Bestekâr, Tambûri, Hattat, Hâfız Kemal Batanay

56

Geleneksel sanatların ilgi ve saygı görmediği yıllarda bilhassa hat ve mûsiki sanatının yeniden canlanması ve kıymet kazanması yolunda tarihî bir rol oynayan Kemal Batanay, 6 Şubat 1893 yılında İstanbul’da doğdu.  Babası Hâfız Ziyâeddin Efendi,  Annesi Ayşe Sıdıka Hanım’dır.

Rüştiye (Ortaokul) eğitimi esnasında babasından hâfızlığa başladı. On dört yaşında kıraat eğitimi aldı. Arapça ve Farsça öğrendi. Medrese eğitiminin beşinci sınıfında iken Dârulfünun Ulûm-ı İlâhiyye Şubesi’ne (İlâhiyat Fakültesi) kaydoldu. I.Dünya Savaşından sonra İlâhiyat Fakültesi’nin lağvedilmesi sebebiyle tahsili yarıda kaldı.

Zamanının eğitim ve öğretim müesseseleri yanında hususi hocalardan da ders alan Kemal Batanay ilk mûsiki derslerini babasından ve onun sanat muhitinden almıştır.

On yedi yaşlarında iken babası mûsiki üstadı Şeyh Cemal Efendi ile onu tanıştırdı ve talebeliğe kabul ettirdi. Şeyh Cemal Efendiden musiki meşklerine arkadaşı Sadettin Kaynak’la devam etti.

1913 yılında Galata Mevlevihânesi serneyzeni Emin Dede’den ve Mûsiki üstadı bir çok sanatkârdan istifade etti.

Süleyman Çelebi’nin “Mevlîd-i Nebevî”si onun bestesidir.

Kemal Batanay’ın emek verip yetiştirdiği sayısız talebeleri arasında Necmi Rıza Ahıskan, Arif Sami Toker, Sadi Hoşses, Mefharet Yıldırım, Ercüment Batanay ve Feriha Tunceli isim yapmış sanatkârlardandır.

Hat eğitimine on dört yaşında iken Muhyiddin Efendi’den başladı. Dört ay kendisinden Ta’lik yazı meşketti.

Kemal Batanay: “Hocamın maksadı, sanatkâr yetiştirmekten ziyade gençlere güzel yazı zevk ve merakını aşılamak, boş vakitlerini değerlendirmekti “, ” Sanat, ruh ve fikir terbiyesinde en müessir yoldur. Yazı öğrenirken göz zevki ile duyma ve düşünme melekeleri de beraber gelişir. Aynı zamanda disiplinli, güzel, temiz iş yapma ve sabır gibi yüksek insani değerler kazanılır” demiştir.

Yazıda kabiliyetini gören hocası onu ta’lik hocası Hasan Hüsnü Efendi’ye götürür. Meşklere ondan devam eder lakin hocasının ömrü vefa etmez ve ta’lik icazetini Hulusi Efendi’den alır.

Sülüs, nesih ve rik’a yazıların Sofu Mehmed Efendi’den, Celi divani ve divani yazılarını da Ferid Beyden öğrenir.

Kemal Batanay’ın askerlik hatıralarından: ” Soğuk bir kış günü Üç Şerefeli Camiye gittim. Birden Kur’an okuma isteği duydum. Müezzin mahfiline gittim ve Kur’an okumak isteğimi söyledim.

-‘Bir Subay, hem de hâfız’ diyerek sevindiler ve

-‘Tabi’ dediler. Okudum. Namaz bitti ve yanıma bir er yaklaştı.

-‘Efendim kumandanım sizi istiyor’ deyince, endişe ve korku ile kumandanın yanına gittim. Bu efsane kumandan Mustafa Kemal idi.

-“Oğlum terbiye görmüş güzel bir sesin var. Okuduğun ezanı çok beğendim ve duygulandım. Seni tebrik ederim. Edirne’de kaldığımız süre içinde ben Cuma namazına hangi camiye gidersem sen de o camiye gelecek iç ezanı okuyacaksın.” der.

1920 de birinci eşi Meveddet Hanım’la evlenir. Recai ve Ercüment Batanay dünyaya gelir. Oğlu  Recai sekiz yaşında menenjitten vefat eder. Bu acı durum için Batanay şu beyiti yazar.

Sönünce gonçe-i ümid yıkıldı başıma dünya

Meğer dünya yalanmış hep, meğer her şey imiş rüya.

Huzursuzluklar sebebiyle eşinden ayrılır ve 1953 de ikinci eşi Tambûri Kadriye Naime Ilgaz Hanımefendi ile evlenir.

Vapurda, otobüste, her fırsatta cebinden eksik etmediği Kur’an-ı Kerim’i açarak hıfzını yenilerdi. Namazlarını da hatimle kılardı. Kur’an-ı Kerim okuyuşu tavırlı ve müessirdi. Uzun yıllar İstanbul’un selâtin camilerinde ramazan mukabelesi okumuş, şöhretli bir hafızdı. Kur’ân-ı Kerim ahlakının aydınlattığı, huzur veren, nurlu, mübarek bir çehresi vardı. Kur’an sevdalısı idi.

Bir şiirinde:

Âşıkım Kur’an’ına ey girdigâr
Ver bu yolda aşkıma cây-ı karar

Lutfedip bu aşkıma kandır beni
Hizmetinde daim eyle bendeni

Musiki dersleri arasında hat dersleri de verir. Hat talebelerinden ücret almazdı.

Hat talebeleri ta’lik meşk eden Hasan Çelebi, Savaş Çevik, Aydın Yüksel ve Muhittin Serin’dir.

O dönemlerde Hat devrini tamamlamış müzelik olmuştu. Yazanların sayısı azalmış, kendi öz değerlerimiz hor görülmeye başlamıştı.

Bu durumu Kemal Batanay şöyle değerlendirir: “Yanlış zamanda dünyaya gelmişiz. İki asır önce gelseydim eteğimi altınla doldururlardı. Yüzümüzü Batı’ya döndüreli sanatlarımızla beraber biz de itibardan düştük. Öz yurdumuzda garip kaldık. Çağdaşlık, baştan aşağı Avrupalı gibi mi olmaktır? Öze dokunmadan değiş, ama milli varlığını da devam ettir. Yüzyıllardan beri Türk milletinin yarattığı, benimsediği, geliştirdiği kendine has özelliği olan sanatları çağın değerleriyle yoğurmak varken kendine düşman olmak, yabancı olmak bence hiçbir şey olmamaktır. Zannederim bunun yeryüzünde başka bir örneği yoktur. Fakat bugün Türk milleti bilhassa hat sanatında yüklendiği tarihi rolü devretmemiştir. İslam dünyasında önderliğini sürdürecektir. Yeni meraklı genç nesil bana bu ümidi veriyor.”

Her nefesi hizmetle geçen ömrünü tamamlayarak, 22 Haziran 1981 yılında İstanbul’da vefat etti.

Hâfız Abdurrahman Gürses, Kemal Batanay’ın vefatı anında yaşadığı sırlı bir olayı şöyle anlattı:”Evimde Kur’an okuyordum. Bir ara ayetlerin manasına dalmıştım ki telefonun sesi ile irkildim. Ahizeyi kaldırdığımda arayan titrek, yorgun bir sesle dostum Kemal Batanay: “Hocam hayatım sona ermek üzere, lütfen benim için Kur’an oku ve dua et” diyordu. “Hâfızım hiç merak etme en kısa zamanda yanına geliyorum” dediğimde: “Hayır, sayılı nefesim kaldı, bana yetişemeyebilirsin. Lütfen telefonda oku.  Seni dinliyorum”dedi. Çaresiz, önceden okuduğum Yunus suresinde kaldığım ayetten okumaya başladım. Bir süre sonra hocanın kesik kesik gelen nefesi kesildi. Son okuduğum. “Li külli  ümmetin ecel. İzâ câe ecelühüm felâ yeste’hırûne sâaten velâ yestakdimûn” (Her ümmetin bir eceli vardır. Ecelleri geldiği zaman artık ne bir saat geri kalırlar ne de ileri giderler. Yûnus 10/49) âyeti idi. Hocanın ölümü bu âyetle nasıl uygun düşmüştü. Ne mübarek bir insandı.

Kaynak: Türk Hat Üstadları

Kemal Batanay

Muhittin Serin

Not: Sanatın o zor dönemlerinde, bayraktarı olan tüm sanatçılarımızı, mübarek şahsiyetleri bizlere tanıttığı için, Muhittin Hocamıza teşekkür ediyoruz.