Bizim Vakıf Elginkan

80

Varlık sahibi olmalarına rağmen son ferdi hayta veda edinceye kadar sessiz, sakin ve mütevazı hayatlarından asla taviz vermediler.

Aile soyunu devam ettirecek kimselerinin kalmayacağını bildikleri halde son ferdin son nefesine kadar ülke ve halk için çalıştılar.

Onlar, “ümmetim, ümmetim” diyen Peygamberin(sav); “milletim, milletim” diyen evlatlarıydılar.

Bu yazımda; dünyada eşi, benzeri az bulunan ve bütün varlığını milletine vakfeden kahraman bir aileden ve millete bıraktığı “ebedi eserler ve ebedi hizmetlerden” bahsetmeyi düşünürken; belleğimden gayrı ihtiyari şu cümleler dökülüverdi:

“İnsanlar vardır, şafak vaktinde doğarlar, akşam vaktinde ölürler” ve “Gidenin değil bırakmayanın ardından ağlamalı… Bırakanın da bıraktığı devam etmeli.” “Sevgi davanın esası olmalıdır. Sevmek ise sessizliktir. Bağırarak sevilmez. Görünerek de sevilmez!.. Geçmişini bilmeyen, geleceğini de bilmez.”

Bu sözleri, Şeyh Edibali’nin Osman Beye nasihatinden hatırlıyorsunuz ve nasihati dinleyen Osman Gazi Hazretlerinin başarısını da…

Şeyh Edibali öğüdünü sanki Milletine âşık Elginkan ailesi için söylemişti ya da onlar bu öğüdü hayatlarının ölçüsü yapmışlardı.

Elginkan ailesi, milletimize olan sevgilerini sessiz ve gösterişsiz yaşadılar. Bolca hayır ve hasenat yaptılar, Allah rızasına talip oldular ama riyadan uzak kalmayı da başardılar.

İnkâr etmedikleri geçmişin zenginliğiyle bir gelecek oluşturdular. Samimiyet ve ihlâsla kurdukları sistem sayesinde geride bıraktıkları eserler ve hizmetleri onlar hayattaymışçasına -gösterişten, riyadan uzak, sessiz ve derinden- artarak devam ediyor.

Elginkan ailesini, yaşantısını, çalışmasını, yaptıklarını inceleyen herkes; ailenin en büyük zenginliğinin samimi inançlarında gizlendiğini hayretle müşahede eder.

Onların inancı Kuran’la şekillenmiş, Hz. Peygamberin sünnetiyle yaşama sanatına dönüşmüştü. Sanatlarını milli kültürle süslediler, “ebedi hizmet ve ebedi müesseseye” dönüştürerek ebedileştiler.

Bıraktıkları eser; 3 bin çalışan, 18 şirket ile faaliyet gösteren Elginkan Topluluğudur.

Topluluğun yönetimini bir vakıfta birleştirme fikri Türkiye’de bir ilktir. Bu fikir 1954 yılında doğar, o tarihlerde vakıf kurulmasına izin verilmediğinden ancak 1985 yılında hayata geçer.

Aile Türkiye’de eşi benzeri olmayan bu fikri öncülüklerinin yanında; Türkiye’nin sanayileşmesinin, kurumsal ahlak ve kurumsal etik değerler anlayışının müesseseleşmesinin de öncülerindendir.

Elginkan Ailesi; Baba Ahmet, Anne Hayriye Ümmühan, Hüseyin Ekrem ile Hüseyin Cahit Elginkan’dan oluşur.

Ailenin en son ferdi Ekrem Elginkan’ın 1999 yılında Hakkın Rahmetine kavuşmasıyla Elginkan ailesinin maddi ve manevi varlığını sürdürme görevini ELGİNKAN VAKFI üstlenir

Ailenin oluşturduğu vakıf, Mütevelli Heyeti yapısı itibariyle şahıs vakfından ziyade Milli Vakıf özelliğindedir.

Vakıf Mütevelli Heyeti 14 değişmez üye, kurucu tüzel kişilerin (topluluğu oluşturan şirketlerin) temsilcileri ile İstanbul Teknik- İstanbul- Boğaziçi- ODTÜ- EGE üniversiteleri, Türkiye İş Bankası, TÜBİTAK, TSE, MKE, Manisa Belediyesi, Türkiye Metal Sanayicileri Sendikası ve TSK vakfı temsilcilerinden oluşmaktadır.

Aile Manisalıdır. Manisa OSB’de faaliyet gösteren 11 fabrika ile Türkiye ve dünyada türünün ilk örneği olan “Ümmühan Elginkan Mesleki ve Teknik Eğitim Merkezi” ailenin Manisa’ya vefasının bir örneğidir ve Manisa’ya bıraktıkları hatıralarıdır.

Vakıf eğitim merkezi 1994 yılında faaliyete başladı, bu güne kadar 170 bin kişiye eğitim verildi, hiç kimseden ücret alınmadı, tam gün eğitime katılanlara ücretsiz öğle yemeği verildi. Eğitim Merkezinin bu hizmetleri sebebiyle ELGİNKAN VAKFI Manisa’da “BİZİM VAKIF” olarak anılmaktadır.

Siz gideceksiniz ve geride kayda değer miktarda para, mal ve mülk bırakacaksınız ve bu mülk miras olarak kimseye intikal etmemiş olduğu halde, hayatta olduğunuzdan ziyade işleyip çoğalmaya devam edecek… Bu gerçeği rüyada görseniz hayra yormazsınız. Peki, Elginkan ailesinin gerek mal varlığı ve gerekse hayır, hasenat işleri sağlıklarında olduğu gibi nasıl devam ediyor, bu işin sırrı nerede? Tabi ki müteakip yazımda…

BİZİM VAKIF ELGİNKANIN SIRRI

Onlar şafak vaktinde doğdular ama akşam vakti ölmediler hatta ‘Ab-ı Hayat’ içmişçesine yaşamaya devam ettiler. Davalarının esasını sevgileri oluşturdu. Yaratılanı yaratan aşkına; bağırmadan, görünmeden, sessizce sevdiler. Kökü mazide olan bir ati oluşturdular.

Ne diyordu Haz. Peygamber? “Ameller, niyetlere göredir” yani yaptıklarınız inancınıza göre şekillenir…

Elginkan Ailesinin yaptıkları da, inançlarının (içselleştirdikleri değerlerinin) sistemleşip varlığa dönüşmesinden ibarettir.

‘Dünya malı, insanlara faydalı olduğu sürece değer taşır. İnsanlardan kazandıklarımızı insanlarımıza geri vereceğiz…’cümlesi ailenin dünya malına ve insanımıza bakışı hakkında ipucu verse de esas sırrın vakıf senedinin vakfiyesinde saklı olduğunu görüyoruz.

Toplumlar zaman zaman onlara yeryüzünde saadet bahşeden değer yargılarından uzaklaşırlar, kendilerine başka başka değerler edinirler. Bizim toplumumuzun da böyle dönemleri olduğundan Elginkan Ailesinin sahip olduğu cevher genç kuşakların dikkatinden kaçtı…

Başarının ve devamlılığın sırrını anlamak için Vakfın Vakfiyesine göz atmakta yarar var: “E.C.A. – ELGİNKAN TOPLULUĞU’nu kurmamıza, bugünkü maddi ve manevi seviyelere kavuşmamıza, bugüne kadar yapabildiğimiz hayır işlerine dünya durdukça devam edilmesine imkân veren Yüce Allah’a hamdüsena ederiz.

Bu Vakfın kurulmasına, Elginkan Ailesinin bütün fertleri hayatta iken 1950’li yıllarda niyet edilmiştir. Ailenin bu niyeti Allah’ın lütuf ve inayetiyle gerçekleşirken Vakfın ebediyen devamını düşünen Elginkan Ailesi, kurdukları topluluğa dâhil ticari ve sınaî şirketleri ile birlikte, Vakfı tesis etmeyi tercih etmişlerdir.

Türk Milletinin dünya durdukça var olacağına inanarak kurduğumuz bu Vakfı memleketimizin ve milletimizin yararına sunuyoruz.

Kurmuş olduğumuz bu Vakfı; Yüce Milletimize, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetlerine, Devletimizin adil Mahkemelerine, Vakıflar Genel Müdürlüğüne ve bilhassa Vakfın Mütevelli Heyetlerine ve İdaresinde görev alacak olanlara, Vakfa ve maddi kaynaklarına hizmet eden ve emeği geçen mensuplarımıza emanet ediyoruz.

Ve bunu korumalarını, kuruluş amaçlarına ulaştırmak için en iyi niyetle çalışmalarını, Vakfın amaçlarından uzaklaştırılmaması ve mahvedilmemesi için kararlarında vicdanlarının emrinde kalmalarını vakfediyoruz.

Vakfımızı yönetenlerin, Vakfımızın kuruluşuna temel olan ve Vakıf senedimizde belirlenen amaçların gerçekleşmesi için yapacağı çalışmalar ve Vakfın imkânları elverdiği takdirde; İslam âleminin faydalanacağı cami ve külliyeler yaptırmak ve bunların bakım ve idamesine katkıda bulunmak,

Elginkan Ailesine ait Aile Kabrinin ve kurulacak müzesinin bakımını, korunmasını yapmak, her yılın 23 Mart günlerinde hatim indirmek,

Kurban Bayramı arifesinde, sevabı müteveffa aile mensuplarının ruhlarına ithaf edilmek üzere kurban kesmek ve yoksullara dağıtmak, bu konularda gösterişten uzak ve mütevazı ölçülerde hareket edilmek suretiyle aile geleneğini devam ettirmek,

Arzularımızı yerine getireceklerinden emin olarak, Vakfımızın başarıya ulaştırılmasını Yüce Allah’tan niyaz eyleriz.

Vakfiye metninin içeriğinin, bu inanç dünyasının içinde ve dışında olanların gözlerini yuvalarından fırlattığını görüyor gibi oluyorum…

Meseleye; “gül olmak, nisan olmak…/ bütün erdem bu yavrum / iyi bir insan olmak” diyerek ön yargılardan uzak bir şekilde yaklaşmak ne güzel!

İnsan ölümlü varlık, mühim olan ölmek ya da yaşamak değil; ömrün sonunda sadece hava, su, ekmek tüketerek ve adeta hiç yaşamamış gibi gitmek veya hiç ölmemiş gibi ardında iz bırakarak gitmek önemli.

Görüyoruz ki; emaneti elinde tutanlar, vakfiyede belirtilen ruhi derinliğin bilinciyle hareket ediyorlar. Her türlü gürültü, gösteriş ve yapmacıklıktan uzak kalarak, sevgi, bağlılık ve büyük bir inanmışlıkla rahmetlilerden miras davalarını sevgi ile sürdürüyorlar. (devam edecek)