Cumhuriyetimizin 100. kuruluş yılı Türk Milletine ve kendini Türk olarak hisseden herkese, Türk Dünyasına kutlu olsun. 29 Ekim yaklaştıkça hareketlilik ve sevinç birbirini takip etmeye başladı. Bu canlılıktan mutluluk duymamak mümkün değildir. Cumhuriyet gibi Türk tarihinin yeniden diriliş ve bu büyük tarihi olayın 100. yıldönümü önemli kırılma veya gelecekle ilgili yeni köprülerin, bağlantıların daha da kuvvetle kurulacağı tarihlerdir. İnşallah Türkiye’nin ikinci yüzyılını da bizden sonraki Türk nesilleri görürler; sevinç ve heyecanla kutlamaya fırsat bulurlar.
Cumhuriyetin ilk yüzyılında Cumhuriyet hükümetleri tarafından yapılan eserler Türkiye’yi Türkiye yapmıştır. Biz bu eserleri zamanla yeniledik ve teknolojiyi geliştirdik. Bu eserlerin bir kısmını hala kullanıyoruz. Bazı Osmanlı eserlerini hala kullandığımız gibi… Kuruluş döneminin bize emaneti olan fabrikalar ve tesislerin bir kısmı ya özelleştirilmiş, ya park yapılmış ve ürettikleri de maalesef ithal edilir olmuştur. Zaman zaman yanlışlar da yapmışızdır fakat doğrularımız da çoktur. Mesela, DPT’nin zamansız kapatılması yanlış olmuş bedeli de ağır olmuştur. Güzel eserleri yapıp ortaya çıkaran ve hizmete sunan devlet adamlarımızı rahmet ve saygıyla anıyoruz. Nur içinde yatsınlar.
Milli Mücadele’nin tacı olan ve mensubu olmaktan gurur duyduğumuz Cumhuriyetimizin 100. yılını idrak ederken Türkiye’yi çok daha ileri noktalara taşımak ve Ortadoğu’da caydırıcı olabilmek durumundayız. Aslında güvenlik sınırlarımız milli sınırlarımızın dışında yer almaktadır. Önemli bir milli hareket olan Milli Mücadele esareti kabul etmeyen asil Türk Milletinin bir bütün olarak başardığı şerefli, gurur verici ve çok zor şartlar altında başarılmış milli bir harekettir.
Bu mücadelede başta Milli Mücadelenin başkomutanı son yıllarda önem ve değerini daha iyi fark etme imkanını bulduğumuz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü, silah arkadaşlarını, Anadolu’nu değişik yörelerinden milli bağımsızlık için işgalci güçleri geldikleri gibi geri çeviren kahraman Mehmetçiklerimizi rahmetle ve saygı ile anıyoruz. Malı ile, canı ile, serveti ile bu mücadeleye katılan Milli Mücadeleye damgasını vuran isimli isimsiz nice sarıklı mücahidimizi, hocalarımızı da rahmetle anmalıyız. Onların hepsine çok şey borçluyuz. Onlar Türk Milleti’nin, Türk nesillerinin kalplerine gömdüğü, yaşayan hala bizlere güç ve moral veren aziz varlıklardır. Vatanları için ölümü göze alamasalardı coğrafyayı da tekrar vatan yapamazlardı. Vatanı için ölümü göze alamayan teslimiyetçi, manda yönetiminden yana ve onların bugünkü devamı olanlar Milli Mücadeleyi içlerine sindiremeyenler, Lozan’a değil; ancak Sevr şartlarına razı olurlar ve teslimden başka bir şey düşünemezler.
Cumhuriyete geçiş ve Cumhuriyetin kuruluşu fikri sadece 29 Ekim öncesine de bağlanamaz. Bu eksik bir yaklaşımdır. Cumhuriyet fikri Osmanlı aydınlarınca uzun yıllar tartışılmış ve çıkış yolları düşünülmüştür. En nihayet Cumhuriyet ile birlikte bağımsızlığımızı ve egemenlik haklarımızı perçinlemiş olduk. Cumhuriyetle birlikte vatandaşlık kazandık. Mirasta eşitlik ve kadınlara çeşitli haklar tanındı. Seçme ve seçilme hakkı, soyadı kanunu, tevhid-i tedrisat kanunu ve diğer birçok kanun gerçekleştirilmiş oldu. Fabrikalar yapıldı.
Andımızı söylemekten Türk çocuklarını engelliyorsak, milli kimlikle oynama zaafını gösteriyorsak, dünün işgalcilerini mutlu edip tekrar davet etmiş oluruz. Bu anlayışla yeni mutlu 100 yılların önünü açamayız. Unutmayalım ki, bir ülkede kurucu irade, hâkim kültür ve milli kimlik reddedilerek farklılıklar bütünü zenginleştiremez. Geliniz orta öğretim veya yükseköğretime Türk Dünyası ve Türkiye’nin sosyal yapısı derslerini koyalım. Eğitim ve sağlığı ticarileşmekten kurtaralım. Savunma sanayiini daha da güçlendirelim.