ın üçünün de ataerkil bir yapıya sâhip oldukları açıktır ve bu gerçek bu dinlerin mukaddes kitaplarının indikleri dillerin yapısında da görülmektedir. İslamiyet’te de erkek egemen ve üstün bir anlayış bulunmakla birlikte kadın çok kötü bir durumdan olağanüstü seviyede bir statüye yükseltilmiş ve İslam bu statüyü sürekli yükselterek cinsiyet farklılığını bir üstünlük ve aşağılık sorunu olarak görmeyip bir tamamlayıcılık ilişkisi olarak görmüş ve iki cinsin eşitliğine doğru büyük adımlar atmış. Hatta getirmek istediği seviye getirdiği seviyenin altında kalmış ve ataerkil toplumlar kadınlara İslam’ın tanıdığı hakları iade etmede isteksiz davranmışlardır.

Çetinoğlu: İslam’a mesafeli duran kişilerin sıkça kullandığı ‘Siyasal İslam’ ve ‘İslam’ın siyasallaştırılması’ kavramlarını yorumlar mısınız?

Coşkun: Siyasal İslam kavramı bir gerçekliği ifade eder. Zira İslamlaşmayı ve dindarlaşmayı devlet erkini veya gücünü ele geçirerek sağlama arayışı siyasal İslam taraftarlarında hep olmuştur. İslam’da siyasi gücü ele geçirmek bir amaç değil dinin daha iyi tebliğ ve yaşanması için bir araçtır. Hiçbir din siyasetin gücünü elinin tersiyle itmek istemez. Sivil, kültürel, ferdî ve aşağıdan yukarıya bir dindarlaşma olmaksızın devlet eliyle İslamlaşmanın tek başına yeterli olacağını düşünmek bir hatadır. Sürecin başarılı olabilmesi için iki yönlü yâni hem aşağıdan yukarı doğru hem de yukarıdan aşağıya doğru işlemesi gerekmektedir. Siyasal İslam’a aşırı vurgu dinin diğer boyutları olan iman, ibadet, ahlak ve maneviyatın ihmal edilmesine yol açabilir.

Çetinoğlu: İslamiyet’in, Araplarla sınırlı olmayan cihanşümul bir din olduğu görüşünün, Kuran’ın özüne ters düştüğü, bu görüşün zorlama bir yorum olduğu iddiaları, hangi delillerle çürütülebilir?

Coşkun: İslamiyet’in cihanşümul olması O’nun Arapça inmesiyle ve az miktardaki dönemin Arap kimliğiyle alakalı mahallî ve tarihî unsurlarla bezeli olmasıyla ortadan kalkmaz. Gerek Kuran’daki gerekse biraz fazla olmak üzere Sünnetteki birtakım az miktardaki tarihî kayıtları ‘kızım sana söylüyorum gelinim sen anla‘ mantığıyla algılamak gerekmektedir. Bu söz konusu kayıtlar hiçbir zaman İslam’ın mesajının cihanşümul oluşuna halel getirmez boyutlardadır.

Çetinoğlu: İslam orduları sefere çıkmadan önce; savaşa meşruiyet kazandırmak için önce muhatabı Allah’ın dinine dâvet ederler, kabul edilmediğinde vergi ödemeleri istenir, bu da kabul edilmezse, savaş yapılırdı. Takip edilen bu yolun, çağdaş hukuka aykırılığı iddia edilebilir mi, neden?

Coşkun: Tarihteki İslam toplumlarının savaşlarının büyük çoğunluğu tedafüi (*) ve adâlet dağıtmak amaçlı savaşlar olup bir kısmı da İslam dinini değil adâletini yaymak için yapılan savaşlar olmuştur. Savaşlarda takip edilen yolun bahsettiğiniz sıralamaya göre olması gerektiği ve olduğu bir gerçektir. Âdil savaş diye bir kavram vardır ve İslam orduları buna büyük ölçüde riayet etmişlerdir. Yâni bu anlayışa göre savaşan güçlerin gücünü kırma dışında sivillere, kadın, çocuk, din adamı, mabetler ve doğal çevreye zarar verilmemesi esastır.

Çetinoğlu: ‘İslamiyet, Arap milliyetçiliğinin dirilişi ve yayılmacılığının bayrağı olmuştur. Esasen işin ilmî kavranışı açısından İslam’ın gerçeği de budur. Nitekim Kur’an İslamiyet’in, diğer kavimlerden ayrımla, Araplar için indirilmiş bir Arap dini olduğu noktasında oldukça nettir.’ İddiasında bulunan ‘Nasıl Müslüman Olduk’ isimli kitabın yazarı Erdoğan Aydın’a ne cevap vermek gerekir?

Coşkun: Son derece önyargılı bir yaklaşımdır.

Çetinoğlu: Aynı yazar; ‘Toplumu denetim altında tutmak için geliştirilen İslamcılık yanı sıra, onun gibi totaliter bir ideoloji olan Türk-İslam sentezinin de, millî manevî değerler maskesi altında bizi kendi tarihimize, insanlığımıza ve insanlığın ulaştığı çağdaş değerlere yabancılaştırdığını’ iddia ediyor. Gerçekleri sizden öğrenebilir miyiz?

Coşkun: Gerek İslamcılık gerekse Türk-İslam sentezi; Türklere cihanşümul değerler kazandırmış, onların yayılma ve gelişmelerinde büyük itici bir güç olmuş ve tarihte övünülesi yüksek medeniyetler kurmalarına yol açmıştır. Yanlış anlama ve uygulamaları geri kalmamıza sebep olsa da insanlığın ulaştığı değerler henüz İslam ve Türk-İslam sentezinin doğurduğu değerlere ulaşamamıştır.

Çetinoğlu: İslamiyet’in inanç alanından çıkartılıp iktidar aracına dönüştürüldüğü iddialarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Coşkun: Tarihte ve günümüzde İslam zaman zaman bir iktidar aracı hâline getirilse de onu kullanan iktidarlar yok olmuş İslamiyet ise yaşamaya devam etmektedir. İslam’ın politik hedef ve öngörülerini gerçekleştiren iktidarlar gücüne güç katmış istismarcılar ise dine büyük zararlar vermişlerdir.

Çetinoğlu: İslamiyet’in, doğuşundan Osmanlı Devleti’nin güç kaybetmeye başladığı dönemlere kadar; devlet organizasyonu olarak, günümüzde de İslamiyet adına hareket eden gruplar aracılığıyla; yalnızca İslamiyet’e savaş açanları değil, İslamiyet’i kabul etmeyen herkesi boğma potansiyeline sâhip yapıda olduğu iddialarını cevaplandırır mısınız?

Coşkun:Din ve İslam Yücedir, Asla Onun Üzerine Çıkılmaz‘ diye bir söz vardır. Bu söz dinin son derece dogmatik, totaliter ve baskıcı olduğu anlamına gelmez. Allah’ın insanlara dini takdimi bir dayatma biçiminde değil ikna ve ispat biçiminde olmuştur. Allah insanlara son derece gelişmiş bir özgürlük alanı açmış. Öyle dayatma ve boğma gibi bir ilişkiye girmemiştir. Hoşgörü ve dinde zorlamanın olmaması gibi prensipler dinin zorla benimsenen bir olgu olmadığının kanıtıdır.

Çetinoğlu: İslamiyet’te, Müslüman olmayanların Müslüman olanlarla eşit olmadığını, gayrimüslimin malının, canının ve ırzının Müslümanlara helal olduğuna hükmeden bir prensip ve uygulama var mıdır?

Coşkun: İslam toplumunda gayri Müslimler zımmî hukuku ile Müslüman toplum ve devletinin güvencesi altındadır. Bu azınlıkların mal, can ve ırz güvenliğini ortadan kaldıran savaş durumu hâriç bir hüküm bulunmamaktadır.

Çetinoğlu: İslam’ın; zamana, bölgelere ve şartlara göre şekillendirilmesine izin var mıdır?

Coşkun: İslam sosyal değişme gerçek ve olgusuna açık bir dindir. Din, değişimi sağladığı kadar kendisi de değişimden etkilenir. Ayrıca farklı bölge, coğrafya ve kültür içine giren dinde bir takım kültürel ve şekille ilgili (özde değil) değişimler yaşanır. İnanç esasları ve ibadetleri değişmemekle birlikte farklı kültürlerin temsil ettiği farklı kültürel İslamlardan bahsedilebilir. Mesela bir Arap İslam’ı, Türk İslam’ı, Fars İslam’ı, Avrupa İslam’ı vb. antropolojik farklılaşmalar mümkündür.

Çetinoğlu: Değişime açık olmanın dayanakları nelerdir?

Coşkun: Kültürler bir dini adapte ederken ona damgasını vururlar. Bir renk ve çeşni farkı oluştururlar.

Çetinoğlu: Şekillendirmenin sınır ve kapsamı nasıl belirlenebilir?

Coşkun: Dindeki farklılaşmanın sâdece kültürel muhtevada kalması gerektiği onun teolojik ve ibadet ve ahlaka ilişkin öğretilerinde olmaması gerektiğini belirtmek gerekir.

Çetinoğlu: Türklerin Maturidîyye kelam mektebinden Eş’arîye kelam mektebine geçişlerinin sebep ve sonuçları neler olmuştur?

Coşkun: Türklerin büyük bir çoğunluğunun itikadî mezhebi Maturidiliktir. Maturidilik hür irâdeye ve çalışmaya önem veren bir mezhep iken Eşarilik daha kaderci ve tevekkülcüdür. Türklerden Maturidi olanlar iktisâdî ve kültürel bakımdan daha ileri gitmişler Eşari olanlar ise geri kalmışlardır.

Çetinoğlu: Orkun Kitâbeleri’nde; ‘Üstte gök ve aşağıda yer, ikisinin arasında insan yaratıldı.’ Deniliyor. Bu ifâde, İslamî telakkiyle örtüşüyor mu?  Hangi sebep ve delillerle?

Coşkun: Yaratılış mitoloji ve efsâneleri büyük ölçüde benzerlikler sergilerler. Kitâbelerdeki bu ifâdelerin İslam’ın yaratma telakkisi ile her hangi bir zıtlığı bulunmamaktadır.

Çetinoğlu: Türklerin çok az bir bölümü Ortodoks Hıristiyan ve yine çok az bir bölümü Musevi dinine mensuptur. Günümüzün yaygın inanç kültürleri olan Budizm ve Şamanizm’e bağlı olanların sayısı da çok azdır. Buna rağmen Müslüman olanların % 90 gibi kahir ekseriyette bulunmasının sosyolojik sebepleri var mı, varsa nelerdir, yoksa bu gerçek nasıl açıklanabilir?

Coşkun: Türklerin İslam’ı seçmelerinin sebebinin bu dinin onların önceki Gök-Tanrı inançlarıyla örtüşmesinin büyük bir etken olduğunu söyleyebiliriz. İlk soruyu cevaplarken de söylediğim gibi Türklerin İslam’ı kabul etmeleri bu dinin hedefleriyle onların sosyal hedeflerinin bir yerde kesişmesi ve buluşmasıdır.

Çetinoğlu: Gök Tanrı inancı ile İslamiyet’in örtüştüğü ve ayrıştığı konular nelerdir?

Coşkun: Gök-Tanrı kelimesinin tam İslamî ve Türkçe karşılığı Allah Teâlâ veya Yüce Allah demektir. Bu bile örtüşmenin boyutlarını belirlemeye yeter sanırım.

 

(*) tedafüi: savunma ile ilgili olarak, savunarak.

 

Prof. Dr. ALİ COŞKUN

 

1964 yılında Yozgat’ın Boğazlıyan İlçesi’nde doğdu. 1982’de Yozgat İmam Hatip Lisesi’ni, 1986’da Erzurum Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’ni bitirdi. 1990’da Erciyes Üniversitesi’nde yüksek lisans, 1996’da Marmara Üniversitesi’nde doktora öğrenimini tamamladı. 1987-1988 öğretim yılında Uşak’ın Eşme İlçesi İmam Hatip Lisesi’nde öğretmenlik, 1989-1996 yılları arasında Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Din Sosyolojisi ana bilim dalında araştırma görevlisi, 1997-2000 yılları arasında da öğretim görevlisi olarak görev yaptı. 2000 yılında Yrd. Doç. 2006 yılında Doçent 2012 yılında da Profesör oldu.

 

Prof. Dr. Ali Coşkun’un Yayınlanmış eserleri: Osmanlıda Din Sosyolojisi: Naima Örneği, Mehdilik Fenomeni: Osmanlı Dönemi Dinî Kurtuluş Hareketleri Üzerine Bir Din Bilimi Araştırması, Din, Toplum ve Kültür: Din Sosyolojisi ve Antropolojisine Giriş, Mesihi Beklerken: Mesihçi ve Millenarist Hareketler, Sosyal Değişme ve Dinî Normlar, Sosyal Değişme, Kadın ve Din.

 

 

Önceki İçerikHürriyet ve Türkiye Türklerindir
Sonraki İçerikVatan, Anavatan Sevgisi
Avatar photo
28 Kasım 1938 tarihinde Bafra’da doğdu. İlk ve ortaokulu doğduğu şehirde bitirdikten sonra Ankara Ticaret Lisesi ve Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’nde okudu. İş hayatına Ankara’da muhasebeci olarak başladı. Ankara ve Karabük’te; muhasebeci, mali müşavir ve profesyonel yönetici olarak devam etti. İstanbul’da, demir ticareti ile meşgul oldu. SSCB’nin dağılmasından sonra Türk Cumhuriyetlerinde sanayi yatırımları gerçekleştirmek üzere çok ortaklı şirket kurdu. Şirketin murahhas azası olarak Azerbaycan’da ve Kırım’da tesis kurup çalıştırdı. 2000 yılında işlerini tasfiye etti. İş hayatı ile birlikte yazı hayatı da devam etti. İlk yazısı 1954 yılında Bafra’da yayımlanmakta olan Bafra Haber Gazetesi’nde başmakale olarak yer aldı. Sonraki yıllarda İlhan Egemen Darendelioğlu’nun Toprak Dergisi’nde, Son Havadis ve Tercüman gazetelerinde yazıları yayımlandı. Türk Ocakları Genel Merkezinin yayımladığı Türk Yurdu dergisinde yazdı. İslâm, Kadın ve Aile, Yörünge, Ufuk, Emelimiz Kırım, Papatya, Tarih ve Düşünce, Yeni Düşünce, Yeni Hafta, Sağduyu, Orkun, Kalgay, Bahçesaray, Türk Dünyâsı Târih ve Kültür, Antalya’da yayımlanan Nevzuhur, Kayseri’de yayımlanan Erciyes ve Yeniden Diriliş, Tokat’ta yayımlanan Kümbet, Kahramanmaraş’ta yayımlanan Alkış dergilerinde, Dünyâ ve Kırım’da yayımlanan Kırım Sadâsı gibi gazetelerde de imzasına rastlanmaktadır. Akra FM radyosunda haftanın olayları üzerine yorumları oldu. 1990 – 2000 yılları arasında (haftada bir gün) Zaman Gazetesi’nde köşe yazıları yazdı. Hâlen; Önce Vatan Gazetesi’nde, yazmaktadır. Oğuz Çetinoğlu; Türk Ocağı, Aydınlar Ocağı, ESKADER / Edebiyat, Sanat ve Kültür Araştırmacıları Derneği ve İLESAM / Türkiye İlim ve Edebiyat Eseri Sâhipleri Meslek Birliği Üyesidir. Yayımlanmış Kitapları: 1- Kültür Zenginliklerimiz: (2006) 2- Dört ciltte 4.000 sayfalık Kronolojik Tarih Ansiklopedisi: (2008 ve 2012), 3- Tarih Sözlüğü: (2009), 4- Okyanusa Açılan Kapılar / Tefekkür Mayası Röportajlar: (2009). 5- Altaylardan Hira’ya Türk-İslâm Dostluğu: (2012 ve 2013), 6- Bilenlerin Dilinden Irak Türkleri: (2012), 7- Türkler Nasıl ve Niçin Müslüman Oldu: (2013), 8- Türkmennâme / Irak Türkleri Hakkında Bilmek İstediğiniz Her Şey: (2013). 9- Türklerin Muhteşem Tarihi: (Nisan 2014 ve Nisan 2015) 10- 115 Soruda Türk İslâm-Âlimi Mâtüridî (Röportaj): 2015) 11- Cihad – Gazi – Şehid: Kasım 2015. 12-Yavuz Bülent Bâkiler Kitabı (2016 Mehmet Şâdi Polat ile birlikte) 13-Her Yönüyle Kâzım Karabekir (2017 Mehmet Şadi Polat ile birlikte) 14-Dil ve Edebiyat Dergisi / İlk 100 Sayı Bibliygorafyası (2017 Mehmet Şâdi Polat ile birlikte) 15-Büyük Türk İslâm Âlimi Serahsî (2018), 16-Âyetler ve Hadisler Rehberliğinde Kutadgu Bilig’den Seçmeler (2018), 17-Edib Ahmet Yüknekî ve Atebetü’l-Hakayık (2018), 18- Büyük Türk İslâm Âlimi Mâtürîdî (2019), 19-Kâşgarlı Mahmud ve Dîvânu Lugati’t-Türk (2019). 20-Duâ / Huzura Açılan Kapılar. (2019) 10-Yesevi Yayıncılık, 12-Yakın Plan Yayınları, 13-Boğaziçi Yayınları, 14-Dil ve Edebiyat Dergisi, diğer kitaplar Bilgeoğuz Yayınları tarafından yayımlanmıştır.