An Gelir, Hüseyin Çelik Gider

68

Temel, Trabzon‘a otobüs bileti alıp yola koyulmuş ama bir gözü de sürekli şoförün üstündeymiş. Otobüsün vitesi Giresun yakınlarında arızalanınca dayanamamış; ‘Böyle olacağı belliydi, haçan İstanbul’dan beri habu vitesle oynayip duruyidun‘ demiş.”

Hüseyin Çelik, 6 yıllık Bakanlığı dönemindeki emsalsiz uygulamalarıyla eğitimi öyle bir karıştırdı ki çözebilene aşk olsun. Nitekim öyle bir kaotik ortam oluşturdu ki ceketi alıp gitmekten öteye yol yok demiştik.

Yap – boz tahtası az gelir, eğitim onun zamanında Dart tahtasına döndü. Her yıl müfredat değişti, kitaplar değişti, ders yöntemleri değişti, değiştirilenler sonra bir daha değişti.

SBS kalkacaktı, 3’e çıktı. ÖSS tekti, 2’ye çıktı. AB Projeleri en ücra okullara dek sızdı. Ama meslek liselerinin katsayısı ve üniversitelerdeki başörtü yasağı değişmedi.

200 bin eğitim mezunu öğretmenlik beklerken o, 4-C ve 4-B gibi sözleşmeli saklambaç oyunları oynadı. Allah’tan sendikalar ve mahkemeler çömleği patlattı da sözleşmelilere suni teneffüs yapılabildi.

4 senede, bir Yönetici Atama Yönetmeliği çıkaramadı, çıkartmadı. Yargı duvarına toslamada dünya rekoru kırdı. Yolluklar, normlar, kariyer basamakları, idarecilikler, sınavlar vs. her alanda onbinlerce davayla birincilik bayrağını hiç elinden düşürmedi.

Yargının meşgul edilmesine mi, eğitimcilerin örselenmesine mi, eğitimin aksamasına mı yanarsınız yoksa Sayın Bakan’ın kaprislerine mi dayanırsınız?

Özel Kalem Müdiresi‘yle ve atamalardaki Güneydoğu etnisitesiyle ilgili ilişkilerine isterseniz hiç girmeyelim. Hele hele ahbaplarına açıktan tayin torpili ve akrabalarına rantabl işler uydurmaya hiç..

Bazen eğitimin temel sorunu eğitimin kendisi olmaya başlar ya Hüseyin Çelik de bunca başarısızlığı için iyi bir eğitim almış olmalı. Doçentti ama en çok üniversitelileri ve akademisyenleri inletti. Bir 50/d maddesine bakmanız yeter.

Van’daki Ermeni katliamlarıyla ilgili kitabı ve Türkiye Günlüğü’nde makaleleri vardı. Ama ders kitaplarında ‘düşmanlık taşıyan ifadeler’ yaftası altında Milli Mücadelemiz bile ‘light‘laştırıldı. Risale eksenli bildiğimiz adamın devrinde eğitim, teknolojiye perestiş eder oldu.

Çalışan aileler parçalandı, ahları alındı, üç kuruş artış onlara çok görüldü, yatıp durdukları söylendi, 23 Kasım‘da alay edildiler, 24 Kasım‘da daha büyük alayla baştacı (!) edildiler. O kadar ki yerine gelen Bayan Bakan‘ın eğitimle ilgisi olmadığına bile bakılmadı. Ne dedik; hiç olmazsa hukukçu, en azından sayısı neredeyse yüzbini bulan davalara sebep olmaz ve iptal edileceğini bile bile genelgelerin, yönetmeliklerin altına imza atmaz.

Aileden Sorumlu eski Bakan‘ın yeni Milli Eğitim Bakanlığı hayırlı olur inşaalah. Eşiyle arasına 3 – 5 il giren eğitim çalışanları, çocuklarının ruh sağlığının Nimet Hanım‘la birazcık korunacağını umut etmek istiyor.

Sabık Bakan‘ın biri demiş ya; ‘Şu okullar olmasa eğitimi ne güzel idare ederdim.’ Biz de âcizane deriz ki; ‘Bakanlar gölge etmese, şu okullar iyi – kötü idare edilir.

Yeni Bakanımızdan yenilik falan beklemiyoruz. Kırılıp dökülenleri toparlayalım yeter. Çok konuşmadan iş yapan yapısı ve vicdani önceliklerinin oluşunu hayra alamet sayıyoruz. Allah, Nimet Çubukçu‘nun da, bizim de yardımcımız olsun.

Du bakali, n’olecak?