2020 yılı, UNESCO (Birleşmiş
Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Teşkilâtı) tarafından ‘Tonyukuk Yılı’ ilân edildi. Bilge Tonyukuk, Köktürk Cihan Devleti
hakanı Bilge Kağan’ın veziri, ilk Türk târih yazarı ve önemli bir devlet
adamıdır.
Kitâbeden anlaşıldığına göre
Tonyukuk Göktürklerin, Juan Juan Devleti’nin elinde esir iken dünyaya
gelmiştir. Doğum târihi bilinmemektedir.
Bilge Kağan’a vezirlik yapmanın
yanı sıra, O’na kızını vererek kayınpederi de oldu.
İyi bir stratejist ve taktik
ustası olmasından ötürü, batılı Türkologlar onun için ‘Türkler’in Bismarc’ı’ ifâdesini kullanır. 726 yılında vefat eden
Tonyukuk’un hâtırası, ölümünden sonra Bilge Kağan tarafından Bain-Cokto adlı
mevkide yaşatıldı.
Tonyukuk anıtı 1300 yıldır
bölgenin haşin tabiat şartlarına karşı kendini koruyabilmiştir. 123 yıl önce
keşfedilen anıttaki yazılar, derli toplu ilk Türk târihi olarak
vasıflandırılır.
Prof. Dr. Ali Akar’ın 14,5 X 24 santim ölçülerinde sert kapaklı cilt içerisinde
154 sayfalık eseri Ekim 2020’de yayınlandı.
Tonyukuk, adına dikilen anıtta
kendini tanıttıktan sonra Kutluk Devleti’nin kuruluşunu anlatır. İlteriş Kağan
ile Çin üzerine yaptıkları seferde, 2000 kişilik ordu ile 683-687 yılları
arasında 23 Çin şehri zapt edilmiştir. Sonra Kırgızlar ve Türgişler üzerine
seferler düzenlenmiştir. Bu seferlerde çok değerli ganimet elde edilir.
Tonyukuk döneminde Çinlilerle 17, Oğuzlarla 5 defa savaş yapılmıştır. Kapgan
Kağan döneminde de 27 savaşa katılmıştır. 35 yaşında iken İlteriş Kağan’ın ve
Kapgan Kağan’ın başkomutanlığını ve danışmanlığını, Bilge Kağan’ın da
danışmanlığını yapmıştır. Ömrü cephelerde ve karargâhlarda savaş planları
yapmakla geçmiştir. Emekli bir asker bürokrat olarak mâruz kaldığı ihânetleri,
yaşadığı kırgınlıkları da anlatmaktadır.
Eserin müellifi Prof. Ali akar’ın
değerlendirmesine göre yazılarda edebî üslûp ve şahsî görüşler hâkimdir:
Tonyukuk Yazıtı, diğer büyük yazıtlarla
birlikte Eski Türkçe olarak adlandırılan dönemdeki söz dağarcığını önemli
ölçüde yansıtan metinlerden biridir. Bu metni, aynı dönemde yazılmış diğer
metinlerle birlikte değerlendirmek gerekir. Çünkü diğer metinlerde olup da
burada olmayan yahut da burada olup da diğerlerinde bulunmayan kelimeler
vardır. Bunlar, metinlerin bağlamı, yazarlarının şahsî üslûpları, boylar
arasındaki küçük ağız farklılıkları gibi çeşitli etkenlere bağlı olarak değişen
dil tercihleridir.
Bir metnin söz varlığı, büyük ölçüde
yazarının üslûbuyla ilişkilidir. Tonyukuk Yazıtı’nın söz varlığını da Bilge Tonyukuk’un
üslubu belirlemiştir. Bu üslubun öne çıkan en önemli özelliği ‘öznel’ (şahsî
düşünce ve duygulara dayalı)* oluşudur. Diğer Köktürk ve Uygur yazıtları
belirli bir formada yazılmışlardır: Yazar, ilk cümlede kendisini tanıttıktan
sonra devletin târihi, ortak atalar, seferler, savaşlar, inanç sistemi… gibi
çeşitli konuları resmî bir üslupla anlatır. Meselâ, Köl Tigin Yazıtı’nda Bilge
Kağan kendisini ‘Tenriteg tenride bolmış Türk Bilge Kağan. Bu ödke olurtum…’ (Tek
olan Tanrı tarafından verilen yetki ile kağan oldum)* şeklinde tanıttıktan
sonra dünyanın yaratılışı, ataları Bumin Kağan ve İstemi Kağan’ın Tanrı tarafından
insanoğullarının üzerine hükümdar olarak vazifelendirilmesiyle devam eder,
sonra kendi dönemlerindeki sosyal ve siyâsî olaylar, seferler ve savaşlar
anlatılır.
Tonyukuk Yazıtı O’nun şahsî târihidir;
hayatı, katıldığı savaşlar, başarıları, kağanlar ve devletle yönetimi
hakkındaki görüş ve tespitleri metnin içeriğini oluşturur. Köktürklerin târihi,
kendi dönemi dışındaki kağanlar, olaylar… hiçbiri bu yazıtta anlatılmamıştır.
Bu yönüyle bu metin biraz ‘sivil’ bir ‘hâtıra’ metnidir.
Tonyukuk Yazıtı, ömrünü devlet yönetiminde
ve cephelerde geçirmiş tecrübeli bir asker-bürokratın diliyle yazılmıştır. Bu
dil, sâde olduğu kadar her kelimesinde, cümlesinde anlamın yoğunlaştığı bir
dildir. Bu yoğun anlatım, benzetme, iğretileme**, tezat gibi söz sanatlarıyla
sağlanmıştır. Düşünceler, tabiattan ve hayvanlar dünyasından yapılan renkli
iğretilemelerle güçlendirilmiştir. Tonyukuk, kimi yerlerde bir komutan ve
devlet adamı olduğunu unutmuş, âdeta bir bozkır ozanı gibi duygularını lirik
bir dille ve şiirsi bir üslupla anlatmıştır. Buna aslında dilin bozkır üslubu
denilebilir. Bu üslubun daha sonraki yüzyıllarda en iyi örneğini Dede Korkut
Oğuznamelerinde görürüz.
Metnin söz dağarcığı siyâsî ve askerî
kavramlarla sınırlıdır. Bu kavramlar, seferler, savaşlar, savaş sonrası yapılan
düzenlemeler, askerî taktikler, komşularla siyâsî ve askerî ilişkiler, düşman
ve dostların tutumları, şahsî değerlendirmeler… gibi konulardır. Tonyukuk
Yazıtı’nın söz varlığı 8. yüzyıldaki Türk savaş ve diplomasi diline ait
ipuçları vermektedir.
Tonyukuk Yazıtı, Köktürkler çağı
Türkçesinin söz varlığının yalnızca askerî ve siyâsî alandaki küçük bir
bölümüdür.
Tonyukuk Yazıtındaki kafiyeli cümlelerden
hareket eden bazı araştırmacılar, bu metnin manzum olduğunu ileri sürmüşlerdir.
Yazının henüz keşfedilmediği sözlü kültür çağlarında metinler, daha kolay
akılda kalması için çeşitli söz sanatları ve mecâzî ifâdelerle süslenirdi. Bu
dönemlerden kalan birçok Türkçe mensur metinde (Oğuz Kağan Destanı, Dede
Korkut, Danişmendnâme…) söz konusu özellikler görülebilir. Bundan dolayı,
metnin bu özelliğini, manzum olmasıyla değil binlerce yılda oluşan sözlü kültür
dilinin bir kalıntısı olarak değerlendirmek gerekir. (s: 55-56)
Eserin ikinci bölümünde Tonyukuk
Yazıtı’ndan orijinal fotoğraflar, üçüncü bölümünde yazıttan bölümler ve günümüz
Türkçesi ile karşılıkları, dördüncü bölümünde yazıtların bulunduğu sahâdan
renkli ve siyah beyaz fotoğraflar bulunuyor.
(Tonyukuk Yazıtı’nda bir husus
dikkat çekiyor: Türkler, devlet yönetiminde, târih boyunca anlaşmazlıklara
düşmüşlerdir. Anlaşmazlıklar, sâdece iç yöneticiler arasında olsa ve orada
kalsa idi, anlayışla karşılanabilirdi. Türk devletlerinin yöneticileri arasında
da anlaşmazlıklar had safhada yaşanmış ve bu sebeple Türklerin cihan hâkimiyeti
düşüncesi gerçekleştirilememiştir.)*
*Parantez
içi notlar, sayfayı düzenleyene aittir.
**iğretileme: (Bir varlığa, bir
kavrama, asıl adını değil de benzetildiği bir başka varlığın adının söylenmesi
ile yapılan edebiyat sanatı; istiâre.)
ÖTÜKEN NEŞRİYAT A. Ş.
İstiklal Caddesi, Ankara Han Nu: 63/3 Beyoğlu 34433 İstanbul Telefon:
0.212- 251 03 50 Belgegeçer:
0.212-251 00 12 e-Posta: otuken@otuken.com.tr www.otuken.com.tr
Prof. Dr. ALİ AKAR: 1965 yılında Sivas’ta doğdu. 1988’de Karadeniz Çalışma alanı Türk dili târihi, târihî Ali Akar’ın, bu kitabından başka, Türk Dili Târihi, Oğuzların Dili, Muğla Muğla |
Misyonerlik Ve Evanjelizm
Emekli eğitim-öğretim uzmanı ve
idâreci Alaeddin Usta, yıllar
boyunca okuyup araştırdığı Misyonerlik
ve Evanjelizm konusunu kitaplaştırmış, mesele hakkında bilgi edinmek
isteyenlerin istifadesine sunmuştur. 13,5 X 21 santim ölçülerinde 224 sayfalık
eser, Ekim 2020’da yayınlandı.
İslâmiyet tebliğ dinidir, telkin
dini değildir. Hıristiyanlık ise telkin dinidir. Telkin işlemini Misyonerleri
aracılığı ile yapar.
Misyonerler, özel görevler
üstlenen Hıristiyan din adamlarıdır. Hıristiyan olmayan ülkelerde
Hıristiyanlığı yaygınlaştırmaya çalışırlar. Bu tür faaliyetlere, Türklerin
Müslüman olmasından sonra başlamışlar, Haçlı Seferlerinde silah kullanarak
devam etmişlerdir. Netice alamayınca dil, kültür, din, ahlâk ve aile hayatı
gibi sâhalarda faaliyet gösterip özellikle gençleri örf ve âdetlerinden
geleneklerinden uzaklaşmaya yönlendirmişlerdir.
Evangelistler; İncil’in vaaz
edilmesini temel alan ve mukaddes metinleri tek yetki kaynağı olarak kabul eden
Protestanlardır. Misyonerlerle aynı maksat için çalışırlar, metotları
farklıdır.
Alaeddin Usta, eserinin
başlangıcında, misyonerlerin ve Evanjelistlerin en önemli hedeflerinden birinin
Türkiye olduğunu belirtiyor. Zira Hıristiyan âleminin en önemli mukaddes
mekânları Türkiye’dedir. Merkez mekân ise İstanbul’dur.
Başta dinimiz olmak üzere; dilimiz,
kimliğimiz, sağlığımız, eğitimimiz, vatan topraklarımız, kültürümüz, sanatımız,
târihimiz vb. var olan bütün değerlerimiz Misyonerlerin ve Evajelistlerin
saldırısı altındadır.
Haç ve İsa sembollerinin Batı kültür
târihinde önemli bir yere sâhip olduğuna şüphe yoktur. Farklılıklar içermekle
birlikte bugün için de bu sembollerin sosyal ve kültürel önemi göz ardı
edilemez. Bununla birlikte, bu durum bu iki sembolün dini karakterini ortadan
kaldırıyor değildir. Batı târihinde sâhip oldukları yer de aslında bu dini
karakterden, Hıristiyanlığın Batı târihindeki yerinden kaynaklanmaktadır. (s:
18-19)
Yazarın tespitlerine göre Türk’ün
değerlerine saldıranlar, Misyonerlerle Evanjelistlerden ibâret değildir. ‘Meritokrasi’ adını verdiği dinler arası
diyalog, Yahudilik ve İlluminati ile diğerleri…
‘İlluminati, süper zenginlerin yönettiği bir dünya komplosudur. 1575’de
İspanya’da bulunan ve özellikle ruhanî kudret sâhibi olduklarını iddia eden bir
dinî parti veya bu partinin üyeleridir.’ (s: 71-89)
Misyonerlik ve Evanjelizm’in yazarı Sayın Usta, Misyoner
faaliyetlerinin etkisini en aza indirebilmek için hangi alanlarda aktif
olduğunu; Misyoner faaliyetlerine
muhatap olabilecek vatandaşlarımızın dikkatli olmalarını sağlamak maksadıyla
açıklıyor. (s:101-102)
Onlar için okullar en önemli çalışma alanlarıdır. (s: 113-115) Bu bölümde anlatılan
yaşanmış bir hâdise dikkat çekmektedir:
Bahriye Nâzırı Amiral Hüseyin
Hüsnü Paşa, (1856-1926) kızı Cemile’yi annesi Ayşe Melek Hanımla birlikte kayıt
içir İngiliz öğrenim kurumu ‘High Scholl’a gönderir. Okul idaresi, ‘okula Müslüman öğrenci almadıklarını’
söyler. Ayşe Melek Hanım hiddetlenir: ‘Ne
demek oluyor Müslüman ülkede Müslüman çocuğunu okula kabul etmemek?’
Ayşe Melek Hanım diretince Cemile
okula alındı. Fakat okuldaki adı ‘Mary’
olmak şartıyla…
O dönemde Türkiye’nin değişik şehirlerinde
1000’den fazla yabancı okul vardır. Çocuklarının yabancı okullarda okumasını
isteyenlerin sayısı ise hayli fazladır. Muhtemelen onlar da çocuklarının
yabancı isimle okula alınmalarını mazhariyet olarak kabullenmişlerdir. Ayşe,
Fatma olarak okula başlayanlar… Elizabeth, James olarak mezun olmuşlardır…
Okulların yanına kilise, hastane, öksüzler yurdu, misâfirhâne, yemekhâne ve
beyin yıkama ameliyelerine hizmet edecek her türlü binaların haddi hesabı
yoktu. Müslüman Türk kültüründen ne kadar uzaklaştıklarının hesabı ise
yapılmamıştır. Onlar, ne İngiliz olabilmişler ne de Türk olarak
kalabilmişlerdir. Bu hazin tecelli, günümüzde de devam etmektedir. (s: 113-120)
Müellif kitabında Misyonerlerin
maksatlarını şöyle açıklıyor:
1-Sömürgeci
devletlerin özellikle Hıristiyan devletlerin Müslümanlar üzerinde nüfuz
kurmalarını sağlamak.
2-Târihe karışmış eski kiliseleri tekrar
canlandırmak.
3-Eski
ve yeniden kurulan kiliselerle Müslümanlar arasında Hıristiyanlık propagandası
yapmak.
Misyonerliğin maddî gayesinin milletleri
sömürmek, mânevî gayesinin de dünyada Hıristiyan nüfuzu artırmak olduğu bilinen
bir gerçektir. Bir bakıma misyoner için, ‘Sömürgeci
devletlerin silahsız fedâileri’ tâbirinin kullanılması hiç de mübalağalı
bir ifâde değildir.
Bilinen bir gerçektir: Misyonerler,
gayelerine ulaşabilmek için gittikleri memleketlerde sadece bir din
propagandası olarak faaliyet göstermezler; değişik adlarla çalışırlar. Bu
bakımdan, girdikleri ülkenin millî kültürünü yıkmadıkça hiçbir yerlinin
Hıristiyan olmayacağını gayet iyi bildikleri için işe önce oradan girişirler.
Milletleri ayakta tutan bütün dinî ve millî değerlerin itibarını sarsarak
meydana gelecek boşlukta kendi inançlarını yükselteceklerini zannederler.
Unutulmamalıdır ki, hiçbir misyonerin
görevi sâdece Müslümanları Hıristiyan yapmak değildir.
Eserin sonraki sayfalarında;
‘Genel hatları ile tebliğ ve Misyonerlik arasındaki farklar’, ‘Propaganda
faaliyetleri’, ‘Metotları’, ‘Prensipleri’, ‘Özellikleri’ anlatılıyor.
Bu başlıklardan birinin altında çarpıcı bir
değerlendirme dikkat çekiyor: ‘İçinde
bulunduğumuz 2020 yılında neredeyse ithal edilmeyen gıdamız yok. Buna şeker ve
buğday dâhil. İşte bu, misyonerlerin yaptığı gıda terörüdür. Bunun da maksadı
bir ülkenin iktisadiyatını, inancı ve kültürü gibi batırmaktır.’ (s: 136)
Müslüman-Türk olarak bizim de ne
yapmamız gerektiğini Âyet-i Kerîmelerle açıklıyor.
Bir başka çarpıcı tespit: ‘Dünyada biz Müslüman Türklere yönetilmiş
hiçbir kötülük, hiçbir Misyonerlik faaliyeti, hiçbir Evanjelik eylem yoktur ki,
bunların içinde Yahudi veya İngiliz Siyonistlerin parmağı olmasın.’ (s: 157)
Misyonerlerin, Evanjelistler,
Siyonistler, İlluminatiler, Meritokrasiciler, Cizvitler, Enternasyonalistler ve
Beynelmilelcilerin, devşirilmiş Müslüman kardeşlerimizin ve de soydaşlarımızın…
inancımızı, millî ve mânevi değerlerimizi, iktisadiyatımızı, dilimizi ve
kültürümüzü daha çok kemirmelerini engellemek, hiç değilse en aza indirebilmek
için, Alaeddin Usta’nın 54 ayrı
kaynaktan derlediği bilgilerle hazırladığı Misyonerlik
ve Evanvelizm isimli eserini dikkatle okumak, tekrar tekrar okumak ve
okutmak gerekiyor.
BİLGEOĞUZ YAYINLARI:
Alemdar Mahallesi Molla Fenarî Sokağı Nu:
35/B Cağaloğlu, İstanbul. Tel: 0.212-527 33 65 Belgegeçer: 0.212-527 33 64 Whatsapp
hattı: 0.553-129 86 86 E-posta: bilgekitap@gmail.com WEB: www.bilgeoguz.com
ZEHRA
Nabizâde Nâzım (1862-1893) Kara Askerî Mühendis Okulu mezunu olarak
ordudaki vazifelerini îfa ederken mesâî saatleri dışında 2’si roman, 4’ü hikâye
dalında olmak üzere 16 adet eser vermiş önemli bir yazarımızdır.
Zehra, Tanzimat Edebiyatı’nın temel dinamiklerini en iyi yansıtan
romanlardan biridir. Kıskançlık, aşk, ihânet temaları etrafında sosyal dokuyu,
kadın-erkek ilişkilerini ve o dönemin geçerli ahlâkî kodları gerçekçi bir
biçimde yansıtıyor.
12,5 X 20,5 santim ölçülerindeki
144 sayfalık eser, Esra Derya Dilek
tarafından günümüz Türkçesine çevrilerek Eylül 2019’de roman severlere sunuldu.
TÜRKİYE İŞ BANKASI
KÜLTÜR YAYINLARI:
İstiklal
Caddesi Meşelik Sokağı Nu: 2 Kat: 4 Beyoğlu, İstanbul. Telefon: 0.212 252 39 91
Belgegeçer:
0.212-243 56 00 bilgi@iskultur.com.tr İnternet: www.iskultur.com.tr
MERMER YALIYAR
Ernst Jünger’in yazdığı, Enis
Batur’un Türkçeye çevirdiği Mermer
Yalıyar isimli eser, Almanya’da Naziler iktidarda iken, Almanya’da yaşayan
bir Alman tarafından, Nazizm’i tenkit maksadıyla yazılmış tek kitaptır. Hitler
tarafından yayınlanmasına izin verilmesi ise fevkalâde dikkat çekicidir.
Kitapta, barış ve huzur dolu bir ülkenin nasıl kan-revan içerisinde bırakıldığı
anlatılıyor.
13,5 X 17,5 santim ölçülerindeki kitap,
192 sayfa olarak Eylül 2010’da yayımlandı.
KIRMIZI KEDİ KİTABEVİ:
Tünel Meydanı Sokağı Nu:2/B Tünel Beyoğlu,
İstanbul Telefon: 0.212-245 70 00
Belgegeçer: 0.212-245 70 26 www.kirmizikedikitap.com e-posta: info@kirmizikedikitap.com
KISA
KISA… KISA KISA…
1-GÜNAHIN ÜÇ RENGİ:
Gülseren
Budayıcıoğlu / Remzi Kitabevi.
2-OSMAN: Ayfer Tunç / Can Yayınevi.
3- NEVİN ABLA’NIN MASALLARI: Nevin Oktar
/Boğaziçi Yayınları.
4-AVRUPALILAR-ÜÇ HAYATIN IŞIĞINDA KOZMOPOLİT
AVRUPA KÜLTÜRÜ:
Orlondo Figes-Nurettin El Hüseyni / Yapı Kredi Yayınları.
5-PHOKAIKA: Ömer Özyiğit / Ege
Yayınları.