Camide Dil Koparma Söylemi

106

Bu Cuma namazında partili Cumhurbaşkanı Erdoğan, -nereden
icap ettiyse- Çamlıca Camisinde yanında imam olduğu halde ayağa kalkıp,
mihraptan cemaate hitap etti.

Camiler sevgi, birlik, hoşgörü, huzur ve barış mekânlarıdır.
Camilerde öfke ve nefret dili kullanılmamalıdır.

Üç gündür iktidar kanadından Sezen Aksu’ya karşı yürütülen
bir linç kampanyası vardı. Sanatçı 5 sene önceki bir şarkısında “Hz. Âdem ile
Havva’ya hakaret ettiği” gerekçesiyle suçlanıyordu.

Camide yaptığı konuşmasında, Cumhurbaşkanı Erdoğan bu linç
kampanyasına katıldı:

“Hz. Âdem efendimize uzanan dilleri yeri geldiğinde koparmak
bizim görevimizdir” dedi.

Partili Cumhurbaşkanının hem konuştuğu mekân ve hem de Sezen
Aksu’nun dilini koparmaktan bahseden konuşması sözün bittiği yerdir. Keşke bu
konuşma yapılmamış olsaydı.

Türkiye Cumhuriyeti Anayasasına göre devletimiz “demokratik,
laik, bir hukuk devletidir.”

Partili Cumhurbaşkanının bu eylemi demokratik kurallara,
laiklik ve hukuk devleti ilkelerine aykırıdır.

*****************************

İnanç ve İfade Özgürlüğü

Demokratik devletlerde “HERKES ifade özgürlüğü hakkına
sahiptir.” (AİHS md.10)

Anayasamızın 26. Maddesinde “ifade hürriyeti” şu ifadelerle
açıklanmış: “HERKES, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka
yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir.”

Anayasamızın 24 ve 25. maddelerine göre ise; HERKES vicdan,
dinî inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir. Dinî inanç ve kanaatlerini
açıklamaya zorlanamayacağı gibi dinî inanç ve kanaatlerinden dolayı kınanamayıp
suçlanamayacağı hüküm altına alınmıştır.

Bir önceki yazımda Sezen Aksu’nun şarkısındaki ifadenin bir
hakaret içerdiği iddiasının somut bir gerekçesinin olmadığını, bazı kişilerin
kendi din algısına göre ve siyasi amaçlarla ortaya konulmuş bir iddia olduğunu
anlatmaya çalıştım.

Anayasa Mahkemesi’ne göre, “ifade özgürlüğü siyasi,
sanatsal, akademik veya ticari düşünce ve kanaat açıklamaları gibi her türlü
ifadeyi kapsamına almaktadır.

Sanatsal çalışmalarda durum daha geniş yorumlanmaktadır.
Çünkü “sanat eserlerinde birden çok anlama gönderme yapmaları nedeniyle ortaya
koyduğu mesajın tespiti kolay değildir ve kişiden kişiye değişebilmektedir.”

Bu yüzden, Anayasa Mahkemesi’ne göre, sanatsal ifadeler
Anayasa’nın İfade Hürriyetini düzenleyen 26. ve 27. Maddelerinin koruması
altındadır.

Sanat eserlerinin demokratik bir toplum için taşıdığı büyük
önem dikkate alınarak, devlet adına yetki kullanan makamlara çok dar bir takdir
aralığı bırakılmıştır.

“Şiddeti teşvik etmediği, terör eylemlerini haklı
göstermediği ve nefret duygusunun oluşmasını desteklemediği sürece sınırlama
getirilemeyeceği” kabul edilmiştir.

*****************************

Türkiye Laik Bir Ülke İse

Türkiye Cumhuriyeti laik bir devlettir. Cumhurbaşkanı
Erdoğan 2011 yılında, Başbakan olarak Mısır ve Tunus’a yaptığı ziyaretlerde, şu
sözleri sarf etmişti:

“Türkiye’de anayasa laikliği, devletin her dine eşit
mesafede olması olarak tanımlar. Laiklik kesinlikle ateizm değildir. Laik bir
rejimde insanların dindar olma ya da olmama özgürlüğü vardır. Ben Mısır’ın da
laik bir anayasaya sahip olmasını tavsiye ediyorum. Çünkü laiklik din
düşmanlığı değildir. Laiklikten korkmayın. Umarım ki Mısır’da yeni rejim laik
olacaktır.”

“Laik devlet her inanç grubuna eşit mesafededir. İster
Müslüman olsun, ister Hristiyan olsun, ister Musevi olsun, ister ateist olsun…
Hepsinin güvencesidir. Biz böyle inanıyor, böyle düşünüyoruz.”

O halde, laik Türkiye’de, herkes gibi, Sezen Aksu da başka
bir dinden veya dinsiz olsa bile devlet buna karışamaz. İnancını sorgulayamaz.

*****************************

Hukuk Devleti Miyiz?

Hiçbir hukuk devletinde devlet başkanlarına vatandaşlarından
bazılarının “dilini koparma görevi ve yetkisi” verilmemiştir. Hukuk
devletlerinde bir söz veya fiilin suç olup olmadığına BAĞIMSIZ YARGI karar
verir.

İktidar kanadının Sezen Aksu’yu linç kampanyasına katılan
Adalet Bakanı da, MHP Genel Başkanı Bahçeli de, Cumhurbaşkanı Erdoğan da
kendilerini yargı yerine koyup, “şüphelinin” savunmasını bile dinlemeden mahkûm
ettiler. Bir de “dilini koparmak” gibi bir ceza icat ederek hükmü verdiler.

Bizim savunduğumuz kişiler değil, ilkelerdir. 2010 Anayasa
Referandumu ve “Çözüm Sürecinde” söyledikleriyle, belki de “Sezen Aksu bunları
hak etti” diyebilirsiniz. Ama Türkiye bunları hak etmiyor.

****

Gazeteci Sedef Kabaş olayında da aynı yöntemi uyguladılar.
Kabaş, konuşmasının tamamını izleyemediğim canlı TV yayınında, bir Çerkez
atasözü kullanmış. Buradan “Cumhurbaşkanına Hakaret” ettiği anlamı çıkarılarak,
gece saat 02’de, gözaltına alınmış. Sonra tutuklanarak hapse konuldu.

Oysaki Cumhurbaşkanı Erdoğan daha 5 ay önce “Yeni
düzenlemeyle, sırf ifade almak üzere gece yarısı gözaltına alma, otelde,
havalimanında yakalama gibi işlemlere son verdik” demişti.

İsnat edilen suç işlenmiş olsa bile gece evinden gözaltına
alma ve tutuklama hukuka aykırıdır. Kabaş mesai saatlerinde ifade vermeye
çağrılabilirdi. Böyle yapılmadı, bu gazeteci üzerinden bir nevi gözdağı
verildi.

TV Kanalı Tele-1 hakkında inceleme yapacak kurulun başı,
RTÜK Başkanı hiçbir inceleme yapılmadan “ihsas- rey”de bulundu. Adalet Bakanı
kafasında yargılamayı yapıp cezayı kesti.

Bunlar hukuk devleti olmadığımıza dair endişeleri artırır,
başka bir işe yaramaz.

Demokratik ülkelerde bunlar yargıya bile taşınmaz. Ama madem
taşıdınız, bırakınız yargı işini yapsın.

****

Cumhurbaşkanına Hakaret Suçu Olmamalı

Dünyada, “Cumhurbaşkanına Hakaret” suçlamasıyla, 10 yılda
38.500 dava açılan ve 12.881 mahkûmiyet kararı verilen başka bir ülke yok. AKP
dönemi dışında, Türkiye Cumhuriyeti’nin tamamında bu konuda açılan davaların
toplamı bile bu kadar değil. Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı olduğu dönemde bu suç
iddiasıyla 160 binden fazla soruşturma açılmış olması dehşet verici.

Mademki partili Cumhurbaşkanlığı yürürlükte. Mademki Cumhurbaşkanı
mı, parti genel başkanı olarak mı konuştuğunu bilemiyoruz, Türk Ceza
Kanunundaki “Cumhurbaşkanına hakaret” maddesi (TCK md.299) kaldırılmalıdır.

Cumhurbaşkanına yapıldığı iddia edilen hakaretler de, bütün
vatandaşlar için geçerli olan (TCK md.125’te düzenlenmiş olan) Hakaret Suçu
kapsamında yargılanmalıdır.

Önceki İçerikAforozluklar
Sonraki İçerikSiyah Sadece Renk Değil
Avatar photo
Doğum 20.07.1956 BUCAK-BURDUR Eğitim Cumhuriyet İlk Okulu, Bucak Lisesi (Mezuniyet 1973) İstanbul Üniversitesi Kimya Fakültesi - Kimya Yüksek Mühendisliği (Mezuniyet 1978) İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi (Mezuniyet 1995) Çok sayıda şirket içi ve şirket dışı eğitim programlarına iştirak. (ISO 9000, Toplam Kalite Yönetimi, Verimlilik, İş İdaresi, Pazarlama, İstatistiksel Proses Kontrol, Kişisel Gelişim, Kişisel İmaj ve diğer konularda onlarca eğitim programı) 1978-1980 Akyazı/Sakarya Yonca Süt Fabrikası İşletme ve Laboratuar Şefi 1980-1995 Petkim A.Ş. Yarımca Kompleksi (İşletme Mühendisi, İşletme Şefi, Başmühendis.) 1995-2001 Satış Müdür Muavini 2001-2004 Tüpraş Körfez Petrokimya ve Rafinerisi Ticaret Müdür Yrd. 2004 - 01.02.2007 Tüpraş Körfez Petrokimya ve Rafinerisi Ticaret Müdürü. 01.02.2007 - 30.09.2007 Tüpraş Körfez Petrokimya ve Rafinerisi İnsan Kaynakları Müdürü. 01.01.2008 - 30.10.2008 Yantaş Yavuzlar Plastik A.Ş. Genel Müdür Yardımcısı. 8. Beş Yıllık Kalkınma Planı Kauçuk Ürünleri Sanayii Özel İhtisas Komisyonu Başkanlığı yaptı. (2001) 03.03.2010- Serbest Avukat Medeni Hal :Evli ve İki Çocuklu Lisan : İngilizce (İntermedite level) Sosyal Faaliyetler :İstanbul Üniversitesi Korosu, Kubbealtı Musiki Cemiyeti ve halen Tüpraş Türk Sanat Müziği Grubunda korist. 250 mühendis üyesi bulunan Petkim Mühendisler Derneği'nde 4 yıl başkanlık yaptı. Kocaeli Aydınlar Ocağı'nda Başkan Yardımcısı, Yönetim Kurulu Üyesi olarak görev yaptı. Halen Yönetim Kurulu Başkanı. 2001-2002 yıllarında Kocaeli TV' de, "Geniş Açı" adlı siyasi, sosyal, kültürel tartışmaların yapıldığı programın yapımcılığı ve sunuculuğunu yaptı. Halen Kocaeli Gazetesinde haftada bir köşe yazısı yayınlanmaktadır. Bu yazıların tamamı kocaeliaydinlarocagi.org.tr sitesinde yer almaktadır.