Dayımın Vefatı, Özgürlük Yolculuğu

68

Ölüm üzerine büyük laflar edip aforizmalar üretebiliriz.
Bunların hiçbiri, ölüm hakikatini ne izah edebilir ne de değiştirebilir.

Dayım, ölüm gerçeğiyle yüzleşti. Seksen yıllık dünya
yolculuğunu nisan ayının üçüncü cumasında sonlandırdı. Arkasında gözü yaşlı
insanlar bıraktı. Istırabı vardı; kurtuldu, diyenler oldu. Kimine göre vakti
gelmişti. Kimse gibi, belki o da ölmek istemedi. Ama öldü.

Hiçbir canlıyı üzmezdi, karıncayı dahi incitmek istemezdi
rahmetli. Varsa bir kötülüğü, kendisineydi. Annemin yarısıydı, hatta ötesi.
Küçüklüğümde “Dayday” derdi bana, biraz daha olgunlaştığımda “Yeğenim” oldum
onun lisanında. Büyüklenmez,  her cuma
arardı beni. İyiliğim, onun iyiliğiydi; mutluluğum, mutluluğuydu. Dünyası
küçüktü, ilişkileri samimiydi. Evlatlarına, akrabalarına düşkündü. Komşu
hukukunu bilir, vatanseverdi.

Vefatından iki gün önce yoğun bakım ünitesinde kendisini
ziyaretimde anlamıştım, dönülmez yolun yolcusu olduğunu. Tanımadı beni, duymadı
sözlerimi, bir boşluğa bakıyordu, belki gideceği mekânı temaşa ediyordu.
Helalleşemedim kendisiyle. Hakkım helal olsun.

“Öldü“ sözcüğü dağlıyor içimi, “vefat etti” demek istiyorum.
Daha sıcak geliyor bana bu kelime, “istirahat etmek” gibi. İnşallah istirahate
erenlerden olmuştur.

Ölüm, ancak vefat ile öldürülür. İstirahate çekilmek durumu…
 Bir dönüm noktası… Düğün gecesi gibi…  Gecenin öncesi ve sonrası… Yeni hayat, eski
hayat..  Ama gecenin adı, düğün… Düğün
gecesine hiç “ölüm” denir mi?

“Ölüm varken ben yokum, ben varken ölüm yok.” mantığı ile
ölümü öldürmek istemiş bazı felsefeciler, ama Mevlana kadar sempatik
kılamamışlar. Ölüm, ruhun, adına “beden” denen dünya elbisesini çıkarıp yeni
bir libasa bürünmesi olarak düşünüldüğünde hiç de kaçınılacak tebdil-i mekân
değil. Bu seyahatte yolcuyu korkutan, gidilecek yerle ilgili bilinmezlik;
geride kalanları da üzen, onsuz kalmanın verdiği çaresizlik ve yalnızlık.
Bilinmezlik, çaresizlik ve yalnızlık korkusu olmasa ölüm, belki bu kadar
sevimsiz olmayacak. Ölüm, emeğimizi de beklentimizi de sıfırlıyor.

Ateş, düştüğü yeri yakar, acı nerdeyse can ordadır,
şüphesiz. Çektiği biyolojik acılarının derecesini kendisinden başka birilerinin
bilmesi mümkün değil. Her ıstırabının, sevap defterini süslemesini diliyorum. Dünya
serveti çok, bağımlılığı kuvvetli olmadığı için dünyadan ayrılma ıstırabı
çekmediğini sanıyorum. Huzurun, muhabbetin, verici olmanın tarafında yer aldı
dünya hayatında. Karşılığını alacağına eminim. Dünya, ahiretin tarlası değil
mi?

Yeğen, dayının, tanımlı yasalara göre, üçüncü dereceden
yakını sayıldığı için cenazesine katılamadım, kara toprağının üzerine birkaç
damla su ikram edemedim, kabrinin başında duamı edemedim. Kovid tedbirleri
kapsamında engele uğradım, kısıtlandım, talebime ret cevabı geldi. Soy esasına
göre birinci dereceden yakın olmam gerekiyormuş. Gönül yakınlığı kıstas olsaydı
mutlaka katılırdım. Gönlün ne değeri var ki şu kurulu düzende?

İnsan, dünyadaki yaşamı toplumsal, ahiretteki hesabı
bireysel varlık. O, artık kendi hesabıyla baş başa. Biz, kendimize bakmalıyız,
kendimizi gözden geçirmeliyiz.

Kendimize bakmamızın ilk şartı, merhumun hatıralarına,
emanetine sahip çıkmak, değer vermek; arkasından iyi dilekle dualarda bulunmak.

Her vefat, geride kalanlar için bir ibrettir. Her hayat,
okumayı bilenler için bir kitaptır, seyretmeyi bilenler için bir filmdir.
Babamın, annemin, dayımın vefatlarında bu filmleri seyrettim, kendi kitabımın
son sayfalarını okudum. Hayalleri vardı, söndü; hevesleri vardı, yıkıldı;
ümitleri vardı, kırıldı. Para, iktidar, itibar sahiplerinin filmleri
“son”landı. Güç gösterisiyle mutlu olanlar, iktidarıyla tahakküm edenler,
servetiyle zulmedenler, emeksiz kazananlar, kibirle küçümseyenler, hakkını
azımsayanlar; şimdi dünyada yazdıkları senaryonun aktörlüğünü yapıyorlar.
Bizler de onları seyrediyoruz.

Bir uyanıştır ölüm; hem ölen hem geride kalanlar için.
Kimseye toleransı yoktur, torpil geçmez ona. Kaçamayız ondan, istemesek de
gelecek. En iyisi, yaşarken sevmektir onu, dost olmaktır ona. Bir bakıma
köprüdür o, dostu dosta kavuşturan. İdrak edebilen kişi için özgürlüktür, ölüm.
Madem ölümle, vezir ve piyon aynı kutuya konacak; mal, mülk, makam için kavga
etmeye, kalp kırmaya değer mi? Bunlara esir olmamaktır özgürlük.

Bütün bu dünyacı değerlerden kurtuldu dayım. Evini hakkıyla
yapmayan müteahhitle, kapısının önüne sorumsuzca arabasını park eden komşusuyla
karşılaşmayacak. Miras meselesini de konuşmayacak, akrabalarıyla huzursuzluk
yaşamayacak. Ne terör belası ne enflasyon canavarı ne kovid-19 salgını esir
edebilecek onu. İşte özgürlük bu, diyecek.

Rabb’imden merhum dayıma rahmetiyle muamele etmesini
diliyorum. İhtiyacı olan duayı yapmak insani ve hukuki görevimiz.

Kabri rahat, ruhu şad, mekânı Cennet olsun.