Nobel Edebiyat Ödülü’ne layıktı bin kere
Ama geçmişe kalkıp sövmemişti bir kere bile
Bu ödüle Türklerin layık görülmesi için kıstas
Yazar, millete ters düşmeliydi, umuyorsa iltimas
Nitekim çıktı biri, Ermeni’ye soykırım ve katli yaptık diye
Hemen baş tacı edilerek denildi: Lazımsın bize, gel beriye
Yarım asırlık kalemi; Şiir, Roman, Deneme yazdı durdu
Batı’nın iftira akınını, şahsen kalemiyle durdurdu
Batı’ya ne umutlarla gönderilen, pek çok aydın eri
Batı borazanı kesildi, vatana döndüğünden beri
Bakın diyor Batı’ya, hangi Türk yazarlara el atıyorlar?
Bu millete ters düşeni, kin besleyeni bize satıyorlar!
Nerde Türk ve Osmanlı aleyhtarı varsa, edilmiş baş tacı
Yurt içi ve dışında sayılıyorlar, güya kültür aracı
Doğru bildiğini savundu, herkese ters düşmek pahasına
Aldırış etmedi asla, yanlış ve bozuk fikirler pasına
Hep sordu soruşturdu, soru ve kavramları, diyerek “Hangi?”
Hangi Batı, Hangi Sol, Hangi Sağ derken, Milli Savcıydı sanki
Bu toprağın değerlerini küçümseyenleri, küçümserdi
Osmanlı Türkçesi’nin, oldu Sol’da, belki ilk muzaffer eri
Halk şiiri, Divan şiiri, Klasik Türk Musikisini severdi
Tüm bunların toplamına birden “Ulusal Kültür Bileşimi” derdi
Edebiyat’ta her türlü aşırılıkları gördü hep tarih
Kökü mazide olan ati olmayı, yeğleyip etti tercih
Bir fikir adamıysa da, aslında romantik bir şairdi
Yazdıkları, hissettikleri sadece kendine dairdi
Ama o, aynı zamanda güçlü bir şairiydi Aşk’ın
Öyle bir gönül sahibiydi ki, duygulu ve çok taşkın
Derinliğine araştırırdı, olup bir gazeteci
Barınamazdı karşısında, üç buçuk soysuz çeteci
2297
Hangi düşünür; ağına düşmedi ki ölümün?
Dedi: “Beni mümkünse, Aşiyan’a gömün!”
Dedi: “Fikret’in Bahçesi olsun vatanım…”
Hangi düşünür der: “Rahat etmesin canım!”
Dedi: “Hem yarınlardaki bir aksi dünün”
Kim ister kalmasın bir anısı her günün
Dedi: “Hem de dillerde gezerken Yatan’ım!”
Kim demez: “Hayırla hatırlansın her anım.”
Sağ’ın savunduğu, gülünen (!) bir çok milli, dini kavram
Sol’un ciddi fikir adamı elinde, yaptılar bayram
Ergun Göze der: “Attila İlhan’da olan nice kut;
Türk-İslam Felsefesi’nde, asırlardır zaten mevcut.”
“Ben, müritlerim olsun istemedim ama, oldu” diye derken titiz
Müridim dediği okurlardan çoğu, oldu ona gönülden tilmiz
Attila İlhan, tek başına bir ekoldü, yani bir mektep
Vatan sevgisi aşıladı halka, diyerek Milli Edep
Yabancı okul mezunlarına, çekerdi bütün dikkati
Osmanlı’ya duyduğu hayranlık, gösterirdi hakikati
Yeni çalışmalar arifesinde, oldu maddeten la şey
Atlar ölür ayakta: Ölümü, işte onun gibi bir şey
Alınca gazeteyi, arardım yazısını, üstat ne demiş?
Anlardım ki ustam, haksızlıklar karşısında yine kükremiş
“İnsan öldüğü zaman değil, unutulduğu zaman ölür!”
Hep hatırlanacak olan Attila İlhan, nasıl gömülür?
“Her zaman aykırıydı.” diyor insanlar, çok zaman onun için
Hangi büyük insan olmadı ki farklı, geçin efendim geçin!…
“Ne kadınlar sevdim zaten yoktular!” derken Attila İlhan.
İlahi bir gerçeğe temas etmiyor mu dostlar, o Sultan?
Demek istedi ki, sevginin asıl muhatabı, değil kadın
Mecazi sevgiye kapılırken, hakikatinden uzak kaldın
Diyorlar onun için: “Eski şairlerin son temsilcisi.”
Çünkü, hem tarihçi, hem yazdıkları idi, sözün incisi
2298
Diyorlar: Hep delikanlı kalmasını bilen şairlerdendi.
Hiç düşündük mü? Onun bu ciddi duruşu acaba nedendi?
Diyorlar: Müteferrik yazdı: “O bir kadro gibiydi.”
Çünkü çok yönlü, öğretici; yani edebi idi.
Düşünen ince ruhlu şairler; çok yazar, çok söyler
Hepsiyle anlaşılır ancak, nasıl ifade eder
Yazarken “San’at san’at içindir.”i gözetip daima
“San’at halk içindir.”i hiç yabana atmıyordu ama