Ülkenin gündemi sık sık değişiyor. Değişik olaylar en önemli gündem maddelerinin ikinci plâna atılmasına sebep olabiliyor. Aslında Dünya bize göre çok hızlı döndürülüyor. Dünyaya kendi çıkarlarına göre şekil vermeye çalışan egemen güç ve bloklar bu döndürme işini istediği gibi ayarlayabiliyor.
Anayasada yapılmak istenilen değişiklikler içinde ülke ihtiyaçlarına göre düşünülen maddeler var. Ancak, yapılmak istenen, ülkenin omurgasının değiştirilmesi ve Türkiye’ye yeni bir şekil verilmesidir. Türkiye’ye çok milletlilik, çokkültürlülük, egemenliğin paylaştırılması, milli ve üniter yapının değiştirtilmesi dayatılıyor. Sözde demokratikleşme ve sivilleşme adı altında 1919 ve 1920’lerde gerçekleştirilemeyenler savaşsız sözde barış ortamında gerçekleştirilmeye çalışılıyor. Dış dayatmalar dolayısıyla ortaya çıkan bu durum ister istemez geniş bir mutabakata bizi götüremiyor. Oysa anayasa değişikliklerinde bilhassa TBMM içerisinde geniş bir mutabakat aranmalıdır. Milli çıkarlara göre hareket, geniş mutabakattan geçer. Anayasa üzerinde milli mutabakatın sağlanamadığı bir ortamda devletin değil; partilerin, dernek ve vakıfların ayrı ayrı anayasaları olur. Bu bir kargaşa ortamını ifade eder.
Fazla değil; yakın bir geçmişe gözümüzü çevirirsek mevcut iktidarın Başbakanlıkta bir komisyon kurdurduğunu ve bu komisyonda malûm öğretim
üyelerinin yer aldığını gördük. 1982 Anayasası’nda nerede “Türk”, “Türk Milleti”, “ülkenin bölünmez bütünlüğü…” gibi ifadeler geçiyorsa küreselci ve teslimiyetçi komisyonca değiştirilmişti. Hatta Anayasanın 41. Maddesinde yer alan “Türk toplumunun temeli ailedir” ifadesi Türksüz hale getirilmişti. Bu örnekler çoktur.
“Efendim Kenan Evren Anayasasına karşıyız, tamamen değişmeli” gibi değerlendirmelerin milliyetçi kanatta yer alan bazıları tarafından seslendirildiğini duyuyoruz. 12 Eylül öncesi ve bilhassa sonrası eza, cefa çeken, haksız yere eşitliği sağlamak amacıyla baskı ve zulüm gören, ülkesini sadece sevdiği için horlanan ve kendisine Milli Marş zorla okutturulan birçok insanımız unutulmamıştır. Haksız yere baskılara maruz kalanların çektikleri çileler o dönemin şartları içinde değerlendirilmelidir ve unutulmamalıdır. Ancak, bütün bunlar Kenan Evren ve 12 Eylül Anayasası kaldırılıyor diyerek referandumda bunlara “evet” demeyi gerektirmez. Kimse oyuna gelmemelidir. Buradaki değişikliklerde hedef ne sadece 12 Eylüldür; ne de Kenan Evren Anayasası…
Bugün arkadan dolanarak değişikliklerle varılmak istenen hedef Türkiye’nin milli devlet ve üniter yapısının tahrip edilmesidir. 12 Eylül’e karşı haklı tepkilerimizi bugün kimseye kullandırmayalım. Kaldı ki ülkücünün eskisi ve yenisi olmaz. İnsanlar fikirlerini ve fikri çizgilerini tesadüfle şekillendirmemektedirler. Bu gibi değerler pazarda satışa çıkmadı ki oralardan alınabilsin. Bu bakımdan, mevcut iktidar çevrelerinin eza, cefa çeken insanlarımıza dönerek “İşkence gördünüz, bu değişikliklere hayır mı diyeceksiniz?” şeklindeki tezgâhını fark edelim.
Ortadoğu ve Filistin üzerine olup bitenler adeta bir ders gibidir. Müslüman kardeşlerimizi desteklerken ölçüyü fazla kaçırmayalım. Yakın bir geçmişin olaylarını hatırlayalım. Ortadoğu’da Müslüman topluluklar hep kullanılmıştır. Filistin terör kamplarında az komünist militan yetişmedi. Bunların bir kısmı da şimdi basında köşe yazarıdır. Ortadoğu’da barışı dinamitleyerek varlıklarını sürdürmek isteyen emperyal güçler, El-Fetih ve Hamas’ı çatıştırmadılar mı? Bugün Türkiye’nin büyük desteklerine rağmen; seçimle işbaşına gelen Hamas Türkiye yerine Mısır’ın arabuluculuğunu istemiyor mu? Eğer İran vurulursa bazı Arap ülkeleri hava sahalarını açmayacaklar mı? Asıl mesele istikrarlı, şahsiyetli ve milli davalarda kararlı olabilmektir. Dış politikada kimse kimseye bağış yapmıyor. Türkiye bugün Atlantik ötesine hesapsız açılmasının faturalarını ödüyor.