Cumhuriyetimizin 100. Yıldönümü için ne kadar yazsak eksik kalır. Bundan dolayı daha önce kaleme aldığım “Cumhuriyetimize Daha Nice 100 Yıllar Dileriz” makalemin devamı niteliğindeki aşağıdaki satırları siz değerli okurlarımla paylaşmak isterim.
29 Ekim 2023’de aylar önce gerekli hazırlıkların yapılması bizi daha zengin programlarla karşılaştırabilirdi. Milli Mücadele’nin Cumhuriyet ile taçlanması Türk tarihinin en önemli olayları arasındadır. Bu Türk’ün tekrar dirilişinin ve ayağa kalkışının somut bir sonucudur. Milli ve dini bayramlarımız, belirli anma ve kutlama günlerimiz bir bütündür. Biri diğerine tercih edilemez. Bunlar birbirini tamamlar.
Cumhuriyet halkın iradesine saygıdır. Halkın iktidarıdır. Kimsesizlerin kimsesidir. Gazi Mustafa Kemal Atatürk aynı zamanda Anadolu coğrafyasını Türk milleti ile Dar-ül Harpten Dar-ül İslam’a dönüştüren, milli kurtuluş hareketinin önderi, başkomutanıdır. Milli Mücadele ne izinle yapılmıştır; ne de bir etnik guruplar ittifakıdır. Cumhuriyeti ve Milli Mücadeleyi içlerine bir türlü sindiremeyenler, Cumhuriyete numara takıp 2. Cumhuriyet kurma boş sevdasına ve hayaline kapılanlar; acaba Milli Mücadele başarılıp Cumhuriyet güneşi doğmamış olsaydı, haçlı işgali altında bunların dinleri, isimleri ve soyları ne olurdu? Bunların ne adları ve ne de dinleri kalabilirdi. Başta Atatürk olmak üzere Milli Mücadele’nin kahramanlarına, ona bütün omuz veren bugün olduğu gibi yardıma koşan vefakar ve fedakar insanlarımıza çok şey borçluyuz.
Cumhuriyet bir ihtilal ve darbeyle padişahın veya İstanbul Hükümetinin alaşağı edilmesi de değildir. Yüce Osmanlı bitmiş, tükenmiş ve devlet çökmüştü. İngiliz himayesine girmiştik. Sarayın ne bir kurtuluşu düşünecek, ne de teşebbüs edecek gücü bile yoktu. İstanbul Hükümeti işgalcilerle beraber olup onların emirlerini yerine getiriyordu. Aslında o da çok zor durumdaydı. Fakat tercihini işgalcilerden yana yapmıştı. Padişaha Atatürk’ü yakalama, görevden azletme emrini bile verdiriyorlardı. Bu ağır şartlar altında Atatürk sine-i millete döndü ve rütbelerini terk etti. O artık çöken bir yüce devletten yükselecek bir milli devlet kuracaktı.
Maalesef Türkiye’de “Vatan sevgisi imandandır” hadisini hiçe sayanlar vardı. “Limanda yetmiş tane yabancı gemi varken Kuva-i Milliye ayaklanmasından korkulmaz” diyen Damat Ferit’lerin, “Onlar bizim iyiliğimiz için buradalar”, “Yunan ordusunun muzafferiyeti için dua ediniz” diyebilen Adliye Nazırı Ali Rüştü Efendilerin, İstanbul Hükümeti’nin İzmir Valisi “Kanbur İzzet’in “Yunan güçleri özel bir tören ve saygı ile karşılanacaktır” diyebilenlerin, AB dayatmalarını aynı şekilde savunan Karen Fogg’cu işbirlikçilerin ve Cumhuriyet düşmanlarının devamı olmayalım. Anayasa’dan milli kimliği çıkarma ihaneti sadece Türkiye’ye değil; Türk Dünyasına da fırlatılan tahrip gücü yüksek bir bombadır. İsrail’in attığı gibi… Türk jeopolitiğini ve kültürünü başkaları adına parçalayıp zayıflatmaya çabalayanlar dün de vardı; bugün de var. Türkiye’yi çokkültürlülük tuzağına çekmek isteyenlere önce ülkeyi yönetenler çok dikkat etmelidir.
Bizler önce yanlışlarımızdan kurtulmalıyız. Yabancıları suçlamaktan önce kendimize çeki düzen vermeliyiz. Türk tarihine bir bütün olarak bakıp benimseyelim. Osmanlı mı, Cumhuriyet mi maçı için sahaya çıkmayalım. Dün Osmanlı’yı Balkanlardan çözenler bugün TC’yi Ortadoğu’dan çözmeye uğraşıyorlar. Lozan’ı bile kabul etmeyenlere fırsat vermeyelim. Kısır çatışmaları ve teferruatları aşalım. Seçim ittifaklarından önce Milli ittifakı güçlendirelim ve kuralım. Bize emanet olan TC Devleti’ni ayakta ve güçlü tutalım. Savunma sanayiini daha da geliştirerek eserlere eserler katalım. Son yüzyıl içinde yapılanları küçümsemeyelim. Sürekli karıştırılan ve kaynatılan Ortadoğu kazanında caydırıcı olalım. Türkiye’deki mücadele ülke çıkarlarından yana olanlarla küresel güçlerin emrindeki paralı askerler arasındadır. Klasik sağ sol ayırımı ve ideolojik çatışmalar bazı değişikliklere uğramıştır. Reform veya Anayasa değiştiriyoruz diye Türksüz Anadolu, Atatürksüz Türkiye ve Hz. Ali’siz Alevilik peşinde koşan dış ve iç düşmanlara karşı alan açmayalım. Büyük Ortadoğu projesinden mükafat beklemeyelim. Milli ve üniter devletten bizi vaz geçirecek “Yeni Osmanlıcılık” oyunlarını ve hedeflerini aşalım. Ensar örtüsü ile geçici koruma altındakilere musluğu kapatalım. Bunun doğurduğu ekonomik sorunları fark edelim. İçerimizde devletle savaşacak dış destekli yeni PKK’lar yaratmayalım. Küreselleşmenin ideolojisi olan çokkültürlülük ile çok seslilik apayrı şeylerdir. Çeşitlilik ve çoğulculuğu resmen kabul etme yanlışına düşmeyelim. LGBT gibi dış güdümlü kuruluşlar kesin olarak kapatılmalıdır. Anadolu’dan kovduğumuz işgalci ülkeleri tekrar davet edici yanlışları yapmamalıyız. Uyuşturucu terörü ile olan mücadelemizi sürdürmeli bu konuda çalışan örgütlere fırsat vermemeliyiz. Kamu kaynaklarının haksız yere kullanılması, istismarı ve yolsuzlukların musluğu kapanmalıdır. Tayinler dahil bir çok alanda ihtisas ve liyakat sadakatin önüne geçmelidir. İspanya’da demokrasiye ve devlete ihanet etmiş bir parti kapatılır ve AİHM bu iç hukuk kararını tasdik ederken Türkiye’de nasıl oluyorsa Anayasa Mahkemesi ters karar alabilmektedir. Keşke sağlık ve milli olduğu tartışmalı eğitim sistemi eğitime dönük olsa, öğretimi aşsa ve aşırı ticarileştirilmemiş olsaydı. Orta ve Yüksek Öğretimde bilgisizliği önlemek bakımından “Türk Dünyası” ve “Türkiye’nin Sosyal Yapısı” dersleri mutlaka konmalıdır. Tarım ve hayvancılık, yurt dışındaki ve ithalat yaptığımız ülkelerin çiftçileri kadar destek bulmalıdır. Yargının tarafsızlığı ve bağımsızlığı korunabilmeli, ona her türlü baskı yapılmamalı, yargılamada cinsel öncelik tanınmamalıdır. Türk milletine mensubiyet şuuru ile İslam Alemine aidiyet şuuru birbirine rakip değildir. Nesillerin yanlış şartlandırılmasından kurtulmalıyız. Türkçe konusunda gösterilen hassasiyete Hükümetin uyduğu kadar belediyeler de uymalıdır. Dünya dili ola Türkçeye saygı TC’ye saygıdır. Kentsel dönüşüm konusunda tecrübeli ülkelerden istifade edilmeli, milli servete de zarar verilmemeli asıl amacına ulaştırılmalıdır.