Başarılı Türkler Neden Yurt Dışında?

72

Demek ki toplum ahlâkını kaybedince yönetimin değişmesi
yetmiyor. Bir ahlâksız giderse bir başka ahlâksız geliyor. Niçin? İşte bunun
cevabını adını yeni koyduğum bilim dalı (!), sosyiatri vermeli.

Yukarıdaki pasaj, 15 Kasım 2020 yazımın son paragrafı. Soru
şuydu: Tek tek insanlar ahlâksız, rüşvetçi, kayırmacı olabilir. Peki, bütün bir
toplum, bir topluluk, bir kurum ahlâksız, rüşvetçi, kayırmacı olabilir mi?

Yönetim öyleyse olur.

Otoriter rejimler, kural olarak ahlâksız bürokrasiler
doğuruyor. Orada bürokrasi hukuku, yönetmeliği, ilkeyi dert etmiyor. Zaten
bunlar menfaatlere göre değiştiriliveriyor. Neye göre davranıyorlar? Lidere,
liderin uzantılarına, lideri uzantılarının uzantılarına göre. Bir yönetim
piramidinin tabana, yani hizmet verdiği halkın ihtiyaçlarına odaklanması
beklenir. Otoriter rejimlerde kimse aşağı bakmaz. Bütün dikkat yukarıya
doğrudur. Her kademede. Memur şefe, şef müdüre, müdür genel müdüre…. Ve bu
beslenme zinciri en tepeye kadar uzanır. Çünkü her biri o en tepeden
türemiştir. Makamlarını, koltuklarını son tahlilde yüce lidere borçludurlar.

 

 

Evrim, Yine Evrim

Diyeceksiniz ki o yüce lider tepeden ayrıldığı zaman bu
hastalıklı piramit yıkılmaz mı? Olgu öyle demiyor. Rejim ve yönetim değiştiği
hâlde ahlâksızlığın müzmin = kronik = süreğen hâle geldiğini görüyoruz. Rejim
sureta demokratik olsa da otoriterliğin tam gaz devam ettiği toplumlar … Hani
Ferit Zekeriya’nın Hürriyetsiz Demokrasi dedikleri… Bu nasıl mümkün oluyor?

Evrimle oluyor. Trollerimden biri bir yazım için “evrim
soslu” demişti. Bu yazım daha bol evrimli. Gerçi sayın büyüklerimiz evrim
teorisinin çoktan eskidiğini, çürütüldüğünü söylüyor ama yerine neyin
konulduğunu lütfedip açıklamadıkları ve dünyada sizin dışınızdaki yedi milyar
insan da bu kanaatte olmadığı için ben kullanmaya devam edeceğim. Dünyanın
döndüğünün yalan olduğunu söyleyen büyüklerimiz de var, faizin enflasyonun
sebebi olduğunu söyleyen de; ama konumuz bunlar değil sayın büyüklerim…

Evrimin bir dayanağı türün içindeki farklılıklar, diğer
dayanağı da bu farklılıklar arasından yapılan seçimdir. Bu ikisinden ibaret.
Seçim, “tabiî seçim” veya o güzelim Azerbaycan tabiriyle “doğma seçim”
olabilir. Bu hâlde seçimi doğma ortam yapar. Bir de doğma olmayan seçim var.
İnsan eliyle yapılanı. Kurttan köpek, vahşi kedigillerden ev kedisi ve vahşi
otlardan buğday, arpa, yulaf yapan insan iradesiyle gerçekleşen seçim ve evrim.
İşte kayırma, rüşvet, nepotizm de bu ikinci seçimin sürücü gücü. Bu da ortamı
kendine göre değiştiriyor ve normal bir toplumdan hastalıklı bir toplum
çıkarıyor.

Farklılık ve seçim. Evrim bundan ibaret.

Şimdi bir kurum düşünün. Asırlardır adam alırken liyakat
esasmış. Terfilerde liyakat esasmış. Bu kurum ne kadar eskiyse o kadar güçlüdür
ve dünyadaki benzerlerinden üstündür. Çünkü asırlarca evrim insan kalitesini
arttıracak yönde çalışmıştır. Lâyık olmayan biri başvurduğunda, başkanın yakını
da olsa, yönetim “Olmaz, burada işler böyle yürümez” der ve engel olur. Zaten
başkan da böyle bir hareketi düşünmez, aklından bile geçiremez. Örnek mi
istersiniz? Oxford, Cambridge, Harvard, Yale… Tercüme Odası’ndan 20. asrın
sonuna kadar Türk Hariciyesi. Nakledildiği kadarıyla Hz. Ömer devri. Şimdi bu
ortam içinde intihalci, kayırmacı, hırsız, nepotist barınabilir mi? Bu
kurumların neyi nasıl yapacağı âdeta genlerine kazınmıştır. Daha önemlisi
neleri yapmayacakları!…

 

Şahsım Liyakata Karşı

Şimdi de başka bir kurum düşünün. Geçmişi ne olursa olsun,
adamlar telefonla gelen talimatlarla alınıyor. Terfiler “bizim adam” esasına
göre yapılıyor. Lâyık olan birinin başvurması, başvursa da alınması söz konusu
değil. Alacağımız adamın intihallerle dolu bilmem ne tezinin başlığını “gerekli
vasıf” olarak ilana koyuyoruz. Örnek mi istersiniz? Bunun örneğini her gün
okuyorsunuz, görüyorsunuz. Bu kurumların da neyi nasıl yapacakları bellidir:
Telefon emirleri yerine getirilecek. Bizim adamlar alınacak, olmayanlar
alınmayacak.

Bunlar “ortam” türleridir. Birincide belli bir insan tipi,
ikincide başka bir insan tipi çoğalır. Birinci ortamda liyakatsiz cins
yaşayamaz. İkincide liyakatli cins kaçar. Karasinekler çöplüğe, arılar çiçek
kokusuna yönelir.

Bunu daha büyük ve daha küçük birimlere genişletebilirsiniz.
Toplumun, halkın tamamını kapsayacak hâle getirebilirsiniz.

Bizim insanımızın niçin yurt dışında harikalar yaratırken
içerde o derecede başarılı olamamasının sebebi nedir acaba? Gençlerin yüzde
yetmişinin yurt dışına çıkmak istemesi, çıkanların çoğunluğunun dönmek
istememesinin sebebi nedir acaba?

Cahiz bile söylemiş: Türkler inci gibidir. Kıymetleri
memleketlerinden çıkınca anlaşılır. (İncinin denizden çıkınca kıymetlendiği
gibi.)