Bilgi Birikimi

150

Çok gezen mi bilir, çok yaşayan mı?

İnsanoğlu, geliştirdiği düşünceleri her nesilde yok edip
sıfırdan başlamıyor- artık. Çok şükür. Belki binlerce yıl önce bu
yok edip sıfırdan başlamaya yakındık. O zaman bilgi gerçekten ömürle sınırlıydı. Bir insanın
kendi ömrü değilse, kabiledeki en
yaşlının ömrüydü sınır.

 Hâlâ bilge dediğimiz zaman uzun ve beyaz sakallılar akla
gelir. Kurtlar Vadisi
nde ve
Azerbaycan
da
bilgeler
ak saçlıdır.  Değil
mi? Ve Dedem Korkut sık sık sorar: Çok gezen mi bilir, çok yaşayan mı? Kendisi
de dedem Korkut
tur bakın.
Babam Korkut, kardeşim Korkut değil. Demek ki çok bilmenin, bilgide geri
kalmamanın iki yolu varmış. Ya çok yaşayacak, yahut da çok gezeceksin ki
biriktiresin.

 İnsan düşünüyor, tecrübeleniyor,
akıllanıyordu ama birikimini gelecek nesillere aktaramıyordu. En fazla çevresindekilere
anlatıyordu, onlar da anlayabildikleri kadar anlıyordu. D
üşünün, Eflatun olmasaydı, Sokrattan haberimiz olmayacaktı.
Havariler olmasaydı Hazreti İsa
dan.

 Yazı yoksa biz de yokuz

Sözle aktarma mükemmel
değildir. Telefonculuk oyunu gibidir
İnsandan insana geçerken yolda epey kayıp olur. Buna sözlü gelenek diyoruz. Kayıp olmasın diye vezin ve
kafiyeyi icat ettik. Hafızamız yanılırsa, bu
böyle değildi galiba
diyebilmek için. Ama o kadar. Bilgi hâlâ ömürlerle
sınırlıydı. Düşünün
İnsan dünya üzerinde on binlerce yıldır var. Afrikadan 70 bin yıl önce çıkmışız.
Modern insanın, konuşan insanın daha da eskiye uzandığına dair deliller var.
Fakat medeniyet dediğimiz şey 5 000, taş çatlasa 5 500 yıllık. İnsan bilgisini
nesilden nesile kayıpsız aktaramadığı için geçmişinin yüzde doksan beşinde boşuna yaşamış. Tarih, yazıyla
başlar.

Yazıyla birlikte öğrenilenin üst üste
konulma s
üreci, bir kişinin, kabilenin
bilgesinin hafızasının dışına çıktı. Önce yazıyla, sonra matbaayla ve nihayet
İnternet ile bilgi birikimi de bilginin saklanması da ona ulaşımın kolaylığı da
patladı gitti. Bilgi toplanarak değil, katlanarak çoğalıyor. Sıkıntımız
biriktirmekte değil ayıklamakta. Doğruyu yanlıştan, gerçeği yalandan.

 Dün bugünle, bugün dünle
yargılanmaz

Bilginin niceliğindeki artış, düşüncelerimizin
niteliğini değiştiriyor. Hızlanarak  Dolayısıyla, istesek de istemesek de biz, yüz yıl önceki, bin yıl önceki,
atalarımız gibi düşünmüyoruz. İdrakimiz, farklı. İdrakin farklılaşması,
değer hükümlerimizi, dünya
görüşümüzü de
etki ediyor. Temel değer hükümlerinde değil ama ayrıntıda
değişiklik var.

 Sırf misal olsun diye: Bugün
ceza diye insanların elini kolunu kesmeyi d
üşünmeyiz değil mi? (2 Ağustos
2020, Karar Gör
üşlerde Niyazi Kahveci Hocanın nefis Maturidi
makalesinden m
ülhemdir.)
Harpte mağlup ettiğimiz d
üşmanın
sivillerini öld
ürmeyiz,
erkeğini köle, kadınını cariye olarak almayız, nizamı âlem için kardeşlerimizi
katletmeyiz; değil mi?

 İşte tam da bunun için derler, tarihte olup biteni bugünün değer hükümleriyle yargılayamazsınız.
Bug
ünü de tarihteki töreyle yargılayamazsınız. Öyle
yaparım, ceddim yaptıysa doğrudur deyip kafa kesmeye kalkmazsınız. Kalkarım,
keserim, o g
ün nasılsa
bug
ün de aynen öyledir derseniz?
Olur. Öyle yapan da var. Adına DEAŞ diyorlar.

 Lord Byron nasıl öldürüldü

Geçen gün bir popüler hekimin ağzından şöyle
bir paylaşım gördüm: İşte
Aristodan, Lokman Hekimden, İbni Sinadan ve
başkalarından, sağlıklı yaşam için bilmem kaç öğüt. Bu tıp biliminin son sözüymüş!
Kusura bakmayın. Bugün tıp ve
sağlık hakkında bu yüce
zatların tamamından daha çok bilgimiz var, hatta hepsinin bilgilerinin
toplamından kat kat daha fazlasını biliyoruz.

 Lord Byron denilen Türk
d
üşmanı, Elenleri bize karşı
kışkırtırken Yunanistan
da,
Mesolongi
de hastalanıp öldü. Koskoca Lord. Doktorlar
başına
üşüşmüş
ve m
üdahale etmişler. O zamanın
tıbbıyla tabi. Nedir o zamanın tıbbı? Eski Yunan
dan beri
Sıcak-soğuk, kuru-ıslak. Kara safra, sarı safra, kan, balgam. Ve Galen
in masalları. O bilgilerle
bol bol hacamat yapmışlar. Ama çok ş
ükür, kurtaramamışlar. Yapıp
ettiklerini yazmışlar. Şimdiki tıp bilgisi o notlara bakıp diyor ki: Sağlıklı
adamdan o kadar kan alsaydınız, sağlıklı adam da öl
ürdü!
Demek ki eski tıp yeni tıbba göre geri imiş. Eski derken, Byron
un ölümü
1824
te. O kadar da eski değil.
Antibiyotikler hen
üz 70
yaşında!

 Dün
olmasaydı bug
ün cüceydik, fakat


Şimdi siz, yok olur mu öyle şey! Nerde o eski tıp. Şimdikiler
bid
at der misiniz? Derseniz,
fikirlerinize haklı olarak geri derler. Fakat bir sebeple sizin d
üşünceleriniz iktidar olur ve bütün
ülkeyi sizin gibi düşünmeye zorlarsanız
Ve bunda başarılı olursanız. İşte o zaman toplumunuz da
ülkeniz de seviye kaybedecektir.

 Üst üste
koymasaydık bug
ünkü yüksekliğe tırmanamazdık. Dün olmasaydı bugün
c
üceydik. Fakat bugün geldiğimiz seviye dünden yüksektir. Bugün,
muhakkak ki d
ünden daha çok
bilgiye erişebiliriz.