29 Ekim 1923’te ilân edilen Cumhuriyetimizin yüzüncü yılını;
29 Ekim 2023 tarihinde, inşallah idrâk etmiş olacağız.
Cumhuriyet, “Milletin, egemenliği kendi elinde tuttuğu
Ve bunu belirli süreler için seçtiği milletvekilleri aracılığı ile
Kullandığı devlet biçimi.” olarak tanımlandı ve benimsendi.
Çünkü: Cumhuriyet; adalet, meşveret ve kanunda inhisar-ı kuvvetten
(Kuvvetin sadece kanunun elinde ve yetkisinde olmasından) ibarettir.
Cumhuriyet’te kuvvet kanunda olmalı.
Yoksa istibdat tevzî olunmuş / dağıtılmış olur.
“Neme lâzım, başkası düşünsün!” İstibdadın yadigârıdır.
“El için yanma nâra, yak çubunu bak safanı ara!” yanlış bir hüküm ve düşüncedir.
“Sana mı kaldı?” “Sana ne?” “Bana değmeyen yılan bin yaşasın!”
“Gemisini kurtaran kaptan!”gibi sakat ve sapık anlayışlar;
Cumhuriyet rejimine yakışmayan yıkıcı, yakışıksız ve geri bırakıcı hezeyanlar /
Saçma sapan sözlerdir.
Cumhuriyet, mânâsız isim ve resimden ibaret değildir.
Çünkü cumhuriyet; hakikî adaletin uygulandığı yerdir.
Cumhuriyet’te milletvekilleri, kamuoyunun cisimleşmiş örnekleri olarak hâkimdir.
Hükûmetler ise, millete hâdim yani hizmetkârdırlar.
Fakat hemen hatırlatalım ki, bir millet cehaletle hukukunu / haklarını bilmezse,
Başındakileri kendisine müstebit kılar. Başındakilerin kendilerini, istedikleri gibi
İdare etmelerine fırsat ve imkân vermiş olur. Nitekim:
Millet nasılsa, kendisine lâyık idareyi;
Ancak o şekilde hak etmiş olur ve ona göre idare edilir!
Ne hazindir ki, bazıları;
Hakikatlerin değişik isimler almakla değişmeyeceği gerçeğinden
Gafil olduklarından dolayı;
Meşrutiyet, Cumhuriyet ve Demokrasi isimlerinin
İslâmda yeri olmadığından hareketle;
Bu isimlerle anılan idareyi İslâm dışı sanıyorlar!
Oysa bilmiyorlar ki,
Seçmek, seçilmek, meşveret, şura, istişare ve müşavere / danışma
Gibi hususların ruhu İslâmî ve Kur’anîdir.
Evet, bir şeyin ismi değişmekle, hakikati değişmiş sayılmaz.
Yine unutulmasın ki:
“Şeriat yüzde doksan dokuz ahlâk, ibadet, ahiret ve fazilete aittir.
(Ancak) yüzde bir nisbetinde siyasete mütealliktir (siyasetle alâkalıdır).”
Meşrutiyet, Cumhuriyet ve Demokrasi’nin,
Görünüşte Batı yani Avrupa kaynaklı olması,
Batı’dan çıkmış olduğu anlamına gelmez:
“Hiçbir hakikî mehasin-i medeniyet (medeniyetin güzellikleri) yoktur ki:
İslâmiyet sarahaten (açıkça) veya zımnen (dolayısıyla) veya iznen
Onu veya daha ahsenini (daha güzelini) mütekeffil (kefil) olmasın.”
“Meşrutiyet, (Demokrasi ve Cumhuriyet)in sırrı; kuvvet kanundadır, şahıs hiçtir.
İstibdadın esası;
Kuvvet şahısta olur,
Kanunu kendi keyfine tabi edebilir,
Hak kuvvetin mağlûbu (olur)!”