Bir TV kanalında polisin öğrencilere aşırı davranışı tartışılıyordu. Öğrencilerden birisi sosyalist olduğunu ifade etti ve konuyu değiştirerek Kürt gençlere anadilleriyle eğitim yaptırılmadığından bahsetti. Bizim sosyalist ve komünistlerimiz bile anlaşılan dün de bugün de diğer ülkelerdekilerden oldukça farklıdır. Onlar sınıf eksenli ve evrenselci bir açıdan konulara yaklaşırlar; bizimkilerde ise, etnik ırkçılık methiyesi düzmek marifet sayılır. Bizimkilerin çoğu böyledir.
Eğitim ve öğretim dili hükümranlık haklarıyla ilgilidir ve tabii ki Türkçe olacaktır. Bunun istisnası, yabancılaşma doğuran, yabancı dille (İngilizce) yaptırılan eğitim ve öğretimdir. Her ciddi milli devlet bu konudan taviz vermez ve bu ülkelerin yöneticileri de farklı dillerde eğitim ve öğretim taleplerine gerekli sorumluluk anlayışı içinde uygun cevabı verirler. Bizdekiler gibi susmazlar. Türkiye’yi tanımlarken “tek devlet, tek millet, tek vatan” deyip “tek bayrak ve tek dil”i ifade etmekten kaçınmazlar. Türkiye’yi sekiz senedir bu hale getirenler demokratikleşme yutturmacası altında bazı kurum ve çevrelerden adeta rövanş alır gibi davranarak ülkeye kan kaybettirdiler. Artık Türkiye üzerinde pazarlıklar yapılıyor.
5 Ocak 2011 tarihinde bayrak şairimiz, Türk ve Türkçe’nin hayranı ve savunucusu Arif Nihat Asya’nın ölüm yıldönümü dolayısıyla Çatalca Halk Eğitimi Merkezi’ndeki anma toplantısında oturum başkanlığı yaptık. Türk Eğitim-Sen’i tebrik ediyoruz. Önemli olan vatan sevgisi ile dolu bu büyük şairin eserlerinin bugün bize nasıl ışık tuttuğudur. Öğrencilerimize, çocuklarımıza bu ve benzer zirvedeki değerlerimizi acaba tanıtabiliyor muyuz?
Aslında millet, edebiyatı olan topluluk olarak da tarif edilebilir. Köklü milletlerin edebiyatı da zengin olur. Kalabalıkların ve yapay milletlerin edebiyatları olmaz. Milli edebiyatını fark edemeyenlerde belirli bir kültüre mensubiyet şuuru gelişemez; vatan sevgisi kökleşemez; ülke çıkarlarını savunma gücü zayıflar. Arif Nihat Asya’nın “Bir Bayrak Rüzgâr Bekliyor” isimli kitabı ve diğerleri herhalde kütüphanelerinizde vardır. Böyle büyük ve anlamlı, her bir mısraı dersle dolu eserler veren, milli endişeye sahip şairlerin içinden çıktığı sosyal çevre ve yaşanan dönem de büyük önem taşır.
Toplantıya giderken hep düşündüm. Acaba rahmetli Arif Nihat Asya bugün yaşamış olsaydı, yaşamış olmaktan mutlu mu olacaktı? Bugün maalesef ülkemizin yol ayrımına getirilmiş olması, milli egemenlik ve bağımsızlığımızın tartışmaya açılması, çözülmenin demokratikleşme diye yutturulması, gaflet içerisindeki yöneticiler kendisine nasıl bir ilham verecekti?
Rahmetli A. N. Asya, Dünyada yükselen değerlerin Türkiye’de aşağılandığını görseydi; milliyetçilik geride kaldı, şimdi küreselleşme ve teslimiyet dönemi diye ortada dolaşan siyasiler karşısında acaba ne yapardı?
Türkiye sadece Türklerin değildir diyen sözde devlet adamlarını, Türk Milleti demekten kaçınan yöneticileri, Türksüz, Milliyetsiz ve vatansız bir sivil Anayasa değişikliğine çıkanları görmüş olsaydı; kim bilir daha nice eser verirdi?
Türkü ve milli kimliği basit bir etnik grup, etnik gruplardan sadece birisi gibi gören, Türk ve Türkçe düşmanlığının ırkçılığa dönüştüğü bir Türkiye’de acaba yaşamak ister miydi?
Bizzat Milli Eğitim Bakanı tarafından Andımızın Türkü fazlaca vurgulaması dolayısıyla kaldırılmak istendiği bir Türkiye ile karşılaşmak ister miydi?
İnsanlarımızı birbirine soğutucu, ötekileştirici, birbirinden uzaklaştırıcı, açılım maceralarının bütünleşme ve kardeşlik projesi diye takdim edildiği bir ülkede herhalde yaşamak istemezdi.
Hassasiyetlerini, milli duruşunu nispeten kaybetmiş, kaybettirilmiş, yüce bir millet olmaktan kalabalık olmaya yönelmiş, uyutulmuş ve uyuşturulmuş, 24 saat sadece ödeyeceği kredi borcunu düşünen, iki dilli, iki veya üç bayraklı bir toplumun ferdi olmaya acaba gönlü razı olabilir miydi?