Oğuz Çetinoğlu: Bedeninizle ilgili özrünüzün konuşulmasından rahatsız olur musunuz?
Alperen Alper: Fizikî engelim ile ilgili hiç bir sorudan rahatsız olmam.
Çetinoğlu: O halde sohbetimize özürlü oluşunuzun hikâyesi ile başlayalım. Doğuştan mı sonradan mı oldu? Anlatır mısınız?
Alper: Doğumum 15 gün gecikmeli olmuş. Doktor sezaryenle almamakta ısrar edince, tıbbî hata yüzünden serabral palsi* hastası olarak dünyaya gelmişim.
Çetinoğlu: Görebildiğim, anlayabildiğim kadarıyla aklî melekelerinizde, hafızanızla ve hislerinizde bir noksanlık yok. Hatta normalin hayli üstünde bir zekâya sahip olduğunuz söylenebilir. Bu hususlarda siz kendiniz hakkında neler söyleyeceksiniz?
Alper: Evet’ Allah’ın bana verdiği en büyük nimet akıldır. Aklımı kullanmakta hiç bir engelim yok çok şükür. O yüzden de bedenime ait engelimi hiç problem etmedim. Aklım ve zekâm benim en büyük gücüm ve zenginliğim.
Çetinoğlu: Bu vesile ile ve sizin üzerinizden, resmî kurumlara, sivil toplum kuruluşlarına, sokakta ve sair yerlerde, bir arada bulunduğunuz, bulunacağınız kişilere, beden engellilerle alakalı mesajlarınızı buradan iletir misiniz?
Alper: Beden engelliler için Devletimiz gereken kanunları yürürlüğe koyuyor. Fakat uygulama konusunda çok zayıfız maalesef. Hele de engelli bir birey olarak derdinize çözüm bulmak bazen çok zor oluyor. Sivil toplum kuruluşları engellileri para toplama aracı olarak kullanıyorlar. İnsanların merhamet duyguları istismar ediliyor. Beden engellilerle alakalı sivil toplum kuruluşlarının vazifesi, engellileri topluma kazandırmak, faydalanılacak yönlerini bulmak, kabiliyetlerini geliştirmek ve engellileri hem kendine yeter duruma getirmek hem de mal ve hizmet üretebilir konuma eriştirmek olmalı. Bunlar yapılırsa engelliler daha iyi şartlara sahip olabilirler
Çetinoğlu: Türkiye’de engelli olmak nasıl bir şey? Duygularınızı okuyucularımızla paylaşır mısınız?
Alper: Türkiye’de engelli olmak şahsım için söylüyorum berbat bir şey. Bir mağazaya yalnız alışveriş için girdiğimde dilenci muamelesi görüyorum. Bir otobüs durağında ben her vatandaş gibi araç beklerken gelip kucağıma para bırakılıyor. Yine dilenci muamelesi görüyorum. Otobüse binerken bazı şoförler rampa açmıyor inerken güvenli bir şekilde yanaşmıyorlar ve beni zor durumda bırakıyorlar. Keza asansörlerde vatandaşlar aynı rahatsız edici tavırlar, hareketler sergiliyorlar. Özetle Türkiye’de beden engelliler, ikinci sınıf vatandaş muamelesi görüyorlar. Engelliler, acınacak kişi olarak görülüyor ve kabul ediliyor. Bu durum, sıkça yaşanıyor. Her yıl 3 Aralık engelliler gününde sadece sosyal medyada kullanılan cümlelerle insanların duyarlılıkları dile getiriliyor. 4 Aralık’ta eski düzene dönülüyor. Engelliler, hür iradeyle yapmak istediği işi veya sporu yapamıyorlar. Gerekli şart ve tesisler yok. Sıradan bir kaç spor dalı dışında özellikle de benim ilgi duyduğum sâhada hiçbir fırsat ve imkân verilmiyor. ‘Sen engellisin ne işin var at üstünde, sen engellisin ne işin var sokakta‘ denilmiyorsa da bakışlardan bu ifâdeleri okumak mümkün olabiliyor. Okul hayatımda bile okul yönetimi ve öğretmenlere kendimi zor kabul ettirebildim. Daha ne diyeyim? Diyorum ya eğitimli insanlar şart. Kanun ve hakları uygulamada bunlar saymakla bitmez. Yolculuk problemleri çözüm beklemektedir. Devletimiz her kanunu en iyi şekilde çıkarsa da iş bilmez insanlar iş başında oldukça sıkıntı bitmez. Neyse ki aralarında duyarlı insanlarda var. ‘Bu da durum ve vaziyetlerin bonusu oluyor‘ diyeyim.
Çetinoğlu: Dış etkileri, insanların davranışlarını bir tarafa bırakırsak… Engelli olmak başlangıçta sizi rahatsız etti mi? Durumunuzu ne zaman ve nasıl kabullendiniz?
Alper: Ben hayatımın hiç bir döneminde hiç bir şekilde durumumdan rahatsız olmadım. Dünyaya tekrar gelsem yine bu durumla yine mücadeleci karakterimle gelmeyi isterim. Allah’tan şartlar tam olduğunda başarı elde edilmez. Şartların tam olmadığı bir durumda insan başarının ne olduğunu yaşar kendimi bildiğimden günden beri durumumdan memnunum herkese ve her şeye rağmen…
Çetinoğlu: Engelli oluşunuz sebebiyle hayata, Allah’a karşı düşünce ve duygularınızdan, inancınızdan bahseder misiniz?
Alper: Allah’a hep şükrettim. Engelli oluşum Allah’a hamd ve şükür görevimi yerine getirmeme engel olmadı. Elde ettiğim neticelere, yaşadığım her kolaylıkta nasıl şükrediyorsam her sıkıntı sebebiyle de şükrettim. Allah kuluna zulüm etmez. Ben Kur’ân-ı Kerîm’de Allahın hiç bir kuluna bu dünyada mutluluk huzur garantisi verdiğini görmedim, okumadım. Çalışan, gayret eden istediklerini elde eder. Allah’a şükreden, emir ve yasaklarına riâyet eden mükâfatını alır. Bu dünya imtihan dünyasıdır. Allah’ın emirleriyle nefsin istekleri arasında tercih hakkı insana bırakılmıştır. İmtihanın neticesi, mükâfat veya ceza bu tercilere göre tâyin edilmektedir. Hiç kimsenin neticeden şikâyet etmeye hakkı yoktur. Ben seçimimden memnunum çok şükür.
Çetinoğlu: Durum belli oluyor. Yine de sorayım: İbâdet ve duâ ile aranız nasıl?
Alper: Elimden geldiğince ibâdetimi yapar, duâmı ederim.
Çetinoğlu: Dünyanızda, hayatınızda önemli yer tutan neler var? Okumak, müzik dinlemek, spor, şiir-hikâye yazmak, televizyon seyretmek, dostlarınızla sohbet etmek, dertleşmek gibi…
Alper: Hayatımda en önemli varlığım annemdir. Sonra bir kaç sevdiğim insan ve atlar gelir. ‘Hayvan‘ olarak anılan bütün canlıları severim. Kitap okumak alışkanlığım vardır. Bunların dışında yüzmek, gezmek, tabiatı doya doya solumak ne güzel… Allah’ın yarattığı her şey güzeldir. Onlara bakmak bana huzur verir. Yüzmek, gezmek yeni bilgiler edinmek, değerli insanlarla tanışmak ve konuşmak… fırsat buldukça yaptığım diğer işlerdir.
Çetinoğlu: Resmî kurumlardan, sivil toplum kuruluşlarından ve genel olarak insanlardan beklentileriniz nelerdir?
Alper: Resmî kurumlar, engellilere daha geniş imkânlar tanımalılar. İnsanlar ve sivil toplum kuruluşları engellilerle alakalı olarak empati yapsınlar. Aldığımız nefesi bile geri veriyoruz. Sâhibi olduğumuzu zannettiğimiz hiçbir şey kalıcı olarak bizim değil. Allah korusun, herkes her zaman, engelli konumuna düşmek tehlikesiyle karşı karşıyadır.
Çetinoğlu: Engellilere hoşgörülü davranmak, öncelik tanımak, kolaylıklar ve yeni imkânlar sağlamak sizce vicdan meselesi midir vatandaşlık borcu mu?
Alper: Şöyle bir eklemede bulunmak isterim. Öncelikle merhamet ve acıma duygularını karıştırmamak gerekir. Çünkü merhamet sevgiden gelir. Vicdanı olan kişilerde bulunur. Acıma duygusu ise kibirden gelir. Kendini yüksekte gören, vicdan sahibi olmayanlarda bulunur.
Vicdan merhamet sahibi olmayan bir bireyden insan olmasını bekleyemezsiniz ki… Vatandaşlık görevi bekleyesiniz. Bizim gibi insanlar nasıl ki engelli olmayan kişiler her hakka sahipse bizi de aynı insanî haklara sahip olduğumuzu öğrenmeleri gerekir. Bu da eğitimle ve engelli arkadaşlarımızın artık sosyal hayatın daha fazla içinde olarak yapılacak bir şey. İçe kapanmaktan kurtulup her sektörde biz de varız, her sâhada varız… diyerek alışılmış düzeni değiştirmesiyle olur. Yoksa hiç bir şey değişmez!
Çetinoğlu: Her şeyi insanlardan, kurum ve kuruluşlardan beklememeliyiz. Biz de kendimizi kabul ettirmek için gayret göstermeliyiz diyorsunuz. Sizin gibi olanlara önemli bir mesaj verdiniz.
Teşekkür ederim. Peki, durumunuz sebebiyle devlet size nakdî yardımda bulunuyor mu?
Alper: Hayır bulunmuyor.
Çetinoğlu: At binmeye ne zaman hangi vesileyle başladınız?
Alper: Daha önce söylediğim gibi kendimi bildim bileli hayvanları severim. Atlarlarla tanışmam, 3 yıl önce at sahibi olan bir yakınım sâyesinde oldu. Fakat bazı kişiler yüzünden bir dönem binmeyi bıraktım. Bu sene bir ağabeyimin kulübünde tekrar başladım.
Çetinoğlu: Bir topluluk önünde, at hakkında konuşmanız istenilse… Neler söylerdiniz?
Alper: Toplulukta bu konu açıldığında kendimden geçiyorum. Çünkü bu canlı çok farklıdır. Atlar benim için tutku ve aşk demektir. Beni hisseden, bana fizikî engellime rağmen gelişimim için en faydalı olan terapisttir. Bana paylaşmayı, sabrı öğreten bir öğretmendir. Farkındaysanız ‘hayvan‘ demiyorum. Bana hayatımda yeni hedef ve gayeler edindiren bir dosttur. Atlar cidden çok farklı canlılar. Gerçekten duyguları insanlardan bile fazla gelişmiş canlılar. Çünkü bir atın saygısını kazanmadan asla o atla iletişim kuramaz ve ondan saygı göremezsiniz. Yanına bile yaklaşamazsınız. Size bakmaz bile. Fakat size güvenirse, sizinle ölüme bile gelecek kadar gözü kara canlılardır.
Çetinoğlu: Atlı sporun hangi dalı ile ilgileniyorsunuz?
Alper: Dresaj (At terbiyesi) dalı ile ilgileniyorum.
Çetinoğlu: Atlı spor ile alakalı eğitim aldınız mı?
Alper: Maalesef eğitim alamadım. Çünkü Türkiye’de fizikî engelliler için eğitilmiş at ve hoca yok.
Çetinoğlu: Herhangi bir yarışmaya katıldınız mı?
Alper: Katılamadım. Uygulamada buna imkân sağlayacak hüküm yok. Bir başka ifâde ile mevzuat müsâit değil! Benimle yaptığınız bu sohbetin – röportajın, yeni bir düzenleme yapılmasına vesile olmasını diliyorum.
Çetinoğlu: Atlı sporla ilgili olarak yakın ve uzak gelecekteki hedeflerinizde neler var?
Alper: Ben yeteneğime güveniyorum. Temel binicilik eğitimi almaya devam ediyorum. Hedefim ülkemi engelliler olimpiyatlarında temsil etmek. Fakat ülkemde ilk ve tek olduğum için bunu devletin desteği olmadan maalesef başaramamaktayım.
Çalışmalarıma, olimpiyatlara katılmak için devam ediyorum. Sonuna kadar da edeceğim. Kendime yol haritası hazırladım. İlerlemek ve başarıya ulaşmak için her şeyimle hazırım. Sesimi duyacak bir muhatap arıyorum. İster devlet büyüklerimiz olsun ister iş adamlarımız olsun…onların bu konuda bana lütfen destek olmalarını talep ediyorum. At bizim kültürümüzün önde gelen bir unsurudur. Tarihimizin en önemli parçasıdır. Aynı zamanda asırlar boyunca aile yapımızın da bir parçası olmuştur. Atlı sporu Avrupa bizim ihmalimiz sonucu elimizden aldı ve ilerletti. Millî sporumuza sâhip çıkılmasını istiyorum. Çok iddialıyım. Destek bulursam, eğitimimi tamamlayıp yarışları kazanıp altın madalyayı ülkeme getirmeye, milletime kazandırmaya azimliyim. Bunu yürekten söylüyorum. İnanıyorum ki bu konuda desteği hak ediyorum. Çünkü ben, atın kıymetini bilen onunla tarihte şanlı sayfalar yazan ecdâdıma lâyık olmaya azimliyim.
Çetinoğlu: Neler yapıyorsunuz?
Alper: Hafta içi her gün, akülü engelli aracımla tek başıma 2 saat gidiş, 2 saat dönüş olmak üzere 4 saat yol giderek çalışma yerine ulaşıyorum.. Atlarla ilgileniyorum, onlarla iletişim kuruyorum. Dostluklar oluşturdum. Yanıma geliyorlar, konuşuyor anlaşıyoruz. Sonra at biniyorum. Gidip gelirken toplu taşıma araçlarında kış ve yaz, soğuk-sıcak demeden, kar ve yağmura aldırmadan ve hiç aksatmadan, yardım almadan ‘manej’ denilen at eğitim sâhasına gidiyorum. Kimseden şahsım adına bir kuruş bile istemiyorum. Tek düşüncem ülkeme faydalı olmak… Ülkem için, milletim için bir şeyler yapmak istiyorum. Milletlerarası paralimpik olimpiyatlara* katılmak dereceler ve hatta altın madalya kazanıp bayrağımı hak ettiği yerde görmek ve dünyaya göstermek istiyorum. Sadece devlet büyüklerinin veya iş adamlarının değil, aziz milletimin her ferdinin bu konuda tam desteğine ihtiyacım var. Diyorum ki bana bir şans verin… Altın madalyayı ülkeme kazandıracağım. Bu benim şeref sözümdür.
Çetinoğlu: Sorularla sınırlı kaldığınız için söyleyemedikleriniz varsa, kime ne söylemek istiyorsunuz, beklentileriniz, olması gerekenler hakkındaki görüşleriniz, sizi memnun edenlere teşekkürleriniz, sizi üzenlere sitemleriniz hakkında dilediklerinizi rahatça söyleyebilirsiniz. Söz sizin…
Alper: ÖNCELLİKLE CUMHURBAŞKANIMIZDAN, SPOR BAKANIMIZDAN, ENGELLİLER FEDERASYON VE VAKIFLARINDAN, ŞAMPİYON MİLLETVEKİLİMİZ KENAN SOFUOĞLUNDAN, BÜYÜKŞEHİR BELEDİYEMİZ VE İLÇE BELEDİYELERİMİZDEN, TÜRKİYE BİNİCİLİK FEDARASYONU VE TÜRKİYE PARALİMPİK OLİMPİYAT KOMİTESİNDEN, İŞ ADAMLARIMIZDAN VE ÖZELLİKLE; ATÇILIĞA NE KADAR ÖNEM VERDİĞİNİ BİLDİĞİM GÜLER SABANCI HANIMEFENDİ’DEN, 4 BÜYÜK VE DİĞER SPOR KULÜPLERİMİZDEN, AÇIKCASI HERKESDEN, 80 MİLYON NÜFUSLU BÜYÜK MİLLETİMDEN, ÇIĞLIĞIMA KULAK VERMELERİNİ VE BANA BİR ŞANS TANIMALARINI İSTİRHAM EDİYORUM.
ÜMİT EDERİM Kİ SESİMİ DUYAN OLUR.
BU VESİLE İLE: TEŞEKKÜR BORÇLARIMI BURADAN ÖDEMEK İSTERİM. TEŞEKKÜR EDECEĞİM KİŞİLER: BENİM ATLARLA TANIŞMAMA VESİLE OLAN ÖMER FARUK ALBAYRAK AĞABEYİME, BANA TEK KURUŞ ÜCET TALEP ETMEDEN KULÜBÜNÜN KAPILARINI AÇAN, EĞİTİMİMDE HER KONUDA SONUNA KADAR DESTEK OLAN OLMAYA DA DEVAM EDEN HEM İYİ KÖTÜ GÜN DOSTUMUZ OLAN HALİT İPEK AĞABEYİME, BENİ ÇOK KISA ZAMANDA TEMEL BİNİCİLİK EĞİTİMİMDE EN İYİ SEVİYEYE GETİREN, BENİM, BU İŞİ YAPABİLECEĞİME İNANAN, BİR DEFACIK BİLE ÖF DEMEYEN DEĞERLİ HOCAM MEHMET ARDA’YA, OĞUZHAN CENGİZ AĞABEYİME DESTEĞİNİ HİÇ ESİRGEMEDİĞİ İÇİN TULYA KURTULAN HOCAMA, OLİMPİYATLARA GİDECEK YOLDA BANA REHBERLİK ETTİĞİ İÇİN AİLEME BANA İNANAN DOSTLARIMA ARKADAŞLARIMA, GÜZEL TEMENNİLERİNİ EKSİK ETMEYEN İNSANLARA, ÖZELLİKLE DE MİSAFİRPERVERLİKLERİ VE DESTEKLERİ SEBEBİYLE CUMAKÖY HALKINA ÇOK TEŞEKKÜR EDİYORUM.
VE SİZE, AYRICA ŞAHSINIZDA BU RÖPORTAJI YAYINLAYAN İNTERNET SİTELERİNE, ÇALIŞANLARINA ÇOK TEŞEKKÜR EDİYORUM. SESİMİ DUYURMAMDA YARDIMCI OLDUNUZ.
ALPEREN ALPER: 1985 yılında İstanbul’un Üsküdar ilçesinde doğuşum. Hâlen Pendik’te annemle birlikte yaşıyorum. Annem, noter kâtipliğinden emeklidir. Beni büyüttü okuttu yetiştirdi. İlk ve ortaokulu Pendik Süreyya Paşa ilköğretim okulunda okuduktan sonra, açık öğretimden lise diploması aldım. Tarih, edebiyat ve atlar üzerine yazılmış kitaplar okurum. Özel merakım atlar… atlar yine atlar… |
Serebral Palsi: Bu terim Türkçeye ‘beyin felci‘ olarak tercüme edilebilir. Duruşu ve hareketleri etkileyen fizikî engellilik türüdür. Bebeklikte veya çocukluk çağının başlarında ortaya çıkan ve vücut hareketlerini ve kas koordinasyonunu kalıcı şekilde etkileyen fakat zaman içinde kötüleşme sergilemeyen bir dizi nörolojik bozukluktan herhangi birini anlatmak için kullanılan bir terimdir.
Paralimpik Oyunlar: Engellilerden oluşan sporcu gruplarının kişi veya takım olarak yaptıkları yarışmalara verilen isimdir. Bu oyunlar olimpiyat statüsünde olup olimpiyatlardan hemen sonra gerçekleştirilir. ‘Engel insanın yalnızca aklında, beyninde bulunur‘ sözü, gerçekten engelli kişilerin hayatî rolleri açısından özet niteliğinde bir sözdür. Hayatın her yerinde ve hemen her iş kolunda bulunan engelliler, ‘paralimpik oyunlar‘ adı ile düzenlenen spor yarışmalarında da önemli başarılar elde ederek varlığını göstermektedirler.
|