Din – Dünya Ayrı mı?

209

     Dini, dünyadan tecrîd edip soyutlayarak ayırmak isteyenler; büyük bir yanılgı içindedirler.

     Evet, dinin yani İslâm’ın yüzde doksan dokuzu güzel ahlâk, yüzde biri siyasettir.

     Zaten Hz. Muhammed de mealen: “Ben güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim.” demiştir.

     Din, ebedî hayatı kazanmak için vaz’ edilmiş / ortaya konmuştur.

     Fakat kuldan istenenler; hem kendisi, hem de dünya için yapması gerekenlerdir.

     Dinin, insandan istedikleri hususlar; onun hem kendisi,

     Hem de yaşadığı içtimaî / sosyal ortam içindir.

     Çünkü din, “Hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya, yarın ölecekmiş gibi âhiret için çalış.” diyor.

     Çalışması istenenlerin tümü ise, kendisi ve dünyanın tanzimiyle ilgilidir.

     Din; “Çalma, hırsızlık etme.” diyor. Bu, dünyayla alâkalı İlahî bir istek değil mi?

     Din; “Doğru ve dürüst ol.” diyor. Bu sosyal hayatın / dünyada yaşamanın bir gereği değil mi?

     Din; “Çevrendekileri kolla! Muhtaç olanı gör! İhtiyaç sahiplerini ihmal etme,

     Yardımlarına koş.” diyor. Bu dünya ile ilgili bir husus değil mi? Hz. Muhammed:

     “İki günü eşit olan, benden değildir.” derken,

     Bırakın dünden geri kalmayı, yerinde saymayı bile doğru bulmuyor.

     Hangi iş olursa olsun, onu hep ilerletmeyi öğütlerken;

     Bütün bunlar dünya ile ilgili işler değil mi?

     Din; “Dünyadan elini eteğini çek!

     İki günlük, fâni / geçici dünya için, çalışmaya değmez!” demiyor.

     Aksine “Dünyayı kesben değil, kalben terk et.”

     Yani “Dünyaya çalışmayı bırak!” değil.

     “Dünyaya bütün gücünle çalış. Ama dünyaya kalbinde yer verme.” demek istiyor.

     Çünkü dünya; ebedî hayatın hazırlık yeridir.

     Çünkü dünya Cennet’in gurbetidir.

     Gurbete, daha iyi imkânlarla geri dönmek için gidildiği gibi,

     Dünyaya  gönderilişimiz de, ebedî hayatı kazanmış ve hak etmiş olarak dönmemiz içindir.

     Nasıl ki okula, okul sonrası; güzel, rahat ve hoş bir ömür sürmek için gidiliyorsa,

     Dünya denen gurbete gönderilişimiz de,

     Dönüşte ebedî hayatta güzel, rahat ve hoş bir hayat yaşamamız içindir. 

     Demek ki, okula okul için gitmiyorsak, dünyada bulunuşumuz da, dünya için değil.

     Sonrası ebedî hayatta güzel, rahat ve hoş bir şekilde yaşayabilmek içindir.

     Nasıl ki, tarlaya kışı rahat geçirmek için gidiyorsak,

     Dünyada bulunuşumuz da, dünya sonraki hayatta güzel, rahat ve hoş bir hayat geçirmek içindir.

     Bu demek değildir ki güzel, rahat ve hoş bir hayata dünyada yer yok!

     Zaten dinin bütün yaptırımları; evvelemirde, öncelikle dünya hayatımızı;

     Güzel, rahat ve hoş bir şekilde geçirmemizi sağlamak üzere tanzim edilmiş

     Ve bunu gerçekleştirecek emir ve önerilerle, insanın karşısına çıkarılmıştır.

     Nitekim aşağdaki dörtlük boşuna söylenmemiş:

                                             “Din hayatın hayatı

                                               Hem nûru hem esası

                                               İhya-yı din ile olur

                                               Şu milletin ihyası.”

      Kaldı ki, bütün mes’elelerini akla ve ilme dayandıran islâmiyet; hedef olarak; helâl dairesinde kalarak, dünyayı ihmal etmeden hep ileriyi, hep geleceği göstermiş; daha güzel, daha rahat ve daha hoş bir hayat için ilk adımın; dünyada atılması gerektiğini belirtmiş.

Velhasıl, dünyada İslâm dairesinde, din ve dünya için çok çalışmadan, büyük gayretler sarfetmeden; insana yakışır bir hayatı, ebedî âlemde beklemek ve ummak boş bir hayaldir.

Önceki İçerikBaşarının Sırları
Sonraki İçerikTBMM Tekin Bir Yer mi?
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.