24.1 C
Kocaeli
Cuma, Ekim 3, 2025
Ana Sayfa Blog Sayfa 1120

Kan Bağışı – Gönüllü Bağışçılık ve Türk Kızılayı

 

Erişkin bir insanda yaklaşık 5 – 8 litreye yakın kan vardır. Bu kan kalbimizin pompalaması ile vücudumuzda dolaşır. Akciğer ve kalp arasında küçük dolaşım sistemi, kalp ile diğer organ ve uzuvlarımız arasında büyük dolaşım sistemi adı verilen bir sistemle yaşamamızı sağlar.

Kan sağlığımız için önemli bir madde olmakla beraber, çeşitli durumlarda kullanılan önemli bir tedavi edici ilaç, hayat veren bir maddedir. Çeşitli hastalıklarda, kan kaybı olanlarda, muhtelif tıbbi müdahalelerde kanın bizzat kendisi veya yalnız kandan elde edilen bileşenleri çok önemli tedavi edici, şifa sağlayıcı maddelerdir. Kan, insan organizması tarafından üretilen ve yenilenebilen özellikte olduğu için belirli miktarlarda ve şekilde bağışlanabilir. Her sağlıklı insan bağışladığı bu kanı ile, ihtiyaç sahibi diğer insanlar için hayat kurtarıcı bir yardımı yapmış olur. Gönüllü kan bağışçısı olmak bu bakımdan benimsenmesi gereken bir husustur.

Dünyada gelişmiş ülkelerde bu bağış sistemleri Kızılhaç kurumları üzerinden organize edilmektedir. Bu gelişmiş ülkelerde, o ülkenin vatandaşları, gönüllü kan bağışçılık dediğimiz sistemle bu önemli ihtiyacın teminine yeterli katkı vermektedirler. Almanya hizmete sunulan 4.2 Milyon kanın %80’inini 200 bin kan bağışçısı ile sağlamaktadır. Yine Japon Kızılhaç’ı 4 Milyon Ünite kanı bu şekilde toplamaktadır. Amerika’da da kan bağış sistemi Kızılhaç üzerinden bu şekilde yürütülmektedir. Bu ülkelerde, ihtiyaç sahibi insanlar, kan ve kan ürünlerini bu şekilde güvenli ve düzenli bir şekilde karşılayabilmektedirler.

Ülkemizde bu yetki ve sorumluluk Türk Kızılayı’na verilmiştir. Bu kurumumuz 1868’de kurulmuştur. Kuruluş yıllarında savaş alanlarında harp yaralılarına yardım etmek önemli ve öncelikli görevi idi. Daha sonra savaş bölgelerinden oluşan göç mağdurlarına  ve her türlü afetlerde ortaya çıkan acil insani yardım çalışmalarında öne çıkan, taktir toplayan önemli çalışmalar yapmıştır. Ayrıca 1980’li yıllara kadar ülkemizdeki çeşitli sebeplerle oluşan muhtaçlık durumuna düşen vatandaşlarımıza yardım faaliyetleri de yapmıştır. Kızılay gençlik kampları da yaptığı önemli hizmetlerdendir.

1980’li yıllardan itibaren kan ve kan merkezleri ile ilgili yükümlükler de hukuki bir zemine oturtularak Türk Kızılay Kurumu uhdesine verilmiştir. Kızılay daha önceki dönemlerde, özellikle askeri kurumlardan, zaruri bağışçı şeklinde, kan temin etmekteydi.  2000’li yıllardan itibaren ise daha yeterli ve güvenli kan temini edilebilmesi için yeni planlamalar yapılarak çalışmalar sürdürülmüştür. 2007’de yürürlüğe giren 5624 sayılı kan ve kan ürünleri kanunu yapılan son düzenlemedir.

Bu yeni düzenleme ile bölge kan merkezleri kurulmuş, bunlardan 39’u uluslar arası standarda kavuşturulmuştur. Daha alt birim olarak kan bağış merkezleri üzerinden nitelikli, güvenli ve uluslar arası standarda uygun bir kan toplama modeline geçilmiştir. Kızılay kurumumuz bu adımları ile bu konuda da hizmet kalitesini yükseltmiştir. Yapılan çalışmalar la kan bağışçılığı teşvik edilmekte ve gönüllü bağışçı havuzu gün geçtikçe büyümektedir. Böylece hem ihtiyacımızın karşılanma oranı büyümekte hem de toplum sağlığına katkı verilmektedir. Ayrıca kan ürünlerinin oluşturulmasında, kan ve kan ürünlerinin ihtiyaç sahiplerine sağlıklı ulaştırılmasında da ciddi iyileşmeler sağlanmıştır.

Kızılay kurumumuz 2005’te “güvenli kan, kaliteli hizmet” sloganı ile başlattığı çalışma sonucu 2005 yılında 350 bin ünite kan toplamıştır. (ihtiyacın %20’si) Bu rakam 2007’de 600 binlere (ihtiyacın %40’ı), 2010’da ise 1 Milyon ünite olmuştur. Bu Kurumumuzun 2011’deki hedefi ise 1.3 Milyon ünite kan olup ihtiyacın %80’ini oluşturmaktadır. Bu toplanan kanların önemli bir miktarı gönüllü bağışçılık şeklinde olmaktadır.

Türk Kızılay’ımızın kendisine verilen kan temini ve ihtiyaç sahiplerine ulaştırılması konusundaki bu çalışmaları takdir ve tebrik edilmesi gereken bir durumdur. Bu kurumumuzun gönüllü bağışçılık talebine vatandaşlarımızın ve sivil toplum kuruluşlarımızın  destek vermesi kan ve kan ürünlerindeki ihtiyacımızın karşılanmasında ülkemizi gelişmiş ülkeler seviyesine getirecektir. Bu alanda çalışan tüm yetkili ve çalışanlara, bu çalışmaya destek veren vatandaş ve kurumlarımıza teşekkür etmemiz gerekir.

14 Haziran Gönüllü kan bağışçıları günü sebebi ile yazdığım bu yazıdaki başvurduğum kaynak Kızılay’ın yayınları olup insanlarımızı konu hakkında bilgilendirmek ve kan bağışının önemine işaret etmek istedim. Sağlıklı her insanın yapabileceği bu yardım şekli ihtiyaç sahibi için çok önemini unutmamamız gerekir. Bağışlayancığımız kanımızla başkalarına hayat verebileceğimiz için Kızılay’ın gönüllü kan bağışçısı olalım ve teşvik edelim dilek ve temennisi ile…

Sağlıcakla kalın.

12 Haziran 2011 Genel Seçiminin Kocaeli Analizi

0

MHP 12 Haziran 2011 Genel Seçiminde Kocaeli’den %11.93 oy alarak 1 Milletvekili çıkartmış, %52.67 oy alarak 7 Milletvekili çıkaran AKP ve %24.63 oy alarak 3 Milletvekili çıkaran CHP’nin ardından üçüncü parti olmuştur. SP %4.37, BDP’nin Bağımsız Adayı % 2.07, HAS Parti ise %1.58 oy almıştır. DP, BBP, HEPAR, DSP, DYP, MP, TKP, MMP, EMEP ve LDP ise %1‘in altında kalmışlardır.

MHP yakın tarihlerde Kocaeli’de; 1995 Genel Seçiminde %5 oyla 6. Parti olmuş ve barajın altında kaldığından milletvekili çıkartamamış ancak ilk defa %1’i geçerek Kocaeli siyasi hayatına girmiştir. 1999 Mahalli İdareler Seçimi İl Genel Meclisinde %13.39 oyla 4. Parti olmuş ve Körfez’den aldığı %24.44 oyla bir belediye kazanmıştır. DSP’nin 3, FP’nin 3, DYP’nin 1, ANAP’ın 1 Milletvekili çıkardığı 1999 Genel Seçiminde %14.76 oyla 3. parti olmuş ve 2 Milletvekili çıkartmıştır. (MHP’nin Kocaeli’de ulaştığı en iyi sonuçtur ve etüt edilmelidir.)

AKP’nin 6, CHP’nin 3 Milletvekili çıkardığı 2002 Erken Genel Seçiminde %6.05 oyla “GP, DYP ve SP’nin gerisinde kalarak” 6. Parti olmuş ve barajın altında kaldığından milletvekili çıkartamamıştır. 2004 Mahalli İdareler Seçimi İl Genel Meclisinde %10.11 oyla 3. Parti olmuş ve Dilovası’ndan aldığı %33 oyla bir belediye kazanmıştır. AKP’nin 6, CHP’nin 2 Milletvekili çıkardığı 2007 Genel Seçiminde %10.45 oyla 1 Milletvekili çıkartmıştır. 29 Mart 2009 Mahalli İdareler Seçimi İl Genel Meclisinde %10.6, Büyükşehir Belediyesinde %7.2, İlçe Belediyelerinde; Dilovası %17.7, Gebze 15.5, Gölcük %14.5, Kartepe %13.2, Körfez %11.7, Derince %9.8, İzmit %9.3, Çayırova %8.8, Darıca %8.7, Başiskele %7.7, Kandıra %6.7 ve Karamürsel %3.6 oy almış, hiçbir belediye kazanamamış, son yerel seçimlerde aldığı Dilovası’nı da  “daha önce Körfez’de olduğu gibi” AKP’ye kaptırmıştır.

MHP 12 Haziran 2011 Genel Seçiminde Kocaeli’nin İlçelerinden “Körfez %14.75, Gölcük %13.52, Derince %13.36, Karamürsel %12.13, İzmit %12.10, Darıca %11.36, Kartepe %11.23, Gebze %11.12, Kandıra %10.36, Başiskele %10.26, Çayırova %10.13, Dilovası %9.04″ oy almış ve hiçbir ilçede %20‘lik kırıtik eşiği aşamamıştır. Körfez-Gölcük ve Derince MHP’nin ülke ve il ortalamasını geçmiş, Karamürsel ve İzmit ülke ortalaması altında kalmış ancak il ortalamasını geçmiş, Darıca-Kartepe-Gebze-Kandıra-Başiskele-Çayırova ülke ve il ortalaması altında kalmış ancak barajı geçmiş, daha önce belediye kazanılan Dilovası ise %10’luk barajın altında kalmıştır. 2009 Mahalli İdareler Seçim Sonucu ile mukayese edildiğinde; Körfez, Derince, Karamürsel, İzmit, Darıca, Kandıra, Başiskele ve Çayırova oyunu artırmış, Gölcük, Kartepe, Gebze ve Dilovası oyunu azaltmıştır.

MHP 12 Haziran 2011 Genel Seçiminde Marmara Bölgesinden “Bilecik %27.29-1 Mv. Kırklareli %16.73-0 Mv. Sakarya %15.01-1 Mv. Çanakkale %14.68-0 Mv. Bursa %14.40-2 Mv. Balıkesir %13.90-1 Mv. Tekirdağ %13.45-1 Mv. Edirne %13.31-0 Mv. Kocaeli %11.93-1 Mv. Yalova %10.61-0 Mv. ve İstanbul %9.39-7 Mv.” %11.34 oy almış ve 14 Milletvekili çıkartmıştır. Bilecik %20‘lik kırıtik eşiği aşmış, Kırklareli-Sakarya-Çanakkale-Bursa-Balıkesir-Tekirdağ ve Edirne ülke ortalamasını geçmiş, Kocaeli bölge ortalamasını aşmış ancak Yalova ile beraber ülke ortalaması altında kalmış, İstanbul ise barajın altında kalmıştır.

MHP 12 Haziran 2011 Genel Seçiminde Büyükşehirlerden “Mersin %23.24-2 Mv. Antalya %20.93-3 Mv. Adana %20.36-3 Mv. Kayseri %18.01-1 Mv. Sakarya %15.01-1 Mv. Ankara %14.59-4 Mv. Eskişehir %14.55-1 Mv. Bursa %14.40-2 Mv. Erzurum %13.32-1 Mv. Konya %13.16-2 Mv. Kocaeli %11.93-1 Mv. Samsun %11.28-1 Mv. İzmir %11.22-2 Mv. Gazi Antep %9.49-1 Mv. İstanbul %9.39-7 Mv. ve Diyarbakır %0.67-0 Mv.” %13.84 oy almış ve 32 Milletvekili çıkartmıştır. Mersin-Antalya ve Adana %20‘lik kırıtik eşiği aşmış, Kayseri-Sakarya-Ankara-Eskişehir-Bursa-Erzurum ve Konya ülke ortalamasını geçmiş, Kocaeli “Samsun ve İzmir ile beraber” ülke ve büyükşehirler ortalaması altında kalmış ancak barajı aşmış, Gazi Antep ve İstanbul barajının altında kalmış, Diyarbakır ise %1‘in altında kalarak hiçbir varlık gösterememiştir.

Kocaeli 16 Büyükşehrin beşinden fazla oy almış, 10’unun altında kalmıştır. Elbette “oy deposu olan, seçmen sayısı her geçen gün artan, milletvekillerinin çoğunu çıkaran, her bölge ve sosyal kesimden bireyi bünyesinde barındıran, ülkede yaşayan herkesin hısım-akraba ve tanıdığı yaşadığı için seçim sonuçlarına yurt genelinde büyük etki yapan” büyükşehirler MHP’nin tek başına iktidara gelmesi için çok önemlidir ve önümüzdeki süreçte zafiyet giderilmelidir.

MHP yakın tarihlerde ülke genelinde; 1995 genel seçiminde %8.18 (Baraj altında kalarak Meclise girememiştir.) 1999 Mahalli İdareler Seçimi İl Genel Meclisinde %15.1 (Büyüme trendine girmiştir) 1999 Genel Seçiminde %17.98 (Şimdiye kadar ki en iyi sonucu elde etmiş, sağda birinci parti olarak 129 Milletvekili çıkarmış, ancak tabanın rızası dışında DSP ve ANAP ile Koalisyon yaptığı ve başarısız olduğu için sonraki seçimlerde baraj altında kalarak meclise girememiş ve bir daha bu oy oranına ulaşamamıştır.) 2002 Erken Genel Seçiminde %8.36 (Baraj altında kalarak Meclise girememiştir.) 2004 Mahalli İdareler Seçimi İl Genel Meclisinde %10.37, 2007 Genel Seçiminde %14,27 (71 Milletvekili çıkarmış ve yeniden büyüme trendine girmiştir.) 2009 Mahalli İdareler Seçimi İl Genel Meclisinde %16.1 (Oyunu artırmış ve 1 Büyükşehir, 9 İl, 127 İlçe ve 348 Belde Belediyesi kazanmıştır.) oy almıştır.

MHP 12 Haziran 2011 Genel Seçiminde %12.99 oyla alarak 53 Milletvekili çıkartmış, %49.90 oyla 327 Milletvekili çıkaran AKP ve %25.91 oyla 135 Milletvekili çıkaran CHP’nin ardından üçüncü parti olmuş, ülkenin siyasi hayatında etkili ve kalıcı bir parti olduğunu herkese göstermiş, ancak yine %20‘lik kırıtik eşiği geçememiş, merkez sağ seçmenin desteğini alarak iktidara alternatif olamamış, oyunu 2007 genel seçimine oranla %1.28 düşürmüş, Milletvekili sayısını 17 azaltmış ve Türk Milleti’nin teveccühüne mahzar olamamıştır.

MHP’nin 2011 Genel Seçimi Kocaeli sonuçları bu veriler ışığında değerlendirildiğinde; AKP ve CHP’den sonra 3. Parti olmuş, oyunu 2007 Genel Seçimine oranla %1.48, 2009 Mahalli İdareler Seçimi İl Genel Meclisine oranla %1.33 artırmış, şehrin siyasi hayatında etkili ve kalıcı bir parti olduğunu herkese göstermiş, ancak %20’lik kırıtik eşiği geçememiş, milletvekili sayısını artıramamış, ülke genelinde %12.99 oy alan partisinin %1.06 oranında altında kalmış ve Kocaeli Halkının teveccühüne mahzar olamayarak başarısız olmuştur.
MHP bu seçimlerde halkın önüne “çok iyi hazırlanmış ve yazılı hale getirilmiş” seçim beyannamesi ile çıkıp reel projeler sunmasına, erken start verip çok çalışarak önemli bir kitleye ulaşmasına, Genel Başkan’ın katıldığı büyük bir mitinglerle ses getirmesine, 40×40 uygulamalarıyla her eve-mahalleye-köye ve sivil toplum örgütüne girme çabasına, ciddi bir kaynak ayırıp iyi organize olarak daha profesyonel ve hizmet odaklı bir seçim kampanyası yürütmesine, genel ve yerel medyada yer almasına rağmen; Anadolu’dan yoğun göç alan ve seçmen profili uygun olan Kocaeli Halkının beklentilerine cevap verememiş, çoğunluğu milliyetçi-muhafazakâr olan insanımızla aynı kimliği taşımasına ve aynı değerler üzerinden siyaset yapmasına rağmen yeterince güven sağlayamamış, üye sayısını artıramamış, seçmen tabanını genişletememiş, insanlarla gönül köprüleri kuramamış, fikir ve hedeflerini iyi anlatamamış, ortaya koyduğu politikalarla umut uyandıramamış, heyecan yaratan atılımlarla tek başına iktidara geliyor havası yaratamamış, bize oy vermeye hazır olan birçok insanın desteğini bazı yanlış fiil ve söylemlerle kaybetmiş, İktidar Patisinin hatalarını akıllıca kullanıp projelerini anlatmak yerine “seçimlerde çok önemli olan son bir ayda” polemiğe girerek tuzağa düşmüş ve başlangıçta artan oylarını aşağıya çekmiş, kırıtik bir zamanda yapılan kaset operasyonuyla iyice yıpranmış, kamuoyunda dillendirilen CHP ile ittifak görüntüsü nedeniyle ilimizde çok kuvvetli olan %70’lik sağ tabanın desteğini alamamış, beklediği Ulusalcı oylarda gelmemiş ve yine kendi tabanının oylarıyla 1 Milletvekili çıkartarak seçimleri kaybetmiştir.
CHP’nin Ulusalcı oylarının MHP’ne geçeceği iddialarının doğru olmadığı görülmüş, tam tersi ülkeyi iki partili bir sisteme taşımak isteyen çevrelerin yaydığı bu propaganda merkez sağ tabanı MHP’den iyice uzaklaştırmış ve ciddi oy kaybına neden olmuştur. MHP artık sağda oyların “yıpranan bir partiden umut uyandıran diğer bir partiye blok olarak geçtiğini “geçmiş dönemleri de iyi değerlendirerek görmeli ve politikalarını buna göre şekillendirmelidir.

Elbette bu sonuçlarda MHP’nin Kocaeli’de hala kurumsallaşamaması, parti içi demokrasiyi işletememesi, Milliyetçi-Ülkücü Tabanı kucaklayamaması, birlik ve bütünlüğü sağlayamaması, bünyesinde yönetimlerden dışladığı kuvvetli bir muhalefet barındırması, Milletvekili Adayları ile Teşkilatları uyum içinde çalıştıramaması, üyelerin tamamıyla seçim sathı mahalline inememesi, İl ve İlçe Teşkilatlarında sosyal kesimlerin tümüne yer vermemesi, teşkilat ve aday yoklaması ile kamuoyu araştırmasında öne çıkan ve toplumda karşılığı olan insanların bazılarını aday dahi yapmaması veya sıralamada yanlış yerlere koyması gibi faktörler de etkili olmuştur. Ancak seçim sonuçlarına zikredilen yerel hatalarla beraber MHP’nin genel politikaları da olumsuz etki yapmış ve ülke genelinde oy kaybına uğranmıştır.

AKP son iki genel seçimde de Kocaeli’den aldığı oyları artırmıştır. Bu başarıda “Genel Başkan’ın toplum nezdinde kabul gören liderlik faktörünü iyi değerlendirmesi, devletle-milletin arasının uzun süredir açık olması ile aydınla-halkın Tanzimat’tan beri uzaklaşmasını ve bu yüzden de devletin merkeziyle milletin merkezinin ayrışmasını iyi tahlil etmesi, toplum mühendisliği uygulamaları ile kitleleri ajite etmesi, toplumda askeri ve yargı vesayetini kaldırdığı ve YÖK’nu değiştirdiği ve demokrasiyi geliştirdiği algısını yaratması, büyük sermayenin desteğini alması, kısa vadeli plan dahi yapılamayan ülkede “MHP-DSP-ANAP döneminde alınan kararları uygulamaya devam ederek” ekonomik istikrar sağlaması ve insanların uzun vadeli kredilerle ev-araba aldığı ve önünü gördüğü bir hayal dünyası yaratması, hem genelde hem de yerelde iktidar olmanın getirdiği avantajları çok iyi kullanması, daha önce hiç hizmet gitmeyen yer ve kesimlere yaptığı yatırımlarla kamuoyu desteği alması, tek başına iktidara gelmezse siyasi ve ekonomik istikrarın bozulacağını ve para-erzak-giyecek-yakacak-yeşil kart vb. yardımların kesileceğini yayması, sağlık hizmetlerinde iyileştirme sağlaması, duble yollarla ulaşımı kolaylaştırması, genel ve yerel medyada tekel kurarak toz pembe bir tablo yaratması ve iki dönem tek başına iktidarın sağladığı maddi imkanları seferber ederek profesyonel bir seçim kampanyası yürütmesi, 2010 referandumundan çıkan %57.9 Evet – %42.1 Hayır sonucunu lehine çevirmesi, CHP ve MHP’nin Ümraniye ve Balyoz Soruşturması zanlılarını aday göstermesini seçim meydanlarında kullanarak halka 28 Şubat Sürecini hatırlatması, oylar bölünürse CHP gelir korkusunu yayarak ve MHP ile CHP’nin ittifak yapacağını söyleyerek muhafazakar kitlenin desteğini alması, karasız sağ seçmen oyların MHP’ne geçmesini kaset operasyonunu kullanarak ve MHP’ni baraj altında kalacağını vurgulayarak önlemesi, ilimizde zamanında iyi örgütlenen SP ile DP tabanından ciddi oranlarda oy alması ve merkez sağa iyice oturması” etkili olmuştur.

İşçi yoğun sanayi ağırlıklı ilimizde zamanında sendikalar vasıtasıyla iyi örgütlenen ve Genel Başkan değişimiyle Kocaeli deki vitrinini yenileyen CHP; son iki genel seçimde de Kocaeli’den aldığı oyları artırmış, ancak halkın önüne reel projelerle çıkmasına, hizmet odaklı bir seçim kampanyası yürütmesine, basının desteğini almasına, geçmiş dönemlerde yaptığı laiklik vurgusunu azaltmasına ve rejim elden gidiyor temasını işlememesine rağmen; toplumda daha önceki uygulamaları nedeniyle güven sağlayamamış, tüm sosyal kesimlere inerek herkesi sevgiyle kucaklayamamış, ortaya koyduğu politikalarla umut uyandıramamış, heyecan yaratan atılımlarla tek başına iktidar rüzgarı estirememiş, düzgün bir liste yapamamış, parti içinde birlik ve bütünlüğü sağlayamamış, seçim çalışmalarına geç başlamış ve başarısız olarak daha önce kalesi olan şehri AKP’ye kaptırmıştır.

Genel Başkanı rahmetli olan SP “ülke genelinde iyice eriyip milli görüş tabanını AKP’ye kaptırsa da” Kocaeli’de varlığını sürdürmeye devam etmiştir. Bir bölgeye hapsolan yapısında değişiklik olmayan, halka inerek ülkenin tümünü kucaklayamayan, seçim sürecinde uyguladığı gerilim stratejisiyle ülkeyi çatışma ortamına sürükleyen ve etnik temelli politikaları ile kutuplaşmalara neden olan DTP’nin ise siyasi meşruiyeti tartışılmaya başlanmıştır. Seçime katılan diğer partiler ise Kocaeli’de ciddi bir varlık gösterememişlerdir. Yani Kocaeli Siyasetinde AKP, CHP ve MHP dışında parti kalmamıştır.

Seçim sonuçlarında Türk Milleti’nin yine sağ bölünmesin anlayışıyla hareket etmesi, oyum boşa gitmesin mantığıyla güçlüden yana olma olması ve barajın altında kalacağı kesin olan partilere oy vermemesi etkili olmuştur. Elbette insanların bir bölümünün ideallerine göre değil menfaatlerine göre oy kullanma eğilimi içine girdikleri görülmüştür. Siyaset bu kadar çok partinin yarışa girdiği dağınıklığı kaldırmamış, halk küçük partilere itibar etmemiş, merkez sağ olarak gördüğü AKP’yi tek başına iktidara taşıyarak koalisyon istemediğini göstermiş, ancak dört siyasi eğilimi meclise sokarak mevcut dengeyi de muhafaza etmiştir. Seçimlerde tüm partilerin anayasa değişikliği vaadi olduğu için de bu sonuçlar herkesin umutla beklediği siyasi uzlaşı ve toplumsal mutabakat açısından “iyi niyetli hareket edilirse” olumlu olmuştur. Son genel ve yerel seçimlerde halkın siyasetten beklentisinin; eleştirme, sataşma, hakaret, kavga, korkutma, gerilim, kutuplaşma, kamplaşma, çözümsüzlük ve tıkanıklık değil; demokratik hoşgörü, sorunun değil çözümün parçası olmaya yönelik yapıcı ve hizmet ağırlıklı bir siyaset ve uzlaşma kültürü olduğu da görülmüştür.

Seçim kampanyaları AKP-CHP ve MHP tarafından ilk defa halkın menfaatine ve proje odaklı olarak başlatılmış, ancak bunun 8,5 yıllık iki dönem iktidarının ciddi bir şekilde sorgulanmasına ve oylarının düşmesine neden olduğunu gören AKP; CHP ve MHP’ni tuzağa düşürerek kavgaya çekmiş ve yapılan polemikler toplum tarafından Başbakan’a hakaret olarak algılandığından AKP’ye yaramıştır. AKP seçim meydanlarında CHP ve MHP’nin Ümraniye ve Balyoz Soruşturması zanlılarını aday yapması ile kaset operasyonlarını iyi kullanarak ve topumu çılgın projelerle oyalayarak gündemi değiştirmeyi başarmıştır. CHP “demokratik açılım ve Habur karşılamasından dolayı iyice bunalan ve Tek Vatan-Tek Millet-Tek Bayrak söylemleriyle halkı tekrar kazanmaya çalışan AKP’yi “Apo’ya ev hapsi, teröristlere genel af, demokratik özerklik ve Türk Ordusu da-PKK da silah bıraksın söylemleri ve mezarı Fransa’da bulunan Ahmet KAYA ziyareti ile” rahatlatmıştır.  DTP’de bu oyuna katılmış ve sert çıkışları ile AKP’ni güçlendirmiştir. Ancak sağ duyulu insanlar tüm bunların iç ve dış şer odaklarınca kurgulanan bir senaryo olduğunu düşünmüş ve MHP’ne oy vererek oyunu bozmuştur.

MHP; seçimlerde yererince medya desteği almamasına, Emperyal Güçlerin Türkiye’yi iki partili bir sisteme taşımaya çalışan tahterevalli siyasetine ve üzerinde uygulanan onlarca siyasi ahlak dışı operasyona rağmen, barajın altında kalmayarak meclise girmeyi başarmış ve hem Türkiye hem de Kocaeli siyasetinde etkili ve kalıcı olduğunu dosta-düşmana göstermiştir. Ancak Milliyetçi-Muhafazakar-Demokrat kimliğine ve AKP gibi devletle CHP gibi milletle kavgalı olamayan güvenilir yapısına rağmen, iktidara alternatif olamamıştır. Ancak bu seçimlerde MHP’nin hem AKP, hem de CHP tabanının ikinci partisi olduğu da görülmüştür. Gençlerde de etkili olan MHP, zayıf olduğu kadın oylarını da artırırsa; önümüzdeki yerel ve genel seçimlerde iddialı olacaktır.

MHP önümüzdeki süreçte; iç ve dış konjonktürü iyi okumalı, Dünya’yı ve Türkiye’yi anlamalı, geçmişten ders alarak geri besleme yapmalı ancak seçim sonuçlarını “moralini bozup enerjisini parti içi muhalefete harcamadan” soğukkanlılıkla değerlendirmeli, AKP’nin uyguladığı liberal politikalardan rahatsız olan Milliyetçi Sağ Seçmeni ve CHP’nin genel başkan değişimi ile farklılaşan yeni söylemlerinden rahatsız olan Ulusalcı Sol Seçmeni ihmal etmemeli, merkez sağdaki büyük boşluğu görmeli, üye sayısını artırmalı, seçmen tabanını genişletmeli, Anayasa değişikliği sürecinde demokratik gelişimden yana olmalı ancak kırmızı çizgilerini koruyarak milli ve dik duruşuna devam etmeli ve ilk üç maddenin değiştirilmesine izin vermemeli, muhtemel tahriklere kapılmamalı ve kesinlikle sokağa inerek toplumu korkutmamalı, DSP ile yaptığı koalisyondan sonra üzerine yapışan “solla ittifak yaftasını” atmalı ve koalisyonlara kapalı olduğunu net bir şekilde halka anlatmalı, kutlu yoluna ilmi siyaseti ihmal etmeden devam etmeli ve artık tek başına iktidara gelmelidir.

MHP önümüzdeki seçimlerde; daha yumuşak-sağduyulu-tüm sosyal kesimlerle barışık-halkın tümünü sevgiyle kucaklayan-proje ağırlıklı ve hizmet odaklı bir seçim kampanyası yürütmeli, diğer patiler ile polemiğe girmemeli, popülist ve nutukçu yaklaşımları bırakarak toplumun temel problemlerine çözüm üreten realist bir yaklaşım benimsemeli, halkın önüne reel projelerle çıkmalı ve heyecan yaratan yeni atılımlara imza atarak toplumda umut uyandırmalıdır. Çünkü yapılan anketlerde halkın en büyük sıkıntısının öncelikle işsizlik ve yoksulluk olduğu, terör ve yolsuzluğun dahi bunlardan sonra geldiği görülmüştür.

Son yerel ve genel seçimlerde insanların büyük çoğunluğunun artık bir partiye eskisi kadar gönülden bağlı olmadığı ve körü körüne oy kullanmadığı, partinin projeleri ve vitrini ile adayların kimliği ve kişiliğinin de bir hayli önemli olduğu ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla MHP 21. Asrı iyi yorumlamalı ve bazı ülkelerin doğrudan yönetime geçtiği bu çağda kendisini yenilemeli, parti içi demokrasi tam olarak işletmeli, milletinin ve mensuplarının haklı beklentisine cevap vermeli ve diğer siyasi partilere de örnek olacak şekilde “Tüm Milletvekili ve Belediye Başkanı Adayları ile İl ve İlçe Başkanlarını” demokratik usul ve yöntemlerle seçmeli ve halkın önüne atanmış insanlarla değil doğal liderlerle çıkmalıdır.

MHP seçim sonuçlarını siyasi-iktisadi-içtimai vb. boyutlarıyla tahlil ederek geri besleme yapmalı, Kocaeli Halkı’nın ne demek istediğini “İl-İlçe-Mahalle-Köy bazında bilimsel ve rakamsal analizler yaparak, şehir merkezleri ve kırsal kesimler ile farklı yerlerden ne kadar oy alındığını çıkartarak, alınan oyları MHP’nin daha önceki seçimlerde aldığı oy oranları ve diğer partilerin oy oranlarıyla mukayese ederek, geniş katılımlı anket çalışmalarıyla kamuoyunun ve önce ilçelerde sonra ilde yapacağı genişletilmiş divan toplantılarıyla Teşkilatların ve Milliyetçi-Ülkücü Taban’ın görüşlerini alarak” tespit etmeli, elde edilecek verileri akil adamlardan oluşacak ciddi bir heyetiyle objektif kırıterlere göre değerlendirmeli, çıkartılan sonuçlara göre istişare mekanizmasını da işleterek “partinin misyonu-vizyonu-ilkeleri-hedefleri-projeleri-politikaları ve stratejilerini” revize etmeli, yapılan hataları ve görülen eksiklikleri ivedilikle gidermeli ve ortaya yeni bir yol haritası koymalıdır.
Öncelikle parti içinde birlik ve bütünlüğü tesis etmeli, geçmişe takılmadan taze bir başlangıç yapmalı, eski yeni ayrımına gitmeden ve ahde vefa göstererek Milliyetçi-Ülkücü tabanı kucaklamalı, başka parti de olanlar da dahil herkesi bıkmadan usanmadan yuvaya çağırmalı, kırgınları ve küskünleri barıştırmalı, şimdiye kadar dışarıda kalan ciddi insanları gönüllerini alıp yönetimlere sokarak veya her il ve ilçede kurulacak istişare heyetlerinde değerlendirerek aktif hale geçirmeli ve yola bağlı ve gönüllü kuruluşları da sitemin içine katarak devam etmelidir.
Daha sonra zaman kaybetmeden büyük bir şevk ve heyecan içinde çalışmalara başlamalı, bağlı ve gönüllü kuruluşlar ile kadın kollarından sahada azami faydalanmalı, mahalle ve köy temsilciliklerini iyi organize ederek gidilmedik köy ve mahalle-çalınmadık kapı bırakmamalı, hane envanteri çıkartarak toplumun meselelerine katkı da bulunmalı, sempati duyan kesimleri de bünyesine katarak seçmen tabanını genişletmeli, üye sayısını artırmalı, ülkenin birikmiş problemlerinin ancak MHP tarafından çözülebileceği gerçeğini herkese anlatılmalı, yerel medyadan azami istifade ederek estireceği rüzgarla toplumda “MHP’nin birinci parti olduğu” kanaati uyandırmalı, önümüzdeki seçimlerde başarılı olmak için ortak aklı da harekete geçirerek ihtiyaç duyulan gayret birliğini sağlamalı ve “tek başına iktidar” sloganıyla hedefe kilitlenmelidir. MHP’nin gerek fikri yapısı ve gerekse bunları uygulayacak kadrolarıyla “tek başına iktidara hazır olduğu” imajı da verilmelidir
Seçim sonuçları Mevlana’nın “Doğru söylesem Halk razı değil, yanlış söylesem Hakk razı değil, Yaratılışın Gayesi Rıza-i İlahi’dir” sözleri ışığında da değerlendirilmeli, Milliyetçi-Ülkücü Hareket “Batıl bir davada zirve olmaktansa, Hak bir davada Zerre olmayı” tercih etmeli, Türk-İslam Davasına gönül veren herkes önümüze daha nice engeller çıkacağı bilmeli ve Şahadet Şerbeti içtiğini asla unutmamalıdır. Her Ülkücü Cenab-ı ALLAH’ın Takdir-i İlahisine ve Amentüye iman etmeli ve bu dönem iktidar nasip değilmiş deme olgunluğunu göstermelidir. Hepimiz milli iradeye saygılı olmalı ve Cenab-ı ALLAH’tan seçim sonuçlarının ülkemiz için hayırlı olmasını niyaz etmeliyiz.
Her şeye rağmen bize güvenerek MHP’ne %12 oy veren ve meclise 1 Milletvekili gönderen Kocaeli Halkına da şükranlarımızı sunmalıyız. Seçim sürecinde MHP’yi iktidara taşımak için çalışan, yorulan, maddi-manevi olarak yıpranan; Teşkilatlarımıza, Kadın Kollarımıza, Bağlı ve Gönüllü Kuruluşlarımıza, Delegelerimize, Üyelerimize, Milletvekili Adaylarımız ve Aday Adaylarımıza da emeklerinden dolayı teşekkür etmeli ve hepsine en azından “ALLAH razı olsun” demeliyiz. Hiç kimseyi de peşinen hain, işbirlikçi, dönek vb. çirkin hitamlarla suçlamamalı ve bir süre tabanın gazını atmasını soğukkanlılıkla beklemeliyiz. Kılıçları çekerek parti içi muhalefet yapmaya hazırlanan MHP tabanı ise “ayrılıkta azap, birlikte rahmet olduğunu” asla unutmamalı ve önümüzdeki kongreye kadar mevcut yönetime katkı sunmaya çalışmalıdır.

Atalarımızın dediği gibi “at binenin, kılıç kuşananadır“. MHP titreyip kendine gelmeli, üzerindeki ölü toprağını atmalı, mensuplarına ve halkına güvenmeli, tek başına iktidara gelmeyi ve milletine hizmet etmeyi gerçekten istemeli ve bunun için sabırla çalışmalı, Türk Milleti ile uzun ve meşakkatli bir yol sonunda kurulan köprüleri kesip atmamalı, tüm kesimlere inerek herkesi sevgiyle kucaklamalı, milliyetçi-ülkücü kadrolarını titizlikle korumalı, Türk Milleti’nin aydınlık geleceğine ve 21.Asrın Türk Asrı olacağına gönülden inanmalı ve Kutlu Davasından asla vazgeçmemelidir. Sevgi ve Saygılarımla. ALLAH’a Emanet Olun…

Seçim Sonuçları: Ak Parti ve Diğerleri (1)

0

20 Nisan 2011 tarihinde kaleme aldığım ve Mayıs ortalarında bu köşeden okuyucunun takdirlerine sunduğum; “12 Haziran Siyaset Okumaları” konulu yazımda; partilerin avantaj ve dezavantajlarını belirterek, Türkiye geneli ve Manisa yereline ait sonuçlara dair görüşlerimi paylaşmıştım.

“İktidar yıpranır, seçmen yorulur” ilkesinden hareketle, AK Partinin %38-44, Kılıçdaroğlu ile yeni bir heyecan yaşayan CHP’nin %25-30,  sandıkta kalıyor iddiasının pozitif rüzgarını arkasına alacak MHP’nin oyların %14-18’ini alabileceği, BDP’nin oluşturduğu ‘gök kuşağı koalisyonu’ nedeniyle 25-30 Milletvekili çıkaracağı ve Manisa’da bir eşitliğin söz konusu olduğu ve çok çalışan partinin dört vekil çıkaracağı tahmininde bulunmuştum.

Sonuçları biliyorsunuz. Ortada AK parti ve diğerleri gibi bir durum var. Her iki seçmenden biri AK Partiye oy verdi. Seçim sonuçlarına göre AK Parti ile ilgili okumaları sona bırakarak seçim sonuçları hakkında şunları diyebiliriz.

Türkiye’nin yeniden tasarlanması konusunda kararlı olan AK parti, bu süreçte kendisine ayak bağı olarak gördüğü MHP engelini kısa vadede aşmış görünüyor. AK partinin hareket alanını güçlendiren bu rahatlama, CHP’deki değişimle birlikte değerlendirildiğinde, onu aynı zamanda mazeretsiz bırakıyor.

Tabiat boşluk kabul etmez. MHP’nin temsil ve etkileme gücünün zayıfladığı alana BDP bütün gücüyle yerleşti ve Kürt sorununda AK parti, BDP ile baş başa kaldı. Bu nedenle AKP’nin Kürt sorununda çözümü zamana yayması artık mümkün değil. Sorunun çözümünde CHP ve MHP’den destek ya da etkili bir köstek gelmeyecek gibi. Bu konuda tek partneri BDP olacak.

Seçim sürecinde BDP’nin uçuk kaçık söylemlerine karşılık Başbakan’ın; “hepsi bu kadar, ötesi yok” manasındaki sert açıklamaları, BDP’ye ve ona taraf olanların hayallerine sınır koyma ve milliyetçi seçmene mesajlardı.

Başbakanın, seçim akşamı yaptığı balkon konuşmasında; her iki kişiden birinin oyunu alan AK partinin, oylarını 21 milyona çıkardığının altını çizmesini, bölge ülkelerinin halklarına hitap etmesini; küresel planlayıcılara: “Ben de küresel aktörüm, üstelik arkamda halkın yüzde ellisi var. Beni Mübarek, Bin Ali, Kaddafi, Esad ve diğerleriyle karıştırmayın! Türkiye’ye yönelik hesaplarınızı da bu gerçeğe göre gözden geçirin! Bölge halkları üzerinde, bölgeye ait küresel planlarınızı bozabilecek etkime dikkatinizi çekerim” anlamında ve Kürt sorununun özellikle dış tetikleyicilerine yönelik bir mesaj olarak algılamak gerekir.

Seçim sonuçları itibariyle -hoşumuza gitmese de- en takdire değer başarıyı BDP bağlantılı bağımsızlar yakaladı. Oy verecek kitleyi isimlere göre organize etmek, olağanüstü bir çabayı gerektirir. Hz. Musa ile imtihana hazırlanan büyücü gibi kendilerini sakallarından tavana asmışlar adeta!

BDP’nin bu başarısını, “Kürt Sorunu” söylemiyle yatıp kalkan Türkiye’ye BDP’siz bir plan yapamayacağının işareti olarak görmek gerekir. BDP 16 Milletvekili fazla çıkarırken, AKP 15 vekil kaybetti. Seçim sürecinde gerek bölgede gösterdiği milletvekilleri ve gerekse söylemleri itibariyle AKP’nin bu tercihinin BDP’ ye yarayabileceğini ta o zaman yazmıştık. Bu sonucun AKP’nin seçim planlarının bir parçası olmadığına inanamam.

AKP’nin, BDP’yi daha çok söz sahibi yapan yaklaşımı, başka karşı sonuçlar da doğurdu. Kürt meselesinde, ‘tavizsiz ve bundan ötesi yok’ manasındaki belirgin Milliyetçi tutumu neticesinde MHP’ye 18 Milletvekili kaybettirdi ve MHP %25 oranında küçüldü, parlamento dışında kalmadı ama karizması çok fena çizildi ve taraftarın özgüveni sarsıldı. Milliyetçi tabandan hatırı sayılır oy alan AK Parti, milliyetçi taban adına söz söyleme gücünü de MHP’den aldı.

Her açıdan onuru zedelenmiş MHP, bu dönem kendi kozasına çekilmek ve içini temizlemek zorunda. “O kozadan bir kelebeğe dönüşerek mi çıkar, koza başkalarına ipek kumaş mı olur orasını zaman gösterecek ama MHP’ye uygulanan operasyon etkisini bundan sonra gösterecek.”

BDP’nin güçlenmesinin doğurduğu esas sorun şu: ” Kürt Meselesinde” siyasi taraf haline gelen BDP, bu başarıyı nasıl okuyacak? Başarıyı hazmedip, büyük bir özgüvenle demokratik bir taraf haline mi gelecek yoksa çıtayı daha da yükseltip çözümsüzlüğün odağı mı olacak? Gönlüm demokratik bir çözümden yana olmalarını istiyor fakat medya’nın öve öve bitiremediği bağımsız aday Sırrı Süreyya Önder’in, seçim akşamı Ali Kırca’nın programında; ‘Kürt halkına, Ermenilere, Keldanilere, Yezidilere, Süryanilere, Asurîlere ve eşcinsellere’ teşekkür eden konuşması gösteriyor ki çıtayı daha da yükseltecekler. Suriye’deki son gelişmeler ve bölgede büyük Kürdistan planlayıcıları onları bu yönde harekete zorlayacak. (devam edecek)

Batıla Hak Kılıfı

‘Ey ehli kitap(Yahudi ve Hıristiyanlar) niçin hakkı batıl ile karıştırıyor, ve bildiğiniz halde gerçeği gizliyorsunuz.’ Ali İmran 71.

Hak batıl kavramlarını kısa ve net olarak açıklayalım.

Hak: Allah (cc) katında değeri ve geçerliliği olan,

Ahirette sahibine fayda sağlayan hususlardır.

Batıl:  Lüzumsuz, geçersiz.

Allah katında hiçbir değeri olmayan ahirette hiçbir işe yaramayan hususlardır.

Hak din: Tahrif edilmemiş, insan sözü karışmamış,

Allah katında makbul ve geçerliliği olan din.

Yani tevhid esasına dayalı İslam dini.

Bütün ilahi dinler orijinali itibarıyla tevhid esasına dayanır.

Batıl din yâ da dinler: Tahrif edilmiş orijinalitesi ortadan kaybolmuş,

vahyin yerine haham ve papazların görüş ve düşünceleri almış olan dinler.

Bu dinler asılları itibarı ile hak dinlerdir.

Ama bu günkü haliyle hak ve ilahi olma vasıflarını yitirmişlerdir.

Onun için bu dinlerin Allah katında bir değeri ve geçerliliği yoktur.

Şu an itibarıyla batıl yani geçersizdirler.

Tevhide teslis vahdete şirk karıştırmışlardır.

Bu günkü ehli kitap aynı zamanda müşrik durumdadır.

Hakkı batıla karıştırmak nasıl olur?

Bunu iki şekilde ele almak gerekir;

1 – Ehli kitap açısından.

2 – Müslümanlar açısından.

Bizim için esas tehlike Müslümanların batıla hak elbisesi giydirmeye çalışmalarıdır.

Ehli kitap açısından meseleye baktığımızda dört ana meselede hak ile batılın karıştırıldığını Görürüz.
a)  Kitaplarını tahrif etmişlerdir. Bu tahrif hataen değil kasten yapılmıştır.

Haham ve papazlar kendilerini ilah yerine koymuş.

Allah’ı devre dışı bırakmaya çalışmışlardır.

b) İtikat esaslarını bozmuşlardır. Tevhidin yerini teslis vahdetin yerini şirk almıştır.

Allah (cc) bir ve tek olduğunu bildirdiği halde…

0nlar yok sen üç tanesin oğlun kızların var.

Fakat senin haberin yok zihniyeti ile hareket ederler.

c) Suç ve ceza dengesini alt üst ederek cemiyet hayatını bozdular.

Zengin ve soylu insanlardan cezayı kaldırdılar.

Garibanların anasını ağlattılar.

d) Haram helal yasak günah kavramlarını dejenere ederek ibadetleri  ortadan

kaldırdılar.

Bu dört ana hususta hakkı batıla karıştırarak din adı altında, batıla hak elbisesi giydirmeye

çalıştılar ve giydirdiler.

Müslümanlar açısından hakkı batıla karıştırmak nasıl olur?

Burada üç ana husus dikkat çeker.

1 – Kur’an-i Kerimdeki  rahmet ve gazap dengesini,

Müslümanların duygu dünyasında bozmak suretiyle.

Allahın rahmeti ön plana çıkarılmak suretiyle gazabı unutturulur.

Gençken hayatını yaşa!

İşleyebildiğin kadar günah işle, nasıl olsa Allah affedicidir.

Böylece kötülükler çoğalarak cemiyet hayatı fesada uğratıldı.

Şu anda olduğu gibi..

2 – Peygamber (sav) ‘Kim Lailaheillallah derse cennete girer’ hadisi,

Kasten ya da hata en yanlış yorumlandı.

Tevhide inanan insan teslisi terk etmiş olmaz mı?

Tevhit ile teslisin sentezi olmaz ki!

Yoksa birisi bir azaltacak diğeri bir çoğaltacak ikide mi buluşulacak?

Hâşâ ve kella !

Peygamberimiz bu hadisi söylerken,

Allah’ın birliğine inanan benim peygamberliğime inanmasan da olur mu demek istedi?

Yani bir Müslüman şöyle düşünebilir mi?

Mahiyetini bilmesen bile Allah bir de 1

Kuran’a inanmasan da!

 Hz. Muhammet(sav) son peygamber olduğunu kabul etmesen de!

Zımnen buna gerekte yok, sonra cennete git,

Bu anlayış İslam’ın inanç esaslarıyla bağdaşır mı?

Cennete girersin !

Bu batıla hak elbisesi giydirmeğe çalışmak değil de nedir?

3 – ‘Vela teşteru biayatillahi semenen galila’

Allah’ın ayetlerini az bir dünyevi menfaat karşılığında satmayınız.

Yani çarpıtarak ters yüz etmeyiniz.

Birtakım dünyevi çıkarlar karşısında ayetleri ters yüz ederler.

Bunları yaparken de kuran ve sünnetten de delil getirirler.

Nokta kadar menfaat için virgül gibi eğilmek !

Müslüman’a yakışmaz ama maalesef buda hayatın gerçeği !

Batıla hak elbisesi giydirmeye çalışanlar için Allah(cc) şöyle buyuruyor:

‘…İşte onların ahrette hiçbir nasipleri yoktur.

Allah ahrette onlarla konuşmayacak,

Onlara ahiret merhamet nazarıyla bakmayacak ve kendilerini temize, çıkarmayacaktır.

Onlar için şiddetli bir azap vardır.’ Ali İmran 77

Allah (cc) böyle bir son ile karşılaşmaktan bütün Müslümanları muhafaza etsin…

En Sosyolojik Seçim Analizi

0

Seçimden önce bir arkadaşım sunum dosyası halinde getirmişti. Seçimden sonra baktım ki Bekir Coşkun’un yazısıymış. Meraklısına İKRA ENTER:

Aylığını bordro üzerinden alan vatandaşların, henüz ödenirken haberleri olmadan aylıklarından kesilen ve çok kazananlar ile zenginlerin asla vermedikleri paranın adı: Vergi

İşte böyle yoksulların çoluk – çocuklarının rızkından kesilen ve adı “vergi” olan paraların toplandığı yer: Hazine

Sonra o parayı ele geçirmek için açıkgözlerin kurdukları anayasal örgütlere verilen isim: Siyasi parti

Açıkgözlerin en açıkgözü: Lider

Vergi“lerin toplandığı “Hazine“yi ele geçirmek için, “Lider” başkanlığında itişip kakışmalarının ve tepinmelerin genel adı: Siyaset

O itişip kakışma ve tepinme sonunda “vergi“lerin toplandığı “Hazine“yi ele geçiren taraf: İktidar

O itişip kakışma sonunda “vergi“lerin toplandığı “Hazine“yi elinden kaçıran ve durmadan “Bu nasıl iktidar?” diyen öbür taraf: Muhalefet

Sonrasını zaten biliyorsunuzdur… “Vergi“lerin toplandığı “hazine“yi ele geçiren “iktidar“,işin rezilliğini çıkartır.
Ve bir gün tekrar vatandaşa “Peki, malı kim götürsün?” sorusunun sorulması gerektiğine karar verilir. O nedir? Seçim

Malı kimin götüreceğine karar veren ortak eğilimin adı: Milli irade

Vergi“lerin toplandığı “Hazine“nin etrafında kopan bu kızılca kıyametin
geneli: Demokrasi

Pekiii!.. Verdiği “vergi“lerin toplandığı “Hazine“nin her seferinde “iktidar
tarafından “demokrasi” içinde zaten soyulmasına canı sıkılan ve her seferinde “Bunlar da hırsız çıktı” diye zıplayanlara ne denir?

 Halk

 

Milletvekilleri İle Hasbihal

SEÇİLMİŞ OLMA PSİKOLOJİSİ: Seçim sonrası milletvekili psikolojileri acaba nasıldır? Bir kısmı birden fazla seçilmiş, bu heyecanı tatmış. Bir kısmı ise ilk defa milletvekili oldu. Çok zor ve fedakârlık isteyen bir süreçten başarı ile çıktılar. Özellikle ilk defa seçilenlerin “sayın vekilim” ile başlayan kimi samimi, kimi yağcılık kokan yoğun kutlamalardan başları dönmekte olsa gerek.

Daha düne kadar kapısından girerken ayağının titrediği makam sahipleri, Onları kapıda karşılamakta; para ve gücü kontrol edenler özel tören ve toplantılarına davet etmektedir. Böylece “güüüç sende artııık” mesajlarıyla şişirilmiş bir ego ile Ankara’ya gidecekler. Çünkü özellikle iktidar milletvekillerinden beklentiler yüksektir.

Bu yüzden bazıları seçilmesinin üzerinden ay geçmeden, sadece birkaç gün geçmişken ve daha Ankara’ya gitmeden, bildiğimiz olgun kişiliklerini bir gömlek gibi çıkarabilmekte.  “Bütün milletin vekili olmak” ve “kendilerine oy vermediğini düşündüklerini de anlamaya çalışmak, empati yapmak ve onları kazanmak için gayret etmeleri” gerekirken öfkelerine mağlup olabilmekte. Yalnızca Allah rızası ve millet sevgisiyle hizmet etme gayretinde olan kişi ve STK’ları hizaya getirmek maksadıyla (28 Şubat generalleri üslubu ile) hakaret ve tehditlerle talimatlar verecek kadar “güç sarhoşluğu” içine düşebilmektedir.

MİLLETVEKİLLERİNİN GÖREVİ: Milletvekillerinin Ankara’ya gidiş sebepleri milletin verdiği vekâletle, millet adına, kanunlar yapmak ve yürütme organını denetlemek görevini yerine getirmekten ibarettir. Milletvekilinin gücü bu vekâleti ne kadar iyi yerine getirdiğiyle ölçülmelidir.

MİLLETVEKİLLERİNİN YETKİLERİ ÇOK SINIRLIDIR: Bu görevi yerine getirmesi ise mevcut işleyişte zaten son derece kısıtlanmıştır. Türkiye’de milletvekillerinin yasama faaliyetlerine katılımı asgariye indirilmiştir. Anayasamız çok güçlü bir icra (yürütme), buna karşılık yürütmenin yönlendirdiği bir yasama organına imkân verecek şekilde düzenlenmiştir. Meclis içtüzüğü ve diğer mevzuat da milletvekillerinin bireysel katkısını engelleyen hükümlerle doludur.

Komisyonlarda görev alıp bizzat katkıda bulunanlar haricindeki milletvekillerinin katkısı, Meclis’teki partisinin grup başkanvekilinin işaretine göre oy kullanmakla sınırlıdır.

DEMOKRATİK OLMAYAN GELENEKLER: Meclis’te, gelişmiş ülkelerde pek rastlanmayan geleneklerimiz de var. Lideri gelirken ayakta karşılayarak tokalaşmak, göz göze gelmeye çalışmak ve hele hele birkaç kelimelik ilgisine mazhar olmaya gayret etmek çoğu vekillerimiz için önemli olmakta. Güya istişare maksatlı grup toplantısında milletvekili söz alıp konuşamayacak, sadece lider konuşacak, vekiller alkışlayacaktır. Salı günleri “lider vaazlarını” dinledikleri Meclis grup toplantısında lidere en yakın koltuğa oturmak için atik davranmak, başkanını ayakta alkışlamak, kazandığını zannettiği gücün haz veren külfetleri olacak.

Vekillerin bakanlara ulaşması da ayrı sıkıntıdır. Vekilimiz, seçmenlerinden gelen bazı talepleri arz etmek istediği Bakan’la ayaküstü birkaç dakika konuşup, konuyu özetlediği pusulayı eline tutuşturduğunda hizmet etmenin zevkiyle rahatlayacaktır.

Bu anlattıklarım sistemin vekillere dayattığı uygulamalardır. Çoğu vekil bunlardan şikâyetçidir, ancak sistemi değiştirmek her nedense mümkün olmaz.

MİLLETVEKİLLERİNİN İMKÂNLARI VE GÜÇLERİ: Ben vekillerin özlük hakları, bedava sağlık harcamaları gibi imkânları fazla bulmam. Yeter ki gerçek görevlerini doğru ve yeterli bir şekilde yapsınlar.

Vekillerimiz çok sayıda “yurtdışı görev seyahatlerinde incelemelerde bulunacaktır.” Bu seyahatler “ben falanca ülkedeyken”, “filanca ülkenin yetkilisi filancaya dedim ki” tarzı havalı konuşmalar için bol bol malzeme edinmelerini sağlarken, bu zor(!) seyahatlerin yorgunlukları alınan harcırahlar ile azaltılacaktır.

Milletvekillerinden bir kısmı da tayin, terfi, ihale ve iş takipçisi olacak, partiye hizmet ediyor görüntüsü ile kendilerine ve yakın çevrelerine hizmet edecekler. Sayılarının az olduğunu ümit ediyorum. 

Bütün bu anlattıklarım ve yazamadığım diğer meşguliyetleri ve imkânları, milletvekilini milletin gözünde güç sahibi yapmaz. Belki “önemli” biri olur ama “değerli” olmak için başka şeyler lazım. Çünkü koltuk oturana şeref vermez, önemli olan koltuğa şeref veren olmaktır.

ANKARA KAZANI: Siyasetin günlük hay huyu, sürekli meşgul eden programlar milletvekillerinin çoğunu okumaz, yazmaz ve hatta düşünemez hale getirmektedir. Buna rağmen Ankara, vekillerin çoğunu çokbilmiş, hatta kendilerinden ilim, fikir ve kariyer bakımından çok üst seviyede insanlara akıl veren, azarlayan, tahkir eden bir ukalalık sınırına sürükler.

Vekillerin çoğu Ankara kumaşının içine batmış bir dikiş iğnesi gibi kumaşın içinde kaybolmakta, pek azı toplu iğne gibi başını kumaşın dışında tutmayı başarıp, kaybolmamayı becerebilmektedir. Oysaki özellikle vekillerimiz, zaman zaman muhasebe yapıp, “ben bu güne kadar milletim için ne yaptım, bundan sonra ne yapmalıyım” sorusuna cevap aramalıdır.

HEDEFLERLE ÇALIŞMAK: Milletvekillerine naçizane tavsiyem, görev yaptığınız her yıl “milletim için bu yıl için şu işi yapmalıyım” diye bir hedef belirleyiniz. Bu işin gerçekleşmesi için yılmaz bir takipçi olunuz. Beş senede beş hedefi gerçekleştirebilirseniz vazifenizi tam olarak yapmanın huzurunu ve keyfini yaşayınız. Beş hedeften iki veya üçünü gerçekleştirirseniz kendinizi başarılı sayınız.

Ancak hiçbir hedefiniz yoksa hiçbir başarınız da olmayacaktır. Bu milletten saygı da görmeyeceksiniz demektir. Liderinizin gölgesinde seçilmiş olmanız milletin size iltifat ettiği anlamına gelmeyebilir.

YÜKSEK VASIFLI MİLLETVEKİLLERİMİZ: Seçtiğimiz milletvekilleri içinde elbette, ülkemize ve milletimize hizmet etmek için çok büyük fedakârlıklar yapan, devlet adamı vasfına sahip, bilgili, donanımlı ve çalışkan olanların sayısı da az değildir. Ülkemizde yaşadığımız köklü reformlar ve hukuki mevzuattaki esaslı değişiklikler ile Yürütmenin hatalarını azaltmakta bunların payı büyüktür. Bunlara şükran borçluyuz. Dileğimiz bu vasıftakilerin lokomotif olması, diğerlerinin ise vagon olarak “vaziyeti idare etmesidir.” Liderin görevi de lokomotifi öne, vagonları arkaya almasıdır.

HOŞ SADA KALMALI, BOŞ SADA DEĞİL: Bugünden söyleyelim. Bundan önceki Meclislerde görev yapanlarda olduğu gibi bu Meclis’te de durum değişmeyecek. Seçkin vasıflara sahip, devlet adamı vasıflarındaki milletvekillerini efendilikleri, millete sevgi ve saygıları ve icraatları ile hatırlayacağız. Diğerlerini ise çıkardıkları kuru gürültülerle.

Anadolu’da Türklerin Son Yüzyılı (3)

0

 

Bütün bunlara sebep, Türkler olmayacak elbette. Sebep; bu güzel vatanı kendilerine çok gören, Haçlıların emrindeki bir avuç kandırılmış Kürt olacak. Onlar, büyük Kürdistan hayalindeler. Onların bu hayali; Türklerin aymazlığından, Türk Devlet idaresinin zaaflarından, AB ve ABD’nin teşviklerinden ve bu milletin öz evladı mütedeyyin Kürtlerin sessizliğinden besleniyor.

Aslında bu aç gözlülüğe hiç gerek yoktu. Binde 40 oranında çoğalıyorlar. Nüfus artış hızında binde elli oranında lehte fark var.

Urfa’nın, Diyarbakır’ın son 8-9 yıllık nüfus artış ortalaması yüzde 60’ı geçiyor. Batıda 9 yıllık nüfus artış hızı yüzde 30’u geçen illerin nüfusundaki bu artışı, doğudan alınan iç göçler sağlıyor.

Türklerin çekildiği ulaşım, perakende, inşaat ve hizmet sektörlerinin tamamına Kürtler, yerleşiyor ve Kürt nüfus kırsal özelliklerini henüz terk edip yeni yeni şehirleşmekte iken birden bire yıkıcılığın kucağına itiliyor ve Kürt gençleri vandalizmde kimlik buluyor.

Güneydoğu’da asayişi sağlayamayan, Başbakan’ın mitinginde kepenkleri açtıramayan, referandumda halkın sandığa korkusuzca gidebileceği güven ortamını tesis edemeyen Türkiye, Güneydoğudaki tarım teşviklerini adaletle dağıtabiliyor mu sanıyorsunuz?

Anarşinin hâkim olduğu ve Kürt nüfusun yoğun yaşadığı bölgelerde; elektrik tüketimi ile tahsil edilme oranlarına bir bakalım! İhaleler disiplin altında mı? İlaç harcamalarında dönen dolapları bilen var mı? LYS, LGS ve KPSS sınavlarının güven içinde mi yapıldığını sanıyorsunuz? Ya kamu yatırımlarının ihaleleri ve hak edişler?

Polisin tokatlandığı ve arkadaşlarının arasından bir polisin alınarak öldüresiye dövüldüğü bir ortamdan bahsediyoruz.

Tütüncülüğün hâkim olduğu yıllarda, Güneydoğu illerinde, ön kapıdan giren balyaların arka kapıdan çıkarılıp tekrar ve tekrar tartıldığı, içine taş konulduğu ve sonra da tütün depolarının kundaklanıp yakıldığını ne çabuk unuttuk.

Yardımlar, teşvikler, tehditlerle, atamalarla bu ülkede Kürt vatandaşlara karşı pozitif ayrımcılık yapılıyor ve şimdi bir kısım ayrılıkçı Kürtler çıkmış Türklerin kendilerini asimile etmek istediğinden bahsediyor.

Böyle bir rahatsızlık, Türklerin ayrımcılığından kaynaklanıyor ise, yurdun her yanına Kürt vatandaşlar nasıl yerleştiler, oralarda nasıl iş ve aş kurdular, ev bark, mal- mülk sahibi oldular? Her yerde Kürt kökenli işadamları nasıl türedi? Aslında bu kadar aceleye gerek yoktu. Biraz daha sabır yetecekti, Çünkü bu gidişle Türkler, Anadolu’nun nöbetini onlara ihtiyaren devredecekti.

Türkler üremiyorlar, Türkler üretmiyorlar. Türkler iş beğenmiyorlar. Türklerin vatan, bayrak ve Türkçeden başka buluştukları ortak değerleri kalmamış, her vesileyle fırka fırka bölünmüşler. Medeniyet oluşturma iddiasını terk etmişler, tam bir medeniyet tüketicisi durumundalar. Bu halleriyle Anadolu toprağı onlara daha ne kadar yurt olabilir ki?

Bu toprak yeryüzünün altın köprüsü. Bu toprağa hâkim olmak; Doğudan- Batıya, Batıdan- Doğu’ya akın eden medeniyetlere yön verecek durumda olmayı, Doğu’ya ve Batı’ya medeniyet götürecek güçte olmayı gerektirir.

Yani Deli Dumrul misali, Köprüden geçenden bir akçe, geçmeyene hem dayak, hem de iki akçe… ötesi yok.

Aksi halde bu toprağa hâkim olanlar, yükselen medeniyetlerin Anadolu’dan geçişinde ayaklar altında kalırlar.

Anadolu top ve tüfekten önce ilim ve irfan ile adalet, hukuk ve ahlakla, gece gündüz çalışmakla elde tutulur.

Varın şimdi siz karar verin! Türkler,  bu halleriyle Anadolu’ya yüz yıl daha sahip olabilirler mi? Evet ama gittiğimiz yoldan tez geri dönmediğimiz müddetçe asla! (son)

Türk Milliyetçiliği

Milliyetçilik bizim için bir vasıta değil, bir gayedir. Millet, milliyet, vatan, mukaddesat gibi kimsenin itiraz edemeyeceği ulvi kelimelerin arkasına sığınıp oradan şahsi menfaatlerini korumaya ve yüceltmeye çalışanlar bir memleket kadar genişleyen ihtiraslarını vatanseverlik şeklinde gösterip, milliyetçiliği, bu ulvi gayeyi büyük servetlere, yüksek makamlara erişmek için vasıta olarak kullananlar vardır. Biz temiz niyetli, vatansever, memleketi ve milleti düşünen Türk Milliyetçileri böyle bir milliyetçilikten nefret ediyoruz.

Bizim milliyetçiliğimiz, hususi, lüks otomobiller, bol harcırah, yüksek makam milliyetçiliği değildir. Hakka tapan, halkı tutan bir milliyetçiliktir. Üzerinden büyük menfaatlerin, ağır silindiri geçmiş dümdüz olmuş şahsiyetler, zamanın kıymet ve kuvvetlerini alkışlayanlar her ne pahasına olursa olsun bir gün daha yaşamayı kendilerine değişmez düstur edinenler bizden değildir.

Milli bayram günlerinde meydanlarda sözlerine “çünkü biz …ile başlayıp, son nefeslerini ….etrafında sımsıkıyız” la verenler. Gösteriş ve merasim milliyetçileri bizden değildir. Biz bu vatanı ve bu milleti hangi zihniyetin, hangi imanın kurtardığını biliyoruz.

Aziz vatanın uçsuz bucaksız toprakları Engin denizleriyle, aşkla heyecanla kucaklıyoruz. Altında yüz binlerce şehidin yattığı bu toprakları, üzerinde yaşayanların karınlarını doyurdukları, semirip, yağlandıkları alelade bir toprağa bir çiftliğe benzettirmeyiz. Milletimize, vatanımıza asırlar ve nesiller arkasından gelen bir ruhla bağlıyız.

Alnımız hiçbir fesat ocağından kararmamış elimiz hiçbir harama uzanmamıştır. Üzerimize menfaat balçığından bir zerre çamur sıçramamıştır. Nereden, ne zaman, nasıl gelirse gelsin her türlü kötülükle mücadele edeceğiz.

Allah’tan başka kimseden korkmuyoruz. Bizler Tanrı Dağı kadar Türk, Hira Dağı kadar Müslüman’ız.

Bütün gayemiz bu topraklar için, toprağa düşenlerin çocuklarını bu topraklar üzerinde mesut ve bahtiyar görmektir. Soyuna, köküne, vatanına bağlı Türk Milliyetçileri iç delalet ve ihanetlere olduğu kadar dış tehlikelere karşıda manevi seferberliğe hazırdır.

Herkes şunu iyi bilsin ki dostlarımız kadar, düşmanlarımızın peşindeyiz. Biz bir zamanlar üç kıtaya ve yedi denize hükmeden bir ırkın çocuklarıyız. Anadolu da hak iddiasına kalkışan sapıklar eğilsinler tarihe bir daha baksınlar biz Malazgirt’ten buyana bu topraklar için kaç nesli birden harcamışız? Biz yalnız memleketler değil kıtalar, iklimler terk ettik. Çok geriledik, çok çekildik artık çekilmek yok elimizde kalan bu topraklar son parçamız, son damlamızdır.

Son nefer, son nefes ve son damla kanımıza kadar bu memleketi koruyacağız. Mete’den Mustafa Kemal’e kadar büyük tarihin mesuliyetini omuzlarımızda taşıyoruz.  “İstiklalimize kastedecek düşmanlar dünyada görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler ” Düşman çok güçlü olabilir her şey olabilir olamayacak bir şey vardır. Türk Milleti esir olamaz, bölünemez. 

Çiftçilikte Çay

Çay; belki duymayanımız yoktur. Doğu Karadeniz’in gelir kaynağı, Türkiye’nin vazgeçilmez içeceği.

Çay, içilecek hale gelene kadar bir sürü aşamalardan geçer ve bunlarla çiftçiler uğraşır. Ne kadar zor olduğunu kimse anlamaz ya da anlamak istemez. Çiftçiler, yağmurda veya kavurucu güneşin altında çay toplamak zorundadır. Çünkü zamanı geçer ve taze özelliğini kaybeder.

Sertleşen çayda eller çatlar, ağrıları dayanılmaz olur. Şimdilerde ise çay makası var. Bununla çay toplamak kolay ama bununda ellerde sinir sıkışması yaptığı görülüyor. Birçok insan ellerinden ameliyat olmak zorunda kalıyor.

Çayı toplamak, çayı satmaktan daha kolaydır. Devlet fabrikaları kota ve kontenjan uygular. Herkes çayını hemen toplamak ister, böyle olunca da fabrikalar yetiştiremez. Böyle olunca da özel sektör fiyat düşürerek alımlara devam eder. Bu durum tam bir fırsatçılıktır. Buna dur diyen olmaz. Bana göre bunun bir taban ve tavan fiyatı olmalıdır ki fırsatçılık olmasın.

Çiftçi, çektiği eziyetinin karşılığını alamadan diğer aylar gelir. Bu durum kimseyi ilgilendirmez. Böyle olunca da haksızlık sürer gider. Kampanyalar döneminde kimse kimseyi tanımaz, kırgınlıklar hat safhaya gelir. Zaman zaman bazı yerlerde uğrunda ölümlerde olur. Dönem bitince yorgunluk, stres geride kalır.

Bekle. Umut başka bahara kalmıştır.

 

 

“İyi Niyet Elçisi” Angelina Jolie!

Allah razı olsun şu Angelina’dan!

Tam zamanında geldi de, seçim sürecinin yarattığı gerilimli ortamdan sıyrıldık!

Angelina Jolie, ABD’li film artisti.

Müthiş bir oyuncu.

Özellikle sevişme sahnelerinde rakipsiz!

Angelina, aynı zamanda Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komisyonu “İyi Niyet Elçisi!”

Angelina’nın “iyi niyetinden” kuşkum yok!

Yıllar önce, Kuzey Irak’ta kurulan “Kürt Parlamentosu” toplantısında Talebani ile Barzani arasında oturan Fransa eski Cumhurbaşkanı Fransuva Mitterant’ın eşi Bayan Mitterant kadar iyi niyetlidir!

Dünya küresel düzeninin “siyasal tetikçisi” olan ülkesi ABD’yi ve onun takım kaptanı olduğu Birleşmiş Milletler’i en iyi şekilde temsil etmektedir!

Amerika’nın gerçek sahipleri olan Kızılderilileri onlar katletmedi!

Afrika’dan gemilerle taşıdıkları köleleri onlar sömürmedi!

Şimdi, “mazlum Suriye halkı” için dünyanın dikkatini çekmeye çalışıyor!

Allah için, “iyi niyetli!”

Dikkat çekip de ne olacak?

ABD ve küresel efendiler, “Suriye halkına barış ve demokrasi getirecek!”

Tıpkı, Afganistan’a ve Irak’a getirdikleri gibi!

Ya Türkiye?

ABD’nin uluslar arası projesi olan “Büyük Ortadoğu Projesi” ( BOP ) “Eşbaşkanı” olduğunu bir çok kez gururla dile getiren Başbakanımız, elbette demokrasi güçlerinin yanında yer alacak!

Suriye halkının o despot Esad’dan kurtulması için elinden geleni yapacak!

Yapmaya başladı bile!

ABD’li ünlü artist Angelina Jolie, olağanüstü güvenlik önlemleri altında, üst düzey protokolle karşılandı, ağırlandı ve uğurlandı!

Suriyeli masum insanlar, kaçarken yanlarında getirdikleri pankartla “Angelina, dünya barışı için beni öp” diye mesaj vermişler!

Onların da tek isteği zaten öpülmek!

Onları Angelina değil ama ABD ve Küresel efendileri öpecekler!

O zaman, demokrasi ve özgürlüğün, barışın ne olduğunu anlayacaklar!

Ama, “artık çok geç” olacak!..