Bahtsız Bir Kıt’a

60

 

Asya  “Azametli, bahtsız bir kıt’adır.” Özellikle batısında yer alan Batı Asya / Küçük Asya ve Ortadoğu, şu anda, fakat geçici olarak bahtsız bir kıt’anın, en önemli parçalarıdır.

Sonu gelmediği için  “şanlı, talihsiz bir devlet”  olan Osmanlı Devleti’nin devamı olan genç Türkiye Cumhuriyeti’nin de başı ağrımakta, daha doğrusu ağrıtılmaktadır.

Dünkü vilayetimiz olan Irak perişandır. Arabiyle, Türkmeniyle kan ağlamaktadır. İç savaşın eşiğindedir. Halk ne zaman, nerden nasıl geleceği meçhul bir saldırının tahayyül edilen / beklenen dehşetiyle yaşamaktadır. Tabii bu yaşamaksa eğer.

Dünkü uzantımız olan Suriye, Yavuz Sultan Selim Han’ın hatırasını bağrında barındıran Şam-ı Şerif hüzünlüdür. Huzursuzdur. ABD’nin tehditleri altında tedirgin ve âdeta ne yapacağını bilmez hâlde.

Ürdün, varlığı ile yokluğu bir olan gölge, uydu bir devlet durumunda olup, elinden  -istese  de- bir şey gelmemekte.

Filistin ise, hâlâ kan ağlamakta, İsrail’in elinde oyuncak olmakta.

Suudî  Arabistan, aslında ABD’nin örtülü hegemonyası altında elinden bir şey gelemez durumda.

Asya’yla komşu Mısır’a gelince, İslâm’ın bu zekî evlâdı, kara kara düşünmekte, çâre aramakta, fakat o da iç mes’ele ve problemleriyle boğuşup durmakta, kabaran nüfûsunun derdiyle uğraşmakta.

X

Geriye, kala kala İslâm’ın kahraman, yiğit ve bahâdır evlâdı olan Türklerin ve Türkleşmiş unsurların yâni müslümanların yaşadığı Türkiye Cumhuriyeti Devleti kalmakta. Nâçâr / ister istemez gözler ona çevrilmekte, ondan ümitli olunmakta. Çare onda aranmakta, liderlik ondan beklenmekte, kurtuluş onun etrafında kenetlenmekte ve görülmekte.

Kısaca  “Azametli, bahtsız bir kıt’anın; şanlı, tali’siz / talihsiz bir devletin”  külleri üstünde yükselen, Allah’ın izniyle yine yükseltilmiş bulunan, fakat bilhassa bu günlerde ne yazık ki, “Sahipsiz (fakat değerli) bir kavmin” eliyle olacağı; hiss-i kable’l-vuku’ olarak / olmadan önce kalbe bir his ve seziş şeklinde, tüm müslümanların kalbine doğmaktadır.

X

İşte bu yüzden asıl hedef O olmakta, fakat alenen buna cesaret edemeyenler, asıl darbeyi en sona bırakarak; şimdilik yıpratma gayretlerini olanca hızıyla sürdürmekte. Bunun için içerde karışıklık çıkararak, bir kısım gâfilleri kandırarak, yahut onlar bilerek lades diyerek, onlara el atıştan akıllarınca menfaatleneceklerini sanarak, asırların ötesinden gelen din kardeşleri olan Türklere hayâtı zehir etmeye çalışmakta, düşmanın, emperyalizmin ekmeğine yağ sürmektedirler.

Bilmiyorlar ki, yardım ettikleri, başardıkları takdîrde; onların ilk kıracakları, ilk ellerinden çıkarmak isteyecekleri kimseler; koltuk deyneği olarak kullandıkları kendileri olacaktır.

Çünkü ava giden avlanır. Olan ise peşlerinden sürüklemeye çalıştıkları ve onlara direnen, o yolu yol olarak görmeyen, vatanına sadık, devletine bağlı, Türk kardeşlerinden ayrılmayı, akıllarının ucundan bile geçirmeyen, bunu asla düşünmeyen mâsûm ve mazlûm Kürt kardeşlerimize olacak.

Bu istenmeyen sonuçtan hiç istenmediği halde, o geniş kitle dilhûn olacaktır. Ama şüphesiz biliyoruz ki, milyonlarca Kürt kardeşlerimiz bu oyunun içinde değil.

2249

Bu ihaneti tasvip etmiyor, doğru bulmuyor. Fakat neylersiniz ki güç durumdalar. Onlar adına, onlara rağmen bir felakete doğru onları sürüklemek istiyorlar. İnşallah muvaffak olamıyacaklar. Yapmak istedikleri ayaklarına dolaşacak. Kendi bataklıklarında kendileri boğulacak. Türkiye; Batısıyla, Doğusuyla, Güneyiyle, Kuzeyiyle eskisinden daha çok ve daha sıkı bir şekilde birbirine kenetlenecek. Sağına Türk Dünyası’nı, soluna İslâm Âlemi’ni alarak; merkezde Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak, insanlığın beklediği sulh ve sükûn devrini açacaktır. Yeryüzünden Batı’nın ve emperyalist devletlerin zulmünü kaldıracaktır.

X

Emîn olun, bu sözler kuru bir temennî değil. Hayâl kurmak hiç değil. Olmayacak şeyler asla değil. Çünkü Îlahî müjdeler var. Çünkü iki cihân serveri Hz. Peygamber’in bu husûsta muştuları var.

Bu gelecek / bu istikbâl; gelmedikçe asla Kıyamet kopmayacaktır. Dünya son bir def’a yine İslâm’ın ferahlık veren, rahatlatan, emîn kılan havasını teneffüs edecek, soluklayacaktır.

Çünkü Asya’da tohumları ekilmiş olan Tuba ağacı yeşerecek; dal budak salacak, barış meyvasını insanlığa sunacaktır.

Çünkü Batı’da ve ABD’de tohumları  -kendilerince-  ekilmiş olan Zakkum ağacı da yeşerecek; o da dal budak salacak, o da zehirleyici Zakkum meyvasını onlara sunacaktır.

Şu anda ABD ve Batılı Devlet ağaçlarının içine kurt girmiş, kurt musallat olmuştur. İçerden çürümeye başlamıştır.Nitekim, ekonomik krizlerle boğuştukları hepimizce malûm.

Tıpkı kurtların Hz. Süleyman’ın asâsını,içten kemirmeleri gibi.

Evet ABD ve Batılı resmiyetler gümbür gümbür yıkılacak, büyük bir kaosun içine sürüklenecek ve kendi başlarının derdine düşecekler. Asya’dan el ayak çekmek zorunda kalacaklar.

Bu hâl ise Âlem-i İslâm’ın nefes almasını sağlayacak. Kendilerine getirecek. Kalbde, rûhta, işte birliğe giderek dünyanın imrendiği, insanlığın takdîr ve tahsîn ettiği, gölgesine sığınmaya can atacakları birer ülke olacaklar.

Bunda da başı  -İnşallah-  Türkler ve Araplar çekecek. İslâm’ın, birbirine halef-selef olmuş bu iki büyük milleti el ele vererek, İslâm’ın eski haşmetini, eskimeyen adâlet ve insanlığından insanlığı nasîbedâr edecekler.

X

Evet ümitvarız. Umut doluyuz. Çünkü şu istikbâl inkılâbatı / gelecekteki değişiklikler içinde, en yüksek gür sadâ, İslâm’ın sadâsı / sesi olacak. Bunda baş aktörlük ve bayraktarlık -İnşâllah- yine Büyük Türk Milleti’ne nasîb ve müyesser olacak.

Bu sözler boş değil. Bu muştu lâf olsun diye değil. Bunun İlâhî emâre ve işaretleri var. Emîn olun İslâm Âlemi’nde, başta Türkiye, Allah’ın muhafaza edici kanatları altında korunuyor.

Çünkü Türkiye’yi al aşağı etmek için  -eskiden olduğu gibi-  yedi düvel yemin billâh etmişlerdir. İçerdeki işbirlikçi, iki yüzlü münafıklar ile şu devlete, yüklendikçe yükleniyorlar.

Maddî-manevî yâni hem silâh zoruyla yâni anarşi ve terörle, hem de şeytancasına yazıp çizdikleriyle beyinleri felç eden vesveseleriyle ortalığı keşmekeşe çeviriyorlar.

Buna rağmen bu devlet, bu millet, bu vatan dipdiri ayakta. Tüm millet topyekün tetikte. Doğusuyla Batısıyla nöbette. Bu duruşuyla AB ve ABD’yi şaşkına çevirmekte. AB ve ABD bu dirilişe bir türlü akıl-sır erdirememekte. Şaşkın tavuk misali aptallaşmaktadırlar.

Çünkü bilmiyorlar! Bilemiyorlar! Akıl erdiremiyorlar ki, bu milletin arkasında adı güzel kendi güzel Muhammed Mustafa var.

Çünkü bu milletin arkasında yüceler yücesi Allah var.

Çünkü bu milletin arkasında, onlar için, Allah’a açılan mübarek dudaklar var.

2250

Çünkü bu millet azîz.

Çünkü bu millet asîl.

Çünkü bu millet mübârek.

Çünkü bu millet, bu Türk Milleti; Maide Sûresi’nin 54. Âyet-i Kerîmesi’ne mâsadak olmuş. O âyetin sitayişle bahsettiği, övdüğü millet makaamına yükselmiş.

Çünkü bu millet, Allah’ın rahmetinden ümitsiz değil.

Çünkü  Yüce Allah bu milleti; bir gün değil, on gün değil, on ay değil, on sene, yüz sene değil, tam bin seneyi aşkın bir zaman İslâm’a hizmet ettirmiş; ve bu milleti yâni Türk Milletini Allah; İslâm’a Bayraktar tâyin etmiştir.

Çünkü Yüce Allah; bu milletin muhteşem ordusunu ve muazzam cemaatini geçici ve arızî duraklamalar yüzünden ihmal etmeyecek. Onun elinden yine tutacak yine onu aslî görevine iade edip döndürecek.

X

Allah’ın yükselttiğini, hangi çılgın indirebilir?

Allah’ın azîz kıldığını, hangi bedbaht zelîl edebilir?

Allah’ın seçtiğini, hangi gâfil engelleyebilir?

Allah’ın İslâm’a Bayraktar tâyin ettiğini hangi dünyevî güç yerinden edebilir?

X

İşte biz, bunun için ümitliyiz.

İşte biz, bunun için kuvvetliyiz.

İşte biz, bunun için üstünüz.

Hem kendi geleceğimizden, hem de Âlem-i İslâm’ın geleceğinden emîniz be dostlar!

Sizler de emîn olunuz ve kendinizi güvende hissediniz be dostlar!

Unutmayınız ki, yâri Allah olanın sırtını, kimse yere getiremez.

Bu millet, hazîne saklı harâbe gibidir.

Görünüşe bakıp kimse aldanmasın, aldatmasın!

X

Akan ve akacak olan kan, yine aynı kandır.

Çünkü bu millet, Allah uğrunda öne çıkandır.

X

“Tam bir asrı bir seneye sıkıştıran” günlerin arifesindeyiz. Belki de içinde. Öyle bir zamandayız ki, bir senede bir asırda yapılabilecek işler yapılıyor. Bir senede ancak bir asra sığabilecek olaylar cereyân ediyor.

Demek ki, bir mânevî tazyîk var.

Demek ki, bir Îlahî itiş var.

Demek ki, saâdetli bir doğuşun sancıları var.

Demek ki, aydın günlerin sabâhına çıkacağımız en karanlık gecelerin birindeyiz.

X

Öyleyse ne gam, ey Âlem-i İslâm ve Etrâk? Doğuş var doğuş.

Mes’ût günlerin, doğacağı yer olarak hazırlanmış âguş.

 

Görmüyor musunuz, Ortadoğu’da akıyor, kan üstüne kan?

Ya Türkiye, sanki içten içe patlamaya hazır bir volkan!

 

İçten dıştan sınanıyor, yoklanıyor, tartılıyor Türkiye!

Acele edip, uyandırmadan, yapacağı bir yapsak diye.

2251

X

“Akılları gözlerinde olan avâma / halka ders veren fiildir.”

Nitekim Türkiye’de ve Ortadoğu’da ve Kıbrıs’ta fiil, hareket ve oluştan geçilmiyor.

Hâdiseler birer dil olarak, olaylar birer birer dile gelerek, bizim nâmımıza, bizim adımıza; hem içtekilere hem dıştakilere, tüm safvet ve içtenliğiyle hakîkatleri çıplak olarak haykırıyor.

Tabii ki gören gözlere, göremeyenlere ne?

İşiten kulaklara, sağırlara ne?

X

Sokaktaki halk bile bakıp görüyorken olayları kötü!

Resmiyete ne oldu ki bakıyor da, göremiyor bir türlü?

 

Olanlar ortadayken, meçhûl bir husûs yok.

Anlaşılan kimsede akıl denen us yok.

 

Anlayanlara olmuş, sivrisinek saz.

Anlamayana olmuş, davul zurna az.

Önceki İçerikÖğretmenlik Yan Gelip Yatma Mesleği Değildir
Sonraki İçerikTerörle Mücadele ve Müzakere
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.