Oğuz Çetinoğlu: Toplum meseleleriyle yakından
ilgilenen, çözümler üreten, düşünen ve yazan bir insansınız. Son zamanlarda
sizi en çok ilgilendiren, sizi en çok rahatsız eden hâdise veya haber nedir?
Fazlı Köksal:
Sorulabilecek en zor soruyla başladınız. O kadar çok ki… İçlerinden birini
seçip ‘en’ olarak kabul etmek mümkün değil.
Çetinoğlu: Rastgele bir sıralama yapılabilir,
birini röportajın konusu olarak seçebiliriz.
Köksal: Covid 19,
siyâsetin seviyesizleşmesi, ekonomik sıkıntılar, tarımda dışa bağlılığımız,
yolsuzluklar, yaygınlaşan nepotizm, hoşgörüsüzlük-tahammülsüzlük, sosyal kutuplaşma,
eğitimin kalitesizliği, beyin göçü, ortak değerlerimizin kalmaması bölücü
hareketler, fetöcü yapılanmanın yok edilememesi, terör, ahlâkî yozlaşma, makama
ve paraya gösterilen itibar, çocuk tacizleri,
kadın cinâyetleri…
Bu haberlerin hangisinden daha fazla rahatsız olduğumu
seçemem. Birbiri ile alâkasız gibi görünseler aslında hepsi birbirini etkileyen
problemler… Biri çözülmeden, diğeri, diğeri çözülmeden berikinin çözülmesini
zor görürüm.
Fakat yine de mutlaka birini öne çekmemi isterseniz, cevabım
‘Çocuk tâcizleri ile kadın cinâyetlerine
ilişkin haberler’ diyebilirim.
Tercihimde iki kız çocuğu babası olmamın etkisi var mıdır? Bilemem.
Fakat sırf fizikî olarak güçlü oldukları veya akıl dışı gelenekler onları
kadınlardan üstün görüyor diye, erkeklerin kadınlara karşı şiddet
kullanmalarını hiç hazmedemedim…
Çetinoğlu: Cenâb-ı Allah kızlarınızı
annesine-babasına bağışlasın ve korusun. O’ndan başka güvenilir koruyucumuz
yok. Efendim, böylece işleyeceğimiz konuyu belirlemiş oluyoruz. Fakat önce, konunun
uzağında olanlar için ‘nepotizm’
kelimesi hakkında bilgi lütfeder misiniz?
Köksal: Nepotizm;
akraba kayırma, dost kayırma, yandaş kayırma ve âdil olmayan şekilde yapılan
ayrımcılıktır.
Çetinoğlu: Teşekkür ederim. Tâcizler, tecâvüzler
ve kadın cinâyetleri ile ilgili haberler, gazetelerin üçüncü sayfalarına sığmaz
oldu. Covid-19 salgını gibi…
Sizce
kadına şiddetin en önemli sebebi nedir?
Köksal: Pek çok
sebebi olduğunu düşünüyorum. Bunlardan birisi, erkekleri; kadından üstün
olduklarını düşünecek şekilde, kadını seks objesi olarak gören anlayışla,
kadının görevinin yalnızca annelik ve kocasına hizmet olduğunu düşünecek
şekilde yetiştiren, sosyal ve ailevî eğitim anlayışı olduğunu düşünürüm… İşin
ilgi çeken tarafı, kadınlarımızın çoğu da bu anlayışı benimsemiş, kabullenmişler.
Bu kabullenişe yıllar önce şâhit oldum. Yıl 1974, öğrenciyim; bir arkadaşımla
Ankara’da Demirtepe’de bir dernekten çıktık Maltepe’ye doğru yürüyoruz.
Necatibey köprüsünün üzerinde 30-35 yaşlarında bir erkek yanındaki kadına acımasızca
vurmaya başladı. Bir taraftan vuruyor, diğer taraftan küfrediyor. Kadın yere
yıkıldı. Bu defa adam kadını tekmelemeye başladı. Hemen yetiştik. Adamı çektik.
İri yapılı olan arkadaşım, adamın yakasından tuttu. Bir taraftan da ‘Türk töresinde kadına vurmak var mı?’
diye soruyor. Bu arada eli yüzü kan içindeki kadın ayağa kalktı. Ve bize
bağırarak ‘Siz kim oluyorsunuz da, bize
karışıyorsunuz? Kocam değil mi? Döver de, sever de…’ Biz şaşkın bir
vaziyette, onları bıraktık, sanki suçlu bizmişçesine önümüze bakarak oradan
ayrıldık… Son yıllarda ‘erkek her zaman
haklıdır’ diye özetlenebilecek bu erkek egemen anlayış, o kadar yaygınlaştı
ve her türlü ahlâk kurallarını aşan bir sapıklığa büründü ki, insanın
havsalasının kabullenmesi mümkün değil. Geçtiğimiz günlerde bu anlayışın çok uç
bir örneğine şâhit olduk; İsviçre’de yaşayan ve akraba ziyareti için Mardin
Kızıltepe’ye gelen 17 yaşındaki Z. Ç.’nin öz amcası tarafından iki gün boyunca tecâvüze
uğradığı iddiasıyla açılan dâvâda, mahkeme tecâvüzü DNA raporuyla kanıtlanan
sanığın tutuksuz yargılanmasına karar vermiş. İşin dikkat çekici tarafı, tahliye
kararını aralarında çok sayıda kadının da bulunduğu sanık yakınları davullu
zurnalı bir karşılama töreni ile kutlamışlar… Mahkemenin anlaşılmaz, toplum
vicdanını rahatsız eden bu kararı bir yana; akrabalarının yaptıklarını benim
beynim algılamakta zorlanıyor… Hele bir kadının bu tahliyeye sevinmesini
sanırım hiç bir psikolog izah edemez…Her ne kadar İçişleri Bakanı Süleyman
Soylu ‘kadın cinâyetleri %20 azaldı’
dese de televizyon ve gazete haberlerini tâkip ettiğimizde çok net bir şekilde
son zamanlarda çocuk-kadın tâcizleri ile kadın cinâyetlerinin arttığını
gözlemliyorsunuz. Kadın derneklerinin açıklamaları da o yönde. Son yıllarda
resmî rakamlarda bir problem var. TÜİK’in açıkladığı rakamlar da hayatın
gerçekleriyle veya bizim algımızla pek örtüşmüyor. Ya resmî rakamlarda bir hatâ
var, veya algılarımızda… Bu kadın cinâyetleri açısından da böyle…
Çetinoğlu: Gayri resmî raporlardaki durum
biliniyor mu?
Köksal: Kadın
Cinâyetlerini Durduracağız Platformu, 2020 yılı raporunu açıkladı. Rapora göre
2020 yılında 300 kadın öldürüldü, 171 kadının ölümü de ‘şüpheli’ olarak
kayıtlara geçti. Platformun raporunda 2020 yılı şu şekilde özetlenmiş: ‘Bu yıl
300 kadın cinâyeti işlenmiş, 171 kadın şüpheli bir şekilde ölü bulunmuştur.
Öldürülen 300 kadından 182’sinin neden öldürüldüğü tespit edilemedi, 22’si
ekonomik, 96’sı da boşanmak istemek, barışmayı reddetmek, evlenmeyi reddetmek,
ilişkiyi reddetmek gibi kendi hayatına dair karar almak isterken öldürüldü.
Çetinoğlu: Bu bilgileri nasıl yorumluyorsunuz?
Köksal: 182
kadının hangi bahaneyle öldürüldüğünün tespit edilememesi, kadına yönelik
şiddetin ve kadın cinâyetlerinin görünmez kılınmasının bir sonucudur.
Kadınların kim tarafından, neden öldürüldüğü tespit edilmedikçe; âdil yargılama
yapılmayıp şüpheli, sanık ve katiller caydırıcı cezâlar almadıkça, önleyici
tedbirler uygulanmadıkça şiddet boyut değiştirerek devam ediyor. ‘Bir de
ölmeyenler/ölemeyenler var. Sakat kalanlar, işkence edilenler, suratına kezzap
atılanlar, vücut bütünlüğüne saldırılanlar. Bazen öldürmekle de yetinmiyorlar.
Öldürdükten sonra tecâvüz ediyorlar, cesetleri parçalıyorlar veya yakıyorlar…
Akla hayâle gelmez sadistlikler. .. İşin ilgi çekici tarafı da öldürenlerin
büyük çoğunluğu, öldürülenleri sevdikleri iddiasındalar. Katiller çoğu zaman,
maktulün ya kocası, ya sevgilisi… Yani maktule âşık olduğunu, ona sevdiğini defalarca
ilan etmiş mâşuklar… Hattâ katiller arasında evlatlar da var.
Çetinoğlu: Araştırmışsınızdır! Bâzı erkeklerin
yaratılış itibâriyle sadizme eğilimli olmalarının bu olayların oluşumunda payı
var mı?
Köksal: Ömer
Seyfettin ‘Bûsenin Şekl-i İptidaisi’
isimli hikâyesinde bu tezi hikâyesinin kahramanına şu şekilde söyletiyor; ‘Sadizm mi?… Oh, bu müthiş bir erkek
hastalığıdır. Buna müsab olan (yakalanan) erkek, kadını ezmek, kadını dövmek,
kadına zulüm ve îtisaf (haksızlık) etmekle mütelezziz olur (zevk alır). Bazen
bilâ-sebep kadının saçlarını yolmakla, gözlerini çıkarmakla, yüzüne zaryağı
dökmekle vücuduna iğneler, şişler batırmakla, burnunu veya kulaklarını kesmekle
meyl-i marazisini (hastalıklı eğilim) tatmin edemez, öldürür.’
Kadın cinâyetleri bu kadar yaygın değilken Ömer Seyfettin’in
bu tespiti yapması dikkat çekici değil mi?
Çetinoğlu: İnsanlarımızın büyük bölümü kendi
kendilerini eğitemiyor. Nurettin Topçu’nun kara mizah gibi belirlemesine göre
eğitim sistemimizin iki eksiği var: ‘Eğitim
ve sistem.’
Efendim,
verdiğiniz bilgiler için çok teşekkür ederim.
FAZLI KÖKSAL: 1954 Bir süre Kayseri’de özel sektörde PTT Müfettişler Derneği ve Telekom Yazı ve makaleleri; Akpınar, Başkent Ayrıca, bazı internet gazetelerinde ve Telekomcular ‘Türk ‘Türk En büyük hobisi okumak olan Fazlı Koksal
|