Çok gezen mi bilir, çok yaşayan mı?
İnsanoğlu, geliştirdiği düşünceleri her nesilde yok edip
sıfırdan başlamıyor- artık. Çok şükür. Belki binlerce yıl önce bu
yok edip sıfırdan başlamaya yakındık. O zaman bilgi gerçekten ömürle sınırlıydı. Bir insanın
kendi ömrü değilse, kabiledeki en
yaşlının ömrüydü sınır.
gelir. Kurtlar Vadisi’nde ve
Azerbaycan’da
bilgeler “ak saçlı”dır. Değil
mi? Ve Dedem Korkut sık sık sorar: Çok gezen mi bilir, çok yaşayan mı? Kendisi
de dedem Korkut’tur bakın.
Babam Korkut, kardeşim Korkut değil. Demek ki çok bilmenin, bilgide geri
kalmamanın iki yolu varmış. Ya çok yaşayacak, yahut da çok gezeceksin ki
biriktiresin.
akıllanıyordu ama birikimini gelecek nesillere aktaramıyordu. En fazla çevresindekilere
anlatıyordu, onlar da anlayabildikleri kadar anlıyordu. Düşünün, Eflatun olmasaydı, Sokrat’tan haberimiz olmayacaktı.
Havariler olmasaydı Hazreti İsa’dan.
Sözle aktarma mükemmel
değildir. Telefonculuk oyunu gibidir…
İnsandan insana geçerken yolda epey kayıp olur. Buna sözlü gelenek diyoruz. Kayıp olmasın diye vezin ve
kafiyeyi icat ettik. Hafızamız yanılırsa, “bu
böyle değildi galiba”
diyebilmek için. Ama o kadar. Bilgi hâlâ ömürlerle
sınırlıydı. Düşünün…
İnsan dünya üzerinde on binlerce yıldır var. Afrika’dan 70 bin yıl önce çıkmışız.
Modern insanın, konuşan insanın daha da eskiye uzandığına dair deliller var.
Fakat medeniyet dediğimiz şey 5 000, taş çatlasa 5 500 yıllık. İnsan bilgisini
nesilden nesile kayıpsız aktaramadığı için geçmişinin yüzde doksan beşinde boşuna yaşamış. Tarih, yazıyla
başlar.
Yazıyla birlikte öğrenilenin üst üste
konulma süreci, bir kişinin, kabilenin
bilgesinin hafızasının dışına çıktı. Önce yazıyla, sonra matbaayla ve nihayet
İnternet ile bilgi birikimi de bilginin saklanması da ona ulaşımın kolaylığı da
patladı gitti. Bilgi toplanarak değil, katlanarak çoğalıyor. Sıkıntımız
biriktirmekte değil ayıklamakta. Doğruyu yanlıştan, gerçeği yalandan.
yargılanmaz
Bilginin niceliğindeki artış, düşüncelerimizin
niteliğini değiştiriyor. Hızlanarak… Dolayısıyla, istesek de istemesek de biz, yüz yıl önceki, bin yıl önceki,
atalarımız gibi düşünmüyoruz. İdrakimiz, farklı. İdrakin farklılaşması,
değer hükümlerimizi, dünya
görüşümüzü de
etki ediyor. Temel değer hükümlerinde değil ama ayrıntıda
değişiklik var.
ceza diye insanların elini kolunu kesmeyi düşünmeyiz değil mi? (2 Ağustos
2020, Karar Görüşler’de Niyazi Kahveci Hoca’nın nefis Maturidi
makalesinden mülhemdir.)
Harpte mağlup ettiğimiz düşmanın
sivillerini öldürmeyiz,
erkeğini köle, kadınını cariye olarak almayız, nizamı âlem için kardeşlerimizi
katletmeyiz; değil mi?
Bugünü de tarihteki töreyle yargılayamazsınız. Öyle
yaparım, ceddim yaptıysa doğrudur deyip kafa kesmeye kalkmazsınız. Kalkarım,
keserim, o gün nasılsa
bugün de aynen öyledir derseniz?
Olur. Öyle yapan da var. Adına DEAŞ diyorlar.
Geçen gün bir popüler hekimin ağzından şöyle
bir paylaşım gördüm: İşte
Aristo’dan, Lokman Hekim’den, İbni Sinadan ve
başkalarından, sağlıklı yaşam için bilmem kaç öğüt. Bu tıp biliminin son sözüymüş!
Kusura bakmayın. Bugün tıp ve
sağlık hakkında bu yüce
zatların tamamından daha çok bilgimiz var, hatta hepsinin bilgilerinin
toplamından kat kat daha fazlasını biliyoruz.
düşmanı, Elenleri bize karşı
kışkırtırken Yunanistan’da,
Mesolongi’de hastalanıp öldü. Koskoca Lord. Doktorlar
başına üşüşmüş
ve müdahale etmişler. O zamanın
tıbbıyla tabi. Nedir o zamanın tıbbı? Eski Yunan’dan beri…
Sıcak-soğuk, kuru-ıslak. Kara safra, sarı safra, kan, balgam. Ve Galen’in masalları. O bilgilerle
bol bol hacamat yapmışlar. Ama çok şükür, kurtaramamışlar. Yapıp
ettiklerini yazmışlar. Şimdiki tıp bilgisi o notlara bakıp diyor ki: Sağlıklı
adamdan o kadar kan alsaydınız, sağlıklı adam da ölürdü!
Demek ki eski tıp yeni tıbba göre geri imiş. Eski derken, Byron’un ölümü
1824’te. O kadar da eski değil.
Antibiyotikler henüz 70
yaşında!
olmasaydı bugün cüceydik, fakat…
Şimdi siz, yok olur mu öyle şey! Nerde o eski tıp. Şimdikiler
bid’at der misiniz? Derseniz,
fikirlerinize haklı olarak geri derler. Fakat bir sebeple sizin düşünceleriniz iktidar olur ve bütün
ülkeyi sizin gibi düşünmeye zorlarsanız…
Ve bunda başarılı olursanız. İşte o zaman toplumunuz da ülkeniz de seviye kaybedecektir.
koymasaydık bugünkü yüksekliğe tırmanamazdık. Dün olmasaydı bugün
cüceydik. Fakat bugün geldiğimiz seviye dünden yüksektir. Bugün,
muhakkak ki dünden daha çok
bilgiye erişebiliriz.