Bir Mayıs

53

 

1 Mayıs günleri ülkemizde yıllar boyunca kanlı olaylarla kutlandı.  2009 yılında TBMM’de alınan karar gereğince Emek ve Dayanışma Günü ilan edilmesine rağmen 2009 yılı kutlamaları da olaylı geçti. ‘Sözde kutlama‘ sırasında vitrin camları kırıldı, polisten ve göstericilerden yaralananlar oldu. İstanbul’da 48 yaralı var. 108 kişi gözaltına alındı.

Bu nasıl bayram? Bu ne biçin kutlama?

2013 yılının 1 Mayıs’ı da kanla çirkinleştirildi. ‘Bir Mayıs’lar Taksim’de kutlanır‘ sözü; nerede ise, ‘Bir Mayıslar Taksim’de Kanlı Olarak Kutlanır‘ sloganına dönüştürülecek.

Devletimizin temsilcileri; ‘Taksim Meydanı’nda inşaat çalışmaları sebebiyle açılan çukurlar var. Orada kutlama yapılamaz.’ Dedi ve onbinlerce polis ile gelenlerin meydana girmesini engelledi. O kadar polisle gelenlerin can güvenliği pekâlâ sağlanabilir, kan akmasının önüne geçilebilirdi.

Neden yapılmadı? İki sebebi olabilir: Birincisi; ‘Ben devletim. Ne dersem odur. Otoriteme riayet edilsin!’ Düşüncesi. İkincisi; ‘Özellikle Taksim’de hükümet aleyhine slogan atılmasından duyulan rahatsızlık‘ olabilir. Nitekim 3 Mayıs 2013 günü, Başbakan, Taksim’in miting alanı olarak kullanılamayacağını açıkladı. Bu açıklamanın; ‘Ben ne dersem o…’ despotluğunda kalmaması için mâkul sebeplerinin açıklanması gerekir.

İşçi kuruluşlarının ısrarını da anlamak mümkün değil. Onların gerekçesi nedir? ‘Yasaklara uymamak suretiyle Devlete karşı zafer kazanmak ihtirası….’ Bu hareketin, devleti yıpratacağı, yıpranmış devletin herkes için olduğu kadar kendileri için de kayıplara yol açacağının idrak edilmemesi.

Bir başka tehlike, yazılı, sesli ve sesli-görüntülü medyanın tavırlarında kendisini ortaya koydu. Hiçbiri akl-ı selim ile hareket edemedi. Meseleye tek taraflı yaklaştılar, kamplaşma oluşturdular. Kimileri yasakları tenkit etti, kimileri yasaklara uymayanları… Cılız olsa bile, devletin de işçi kuruluşlarının da hatâlı olduğunu söyleyenler duyulmadı.

BİR MAYIS’IN ANLAMI NEDİR?

Hâfızâlarda kalan izlere göre 1 Mayıslar, ülkemizde kardeş kanının akıtıldığı korkulu günlerdir.  Geçmiş yıllarda, neyi kutladıklarını bilmeyen sorumsuz kuruluşlar ve kötü niyetli insanlar, kanlı çarpışmaları, yağmalamaları, vitrin camı kırma eylemlerini, sopayla yerdeki çiçekleri dövme çirkinliklerini…  kızıl bayraklar açarak gerçekleştirdiler. O günler, bizim acılı günlerimizdir.

Ülkemizde, işçilerle ilgili hiçbir olumlu gelişmenin oluşum tarihi 1 Mayıs değildir. Türkiye’de 3008 Sayılı İş Kanunu’nun kabul edildiği 1 Temmuz  (1936) günü,  İşçi Bayramı olarak kutlanması daha uygun bir gün olarak düşünülebilir.

1 Mayıs Bahar Bayramı da değildir. Bahar Bayramı’nın kutlanması için geleneklerimize göre en uygun gün, Rumî takvime göre 23 Nisan’a, Miladî takvime göre 6 Mayıs’a denk gelen Hıdrellez’dir. (1) Bütün Türk Dünyası’nda bilinen bir gündür. Kırım’da Tepreş (2) adı ile kutlanır. O halde 1 Mayıslarda sokağa dökülenler neyi  kutluyorlardı?

Emek ve Dayanışma Günü ile sokağa dökülenlere gerekçe verilmiştir. Bu gerekçenin verilmiş olması, fâhiş bir hatâdır. Bu hatâdan dönmek şerefi, hatâyı yapanlara ait olmalıdır.

BİR MAYIS’IN KÖKENİ

1 Mayıs, komünist rejimin hüküm sürdüğü ülkelerde, eski tarihlerden kalma köhnemiş bir âdetin uygulama günüdür. Ve o âdetin günümüzde hâlâ devam ettirilmek istenmesi, bir kızıl irtica olayıdır. Günümüzde en geniş kapsamlı 1 Mayıs kutlamaları Moskova’da düzenlenmektedir. Bir tarafta Komünist Partisi, diğer tarafta işçi sendikaları, Kızıl Meydan’ın farklı köşelerinde 100.000 kişilik gruplar  1 Mayıs için bir araya gelmektedir.

1800’lü yılların ikinci yarısından itibaren Amerika Birleşik Devletleri (ABD) sanayileşme sürecini yaşıyordu. İşçiler, günde 16-18 saat çalıştırılıyorlar, fazla mesai hakkından yararlandırılmıyorlardı.  Bu durumu protesto etmek üzere 1 Mayıs 1886 tarihinde,  Chicago şehrindeki işçiler bir gösteri düzenlediler. Gösteride, yağmalama olayları yaşandı. Kalabalıkları dağıtmak isteyen emniyet güçleri ateş açmak mecburiyetinde kaldı. Açılan ateş sonucunda ölenler, yaralananlar oldu.

İşçiler, ölüm olayını protesto etmek için 4 Mayıs günü yeniden toplandılar. İşçilerle polisler arasında çıkan çatışmalar sırasında her iki taraftan da onlarca kişi öldü, yüzlerce kişi yaralandı. Her iki mitingi düzenleyenler aleyhine açılan dâvâ sonunda yedi kişi ölüm cezâsına çarptırıldı. Bunlardan 4’ü idam edildi. İki kişi 15’er yıl hapse mahkûm oldu.

İşte bu sebeplerle; 1 Mayıs gösterilerinin kanlı bir şekilde kutlanması, âdetâ gelenek hâline getirildi. Amerika’da başlayan

1 Mayıs kutlama alışkanlığı,  Rusya’da geliştirilmiş, dünyaya buradan yayılmıştır.  Rusya’da yapılan törenlerde kapitalizme, sömürüye, global sömürgeciliğe, adâletsizliğe, eşitsizliğe, savaşlara, baskılara ve yasaklara karşı tepkiler dile getirilir. Çok sıkı güvenlik tedbirleri sebebiyle cam kırma, yağmalama eylemlerine rastlanmaz.

1 Mayıs kutlamaları özellikle;  emeğin, sermâye tarafından dâima sömürüldüğüne inanıldığı ortamlarda ve zaman içerisinde, sol çevrelerin, sendikaların ve sermâye aleyhtarlarının kışkırtmalarıyla daha da sertleşti.  Diyalektik materyalizmden beslenen bu kışkırtmalar, uygun gördükleri kişilerin kafalarına; önce, işçi ile patronun bir araya gelemeyeceği görüşünü yerleştirdiler. Sonra da özellikle işçi kesimini  en büyük sömürgen olarak gördükleri patronlara düşman hâline getirdiler.  Günün birinde, işler çığırından çıktı, 1 Mayıslar, sağ – sol çatışmalarının yoğunlaştığı kanlı eylemler günü oldu.

İşçi kesimi ve temsilcileri; 1 Mayısları, çalışanlar arasında  birlik, dayanışma ve haksızlıklarla mücâdele günü, emeğin hak talebi günü olarak  kabul ettiklerini belirtiyorlar. Birlik, dayanışma ve haksızlıklarla mücâdele… Bunlar, takdirle karşılanacak kavramlardır. Bu temiz kavramların kanla kirletilmemesi arzu edilir. Hakları, imtiyazlılar ve gücü temsil edenler arasında paylaştıran düzeni savunmak ne kadar yanlış ise; bu yanlışlığı, vurup kırmalarla – kan dökerek önlemeye çalışmak  da  o derece  zararlıdır. Tarihte, hak arayışlarında ölçüyü kaçıranların hayatlarını kaybettikleri çok görülmüştür. Fakatkanlı gösterilen sâyesinde kazanılan hiçbir hak olmamıştır.

BİZDE 1 MAYIS

Ülkemizde ilk 1 Mayıs kutlaması, 1909 yılında gerçekleştirildi. İkinci Meşrutiyet döneminde Üsküp’te, 1911 yılında Selânik’te, 1912 yılında İstanbul’da gösteriler yapıldı.  1 Mayıs 1921 tarihinde İstanbul’da, Şirket-i Hayriye (3) ve Tramvay işçileri gösteri düzenlediler.  1 Mayıs 1922 tarihinde İmalât-ı Harbiye (4) işçileri Ankara’da 1 Mayıs için miting düzenlediler. 1923 yılına gelindiğinde, gösteriler; Mersin, İzmir, İzmit ve Adapazarı’na yayıldı.  1924 yılında işçilerin fazla olduğu  daha çok merkezde toplantılar düzenlendi. 1925 – 1932 yılları arasında 1 Mayıs gösterileri yasak kapsamında kaldı.  En büyük işçi eylemi, 1 Mayıs 1976’da gerçekleştirildi. 1 Mayıs 1977 tarihinde İstanbul’da, Taksim Meydanı’nda yapılan mitingde, 34 kişi öldü, 93 kişi yaralandı.  12 Eylül 1981 tarihinde, Türkiye’de 1 Mayıs günü, resmî tâtil olmaktan çıkartıldı, 1 Mayıs kutlamalarının meydanlarda gerçekleştirilmesi  yasaklandı. 1996 yılına kadar 1 Mayıslar kapalı salonlarda  kutlandı. Yasaklamadan sonra salon dışındaki  ilk  1 Mayıs gösterileri  1996 yılında, Kadıköy’de yapıldı. Bu gösterilerde, mağazaların vitrin camları kırıldı, yağmalamalar oldu, üç kişi öldü. Frenleyemediği yıkıcı – kırıcı emellerini, çiçekleri beyzbol sopası ile döven kızın  fotoğrafı, bu gösterilerin sembolü olarak zihinlere yerleşti.

*   *   *

Günümüzde,  soğuk savaş  dönemi gerilerde kaldı.  İşçileri, kanlı savaşlara âlet eden komünist rejim  yıkıldı. Terörist eylemlerle hak aramaya kalkışanların bir kısmı, yaşama haklarını bile kaybettiler. Kin ve nefret kusarak, kan dökülerek  hak elde edilemeyeceği anlaşılmış olmalı.  Devlet, 1 Mayıslara anti sol söylemlerle karşı çıkıyordu. Sağduyulu insanlarımız,  hak arayışları ile vitrim camı kırmak – yağmalama yapmak arasında bir ilişki kuramıyordu. Bu sebeple 1 Mayıs’larda korkular içerisinde idi.

O korkulu günlerin geride kalması, bir daha yaşanmaması için 1 Mayısların yine kapalı salonlarda ve fikir bazında değerlendirilmesi,   hak arayışları ile birlikte, huzur arayışlarına ve beklentilerine en mükemmel karşılık olacaktır.

Milletlerarası ekonomik bütünleşmeler sebebiyle yabancı sermâye, artık sınır tanımıyor. Bu gelişmeler; yeni istihdam alanları oluşturacak yerde, ekonomik krizlerin yaşanmasına, işsizler ordusunun büyümesine yol açıyor. Günümüzde;  işsizlere iş temin  edilmesi problemi,  herhangi bir işe sâhip olanların haklarının alınması çalışmalarının  önüne geçti. O halde, kapalı salonlarda yapılacak açık oturumlarda ilmî  araştırmalar ürünü olan  tezlerle ve tebliğlerle bu problemlere çözüm aranması dönemindeyiz.

————————————-

(1) Hıdrellez: Kelimenin doğrusu, Hızır İlyas’tır. Hızır, ölümsüz olduğuna inanılan bir peygamberdir. Çâresiz kalan inançlı insanlar, rahatlamak için bir çözüme kavuştuklarında, ‘Hızır imdada yetişti !’ Denilir. Burada ismi geçen Hızır, sözü edilen Hızır Aleyhisselâm’dır. İlyas ise, tabiatı canlandırdığına inanılan bir başka peygamberin adıdır. Rivâyete göre, Hz. Hızır ve Hz. İlyas  6 Mayıs günü bir araya gelerek, tabiatı bahara hazırlamışlar, dertlilere devâ, hastalara şifa dağıtmışlardır. Hızır ve İlyas söylenişleri, zamanla Hıdrellez şekline dönüşmüştür. Hıdrellez; eski Türklerde, Nevruz ile eşdeğerli olarak kutlanan çok önemli bir gündü. Türkler, Anadolu’ya geldikten sonra Selçuklular ve Osmanlılar döneminde de Hıdrellez’i  kutlamaya devam ettiler.

(2)Tepreş: Kırım Türkleri arasında, Tepreç ve Kıdırlez olarak da anılır. Anadolu Türklerinde  Hıdrellez olarak isimlendirilen kavramla aynı mânâyı ifade eder. Kırım halk  yaşayışında, İlkbahar mevsimi; 21 Mart’ta başlar, 20 Haziran’da sona erer. Mevsimin tam ortası 6 Mayıs günüdür. 6 Mayıs, eski takvime göre 23 Nisan’a denk gelir. Bu gün, Yeşillik Günü olarak isimlendirilir. Tabiat da bu isimlendirmeyi doğrular. Mayısın ilk günlerinde, bitkilerin yeşillenmesi son haddini bulur. Bu günlerde kalpler neşe ile dolar, gönüller coşar.  6 Mayıs günü Hıdrellez’dir. Kırım’lı ihtiyarlar, ölümsüzlüğe kavuşmuş olduğuna inanılan Hıdır İlyas’ın, o günde çölleri, tarlaları dolaşmaya çıktığını;  İslâmî ve insanî  güzel amelleriyle Allah (cc)’a yaklaşmış, Allah’ın sevgisini kazanmış olan müminlere  göründüğünü söylerler. İnanılır ki,  Hıdır İlyas her kime görünürse, o kişinin bütün arzuları yerine gelir.

(3)Şirket-i Hayriye: Günümüzde İstanbul’da faaliyet gösteren Şehir Hatları İşletmesi’nin o dönemdeki adı.

(4)İmâlât-ı Harbiye: Günümüzdeki Makine Kimya Endüstrisi Kurumu’nun o dönemdeki adı.

 

 

Önceki İçerik3 Mayıs Milliyetçilerin Bayramı
Sonraki İçerikYıkarız Dünyayı Başlarına!
Avatar photo
28 Kasım 1938 tarihinde Bafra’da doğdu. İlk ve ortaokulu doğduğu şehirde bitirdikten sonra Ankara Ticaret Lisesi ve Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’nde okudu. İş hayatına Ankara’da muhasebeci olarak başladı. Ankara ve Karabük’te; muhasebeci, mali müşavir ve profesyonel yönetici olarak devam etti. İstanbul’da, demir ticareti ile meşgul oldu. SSCB’nin dağılmasından sonra Türk Cumhuriyetlerinde sanayi yatırımları gerçekleştirmek üzere çok ortaklı şirket kurdu. Şirketin murahhas azası olarak Azerbaycan’da ve Kırım’da tesis kurup çalıştırdı. 2000 yılında işlerini tasfiye etti. İş hayatı ile birlikte yazı hayatı da devam etti. İlk yazısı 1954 yılında Bafra’da yayımlanmakta olan Bafra Haber Gazetesi’nde başmakale olarak yer aldı. Sonraki yıllarda İlhan Egemen Darendelioğlu’nun Toprak Dergisi’nde, Son Havadis ve Tercüman gazetelerinde yazıları yayımlandı. Türk Ocakları Genel Merkezinin yayımladığı Türk Yurdu dergisinde yazdı. İslâm, Kadın ve Aile, Yörünge, Ufuk, Emelimiz Kırım, Papatya, Tarih ve Düşünce, Yeni Düşünce, Yeni Hafta, Sağduyu, Orkun, Kalgay, Bahçesaray, Türk Dünyâsı Târih ve Kültür, Antalya’da yayımlanan Nevzuhur, Kayseri’de yayımlanan Erciyes ve Yeniden Diriliş, Tokat’ta yayımlanan Kümbet, Kahramanmaraş’ta yayımlanan Alkış dergilerinde, Dünyâ ve Kırım’da yayımlanan Kırım Sadâsı gibi gazetelerde de imzasına rastlanmaktadır. Akra FM radyosunda haftanın olayları üzerine yorumları oldu. 1990 – 2000 yılları arasında (haftada bir gün) Zaman Gazetesi’nde köşe yazıları yazdı. Hâlen; Önce Vatan Gazetesi’nde, yazmaktadır. Oğuz Çetinoğlu; Türk Ocağı, Aydınlar Ocağı, ESKADER / Edebiyat, Sanat ve Kültür Araştırmacıları Derneği ve İLESAM / Türkiye İlim ve Edebiyat Eseri Sâhipleri Meslek Birliği Üyesidir. Yayımlanmış Kitapları: 1- Kültür Zenginliklerimiz: (2006) 2- Dört ciltte 4.000 sayfalık Kronolojik Tarih Ansiklopedisi: (2008 ve 2012), 3- Tarih Sözlüğü: (2009), 4- Okyanusa Açılan Kapılar / Tefekkür Mayası Röportajlar: (2009). 5- Altaylardan Hira’ya Türk-İslâm Dostluğu: (2012 ve 2013), 6- Bilenlerin Dilinden Irak Türkleri: (2012), 7- Türkler Nasıl ve Niçin Müslüman Oldu: (2013), 8- Türkmennâme / Irak Türkleri Hakkında Bilmek İstediğiniz Her Şey: (2013). 9- Türklerin Muhteşem Tarihi: (Nisan 2014 ve Nisan 2015) 10- 115 Soruda Türk İslâm-Âlimi Mâtüridî (Röportaj): 2015) 11- Cihad – Gazi – Şehid: Kasım 2015. 12-Yavuz Bülent Bâkiler Kitabı (2016 Mehmet Şâdi Polat ile birlikte) 13-Her Yönüyle Kâzım Karabekir (2017 Mehmet Şadi Polat ile birlikte) 14-Dil ve Edebiyat Dergisi / İlk 100 Sayı Bibliygorafyası (2017 Mehmet Şâdi Polat ile birlikte) 15-Büyük Türk İslâm Âlimi Serahsî (2018), 16-Âyetler ve Hadisler Rehberliğinde Kutadgu Bilig’den Seçmeler (2018), 17-Edib Ahmet Yüknekî ve Atebetü’l-Hakayık (2018), 18- Büyük Türk İslâm Âlimi Mâtürîdî (2019), 19-Kâşgarlı Mahmud ve Dîvânu Lugati’t-Türk (2019). 20-Duâ / Huzura Açılan Kapılar. (2019) 10-Yesevi Yayıncılık, 12-Yakın Plan Yayınları, 13-Boğaziçi Yayınları, 14-Dil ve Edebiyat Dergisi, diğer kitaplar Bilgeoğuz Yayınları tarafından yayımlanmıştır.