Ekonomist
Güngör Uras, sağlığında beğenerek okuduğum bir ekonomi yazarıydı.
Karmaşık ekonomik sorunları bile Ayşe Teyze’nin anlayacağı tarzda sade bir
dille anlatırdı. Bugünlerde çok konuşulan “yüksek faiz, düşük kur”
politikasının zararlarını uzun yıllar anlatmaya çalışmıştı. Fakat maalesef
iktidarlar bildiğini okumaya devam etmişti.
AKP
aynı hatayı daha da büyüterek yapmaya devam etti. AKP iktidarının 19. yılında Cumhuriyet
tarihimizin en büyük ekonomik krizini yaşıyoruz.
İşte
bu aşamada Erdoğan’ın talimatıyla faizi düşürme kararı alındı. “Ekonomide
yeni bir model deniyoruz” diye savunulan bu yöntemle döviz kurları artacak,
buna bağlı olarak ihracat artacak, ithalat azalacak ve cari açık vermeyecektik.
Yani artık öncelik enflasyon ve kurları düşürmek değil, cari açığı
düşürmekti.
Rahmetli
Güngör Uras yıllarca düşük kur politikası ile ithalatın
özendirilmesinin, yüksek faiz ile yatırımların zorlaştırılmasının yerli
ve milli sanayimizi çökertmekte olduğunu, ara malı üreten tesislerin ucuz ithal
mallarla rekabet edemediği için kapanmakta olduğunu yazardı. Tam tersi bir
politikaya geçilse bile, bu kapanan tesislerin eski hale gelebilmesinin en
az 5 yılda mümkün olabileceğini anlatırdı.
Nitekim
dediği oldu. 100 dolarlık mal ihraç edebilmek için 70 dolarlık ithalat yapmak
zorunda olan, katma değerli teknolojik üretim yapamayan bir ülke haline geldik.
********************************
Dolar Dolsa da Olmaz, Dolmasa da…
Eski
Başbakan Binali Yıldırım, “dolardan bize ne dolsa ne olur, dolmasa ne olur?”
demişti ya! Gördük ki, işler hiç de öyle değilmiş.
Çünkü,
Türkiye çift paralı bir ülke. Ekonomi en az Türk Lirası kadar dolar üzerinden
yürüyor. Bankalardaki tasarrufun yarıdan fazlası Amerikan Doları ve Euro.
Devlet dövizle borçlanıyor. Döviz üzerinden ihale yapıyor. Bütün Yap- İşlet-
Devret yatırımları döviz üzerinden ve gelir garantili.
Normal
olarak, çift paralı ülkelerde Merkez Bankası faizi yükseltince ülkeye dolar
girişi artar. Dolar girişi artınca, dolar ucuzlar. Tüketici ucuz
dolarla daha fazla harcama yapar. Yatırımcı ucuz dövizle yatırımlarını artırır.
Sonuç olarak ekonomi ısınır, enflasyon yükselir.
AKP
bugüne kadar bu yüzden yüksek faizle ve Hazine’deki dolar rezervlerini
satarak doları baskılamaya çalıştı.
Eğer çift
paralı ülkelerde Merkez Bankası faizi indirirse ülkeye dolar
girişi azalır. Dolar girişi azalınca, dolar daha pahalı olur. Tüketici
pahalı dolarla daha az harcama yapar. Yatırımcı pahalı dövizle
yatırımlarını azaltır, ekonomi soğur, enflasyon düşer.
CB
talimatıyla TCMB faiz indirdi. Ancak ekonomimiz o kadar çok dolarize
olmuş durumda ki… Ve o kadar çok ithalata bağımlı haldeyiz ki… Maliyet
artışları yüzünden enflasyon da hızla yükseliyor.
“Cari açık vermeyen, dış borç almayan” bir ülke olsanız, “faiz- kur- enflasyon
sarmalına” düşme riskiniz çok azalır.
Ama kısa
vadede böyle bir yapısal dönüşüm imkansızdır, üstelik çok sancılı bir
süreçtir.
********************************
Yeni Model İçin Niyetleri de Zamanları da Yok
CB
Erdoğan, bir yandan ekonomik krizi “dış güçlerin” yarattığını, diğer
taraftan da izlenen yeni politikanın kendilerinin bilinçli bir tercihi
olduğunu söyledi. Bu çelişkiyi hadi görmezden gelelim.
Erdoğan,
“yeni model denemeye” iten sebebi “ya ülkemizde eskiden beri hâkim
olan anlayışı sürdürerek yatırımdan, üretimden, büyümeden, istihdamdan
vazgeçecektik ya da kendi önceliklerimize göre yolumuza devam ederek tarihi bir
mücadeleyi göze alacaktık” şeklinde açıkladı.
Erdoğan
ve partisi, yatırım, üretim, büyüme, istihdamı artırmak için bir tercih yapmış
değil. Döviz bulamaz olunca, çaresizlikten “cari açık vermeme”
politikasını savunuyorlar.
Partili
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın birinci önceliği seçim kazanmaktır.
Seçimleri kaybederse her şeyini kaybetme riski altında olduğunu hissediyor.
Seçimler için, erken
olursa yaklaşık 11 ay, zamanında yapılırsa en fazla 19 ay zaman
kaldı.
Cari açığı kapatarak
faiz, kur ve enflasyonun birlikte yükseldiği bu korkunç durumdan çıkmak zaman
alacaktır. Üstelik kitlelerden büyük fedakârlık istemek zorunda
kalacaklar.
Yatırım
ortamının iyileştirilmesi, ara malı üreten tesislerin açılması, yüksek
teknolojili yeni tesisler için yabancı sermaye çekilmesi için iktidarın
bugüne kadar yaptıklarının tersini yapması gerekiyor.
Bu da yetmez. Bu
politikanın semeresini almaya başlamak 3-5 yıl alır. Erdoğan’ın bu kadar
zamanı yok!
Bu
yüzden Erdoğan’ın aslında politika değiştirmeye niyeti yok. Asıl niyetinin,
yeterince borç döviz buluncaya kadar, zaman kazanmak olduğu
kanaatindeyim. Daha önce “şerefsiz” denilen, “15 Temmuz darbesinin arkasındaki
dış güç olduğu” söylenen, Türk düşmanı BAE prensinden veya bir başka
düşmandan veya Londra tefecilerinden bile olsa yabancı para bulmaya
çalışacak.
Kaynak
bulduğu anda yine “yüksek faiz, düşük kur” politikasıyla insanları geçici
olarak ferahlatmak ve bütün devlet imkanlarını kullanarak seçim kazanmak
isteyecektir.
Böyle
bir kaynağı bulabilir mi? Dış güçler “kendilerine karşı savaş verdiğini”
söyleyen birine para verir mi?
Aslında
verilen bir savaşın olmadığını ve Erdoğan’ın ne kadar zor durumda olduğunu en
iyi dış güçler biliyordur. Karşılığında neler alabileceklerini de.
“Ne
pahasına olursa olsun” diye borçlar alınsa da, geçici ferahlama sağlayıcı tedbirler
alınsa da AKP+MHP ittifakının iktidarını devam ettirmesi artık imkânsız gibi.