Bozkurt İlham Gencer İle Röportaj

101

GİRİŞ:

Hepimiz ölülerin çocukları veya
torunlarıyız. Geçici olan bu dünyâda ömrümüzü tamamladıktan sonra göçeceğimiz
cennet veya cehennemde ebedî kalmak üzere yaratıldık. Zamanı belli olmamakla
birlikte gidişi kesin olan bir yolun yolcusuyuz. Mutlak son olan ölümün en az
ilgiyi görmesi, en az hazırlık yapılması şaşırtıcıdır. Ölüme ilgisizlik
insanın kendini aldatmasından başka bir şey değildir.

 

Yüce dinimiz İslâmiyet, ölüme hazırlanmayı
emreder. Ölüm hakîkatini görmek için inançlı olmak da gerekmez. Ölüm,
herkesin ortak kaderidir. Ancak onun için gerçek hazırlığı mü’min yapar.
Diğerleri sâdece korkmakla yetinirler. Gerçekte ölüm korkulacak bir vak’a
değildir. Hazırlık yapılacak bir hâdisedir. 

 

Ölüm için yapılacak en önemli hazırlık, onu
yok saymamakla başlamalıdır. Bu birinci basamaktır. İkinci basamak da onu
uzakta görmemektir. Ölümü, yaşlılara, hastalara daha uygun görmek, ona karşı
hazırlıktan kaçınmaktır.

 

Âhirete hazırlıklı olmanın en basit
işâretlerinden biri, ölümden sonrası için vasiyet bırakmaktır. Kitabımız Kur’ân-ı
Kerîm’de ve Peygamber (sav) Efendimizin hadislerinde yer alan vasiyet mevzuu,
günümüz insanlarının bildiğinden daha ciddî tutulmuş, tavsiye edilmiştir.
Günümüzde yaşayan Müslümanların, eski zamanlara göre vasiyet bırakma
gerekliliği daha fazla olduğu halde, ihmal edilmektedir. Bu ihmalin sebebi
sünnet bilgisinden mahrum olmak veya ölümü uzak ihtimal olarak görmek, onu
yaşlılara, ağır hastalarla daha yakın zannetme gafletidir.

 

Sanat ve fikir dünyâmızın efsâneleşen
şahsiyeti Bozkurt İlham Gencer ülkemizde (muhtemelen) ilk defa, vasiyetini
bir basın toplantısıyla açıkladı.

 

Sağlıklı olduğu günlerin son döneminde
kendisiyle, bu hareketinin sebeplerini konuştum.

 

Bütün Müslümanlara örnek olması niyazı ile
iyi okumalar efendim.
 

 

 

Oğuz Çetinoğlu: Kızınız, iki oğlunuz, âilenizden
ve yakınlarınızdan bâzı kişilerin katılımı ile basın toplantısı düzenlediniz ve
vasiyetnâmenizi açıkladınız. Böylece (bildiğim kadarı ile) Türkiye’de bir ilki
gerçekleştirdiniz. Sizi, bu kararı almaya ve vasiyetnâmenizi basın
toplantısıyla açıklamaya sevk eden sebepler nelerdi?

 

Bozkurt İlham Gencer: Tecrübe, zamanla kazanılan bir özelliktir. Tecrübe sâhipleri, bu özelliklerini âile
fertleriyle ve yakın çevresiyle paylaşmakla, onlara hizmet etmiş olur. Bu
hizmeti hayatın her safhasında gerçekleştirebileceği gibi, yolun sonuna
yaklaşıldığında yapılırsa daha tesirli olur. Bilindiği gibi vasiyetlerin; İslâm’a,
hukuka, toplumun örf ve âdetlerine aykırı olmayan bölümlerinin yerine getirilmesi,
geride kalanlar için ‘mecbûriyet
olarak kabul edilir.

 

Hayat boyunca, doğruyu göstermek
maksadıyla söylenen sözler öğütttür, tavsiyedir. Öğütler ve tavsiyeler
unutulabilir veya dikkate alınmayabilir. Vasiyetnâmeler ise unutulmaz, tatbik
edilir.

Bizim insanlarımız bu konuda
hassastır. Ben, vasiyetimi açıklamakla hassasiyetlerimizin gereğini yaptığım
kanaatindeyim.

 

Beni tanıyanlar bilirler:
Hayatımın hiçbir döneminde mal-mülk-para peşinde koşmadım. Çocuklarıma
bırakacağım bir servet yok. Onlara ancak, hayat boyu faydalanabilecekleri
tecrübelerimi, temiz bir âile ismini, örnek alınacak bir mazbut hayat tarzını
bırakıyorum. İnanıyorum ki onlar da vasiyetimin gereklerini yapacaklar, kendi
çocuklarına şerefli bir isim bırakacaklardır.

 

Çetinoğlu: Basın toplantısında vasiyetnâmenizi
mânevî bir talep’ olarak
vasıflandırdınız…

Bozkurt Gencer:  Evet!
Vasiyetnâmemde maddiyatla ilgili hiçbir hüküm yoktur. Hepsi, inancımızın,
kültürümüzün gereği olan mânevî hususlardır. 

 

Çetinoğlu: Vasiyetnâmenizde açıkladığınız
hususların, ‘kesin istek’ olmadığını,
‘talep’ olduğunu söylüyorsunuz…

 

Bozkurt Gencer:  Evet! Emir
değil, sâdece bir taleptir. Taleplerim yerine getirilirse,  isteklerimi yapanların şahsına ve içerisinde
bulunduğumuz topluma faydalı olur.

 

Çetinoğlu: Nasıl faydalar
umuyorsunuz?

 

Bozkurt Gencer: Taleplerime bakalım:

 

Allah’tan başka ilah olmadığına,
O’nun; Bir, Mutlak ve Ortaksız olduğuna, mülk ve hamd’ın O’na mahsus olduğuna
mutlaka inanılmasını talep ediyorum.

 

Bu talep bize yüce dinimizin emridir.
Talebimin kaynağı Kur’ân-ı Kerim’dir. Kur’ân-ı Kerim’in Allah (cc) sözü
olduğunda hiç şüphe yoktur.  Kur’ân-ı
Kerîm âyetleri, insanların muhtaç olduğu bilgileri beyan eder. O bilgilere
sâhip olanlar ve o bilgilere göre yaşayanlar, Cenab-ı Allah’ın sâlih
kullarıdır. Allah, sâlih kullarını geçici olan bu dünyâda başarılı kılar ve
mutlu eder. Sevilen, üstün tutulan bir konuma eriştirir. Kalıcı olan âhirette
Cenneti ve Cemâliyle şereflendirir. Bu ne büyük saadettir…

 

Çetinoğlu: Ölülerimizin hayırla anılmasını’ istiyorsunuz.

 

Bozkurt Gencer: Bir insanın, ölüleri için yapacağı en iyi ve tek
hizmet, onları hayırla yâd etmek ve onlar için duâ etmektir. Çünkü onların
artık ve başka hiçbir şeye ihtiyacı yoktur.

 

Kabir ziyâreti elbette çok
önemlidir. Mutlaka yapılmalı. Fakat her zaman veya sık sık mümkün olmayabilir. Duâ,
her zaman ve her yerde ve mutlaka yapılmalıdır. Ölüler için hatırlandıkça bir Fâtiha
okunmalıdır. Allah (Subhanehu ve Teâla Hazretleri) duâyı da okunan Fâtiha’yı da
mutlaka muhatabına ulaştırır. Duâ ve Fâtiha, iâdeli taahhütlü mektup gibidir.
Âhiretteki yakınımızın ihtiyacına göre serinlik veya ılık bir esinti, gönderene
ise görevini yapmış insanların huzurunu bahşeder. İki taraflı memnuniyet ve
mânevî kazanç sağlayan bu işlerin hiçbir mâliyeti, külfeti yoktur.

 

Çetinoğlu: Vasiyetnâmenizide
her türlü günahtan kaçınılmasını tavsiye ediyorsunuz…

 

Bozkurt Gencer: Her insan, ölebilecek yaştadır. O halde ölüme hazır
olunmalıdır.

 

Çetinoğlu: Ölüme hazır olmak’ sözünü nasıl yorumluyorsunuz?

 

Bozkurt Gencer:Ölüme hazır
olmak
’ demek, her işini dürüst ve ölçülü yaparak, ölüm sonrası Allah’a
verilecek hesaba hazırlanmaktır. Bu da ancak Allah’ın emirlerine uymak ve
yasaklarından sakınmakla mümkün olur. Mutlaka hesaba çekileceğimizi asla
unutmamalıyız. Allah (cc) tarafından hesaba çekilmeden önce, bizler kendimizi
hesaba çekmeliyiz. İlâhî emirlere aykırı işlerimiz için tövbe etmeli, Allah’tan
bağışlanma talep etmeliyiz. Allah bağışlayıcıdır. Tövbe edip, işlediğimiz o
hatâyı bir daha tekrarlamaz isek, o hatâyı, o günahı hiç işlememiş gibi
tertemiz oluruz. Ölümün ne zaman geleceğini bilemediğimiz için her zaman
temizlenmiş bir vaziyette olmalıyız.

Milletimiz; ‘Kefenin cebi yok. Öbür dünyâya para götürülemez, mal-mülk hepsi bu dünyâda
kalacak
.’ Der. Âhirete, ancak ve ancak bu dünyâda yaptığımız ibâdetlerin,
iyiliklerin, hayırlı işlerin sevâbı ile gidebiliriz. Bu dünyâ, ahretin
tarlasıdır. Ne ekersek, ahrette ancak onları biçeriz. 

Bizler; hiç ölmeyecekmiş gibi bu dünyâ
için, hemen ölüverecekmiş gibi âhiret için çalışmakla emrolunduk. Ne mutlu bu
emrin gereklerini yerine getiren insanlara…

 

Çetinoğlu: Vatan, bayrak, ülkü ve insan sevginizden kat’iyyen tâviz vermeyin!’
Diyorsunuz.

 

Bozkurt Gencer:Vatan
sevgisi imandandır
.’ Sözünün hadis olmadığı iddia edilse bile, vatanını
sevmek, inancımıza aykırı değildir. Peygamberimiz (sav) Efendimiz de vatanını
seviyordu. O halde vatanı sevmek sünnettir. İnsanoğlu, evini ve vatanını
sevmeli. İnsan, hür bir vatanda yaşamıyorsa, dinî vecibelerini rahatlıkla
yerine getiremez. Hür bir vatanda yaşamanın en belirgin göstergesi bayraktır.
Semâlarımızda ay-yıldızlı bayrağımız dalgalanmıyorsa, hürriyetimiz yok
demektir. Esir insanlar -Allah korusun- Allah’ın değil, kendisi gibi bir insan
olan efendisinin emirlerini yerine getirmek mecbûriyetindedir. Kula kul olmak,
bir insan için çok alçaltıcı bir durumdur.

 

Çetinoğlu: Ülkü’den bahsediyorsunuz.

 

Bozkurt Gencer: Umumî mânâda ülkü; gaye edinilen, ulaşılmak istenen
hedef ve ideal demektir. Ancak insanlara mahsus bir duygudur. Hayvanların
ülküsü yoktur. Olamaz. Onlar ancak içinde bulundukları ânı yaşarlar. O an aç
iseler, karnını doyurmaktan başka bir düşüncesi yoktur. Diğer düşünceleri de
hep o an içindir. Yakın ve uzak bir gelecek için hiçbir şey düşünmezler,
düşünemezler.

 

Ülkü; insanı, duygular dünyâsının
üstüne yükselten ve erişilmesi, ulaşılması kolay olmayan veya her zaman
gerçekleşemeyen, buna rağmen gerçekleşmesi, ulaşılması için fedâkârlık ve
ferâgatte bulunulmaktan da çekinilmeyen üstün düşüncedir.

 

Ülküler; ‘duygularla pekiştirilmiş, kuvvetli istek hâline getirilmiş sosyal
düşünceler
’ şeklinde de târif edilebilir. ‘Mefkûre’ olarak da anılmaktadır. Milleti meydana getiren insanlarda
ülkü yoksa milletin ve milleti meydana getiren insanların ilerlemesi yükselmesi
mümkün olamaz.

 

Ülkücü; herhangi bir ülküye
inanıp bağlanan kişidir. Türkçede bu kelime daha çok ahlakî mânâda
kullanılmakta ve bir fikre, bir dâvâya bir kurum, kuruluş veya hizmete, düşünce
sistemine, belli ahlâk telâkkilerine samîmiyetle ve yürekten inanarak bağlanan
kişinin durumunu ifâde etmektedir.

Ülkü, insan olmanın mühim bir
şartıdır. Ülkü, insanın gelecekle ilgili düşünceleridir. Ülkü, insanı yücelten
bir değerdir. Değerli olmayan insanlar, değer üretemezler. Değer üretemeyen
insanların, kendiliğinden yetişen ve kimseye faydası dokunmayan çalı-çırpıdan
farkı olamaz.

 

Bütün bu sebeplerle; ‘Her insanın bir ülküsü olmalı ve ülküsünden
asla tâviz vermemeli
.’ Diyorum.

 

Çetinoğlu: Tâviz verilmemesini
istediğiniz bir başka husus da insan sevgisi…

 

Bozkurt Gencer: Peygamber Efendimiz buyuruyor: ‘İman etmedikçe cennete giremezsiniz.
Birbirinizi sevmediğiniz müddetçe de iman etmiş sayılmazsınız
.’ İnsanlar
birbirlerini sevmezlerse, yaşadıkları ortamı cehenneme çevirmiş olurlar. IŞİD
ve diğer terör örgütlerinin mensupları, kendileri gibi Müslüman olan insanları
sevselerdi, bulundukları bölgeleri kan gölü hâline getirmezlerdi. İnsanı
sevmeyenden, Allah’tan korkmayandan korkulur. 

Çetinoğlu:Yalandan, riyâdan, haramdan sakının!’ Diyorsunuz…

 

Bozkurt Gencer: Yalan,
herhangi bir kişi, topluluk veya kuruma, yanıltmak maksadıyla yapılan rol veya
doğru olmayan herhangi bir ifâdedir. Daha sâde bir anlatımla yalan, yanlış
olduğu (doğru olmadığı) bilinmesine rağmen, üçüncü kişinin veya muhatabın doğru
olarak algılamasını hedefleyen bir hareket veya ifâdedir. Yalanın kısa zamanda
ortaya çıkmamasının sebebi karşılıklı güven olarak ifâde edilebilir. Ancak
unutulmamalı ki, söylenen yalan günün birinde mutlaka ortaya çıkar.

 

Bunun içindir ki atalarımız
yalancının bir gün, hem de çok geçmeden foyasının, yalanının ortaya çıkacağını
anlatmak için: ‘Yalancının mumu yatsıya
kadar yanar
.’ Demiş. Yalancıya kimsenin güvenmeyeceğini anlatmak için de: ‘Yalancının evi yanmış hiç kimse inanmamış.’
Denilerek, yalan ve yalancılığın iyi bir şey olmadığı, özlü bir şekilde
belirtilmiştir.

 

İnsanlar; suçlarının,
kusurlarının ve noksanlıklarının anlaşılmaması için yalana başvurdukları gibi,
muhataplarını aldatmaktan çirkin bir haz duydukları için de yalan söylerler.
Yalanın bolca kullanıldığı toplumlarda haklının yerine haksız, haksızın yerine
haklı geçer. Birçok ocaklar yalan dolayısıyla söner, servetler mahvolup gider,
insanlar arasındaki karşılıklı güven, sevgi ve saygı duyguları yerlerini şüphe,
kin ve düşmanlığa bırakır. Bu yüzden kanlar dökülür, cinâyetler işlenir.

Kur’ân-ı Kerîm’de ve Hadis-i
Şeriflerde yalan ve yalancılık kötü huyların ve günahların en büyüklerinden biri
olarak belirtilmiştir.

 

Riyâ; inandığı, düşündüğü gibi olmamak demektir. Sözle ve hareketle
riyâ yapılabilir. Halk arasında ‘ikiyüzlülük
olarak bilinir.

 

Haram; Cenab-ı Allah’ın; kullarının yapmasına, söylemesine,
yemesine, içmesine izin vermediği ve aksine davrananların cezâlandırılacağının Kur’ân-ı
Kerîm’de açıkça belirtildiği işlerdir. 
Haramdan sakınmamak, Allah-ü Teâla’nın emirlerine karşı gelmektir.

Toplumumuz; yalan, riyâ ve
haramdan sakınmayan insanları dışlar ve aşağılar.

 

Çetinoğlu: Vasiyetini basın toplantısı
ile açıklamak suretiyle insanlarımıza örnek oldunuz. Çok faydalı öğütler
verdiniz. Cenab-ı Allah sizden râzı olsun.

 

Bozkurt Gencer: Vazifemi yapmaya çalıştım. Allah’ın rızâsını
kazanmaya vesile oldu isem ne mutlu bana…

 

Mesajımın daha geniş kütlelere
ulaşmasına katkı sağladığınız için size teşekkür ediyorum.

 

BOZKURT
İLHAM GENCER:

1922 yılında İstanbul’un Bakırköy ilçesinde dünyâya
geldi. Annesi ve babası,  ilk
çocuklarının adını, ‘İlham Osman
koydular.

 

Babası İbrahim Ethem Bey ile annesi Nihal
Hanım, İlham Osman üç aylık bebek iken ayrıldılar. İlham, annesi ve dedesi
Halil Nail (Öget ) tarafından yetiştirildi. 

 

1929 yılında Şişli’de ilkokul tahsiline
başladı.

 

21 Haziran 1934 târihinde soyadı kanunu
çıkınca babası, ‘Gencer ’ soyadını
aldı ve ‘İlham Gencer ’  olarak anılmaya başlandı.

 

1942 yılında Şişli Terakki Lisesi’nin Orta
kısmından mezun oldu. Daha ortaokulda iken ana dili
gibi Almanca biliyordu. 1944 yılında babası vefat etti. 1948 yılında Atatürk
Erkek Lisesi’nden diploma aldı. Bu târihten sonra müzisyenliği meslek edindi.

 

Annesi Nihal Hanım, uzun yıllar Almanya’da
tahsil görmüş, Almancayı ana dili gibi konuşan, bunun yanında Fransızca ve
İngilizceyi de iyi bilen bir hanımefendi idi. Çocuklara piyano dersleri veren
Nihal Hanım, cam içi süsleme dalında iyi bir sanatkârdı. Birçok sergiler
açmıştır. Ondaki sanat yeteneği, oğlu İlham Gencer’e intikal etmiştir.

 

Babası İbrahim Ethem Bey, ilk eşi Nihal
Hanım’dan ayrıldıktan bir süre sonra ikinci evliliğini gerçekleştirdi. Bu
evlilikten İlham Gencer’e bir kız kardeş geldi. İlham ve Semra Gencer
kardeşler arasında sevgi ve saygı ağlarıyla örülmüş ve halâ devam etmekte
olan dostluk bağları oluştu.

 

Henüz 5 yaşında iken annesinden aldığı
derslerle piyano çalmayı öğrenmişti. 1949 yılında, 24 yaşında iken İstanbul
Radyosu’nda; ‘İlham Gencer’le Cumartesi
Geceleri
’ isimli programla profesyonel müzik hayatı başladı. Sahneye ilk
defa, yine 1949 yılında Sarıyer’de, sonradan adı Urcan Restaurant olarak
değişen Sarıyer Canlı Balık Lokantası’nda adımını attı. 

 

1953 yılında Ayten Alpman ile evlendi. Bu
evlilikten 1954 yılında,  ‘İlhan ’ adını verdikleri oğulları,
1955 yılında da ‘Ayşe ’ 
adını verdikleri kızları dünyâya geldi. İlham Gencer’in Ayten Alpman
ile evliliği, anlaşmazlık sebebiyle 1960 yılında dostça
son buldu. 1964 yılında Necla Hanım ile evlendi. Bu evlilikten 1965 yılında ‘Bora ’ 
adını verdikleri oğulları dünyâya geldi. Her üçü de baba mesleğini
seçtiler, çok başarılı oldular. 

 

Çocukluk yıllarında başlayan ve gelişen
milliyetçi düşüncelerinin ışığında, 1967 yılında siyasetle ilgilenmeye
başladı.

 

İlham Gencer, 1991 yılında, çok sevdiği eşi
Necla Hanım’ı bir trafik kazasında ebedî âleme yolcu etti. O târihten bu yana
mutlu günlerinin hâtırâları ile yaşıyor.

 

Kadim dostu Sami Coşkun, İlham Gencer’in
hayat hikâyesini bütün detayları ile, ‘Sanatta
ve Siyasette İlham Gencer
’ isimli kitapta topladı. Kitap, Fosil
yayınları arasında, 2009 yılının Ocak ayında kitapçı vitrinlerindeki yerini
aldı.

 

İlham Gencer; 2009 yılının ilk ayında YAŞAYAN ÇINAR isimli müzik albümünü
hazırladı.  Albüm Mart ayında CD
şeklinde İlham Gencer hayranlarına ulaştı. CD’de, başta kendi bestesi olan Yavuklu Binnaz olmak üzere  22 adet şarkı yer alıyor. 

 

İlham Gencer, kendi buluşu orijinal kültür
fizik hareketleri yapıyor, yüzme ve yürüyüş olarak günlük sporlarını
aksatmıyor.  ‘Sanatçının emeklisi olmaz.’ Düşüncesiyle müzik çalışmaların devam
ediyor. ‘Berrak  ve güçlü bir hâfıza, gür bir ses ve
sağlıklı, sportmen bir vücut
…’ Günün İlham Gencer’ini bu cümlelerle tanıtmak
yanıltıcı değildir.

 

Önceki İçerikGelin Tanış Olalım
Sonraki İçerikSonuç Ya Değişirse?
Avatar photo
28 Kasım 1938 tarihinde Bafra’da doğdu. İlk ve ortaokulu doğduğu şehirde bitirdikten sonra Ankara Ticaret Lisesi ve Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’nde okudu. İş hayatına Ankara’da muhasebeci olarak başladı. Ankara ve Karabük’te; muhasebeci, mali müşavir ve profesyonel yönetici olarak devam etti. İstanbul’da, demir ticareti ile meşgul oldu. SSCB’nin dağılmasından sonra Türk Cumhuriyetlerinde sanayi yatırımları gerçekleştirmek üzere çok ortaklı şirket kurdu. Şirketin murahhas azası olarak Azerbaycan’da ve Kırım’da tesis kurup çalıştırdı. 2000 yılında işlerini tasfiye etti. İş hayatı ile birlikte yazı hayatı da devam etti. İlk yazısı 1954 yılında Bafra’da yayımlanmakta olan Bafra Haber Gazetesi’nde başmakale olarak yer aldı. Sonraki yıllarda İlhan Egemen Darendelioğlu’nun Toprak Dergisi’nde, Son Havadis ve Tercüman gazetelerinde yazıları yayımlandı. Türk Ocakları Genel Merkezinin yayımladığı Türk Yurdu dergisinde yazdı. İslâm, Kadın ve Aile, Yörünge, Ufuk, Emelimiz Kırım, Papatya, Tarih ve Düşünce, Yeni Düşünce, Yeni Hafta, Sağduyu, Orkun, Kalgay, Bahçesaray, Türk Dünyâsı Târih ve Kültür, Antalya’da yayımlanan Nevzuhur, Kayseri’de yayımlanan Erciyes ve Yeniden Diriliş, Tokat’ta yayımlanan Kümbet, Kahramanmaraş’ta yayımlanan Alkış dergilerinde, Dünyâ ve Kırım’da yayımlanan Kırım Sadâsı gibi gazetelerde de imzasına rastlanmaktadır. Akra FM radyosunda haftanın olayları üzerine yorumları oldu. 1990 – 2000 yılları arasında (haftada bir gün) Zaman Gazetesi’nde köşe yazıları yazdı. Hâlen; Önce Vatan Gazetesi’nde, yazmaktadır. Oğuz Çetinoğlu; Türk Ocağı, Aydınlar Ocağı, ESKADER / Edebiyat, Sanat ve Kültür Araştırmacıları Derneği ve İLESAM / Türkiye İlim ve Edebiyat Eseri Sâhipleri Meslek Birliği Üyesidir. Yayımlanmış Kitapları: 1- Kültür Zenginliklerimiz: (2006) 2- Dört ciltte 4.000 sayfalık Kronolojik Tarih Ansiklopedisi: (2008 ve 2012), 3- Tarih Sözlüğü: (2009), 4- Okyanusa Açılan Kapılar / Tefekkür Mayası Röportajlar: (2009). 5- Altaylardan Hira’ya Türk-İslâm Dostluğu: (2012 ve 2013), 6- Bilenlerin Dilinden Irak Türkleri: (2012), 7- Türkler Nasıl ve Niçin Müslüman Oldu: (2013), 8- Türkmennâme / Irak Türkleri Hakkında Bilmek İstediğiniz Her Şey: (2013). 9- Türklerin Muhteşem Tarihi: (Nisan 2014 ve Nisan 2015) 10- 115 Soruda Türk İslâm-Âlimi Mâtüridî (Röportaj): 2015) 11- Cihad – Gazi – Şehid: Kasım 2015. 12-Yavuz Bülent Bâkiler Kitabı (2016 Mehmet Şâdi Polat ile birlikte) 13-Her Yönüyle Kâzım Karabekir (2017 Mehmet Şadi Polat ile birlikte) 14-Dil ve Edebiyat Dergisi / İlk 100 Sayı Bibliygorafyası (2017 Mehmet Şâdi Polat ile birlikte) 15-Büyük Türk İslâm Âlimi Serahsî (2018), 16-Âyetler ve Hadisler Rehberliğinde Kutadgu Bilig’den Seçmeler (2018), 17-Edib Ahmet Yüknekî ve Atebetü’l-Hakayık (2018), 18- Büyük Türk İslâm Âlimi Mâtürîdî (2019), 19-Kâşgarlı Mahmud ve Dîvânu Lugati’t-Türk (2019). 20-Duâ / Huzura Açılan Kapılar. (2019) 10-Yesevi Yayıncılık, 12-Yakın Plan Yayınları, 13-Boğaziçi Yayınları, 14-Dil ve Edebiyat Dergisi, diğer kitaplar Bilgeoğuz Yayınları tarafından yayımlanmıştır.