COVID-19 Pandemisi Kapanmalarında Alkol Satış Yasağı

51

29 Nisan 2021 günü saat 19:00’da başlayan tam
kapanma sürecinde şiddetle tartışılan bir konu da “alkol satışı yasağı” oldu. Bu
yasak özel yaşama müdahaleden, ideolojik bir yaşam tarzını dayatmaya kadar pek
çok yoruma neden oldu. Hukukçular yasal bir dayanağı olmadığı için geçerliliği
olmadığını söylerken, kamu iradesi aba altından sopa göstererek tekel bayilerine
gözdağı verdi. Devam eden tartışmalar sonucunda, kapanma süresince getirilen alkol
satışı yasağının kaldırılıp kaldırılmayacağını hep birlikte göreceğiz.

 

Covid-19 pandemisinin ilk aylarına gittiğimizde, 14
Nisan 2020 tarihinde Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) yaptığı bir basın açıklaması
ile alkollü içeceklerin Covid-19’a karşı herhangi bir koruma sağlamadığını ve
alkollü içeceklere erişimin kısıtlanması gerektiğini belirttiğini görmekteyiz. Bu
basın açıklamasının temel sebebi, DSÖ’nün halk sağlığını gözeterek, alkol ile
ilgili asılsız söylentileri ve pandemi süresince alkol kullanımının getirebileceği
problemlerle ilgili insanları bilgilendirme ihtiyacıydı.

 

Pandeminin ilk dönemlerinde yüksek dereceli alkol
tüketiminin COVID-19 virüsüne karşı etkili olabileceği konusunda dolaşan tehlikeli
bilgiler DSÖ tarafından kesin bir dille reddedildi. Buna ek olarak yüksek
dereceli alkol tüketiminin ölüm dahil olmak üzere ciddi sağlık sorunlarını da
beraberinde getirebileceğini belirtti. Ayrıca alkolün vücudun bağışıklık
sistemini tehlikeye atacağı belirtilerek özellikle COVID-19 pandemisi sırasında
alkol tüketiminin neden en aza indirilmesinin sebeplerini açıkladı. Buna göre:

 

Aşırı alkol kullanımı, bağışıklık sistemini
zayıflatmakla birlikte, zatürre ve diğer akciğer enfeksiyonları ve COVID-19’un
ana komplikasyonlarından biri olan akut solunum sıkıntısı sendromu gelişimi
için bir risk faktörü olarak görülmektedir. Aşırı alkol tüketiminin COVID-19’un
geçirilme şiddeti için muhtemel bir risk faktörü olduğunu gösteren ön kanıtlar olduğu
bilinmektedir.

Alkol, zihinsel bozukluklarla ilişkili psikoaktif
bir madde olarak tanımlanmaktadır. Bu yüzden, risk altındaki veya alkol
kullanım bozukluğu olan kişiler, bu tür kapanmalarda tek başlarına olacakları
için karşılaşacakları sağlık problemlerine karşı savunmasız hale
gelmektedirler. İnsanlar, kapanmalar süresince evde stres veya can sıkıntısı
ile başa çıkmak için daha fazla alkol kullanmaya başlayabilirler ki bu durum,
zihinsel sağlık sorunlarına neden olabilir veya var olan zihinsel sağlık
sorunları yoğunlaşabilir, böylece anksiyete ve depresyon riskini artırabilir.

İnsanlar, sınırlı ekonomik kaynakları, pandeminin
neden olduğu kısıtlı ekonomik koşullarda ihtiyaç duyulan temel öğeler için
kullanmak yerine alkol tedarik etmeye yönlendirebilirler.

Düzenli alkollü içki kullanımı, alkol toleransının
artmasına neden olur, bu nedenle bazı insanların aynı etkilere sahip olmak için
daha fazla içmeleri gerekir, böylece alkol bağımlılığı ve diğer kronik
hastalıklar riskini arttırır.

Alkol kullanımı, çevrimiçi iletişim için ve
pandemiden sonra evden çalışma dönemlerinde normal ve rutin hale gelebilir.

Alkol tüketiminin normalleştirildiği çevrimiçi
etkinliklerin teşvik edilmesi, alkol kullanımını çoğaltabilir ve genel alkol
kullanımını artırabilir, böylece akut ve uzun vadeli zararları şiddetlendirebilir.

Evde alkol kullanan kişiler, aile içi şiddetin
artmasına, düşme ve yanıklardan kaynaklanan yaralanmalara, kendi kendine
yaralanmalara (intihar girişimleri dahil) ve çocuk istismarına neden olabilir. Kapanmalar
sırasında alkol tüketiminde muhtemel bir artış (bazı ülkelerde karşılaşıldığı gibi)
alkol komalarına ve kardiyovasküler acil durumlar gibi alkolle ilgili zararlara
neden olabilir. Böylece, COVID-19 hastalarının yoğun olduğu ülkelerde sağlık
sistemlerine ek bir yük gelmektedir.

Sağlık çalışanları, stres ve artan iş yükü ile başa
çıkmanın bir yolu olarak alkol tüketimini artırabilir, böylece kendilerini ve
başkalarını tehlikeye atabilir.

 

 

İşte bu sebeplerden dolayı DSÖ, bireylere yönelik
risklerin yanı sıra, sağlık, güvenlik ve ekonomik kaygılar, özellikle kapanmalarda
ve karantina sırasında alkol tüketimi ile ilgili olarak, hükümetlerin gerekli
önlemleri almasını, alkolün neden olduğu zararı azaltmak için mevcut kurallar
ve düzenlemelerin, COVID-19 pandemisi ve acil durumlar sırasında desteklenmesini
ve hatta güçlendirilmesini; düzenlemelerin asla gevşetilmemesini veya
uygulanmasından kaçınılmamasını tavsiye etmiştir.

 

Kapanmalar sırasında DSÖ tarafından yapılan alkol kullanımı
kısıtlamaları tavsiyesine, ABD, Almanya, İngiltere, Fransa, Kanada (bazı
eyaletlerde), İspanya, Grönland, Paraguay, Güney Afrika, Kenya, Tayland, Lübnan,
Vietnam ve Hindistan gibi ülkelerin uyduğu görülmektedir. Ülkemize yaşanılan
tartışmalara bilimsel veriler ışığında bakıldığında, DSÖ’nün tavsiye
kararlarına uyarak alkol satışına yasaklama getirilmesinin doğru hareket şekli
olduğu söylenebilir. Ancak yaşanılan tartışmaların temel sebebi, hükümetin
bilimsel verilere karşı ne kadar samimi olduğudur. Sosyal mesafenin dikkate
alınmadığı kongreler, cenaze törenleri, yardım dağıtma görüntüleri, bu konuda
eleştiri yapma hakkı doğurmaktadır. İşine gelince bilimsel veriyi kullanıp, işine
gelmeyince bilimsel veriyi dikkate almama ve kendi bildiğini okuma, alınan veya
alınacak olan kararların sorgulanmasına sebep olmaktadır. Bu gibi durumlarda da
haklı olarak, amacı “üzüm yemek değil de bağcıyı dövmek olmak” olan çevrelerin
eline ciddi bir koz geçmekte, tartışmalar uzayıp gitmekte ve zaman ve enerjimiz
gereksiz harcanmaktadır.