Beyin ve Terör

88

Bu yazı Cumhurbaşkanlık, Başbakanlık makamı
ile bazı iktidar ve muhalefet milletvekillerine ve Emniyet Genel Müdürlüğü gibi
devlet kuruluşlarına elektronik posta ile gönderilmiştir.

22. Eylül.
2014

 

Dr. Hilmi
Özden[1]

 

“Basit, kolay ve kestirme çözümler mutlaka
yanlıştır.”

Karl Popper

Not:  Metnin tamamını okumak istemeyenler sadece
koyu yazılmış kısımlarını okuyabilir.

 

Özet

Bölücü kanlı terör örgütü PKK,
uyuşturucu ile beslenen, emperyalist devletlerin Türkiye’nin huzurunu bozmak
için tuttukları bir kiralık katil şebekesidir. Biz bu yazımızda teröristin
beyin/zihin dünyası hakkında nöro-bilimler açısından bilinmesi gerekenleri
anlatacağız.

 Beyin temel sinir hücreleri nöronlar arasında
oluşan bağlantılarımız (sinapslar) her insanın ilgi alanı için farklı farklı
gelişir ve oluşurlar. Buna “beyin esnekliği” denir. Beyin gelişimi her birey
için ona özgü fiziksel ve ruhsal yaşantılardan etkilenmektedir. Teröristlerin
yapmış oldukları yıkıcı, tahrip edici ve öldürme faaliyetleri ile ilgili olarak
nöron bağlantıları artar.

Beyni yıkanmış teröristlerin
kalıcı hafızaları biyokimyasal yolları kullanarak tüm olumsuz bilgi ve eylem
türlerini beyin hücrelerine protein olarak yerleştirmişlerdir.

Bizler bir otomobili kullanırken
başlangıçta zorlandığımız halde daha sonra gayet rahatlıkla araç kullanırız. Bu
piramidal sistem bilgilerini (istemli davranışları) extrapramidal
(otomatikleşmiş) sisteme devretmemizden kaynaklanır. Teröristlerinde kırsalda
öğrendikleri her türlü imha, pusu kurma, kundaklama yok etme gibi toplu cinayet
işleme davranışları onların ekstrapiramidal sistemlerine aktarılmıştır.

İnsanların genlerindeki her yöne
gelişebilecek mevcut potansiyel; terbiye, alışkanlıklar, sık tekrarlanan
davranışlar, düşünce, manevi algıları gibi çevre faktörleri ile şekillenir. Her
çocuk masum doğmasına rağmen, teröre bulaştırılmış insanlarda beyinleri
yıkanarak normalde hayat boyu ortaya çıkmayacak genlerdeki olumsuz yönler açığa
çıkmaya başlar.

Her hastalığın tedavisi olduğu
gibi toplumsal hastalık olan teröründe tedavisi ihmal edilmemelidir. Fakat bu
çözüm süreci ilmî usullerle yapılmadığı gibi günü birlik geçici tedbirler
uygulanmaktadır. Bu süreç, Türk Milletinin geleceğini, katledilme, imha dahil
her türlü felakete açık hale getirmiştir.

Anahtar kelimeler: terör, beyin,
sinaps, kalıcı hafıza, ekstrapiramidal sistem, epigenetik

           

Giriş

Nöro-bilimler (anatomi, fizyoloji,
histoloji, biyokimya, biyofizik, nöroloji, psikiyatri vd.) ışığında terör ve
teröristin beyin ve zihin dünyası değerlendirilmeden terör önlenemez. Terör
önlenemediği gibi gelecek nesillerin riske atılması söz konusudur. Tüm dünyayı
tehdit eden terör ülkemizi de yıllardır, uğraştırmaktadır. Açılım politikası
ile çözüm bulunmak istendiği söylenmiş fakat asla bilimsel usullerle problem masaya
yatırılmamıştır. Terör’ün uyuşturucu kaçakçılığından kazandığı meblağlar,
yabancı istihbarat teşkilatlarının ve emperyalist güçlerin maşası olarak
kullanılması göz ardı edilmiştir. Sosyolog, uluslar arası ilişkiler uzmanı,
terör uzmanı, sosyal psikolog, psikolog, psikiyatrist, uyuşturucu ile mücadele
uzmanları, nörobilimciler dikkate alınmamıştır. Bununla beraber terörün diğer
bir boyutu olan beyin ve zihniyet dünyası da göz ardı edilmiştir. Anatomik,
fizyolojik, biyokimyasal boyutlarla sorunun bu bilim dalları ile ilgili yönleri
nedir, ne değildir? Değerlendirilmemiştir.

Sinir sistemindeki temel hücrelere
nöron adı verilir. Sinir hücresi türleri; multipolar, bipolar, unipolar ve
aksonsuz nöron olarak sınıflandırılır. Nöronlar yetişkin beyninde ortalama 100
milyar civarındadır. Bu “Güneş sistemini içine alan Samanyolu Galaksisi’ndeki
bütün yıldızların sayısına yakındır” Nöronların çekirdeğinin olduğu gövde kısmı
ve diğer nöronlarla bağlantı sağlayan ve sinyal alıcı kısa lifler olan
dentritler ile sinyal iletici uzun lif aksonu vardır. Bir nörondan yüzlerce
veya binlerce dentrit çıkabilir. “Beyindeki 100 milyara yakın nörondan yaklaşık
100 trilyon dentrit ve akson terminali ile yaklaşık 50 trilyon bağlantı yeri
(sinaps) oluşur.”Merkezi sinir sisteminde nöronlar dışında hücrelerde bulunur.
Bunlara nöroglia adı verilir ve sayıları sinir hücresinden onlarca kat
fazladır.

“Beyindeki tüm yapılar ve bölgeler
bir bütün olarak çalışan sisteme sahiptir. “Bazı beyin bölgeleri belirli
işlevler için uzmanlaşmış olabilir. Fakat her bir beyin işlemi beynin tümünü
ilgilendirir. En basit işlemin temelinde bile çok sayıda karmaşık olaylar
yatar. Beyni, değişik yerleri bir birinden habersiz olarak çalışan, birbirinden
kopuk işlevlerin toplamı olarak görmek yanlıştır. Beyin her bölümü diğerleri
ile ilişki kurmuş bir sistemdir ve bütün olarak çalışır. Bu bütünleşmiş bağlam
içinde bazı bölgeler, bazı işlevler konusunda uzmanlaşmışlardır. Örneğin,
kişinin yapmakta olduğu davranışa göre, o davranışın temelinde yatan beyin
bölgesi faaliyet gösterir.” (Cüceloğlu, s. 84)

 

Nörogelişim Süreci

İnsan
beyni gelişiminin anlaşılması hızlı bir ilerleme sergilemektedir. Çoğu nöronlar
oluştuktan sonra hayatta kalanlar prenatal gebeliğin ikinci trimestrinin
sonlarında seçilir Nöronal göç, döllenmeden sonraki haftalar içinde başlar ve
doğumla birlikte büyük ölçüde tamamlanır. Bu nedenle, insan beyni gelişimi
doğum öncesinde, doğum sonrasına göre çok daha fazla dinamiktir ve beynin hacmi
5 yaş itibarıyla erişkin büyüklüğünün %95’ine ulaşır. Öte yandan, beyin yapısını etkileyen bazı süreçler yaşam boyunca devam
eder. Akson liflerinin miyelinasyonu ve nöronların ağaca benzer şekilde
oluşumlarını tamamlaması en azından ergenlik dönemi boyunca yoğun bir şekilde
ve yaşam boyunca da daha az bir düzeyde devam eder. Beyinin yeniden yapılanması
da yaşam boyu devam eder gibi gözükmektedir.
Fakat bu durum en fazla
çocukluk ve ergenlik döneminde sinapsların rekabetle elenmesi olarak bilinen
süreç esnasında (budanma süreci) aktiftir Sinaptogenezis, erken bir patlamayı
izleyen dönemde sabit bir şekilde oluşur gibi gözükmektedir. Son zamanlarda, bazı beyin bölgelerinde
yeni nöronların oluşumunun devam ettiği de keşfedilmiştir. Daha önceleri
nörogenezisin ( nöronların üretimi) yetişkin insanlarda oluşmadığı
düşünüldüğünden, bu esasen olağanüstü bir gelişmedir. Hem nöron, hem de
sinapslar, yaşamın erken dönemlerinde daha fazla, ancak belli bir düzeyde de
sonsuza kadar oldukça “plastik”-değişebilir ve biçimlendirilebilir-bir özelliğe
sahiptir.[2]

 

Sinapslar

“Sinir
Hücreleri Arasında Haberleşme Nasıl Gerçekleşir?

Sinir hücreleri arasında iletiyi sağlayan
özelleşmiş bağlantı bölgelerine sinaps (kavşak)
denir. Sinir hücreleri arasındaki kimyasal haberleşme sinapsta gerçekleşir.
Sinapsın yapısına daha yakından bakacak olursak sinyali ileten hücrenin sinyali
alan hücre ile yakınlaştığı bölgeler olduğunu görürüz, iki sinir hücresinin
birbirine yakınlaştığı zarların arasında dar bir aralık bulunur. Bu aralığa sinaptik aralık denir. Sinaptik
aralıktan önceki hücre zan bölümü, iletici nörona aittir ve bu hücre zarı
bölümüne sinaps öncesi zar denir.
Kimyasal habercinin (nörotransmiter) salgılandığı yer burasıdır. Sinaptik
aralıktan sonraki alıcı nörona ait hücre zarı bölümüne sinaps sonrası zar denir. Nörotransmiter ile etkileşime giren
moleküller (reseptörler) genellikle sinaps sonrası zarda bulunur Sinaptik
bağlantılar bir sinir hücresinin akson sonu ile diğer sinir hücresinin a)
dendriti, b) hücre gövdesi c) aksonu arasında olabilir. Sinir hücreleri
arasında sinaptik bölgelerde oluşan haberleşme çoğunlukla, nörotransmiterler
aracılığıyla gerçekleşir fakat tek haberleşme biçimi bu değildir.

Kimyasal sinapsların
dışında, diğer bir nöronlar arası bağlantı şekli, elektriksel sinapslardır.
Elektriksel bağlantı bölgelerinde iyon geçişine izin veren kanallar karşılıklı
dururlar. Elektriksel bağlantılarda nörotransmiter salgısı yoktur; bunun
yerine, hücreler arası iyon geçişleri olur. Elektriksel bağlantılardaki ileti
kimyasal sinapslardaki iletiye göre çok daha hızlıdır.

Bir sinir hücresi
üzerinde, binlerle ifade edilebilecek sinaptik bağlantı mevcuttur. Kurulan
sinaptik bağlantılardan farklı nörotransmiterler salgılanır. Sinir hücresi
kendine ulaşan sinyallerin bir anlamda matematiksel toplamına göre uyarılır ya
da baskılanır. Buna kendi yaşantımızdan örnek verebiliriz: Bir konuda karar
vermemiz gerektiğinde çok sayıda kişiden farklı fikirler bize ulaşır ve etki
güçleri farklı olan bu fikirleri değerlendirmeye alır ve bir sonuca ulaşırız.
Bizler de başkalarının (hatta fikir aldığımız kişilerin de) kararlarını
etkileriz. Benzer şekilde tek bir sinir hücresi, aksonal dallanmalar aracılığıyla
çok sayıda sinir hücresi ile sinaptik bağlantılar kurar. Böylece, sinir
sisteminin trilyonlarla ifade edilebilen sinaps sayısı ile oldukça karmaşık bir
haberleşme ağı oluşur.

Sinaps oluştuktan sonra da yoğun moleküler aktivite gösteren
dinamik bir bölge olarak kalmaya devam eder. Diğer bir değişle, molekülleri
ısmarlayan, üreten, taşınanları kabul eden ve bunları işlevsel bir sinapsa
dönüştüren yapım ekibi sinaps işlevsel hale gelir gelmez azledilmez. Birçok
bakımdan, bir sinaps işlev gördüğü sürece değişen durumlara ve bağlantılı
olduğu nöronlar tarafından kullanılma miktarına göre moleküler bakım ve
değişiklikler ile sürekli bir revizyon halindedir. Örneğin, “birlikte ateşlenen nöronlar birlikte
bağlantı kurarlar”
denir. Örneğin, daha fazla nörotransmitter salındıkça o
sinapsta bulunan pre- ve postsinaptik reseptör sayıları ve aynı zamanda o
sinapsta görülen pre- ve postsinaptik kalınlaşma artışı değişebilir. Bu
muhtemelen, nöronal iletiyi kolaylaştırmak için oluşan adaptif moleküler ve
yapısal değişiklikleri yansıtmaktadır. Bazen bir sinapstaki yoğun kullanıma
bağlı değişiklikler sadcce moleküler seviyede olmakla kalmaz, aynı zamanda
sinapsta dramatik fiziksel ve yapısal değişimlere de yol açabilir. Örneğin, hem
pre- hem de postsinaptik yüzlerdeki yüzey alanları muhtemelen iletişimi
kolaylaştıran zenginleştirilmiş sayı ve tiplerde reseptörleri daha kolay
barındırmak için artabilir.Yoğun presinaptik mesajlaşma da bitişik ve tamamen
ayrık bir postsinaptik yapısal element oluşumunu uyarmak suretiyle postsinaptik
cevabı arttırabilir. Benzer şekilde, presinaptik nöron bölgesinde bulunan bir
postsinaptik yarı sinaps başlangıçta, bu nörondan bir komşu postsinaptik
elemana doğru yönlendirilmiş nörotransmitterinin taşınması yoluyla bilgi
alabilir. Ancak zaman içerisinde bu düzenleme, bir akson yan dalının düzgün ve
tamamıyla işlevsel bir sinapsı oluşturmak üzere filizlenmesini teşvik edebilir.[3]

 

Bir sinir hücresinde uyarının oluşması, iletimi ve diğer
hücreye aktarımı sürecini 2 sinir hücresi örneğinde sıralı şekilde özetleyelim;

1.
Birinci sinir hücresine farklı kaynaklardan gelen uyarıların toplamı eşik
seviyenin üzerinde bir depolarizasyon oluşturur ve hücrede aksiyon potansiyeli
gelişir.

2.
Aksiyon potansiyeli akson boyunca ilerler.

3.
Aksiyon potansiyeli akson ucuna ulaşır.

4.
Kalsiyum kanalları açılır ve kalsiyum hücre içine girer.

5.
Nörotransmiter sinaptik aralığa salınır.

6. Nörotransmiter,
ikinci hücredeki reseptörüne (sinaps sonrası zar bölgesinde bulunur) bağlanır.

7.
İkinci hücrede reseptörün bağlantılı olduğu hücresel yanıtlar oluşur.

Bütün duyularımızın, duygularımızın, zihnimizin ve
hareketlerimizin altında yatan süreçler, nöronların oluşturduğu karmaşık
ağlarda oluşan bu elektrokimyasal dinamiklere dayanmaktadır.” (Anadolu
Üniversitesi Psikolojiye giriş s. 62-64)

Sinir hücrelerimiz olan nöronlar arası bağlantılardan
(sinapslar) hareketle terörist beyin/zihin dünyasına açıklık getirilmesi
gerekir Mesela, bir hekim yahut cerrah mesleğinde çok okur, çalışır pratiğini
artırsa onun beyin nöron hücreleri arasındaki bağlantıları dediğimiz
sinapslarda artar. Savcı, hakim, mühendis, sanayici, ticaret erbabı vd. içinde
aynı durum söz konusudur. Hukuk fakültesini bitiren bir kişi mesleği ile ilgili
çalışmaları, okumaları, davaların niteliğine getirdikleri çözümleri neticesinde
nöronları arası sinapslarını çoğaltır. Aynı bu şekilde olumsuz eylem ve
alışkanlıklarda da o kişilerin o yönleri güçlenmek üzere nöron bağlantıları
(sinapsları) söz konusudur. O artık uyuşturucu kaçakçılığında sade vatandaşa
göre binlerce defa başarılıdır. Pusu kurma, adam öldürme, kundaklama onun için
çocuk oyuncağı haline gelir. Niçin? Onun sinapsları o yönde gelişmiştir,
artmıştır. Buna beyin esnekliği (brain plasticity) denmektedir. (Bunu popüler
plastik kimyasallara karıştırmamak gerekir) “Bu kavram beynin dinamik yapısını
vurgulamaktadır: Beyin dış dünyadan ona yönelen uyaranlarla an be an
değişebilmektedir. Bu değişimlerin çoğu daha sonra kullanılmak üzere kodlanarak
saklanır. “Beyin esnekliği” kavramı, beyin gelişiminin her birey için ona özgü
fiziksel ve ruhsal yaşantılardan etkileneceği kabulüne dayanmaktadır. Kaldı ki
fizik ve ruhsal olan arasındaki ayrım keyfe keder bir ayrımdır.

Esneklik tanımı, Kanadalı
psikolog Donald Hebb tarafından 1949 yılında ortaya atılmıştır. Ona göre, yeni
şeyler öğrenmek suretiyle beynimizi değiştirebilmemiz değişikliğin sinir
hücresi düzeyinde gerçekleşmesinden kaynaklanmaktadır. Beyin, sinaps düzeyinde
değiştirdiği bağlantılarla kendisini her seferinde yeniden “modelleyebilmektedir”.
Sinir hücreleri, onları ateşleyecek (nörobilimcilerin “aksiyon potansiyeli”
dedikleri) birden fazla uyaran aldığı zaman, birden fazla sinapsı paylaşmaya
başlar. Bunu insanlara benzeterek anlatırsak, yaşamı paylaşan bir grup
arkadaşın yaşantılarının ortaklaşması gibi görebiliriz. Burada bir sistem
olarak “sinir hücresi” dostluğu söz konusudur.

Fikir “Hebb esnekliği”ne
göndermede bulunurken, “Beraberce tutuşan nöronlar beraberce buluşur” sloganı
durumu yeterince ifade etmektedir (“neurons that fire together wire toget-her”
deyiminin karşılığı olarak). Paylaşılmış yaşantılarla oluşan sinir hücresi
dostluğu bazen “sinir hücreleri topluluğu” adını almaktadır. “Hebbian
esnekliği” ilginç bir kavram olmakla birlikte sinirbilimciler onun ne olduğunu,
neden olduğunu şu son birkaç yıl içinde açıklayabilmişlerdir.

Bugün bildiğimiz, LTP
(Long-Term Potentiation; uzun süreli elektriksel gerilim) düzeneği ile yeni
elektrik devrelenmesi oluştuğudur. LTP kavramına, hipokampus adı verilen beyin
bölgesinde yapılan çalışmalar sonucunda ulaşılabilmiş olup “beraberce tutuşup
buluşan sinir hücrelerinin” bunu nasıl gerçekleştirdiklerini, öğrenme ile
hücresel ve moküler düzeyde ortaya çıkan beyin değişikliklerini bu yolla
anlamaktayız. LTP, uyarılmadan sonraki sinir hücresi yanıtının çapını
belirleyen süreçtir. Yanıttaki artış (“potentiation”; elektriksel gerilim) uzun
süre devam etmektedir. Dolayısıyla ortaya çıkan uzun süreli değişimler de
öğrenmeyi doğurmaktadır.”

İnsanların farklı
çevresel yaşantıları ve eylemleri ile dış dünya rehberliğinde gelişen sinir
hücreleri ve beyin esnekliğinde sinapsların önemi anlaşılmaktadır. “Beyin
esnekliği kavramının iki temel unsuru vardır; kritik dönem ve eyleme bağlı
öğrenme. Kritik dönem fikri bazı yönleriyle bize, çevresel girdinin zamanlamasının
beyin gelişmesindeki önemini anlatmaktadır. Görme merkezinin oluşması, dil vb.
işlevler için kritik dönem vardır. Eyleme bağlı öğrenme kavramı ise, ruhsal
ve/veya biyolojik nitelikli çevresel uyaranlarla karşılaşmanın beyinde
değişikliklere yol açtığını öğretmektedir. En genel biçimde hücre sıralanması
değişmektedir. Daha ayrıntıda ise dendritlerin üzerindeki dikenlerin gelişimi,
sinaps oluşumu, kimyasal ulak yoğunluğunun değişmesi gibi sonuçlar söz
konusudur. On yaşında babasının kanserden ölümüne tanık olmuş bir çocuğun beyni
bu anıyı geri dönüşsüz biçimde kayda alacaktır. Çünkü bilinçli hiçbir çaba bu
anıyı silmeye yetmeyecektir. Daha küçük çaplı ruhsal etkiler de beyni benzer
biçimde etkilemektedir. Tenis topuna nasıl vurulacağını oynaya oynaya öğrenmiş
insanların beyninde değişim gerçekleşmiştir. Benzer biçimde yoğun biçimde müzik
dinleyen insanların, sesin özelliklerini ve örüntülerini öğrenmesiyle beyinleri
değişime uğramıştır. Şu an bu yazıyı okumakta olan insanlar okumayı sürdürüp
okuduklarını sindirdikçe (az da olsa) daha farklı bir beyne sahip olacaklardır.
Her birimiz farklı insanlarız. Çünkü farklı ruhsal ve fiziksel yaşantıların
ürünüyüz. Anlamlar önemlidir. Gördüğümüz, duyduğumuz, söylediğimiz ve
yaptığımız aracılığıyla kim ve ne olduğumuzu değiştirebiliriz. Beyinlerimizin
iyi eğitilmişliği için doğru eylemliliği seçebilmek önemlidir. Bu ilke
çocuklukta olduğu kadar erişkinlikte ve yaşlılıkta da geçerlidir.

Bütün bu ilkelerin psikiyatri
ve ruhsal hastalıklar açısından sonuçları dikkate değerdir. Örneğin beyin
esnekliği kavramı, “biyolojik” olmayan psikiyatrik tedavilerin, değişik tipteki
psikoterapilerin, depresyon ve anksiyete gibi hastalıkların belirtilerini
iyileştirmede nasıl ve neden etkili olduğunu açıklayabilmektedir. Fiziksel ve
ruhsal (beyin ve zihin) diye yapay biçimde kutuplaştırarak düşündüğümüz bu
tedaviler insanların bilişsel ve duygusal tepkilerini ve yaşamlarını yeniden
düzene sokmalarında yardımcı olmaktadır. Böylesi bir yenilenme sadece beyindeki
biyolojik süreçlerin sonucudur; bu, eyleme bağlı öğrenmenin bir şekli
olmaktadır.

Bu ilkeler aynı zamanda beynin
değişik yollarla örselenip ruh hastalıklarını üretebileceğini de
açıklamaktadır. Örneğin cenin beyninin kritik dönemde aşırı miktarlarda alkole
maruz kalmasıyla Fötal Alkol Sendromu (FAS) adı verilen sorun ortaya
çıkmaktadır. Bu sorunla doğan çocukların gelişme eksikliği doğum anında
bellidir; olağandışı bir yüz şekli, öğrenme güçlükleri ve orta şiddette
zihinsel gerilik diğer belirtiler arasındadır. Beyin görüntüleme çalışmaları
sonucunda FAS tanısı almış çocuklarda, yüksek miktarlarda maruz kalınan alkol
sonucunda sinir gelişim sürecine bağlı yapı bozuklukları geliştiği
gösterilmiştir. En ciddi anormallik ise iki beyin yarım küresindeki sinir
hücrelerinin aksonlarını uzatamaması sonucu beynin iki yarısının
bağlanamamasıdır. Bu, korpus kallosum yokluğu diye bilinen bir bozukluktur.

FAS, kritik dönemde beynin
fizik olarak zarar görmesine ciddi bir örnektir. Aynı döneni içinde daha hafif
ve genellikle ruhsal nitelikli örselenmeler de gelişebilir, örneğin erken
dönemde çok televizyon seyreden çocukta okumak, bedenini kullanmak, çevrede
yönünü bulmak gibi etken öğrenme biçimlerinin yokluğuna bağlı olarak edilgen
bir öğrenme stili gelişmektedir. Sinema ve televizyondaki şiddet görüntüleriyle
aşırı biçimde karşılaşmak çocukları acı ve ıstıraba duyarsızlaştırıp onlara
aldırmaz olmayı hatta bizzat şiddet davranışı sergilemeyi öğretmektedir. Tüm
ruhsal hastalıkların çocukluk dönemi yaşantıları sonucu olduğu şeklindeki Freud
görüşü ortadan kalkmıştır. Bununla birlikte, çoğu ruh hekimi çocukluktaki ve
erişkinlikteki yaşam olaylarının (beslenme, zehirler, kazalar, ebeveyn ilişkisi
vb.) beyin gelişimini etkilediği ve bunların insanı koruyabildiği gibi ruhsal
hastalığa yatkın hale de getirebileceği konusunda anlaşma içindedirler.”

Teröre bulaşmış kişi ister emir-komuta noktasında isterse
kırsalda veya kentlerde terörist eylemlerde bulunsunlar beyinlerindeki nöronlar
arası bağlantılar ve nöron kümeleşmeleri benzerdir. Öldürmeyi, tahrip etmeyi,
bombalamayı, kundaklamayı kendisine ve örgütüne hak olarak gören irrasyonal
düşünceye alışmış bu insanların beyin esnekliği dediğimiz dış dünyalarının
ortaklığında gelişen sinir hücreleri bağlantıları ve nöron dayanışmaları sade
vatandaşlara göre çok farklı olacaktır. İrrasyonal/ mantısız düşünce ile istek
ve hırslarının esiri olmuş terörist beyninin kısa vadeli çözümlerle olumsuz
kazanımlarla oluşmuş beyin plastisitelerinin değişeceğini ve olumlu hale
geleceğini beklemek hayalcilik demektir. Bunlar şiddete, kullanılmaya, kine
dayalı terör eğitimleri sonucu eyleme dayalı öğrenmeleri toplum için tehlike
saçmaya devam edecektir.

Uzun Süreli Hafıza

İnsanın beyninin diğer bir boyutu
olan hafıza (bellek) incelendiğinde genel olarak onun kısa süreli ve uzun süreli
hafızaları olduğu görülür.

Kısa süreli bellek
biyofizik uzun süreli bellek İse biyokimyasal bir süreçtir. Bir bilginin uzun