Attila İlhan Çeşitlemesi (3)

97

 

                         Nobel Edebiyat Ödülü’ne layıktı bin kere

                         Ama geçmişe kalkıp sövmemişti bir kere bile

 

                         Bu ödüle Türklerin layık görülmesi için kıstas

                         Yazar, millete ters düşmeliydi, umuyorsa iltimas

 

                         Nitekim çıktı biri, Ermeni’ye soykırım ve katli yaptık diye

                         Hemen baş tacı edilerek denildi: Lazımsın bize, gel beriye

 

                        Yarım asırlık  kalemi; Şiir, Roman, Deneme yazdı durdu

                         Batı’nın   iftira   akınını,   şahsen  kalemiyle   durdurdu

 

                         Batı’ya ne umutlarla gönderilen, pek çok aydın eri

                         Batı borazanı kesildi, vatana döndüğünden beri

 

                         Bakın diyor Batı’ya, hangi Türk yazarlara el atıyorlar?

                         Bu millete ters düşeni, kin besleyeni bize satıyorlar!

 

                         Nerde Türk ve Osmanlı aleyhtarı varsa, edilmiş baş tacı

                         Yurt içi ve dışında sayılıyorlar, güya kültür aracı

 

                         Doğru bildiğini savundu, herkese ters düşmek pahasına

                         Aldırış etmedi asla, yanlış ve bozuk fikirler pasına

 

                        Hep sordu soruşturdu, soru ve kavramları, diyerek “Hangi?”

                        Hangi Batı, Hangi Sol, Hangi Sağ derken, Milli Savcıydı sanki

 

                        Bu toprağın değerlerini küçümseyenleri, küçümserdi

                        Osmanlı Türkçesi’nin, oldu Sol’da, belki ilk muzaffer eri

 

                        Halk şiiri, Divan şiiri, Klasik Türk Musikisini severdi

                        Tüm bunların toplamına birden “Ulusal Kültür Bileşimi” derdi

 

                        Edebiyat’ta her türlü aşırılıkları gördü hep tarih

                        Kökü mazide olan ati olmayı, yeğleyip etti tercih

 

                        Bir fikir adamıysa da, aslında romantik bir şairdi

                        Yazdıkları, hissettikleri sadece kendine dairdi

 

                        Ama o, aynı zamanda güçlü bir şairiydi Aşk’ın

                        Öyle bir gönül sahibiydi ki, duygulu ve çok taşkın

 

                        Derinliğine   araştırırdı,   olup   bir  gazeteci

                        Barınamazdı karşısında, üç buçuk soysuz çeteci

                                                                2297

                         Hangi düşünür; ağına düşmedi ki ölümün?

                         Dedi: “Beni mümkünse, Aşiyan’a gömün!”

 

                         Dedi: “Fikret’in Bahçesi olsun vatanım…”

                         Hangi düşünür der: “Rahat etmesin canım!”

 

                         Dedi: “Hem yarınlardaki bir aksi dünün”

                         Kim ister kalmasın bir anısı her günün

 

                         Dedi: “Hem de dillerde gezerken Yatan’ım!”

                         Kim demez: “Hayırla hatırlansın her anım.”

 

                         Sağ’ın savunduğu, gülünen (!)  bir çok milli, dini kavram

                         Sol’un  ciddi  fikir  adamı  elinde,  yaptılar  bayram

 

                         Ergun Göze der: “Attila İlhan’da olan  nice kut;

                         Türk-İslam Felsefesi’nde, asırlardır zaten mevcut.”

           

                       “Ben, müritlerim olsun istemedim ama, oldu” diye derken titiz

                         Müridim dediği okurlardan çoğu, oldu ona  gönülden tilmiz

 

                        Attila İlhan, tek başına bir ekoldü, yani bir mektep

                        Vatan sevgisi aşıladı halka, diyerek Milli Edep

 

                        Yabancı okul mezunlarına, çekerdi bütün dikkati

                        Osmanlı’ya duyduğu hayranlık, gösterirdi hakikati

 

                        Yeni çalışmalar arifesinde, oldu maddeten la şey

                        Atlar ölür ayakta: Ölümü, işte onun gibi bir şey

 

                        Alınca gazeteyi, arardım yazısını, üstat ne demiş?

                        Anlardım ki ustam, haksızlıklar karşısında yine kükremiş

 

                       “İnsan öldüğü zaman değil, unutulduğu zaman ölür!”

                        Hep hatırlanacak olan Attila İlhan, nasıl gömülür?

 

                      “Her zaman aykırıydı.” diyor insanlar, çok zaman onun için

                        Hangi büyük insan olmadı ki farklı, geçin efendim geçin!…

 

                      “Ne kadınlar sevdim zaten yoktular!” derken Attila İlhan.

                       İlahi bir gerçeğe temas etmiyor mu dostlar, o Sultan?

 

                       Demek istedi ki, sevginin asıl muhatabı, değil kadın

                       Mecazi sevgiye kapılırken, hakikatinden uzak kaldın

 

                       Diyorlar onun için: “Eski şairlerin son temsilcisi.”

                       Çünkü, hem tarihçi, hem yazdıkları idi, sözün incisi

                                                               2298

 

 

                       Diyorlar: Hep delikanlı kalmasını bilen şairlerdendi.

                       Hiç düşündük mü? Onun bu ciddi duruşu acaba nedendi?

 

                       Diyorlar: Müteferrik yazdı: “O bir kadro gibiydi.”

                       Çünkü çok yönlü,  öğretici; yani edebi idi.

 

                       Düşünen ince ruhlu şairler; çok yazar, çok söyler

                       Hepsiyle   anlaşılır  ancak,  nasıl  ifade  eder

 

                       Yazarken “San’at san’at içindir.”i gözetip daima

                      “San’at halk içindir.”i hiç yabana atmıyordu ama

Önceki İçerikKurban ve Hükümleri
Sonraki İçerikNamaz İle İlgili Bilinmesi Gerekenler
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.