“Çatışmalı Çatışmasızlık” ve Barış

51

 

Vatanımızın birlik ve beraberliği için hayatını seve seve feda eden şehitlerimizi saygı ve rahmetle analım. Artık onlar Türk Milletinin kalbinde yaşayacaklardır.Şehitlere ve onların ailelerine çok şey borçluyuz. Vatan için canımızı veririz ama ülkeyi 12 senede bu hale getirenler hala ortada dolaşıyorlar. Şehit cenazelerini kuşa çevirenler, şimdi cenazelere katılıyorlar. Bu ağır bedeli sadece katil PKK ve KCK mi ödeyecek? Şehitliğin ulvi anlamını ne bazı politikacılar, ne de olup biteni anlamaktan uzak, yetenek ve bilgiden mahrum akiller anlar. Akiller, terör soslu sözde barış ortamını ve çözülme sürecini anlatmaktan herhalde yorgun düşmüşlerdir. Kullanılan bu grup çözüm ve açılımı hayvanların anladığını, ama insanların anlamadığından şikâyetçi olmuşlardı.

1970’li yıllardan günümüze önce ideolojik kamplaşma yoluyla Devletiyle kavgaya girenler, daha sonra etnik ve mezhep ayrımcılığını kullandılar. Terör karşısında basınımızın önemli bir bölümü hep sınıfta kaldı. 1968’lerde üniversite binalarını işgal ve tahrip eden aşırı sol militanlara, devrimci ve Atatürkçü kabul edilerek gazete köşelerinde işgal hatıraları yazdırıldı. (Yeni Gazete) Devrimci mücadeleye sermayedarlarımız katkıda bulundular! Nasıl olsa devrim kaçınılmazdı ve geleceğe yatırım gerekliydi. Bazı yüksek tirajlı gazetelerimiz toplumun önünde burnunu karıştıran, göbeğini kaşıyan teröristbaşının hangi takımı tuttuğunu tartıştı. Ardından Hürriyet’in Pazar ilavelerinde teröristlerin ne kadar ince ruhlu ve sanata saygılı oldukları, hangi müzik âletlerini çaldıkları ele alınır oldu. Türkiye’yi Türkiye yapan değerlere sadakatle bağlı olanlarla adeta dalga geçildi.

Dün ve bugün ülkesiyle kavgalı olanlar ve kendilerini Türk Milletine mensup hissetmeyenler, her ortama göre farklı sıfatlarla ortaya çıkıp her kalıba girdiler. Bir dönem devrimciliği ve Atatürk’ü kullandılar, bir dönem komünist oldular, şartlar değişince ve ideolojik kavganın yerini etnik ve mezhep çatışmaları alınca etnik ırkçı (Kürtçü ve Ermenici) ve liberal oluverdiler. Veteriner Fakültemizde hızlı aşırı sol bir öğretim üyesi vardı; 7 Haziran Genel Seçimlerinde HDP’den aday oluverdi. Demek ki artık Marksist veya sulandırılmış sosyalist tezlerle etnik ırkçılık uzlaşıyordu! Parti bazılarını kolay tavlayabilmek için önce ismini değiştirdi ve “ezilen halkların” dayanışmasını savundu. Halklara önderlik yapacaklardı. Bilhassa Cumhurbaşkanının ve defolu iktidarın karşıtları bu tava geldi.

Dün de bugün de çatışmasızlık hiç olmadı. Çatışmasızlık olmadı ki bozulsun. Aksini hayal edenler terör örgütüne dolaylı destek verenlerdir. Buna gerçekten inananlar, yıllar önce yaşamış olsalardı Sülün Osman‘ın ağına düşüp Karaköy meydanında Galata Kulesinin saf alıcısı bir taşralı konumuna düşerlerdi. 7 Haziran Genel Seçimleri öncesi iktidarla uzlaşıp asker ve polisle çatışmayı azaltanlar, korucuları ve tesislerini hedef aldılar. Onların barışı, Devletin terörle mücadeleden vazgeçmesidir. Teröre özgürlük ve önce özerkliğin sağlanmasıdır. Terörle varılmak istenen sözde Demokratik Cumhuriyete, terörsüz ve masa başı pazarlıklarla dost ve müttefiklerimizin nezaretinde varmak mümkün iken, görevini artık tamamlamış olan PKK ortadan çekilmelidir.Artık KCK var.ABD yeniyerli  müttefikleriyle bizi pazarlığa zorluyor ve PKK’ya karşı görünüyor; PKK’nın Suriye kolu olan PYD’yi koruyor. Almanya ve ABD acaba neden terör örgütleriyle pazarlık yapmazlar; kendileri kurmuş olsa da…

Terör örgütü ile içli dışlı olan, barış gibi aldatıcı ifadelere sığınan partinin eş başkanı olan bir hanım, açıkça sırtlarını terör örgütlerine dayadıklarından bahsetmişti. Bu parti psikolojik meşruiyet kazanabilmek için her şeyi yapmaktadır. Her paralel yapı tarafından aldatıldığını ileri süren iktidar, şimdi dışlasa da bu parti ve örgüt ile muhabbeti ve pazarlığı sürdürmüştür. Türkiye’nin kolay kandırılamayacak ciddi siyasetçilere ihtiyacı vardır.

Devlet ile yasa dışı ve cinayet şebekesi terör örgütünü iki ayrı taraf olarak görenler örgüte destek sağlarlar. DİSK’in iktidarı ve karşısındaki güçleri şiddete son vermeye çağırması bu anlama gelir. Selahattin Bey‘de iki taraftan bahsediyor. Ancak, PKK terör örgütüdür diyemiyor. Güvenlik güçleri kamu düzenini sağlamak için yasal sınırlar içinde silah kullanır. Devlete silah bırak demek, teslim ol ve artık bu coğrafyada devlet olma demektir. Devlet operasyon yapmayacak da şehir ve dağlarda şeker ve çiçek mi dağıtacaktır? Yoksa bir sözde terör uzmanı öğretim üyesi ile bir müzisyen ve yazarın 1970’li yıllardaki tavsiyesine uyarak dağlarda müzik mi çalacaktır?

Eski Milliyetçi, yeni liberal köşe yazarımız;etnisite milletleşmeden etnisiteye dayalı milliyetçilikten bahsedilmez. Milletleşmiş toplulukların milliyetçiliği olur. Etnisitenin etnik asabiyetinden, taassubundan bahsedilebilir. (Etnosantrizm)Bazı durumlarda da etnisite, milli devletlere karşı kullanılan bir malzeme olabilir ve kamu düzenine karşı terör eylemlerinde kullanılabilir. Milliyetçilik de o millet içinde yer alan her etnisiteninemperyal  niyetlere karşı ortak var olma değeridir.

 

Önceki İçerikİktidar Sahiplerine Siyasetname’den Bir Örnek
Sonraki İçerikErken Seçim Çare Değil
Avatar photo
1944 İstanbul doğumludur. Orta Öğrenimini Maarif Kolejinde, yüksek öğrenimini İktisadî ve İdari Bilimler Yüksek Okul'unda tamamlamıştır. 1967'de İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'ne asistan olarak girmiştir. Ord. Prof. Dr. Z.F. Fındıkoğlu'na asistanlık yapmıştır. 1972'de "Bölgelerarası Dengesizlik" teziyle doktor, 1977'de "Orta Teknik Eğitim-Sanayi İlişkileri" teziyle doçent, 1988'de de profesör olmuştur. 1976 Haziranında yurt dışına araştırma ve inceleme için giden Erkal 6 ay Londra ve Oxford'ta inceleme ve araştırmalar yapmış, Doçentlik hazırlıklarını ikmal etmiştir. 1977 yılında hazırladığı "Orta Teknik Eğitim-Sanayi İlişkileri" isimli Eğitim Sosyolojisi ve Eğitim Ekonomisi ağırlıklı tezle Doçent olmuştur. 1988'de Paris'de, 1989'da Yugoslavya Bled'de yapılan milletlerarası UNESCO toplantılarında ülkemizi birer tebliğle temsil etmiştir. 1992 Yılında Hollanda'da yapılan Avrupa Konseyi'nin "Avrupa'da Etnik ve Cemaat İlişkileri" konulu toplantısına tebliğle katılmıştır. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi dışında dönem dönem Harp Akademilerinde, Gazi Üniversitesi'nde, Karadeniz Teknik (İktisadi ve İdari Bilimler Yüksek Okulu) ve Marmara Üniversitelerinde de derslere girmiştir ve konferansçı olarak bulunmuştur. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi İktisat Bölümü ve İktisat Sosyolojisi Anabilim Dalı Başkanı, Metodoloji ve Sosyoloji Araştırmaları Merkezi Müdürü, İstanbul Üniversitesi Senato Üyesi, Aydınlar Ocağı Genel Başkanı ve İstanbul Türk Ocağı üyesi olan Prof. Dr. Erkal'ın yayımlanmış ve bir çok baskı yapmış 15 kitabı ve 700 civarında makalesi vardır. Halen Yeniçağ Gazetesi'nde Pazar günleri makaleleri yayımlanmaktadır. Prof. Dr. Erkal evli ve üç çocukludur. Dikkat Çeken Bazı Kitapları : Sosyoloji (Toplumbilimi) (İlaveli 14. Baskı), İst. 2009 Orta Teknik Eğitim-Sanayi İlişkileri, İst. 1978 Bölgelerarası Dengesizlik ve Doğu Kalkınması,(2. Baskı), İst. 1978 Sosyal Meselelerimiz ve Sosyal Değişme, Ankara 1984 Bölge Açısından Az Gelişmişlik, İst. 1990 Etnik Tuzak, (5. Baskı), İst. 1997 Sosyolojik Açıdan Spor, (3. Baskı), İst. 1998 İktisadi Kalkınmanın Kültür Temelleri, (5. Baskı), İst. 2000 Türk Kültüründe Hoşgörü, İst. 2000 Merkez Binanın Penceresinden, İst. 2003 Küreselleşme, Etniklik, Çokkültürlülük, İst. 2005 Türkiye'de Yolsuzluğun Sosyo-Ekonomik Nedenleri, Etkileri ve Çözüm Önerileri (Ortak Eser), İst. 2001 Ansiklopedik Sosyoloji Sözlüğü (Ortak Eser), İst. 1997 Economy and Society, An Introduction, İst. 1997 Yol Ayrımındaki Ülke, İst. 2007 Yükseköğretim Kurumlarının Bölgelerarası Gelişme Farklılıkları Açısından Önemi ve İşlevleri, İTO, İst. 1998 (Ortak Araştırma)